1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Diyarbakır'dan zor sorularla döndüm (2)
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Diyarbakır'dan zor sorularla döndüm (2)

12 Mart 2008 Çarşamba 14:03A+A-

İki hafta önce Diyarbakır'da geçirdiğim iki gün içindeki gözlemlerimden kaynaklanan "zor sorular"dan söz ediyordum. Diyarbakır'a baronun "Sivil Anayasa Arayışı" başlığı altında düzenlediği toplantılar çerçevesinde gitmiştim.

Toplantılardan birisinde, oturumu yöneten Yenişehir Belediye Başkanı'nın Kürtlerden bahisle "Hangi konuyu ele alsak, 'organik tarım' konusunu bile konuşsak, söz dönüp dolaşıp muhakkak Kürt sorununa gelir" demesi hepimizin çok hoşuna gitti doğrusu...

Haksız değil; ülkede artık hangi konunun kapağını kaldırsanız, iş dönüp dolaşıp bu "sorun"a varmıyor mu? Baksanıza sırf bu yüzden, devletin genelkurmayı ve kıdemli ana muhalefet partisi arasındaki ilişki bile ne hale geldi...

Toplantının konusu olan "Sivil Anayasa Arayışı" da –haliyle ve haklı olarak- bir yerden sonra "Kürt sorunu"yla ilişkisinde konuşulmaya başlandı. (Bu arada unutmadan: Diyarbakır'da da söylediğim gibi, "Kürt sorunu" tamlaması bana doğru bir tanım-tanımlama gibi gelmiyor. Yanlış anlamalara da fırsat veren bir ifade bu. Çünkü bu durumda ortaya sanki "su sorunu"ndan söz ediyormuşuz gibi, sorunun mahiyetine ilişkin yanıltıcı çağrışımlar çıkıyor. Dolayısıyla "Kürt meselesi" demek herhalde en iyisi.)

Peki o halde yeni anayasanın Kürt meselesinin halline yönelik hangi yenilikleri getirmesi gerekir? Her şeyden önce tabii ki "vatandaşlık tanımı"na ilişkin değişiklik.

Diyarbakır'daki toplantıda gördüm ki, Kürt politik hareketi içinde son derece önemli bir yer işgal eden ve basında bazı kalemlerin "DTP çizgisindeki seküler Kürtçüler" olarak nitelemeye başladıkları çevreler bu konuda henüz bir karara varmış değil. "Kürt halkı"nın cumhuriyetin "iki kurucu unsurdan birisi" olarak öylece anayasada yer alması gerektiği yönünde bir ısrarla, hatta taleple karşılaşmadık; ama belli ki bu konu henüz netleşmemiş.

Oysa, bu "seküler" muhit dışında yer alan bir kısım Kürt eliti açısından, 82 Anayasası'nda adı sıkça geçen "Türk" tanımının yerini doğrudan ve sadece "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı" ifadesine terk etmesi ile doğru yol bulunulabilecektir. Mesela, oturumlardan birinde söz alan Vahap Çoşkun bu tezin özellikle altını çızdi. Mesela, bölgede ve "Batı"da sözüne itibar edilen Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu, bu yolun en makul yol olduğunu söyleyenlerden birisi.

Tarihi çok gerilere gitmeyen bir yazıda ("'Sivil Anayasa' ve bir tariften kaçınmak") benim de savunduğum bu çözüm formülü, bizi epeyce uğraştırmış olan, "Türk"ün yerine "Türkiyelilik"in geçmesini öneren yaklaşımdan uzaktır. Anayasada "Türk" tanımı yapmaktan vazgeçmek demek, anayasanın "vatandaşlık"la ilgili madde başta olmak üzere hiçbir maddesinde ne "Türk" ne de "Kürt" adına yer vermemek demektir. Burada şu hususu özellikle belirtmeliyim: Anayasada "Türk" tanımı yapılmasından vazgeçmek, yeni anayasaya "Kürt" adının girebileceği korkusundan dolayı önerilmemektedir. Buradaki amaç, T.C. Anayasası'nın da demokrasilerde olduğu gibi çok daha temiz, medeni bir dile kavuşturulmasıdır.

"Türkiyeli" formülünün bu çerçevede yeri yoktur diye düşünüyorum. Çünkü "Türkiyeli", taşıdığı birçok sakıncanın yanında "Sivaslı", "Diyarbakır"lı gibi anayasalarda yer almaması gereken –bir bakıma- "hemşehrililik" aidiyetini çağrıştırmaktadır. (Ayrıca biliyorsunuz, "Sivaslı" denilince soru bitmiyor; "Neresindensin" sorusu çıkageliyor. Dolayısıyla, "Türkiyeli" cevabının karşılaşacağı soru da aynıdır: "Neresindensin?")

Kürt meselesinin yeni anayasayı özellikle ilgilendiren diğer iki önemli konusu, "idari yapılanma"ya ve Kürtçenin önünün okullarda ve kamusal alanda kullanımının düzenlenmesine ilişkindir. Diyarbakır Belediye Başkanı, açılış konuşmasında, "sivil anayasa taslağı"nın ademi merkeziyetçi bir idari yapılanmaya kapı açmamasını (daha doğrusu aralamamasını) haklı olarak eleştirdi. Bana göre de, işin bu faslı gerçekten de –sadece Kürt meselesi bağlamında değil- çok önemlidir. Türkiye'nin gerçekten de, ülke kaynaklarının çok daha rasyonel kullanımına imkan sağlayacak, ademi merkeziyetçi bir idari yapılanmaya acilen ihtiyacı vardır.

"Zor sorular"ın "en zorları"na henüz gelmedik. Hatta buraya kadar gözden geçirdiklerimiz bayağı kolay sorulardı.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT