1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. ‘Deri siyah, maskeler beyaz’
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Deri siyah, maskeler beyaz’

04 Kasım 2008 Salı 06:02A+A-

Fransız sömürgesi Martinik doğumlu, ünlü, çılgın, antikolonyalist Frantz Fanon’un, ilk kez, 1952’de yayımlanan kendisi kadar ünlü kitabının başlığı buydu (Black Skin White Masks/Peau Noire, Masques Blanc). Bugün yapılan ABD başkanlık seçimlerinde kazanmasına kesin gözüyle bakılan Barack Obama üzerine yazılanlar arasında, bana Fanon’un ünlü aforizmasını hatırlatan eleştiriler vardı.

Barack Obama’nın (çok büyük bir süpriz olmazsa) Başkan seçilmesi, kısa yoldan dudak bükülecek bir şey değil, ama devrim niteliğinde şapka çıkarılacak bir şey de değil. Şapka çıkaracaksak, ABD’nin, kendini yeniden pazarlama dehasına şapka çıkarmak gerek. Mesele dünyada olan biten her şeye aşırı derecede kuşku ile bakmak da değil, sadece devrimci değişimlerin sadece devrimlerle mümkün olduğunu bilmek yeterli.

Evet, Obama gibi en azından derisi siyah, birinin ABD Başkanı olması, hem ABD iç politikası hem de dünya açısından önemli bir gelişme.

Bu mümkün olmasaydı (veya kötü bir sürprizle olmazsa), dünya hakkında daha da kötümser olmamız gerekirdi. Obama’nın seçim kaybetmesi, dünyanın en önemli gücüne sahip bir ülkenin, sadece ve sadece derisinin renginden dolayı birini seçmekten imtina etmesi anlamına gelecekti. Irkçılığın bu ölçüde canlı ve güçlü olması çok karanlık bir tabloya işaret eder. Obama, bir ABD pazarlama harikası olarak bile, dünyanın eskisi gibi gitmediğinin, gidemeyeceğinin çok iyi bir işareti olacak.

Ama, sevinilmesi gereken şey bununla başlayıp, bununla bitiyor. Obama’nın son mali krize, (doğal olarak) kör bir muhafazakâr/liberal tepki vermemesi, onu sosyal demokrat veya solcu diye nitelemek için yeterli sebep değil. Diğer taraftan, derisi ile meydan okuduğu ırkçılık konusu bile, Obama’nın tam notla çıktığı bir sınav olmadı. Babasından aldığı ikinci ismi olan Hüseyin’i aklamak bile, Colin Powell’a düştü. Obama, Müslüman ‘suçlamaları’a karşı, tüm gücüyle ne kadar Hıristiyan olduğunu ispat etmeye girişti, o kadar. Unutmayalım, ırkçılık her zaman deri üzerinden olmuyor, bazen siyahlara, bazen Yahudilere ve şimdilerde de Müslümanlara yoğunlaşmış vaziyette.

Dünyanın dört bir yanında, ABD seçimlerini izleyenler için öncelikle önemli olan dış politika konusuna gelince, Obama’dan fazla bir şey beklememek gerektiği konusunda aklı başında herkes hemfikir gözüküyor. Bush ve/veya yeni muhafazakâr dış siyaset doktrininin iflası ortada, yerine kim geçerse geçsin, sözde yumuşak güç politikalarına dönüş yapacağı da aşikar. Obama’nın bu hat dışında bir politika izleyeceğine dair hiçbir belirti yok. Irak’tan makûl çıkış, diplomatik çözümleri önemseme gibi bir-iki muğlak laf dışında tutunulacak bir şey söylemediği gibi, Irak yerine Afganistan’a yüklenmekten bahsediyor. Pakistan’a müdahaleyi savunuyor, sivil ölümüne neden olan son Suriye saldırısına bile laf söylemiyor. Ve unutmayalım, son günlerde Pakistan konusu, Irak’ın önüne geçiyor. Diğer taraftan, dış politika konusunda meşruiyet sorunu olan bir Başkan’ın kendini ispatlamak için, şahinden daha şahin davranmak mecburiyetinde hissetmesi gibi bir baskı her zaman söz konusu olacak.

Obama’nın dış politika konusunda ilkesel bir duruşu olmadığını, Filistin meselesinde yaptığı muazzam U dönüşünden biliyoruz. Filistin konusunda daha önce söylediklerini kelime oyunu ile inkâr ettiği gibi, Küdüs’ü İsrail’in ‘ebedi ve bölünmez’ başkenti ilan ederek, daha Başkan olmadan mecburi şahinleşme örneklerinden ilkini verdi.

Kısacası, Obama, mutlaka kötünün iyisi, ama hayale kapılmayı gerektirecek bir neden yok. Belki hiçbir zaman değildi, ama özellikle bugünlerde, dünyanın içinde bulunduğu tablo, hayale kapılmak için hiç umut vaat etmiyor.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT