1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. “Din Kimseye Uyarlanamaz!”
“Din Kimseye Uyarlanamaz!”

“Din Kimseye Uyarlanamaz!”

İslam’ın zaman, mekân veya kişilere göre değiştirilemeyeceğine dikkat çektiği bugünkü yazısında Nureddin Yıldız, böylesi çabalara girenlerin günübirlik menfaatlerden başka bir şey kazanamayacağını söylüyor.

18 Mart 2018 Pazar 15:21A+A-

Nureddin Yıldız tarafından kaleme alınan ve bugün Yeni Akit gazetesinde “Din Kimseye Uyarlanamaz!” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Dinimizin en mühim inceliklerinden biri bütün zaman ve mekânlar için sabit oluşudur. İslam’ı şu zamana veya bu mekâna göre anlama imkânımız yoktur. Yerde de uzayda da İslam İslam’dır. İslam, şekil almak için gelmemiştir; onun karakterinde şekil vermek vardır. Dinimizi şahıslar üzerinden de zamanlar ve mekânlar üzerinden de izleyemeyiz. “Filan çağda İslam” deme hakkımız yoktur. Medine’deki ve İstanbul’daki İslam’dan da söz edilemez. Söz edilse de bu söz, İslam’ın dışında kalanların sözü olur. İslam, içine girmiş olanlara böyle bir söz söyleme hakkı vermez. Medine’deki İslam, İstanbul’daki İslam olmadıkça İstanbul’da İslam yok demektir. Hicretin birinci senesindeki İslam ve Müslüman karakteri, kıyamete kadar makbul Müslüman karakteridir.

Biz İslam’ı, bütün zamanlar ve mekânlarda değişmez olarak görürken bu görüşümüzü namaz üzerinden örneklendirebildiğimiz gibi insan hayatını kuşatan her değer üzerinden de düşünmeliyiz. “Hicretin birinci senesindeki namaz ne ise, hicretin iki bininci senesinde de namaz odur” deriz. Aynı şekilde hicretin birinci senesinde siyasete nasıl bakıldı ise, iki bininci senesinde de öyle bakılmalıdır. Allah’ın koyduğunu kulların kaldırması ya da değiştirmesi asla kabul edilemez. Namazda ilk var oluş incelikleri aranırken insanı etkisi altında tutan diğer hususlarda, mesela siyasette veya ekonomide, sosyal ilişki kurallarında bir yenilenme iddiası konamaz ortaya. İslam, indiği gibidir; Müslüman da ilk Müslümanlar gibidir.

İslam’ın emirlerinden sadece birine, mesela namaza ilave yapma olarak gerçekleşecek bir tutumu “bidat” olarak gören dinimiz, o tutumu “dinden reddedilmiş” olmakla bize tanıtmaktadır. Din, olduğu gibi kabullenildiğinde ve uygulandığında Allah’ın muradı tahakkuk eder. İnsanlar müdahale ettiğinde o din, önceki dinlerin akıbetine doğru çekilmiş olur. Emirlerinden bir tek emirde bunu uyguladığımızda karşılaştığımız sonuç budur.

İslam’ın genelini etkileyecek tutumlar açısından baktığımızda ise, karşımıza daha hassas bir tablo çıkmaktadır. Müslümanın hayata bakışını, Allah’a kulluğunu ve yeryüzünü imar idrakini değiştirecek düşünceler bir bidat ağırlığında bile ele alınmadığı zaman İslam, onu tepeden kuşatacak bir beşer etkisi altına alınmış olmaktadır. On dört asır sonra veya yirmi asır sonra bile İslam, Allah Teâlâ’nın onu koruyan kimliği ile bunu kabul etmeyecektir. Şu veya bu kişi ve grupların dinimizi böyle kaygan bir zemine çekmeleri kişiler bazında sonuç verebilir ama İslam, bir bütün olarak Allah’ın himayesindedir. İslam, önceki asırların fitne dalgalarına kapılmadığı gibi hiçbir zaman da fitnelere kapılmayacaktır. İslam’ı modern çağın anlayışına göre şekillendirme gayretleri, o fitneye alet olanlara günübirlik menfaatlerden başka bir kazanç getirmeyecektir.

Müslümanlar arasında yaygınlaştırılmak istenen Müslüman/kâfir yakınlaşması, küfrü sıradan bir tercih sonucu gibi görme anlayışı cihat ruhunun gömülmesini de beraberinde getirmiştir. Kâfir de makul bir tercihin sahibi olarak yaşadığına göre onu makul tercihinden ötürü kınamak bile kimsenin hakkı olmamalıdır şeklinde konuşabilmektedirler. Allah’ın kitabındaki şiddetli tenkitler ve tehditler ise, bir çeşit yorumla geçiştirilebilmektedir. Bu anlayış da “İslam toprağı” yerine “yaşadığın toprak” felsefesini güçlendirmektedir. Ayrıntılara girildiğinde de bu düşünce genelde kadın üzerinden örneklendirilmiş ve kadının acilen kurtarılması gerektiği fikri kadından önce erkeklere aşılanmıştır. Kadınlar hak arama yürüyüşüne geçmeden erkekler, kadın müdafisi olarak İslam’ın yeni bir şekil alması için uğraşmışlardır.

Gerek kadın konusu gerekse diğer ayrıntıların tamamında ana gaye, İslam’a çağa uygun bir şekil verme arzusudur. İslam’ın çağa uygulanmış şekli ise, İslam’ı onların kafasında saklı duran, mevcut Hristiyanlığa benzetmekten başka bir şey değildir. En zararsız ve keyfe dokunmaz din şekli, mevcut Hıristiyanlıktır. Siyasetin güdümünde ve zenginin beğenisinde bir din onlar için idealdir hatta gereklidir de.

Köprünün adı laikliktir

Bu oyunun oynanmasında kilit isim laiklik olmuştur. İslam’ı bile koruyacak güçte beşerî bir kılıf olarak laiklik konmuştur önümüze. Sanki laikliği kabul etmemesi durumunda Müslümanlar bile tehlikede kalacaklardır. Müslüman bir ailede kadın erkekten, erkek kadından korunmaktadır bu sayede. Müslüman birey, din adına insanları ezen hocalardan korunmuş sayılmaktadır. Laiklik öyle sunulmaktadır ki değil onu ithal bir değer olarak kabul edip etmeme tercihi, “Onsuz bir İslam bile olamaz” demeye getirilmektedir. Modernizasyon, laiklik ve dinsizlik! Kurulu düzenin varacağı güzergâh böyledir.

HABERE YORUM KAT

8 Yorum