1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Darbeden Doğan Otomobilin Kültürel Ekolojisi
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Darbeden Doğan Otomobilin Kültürel Ekolojisi

06 Aralık 2008 Cumartesi 15:14A+A-

Henri Lefebvre’ye göre, modern tüketim kültüründe gündelik hayatın yapılandırılmasındaki en etkili olan nesne, ‘otomobil’dir. Bir ‘Kılavuz-Şey’ olarak karşımıza çıkan otomobilin modern dünyanın ulaşım ağında merkezi bir önemi bulunmaktadır. 1886’da icadından bu yana, otomobil, endüstri toplumunun temel gereksinimlerinin karşılanmasında o denli önemli bir yere sahip olmuştur ki modern tekniğin örnek bir simgesi biçiminde haklı olarak Ruppert tarafından “çağımız kılavuz fosili” olarak tanımlanmaktadır.

Modernizm ile otomobil kültürünün ilişkisini tartışmak,  modern kültürün önemli bir parçası olan otomobil kültürünü siyasal bir içerikle üreten/yeniden üreten böylelikle hem modernizmi hem de darbeyi temsil ederek “ideal aydınlanmacı devrimi” in nasıl kanıksatıldığını serimlemek bakımından önemli bir imkan sunar “Devrim Arabaları” filmi.

Devrim Otomobili’nin Anlamını Bulmak

Tabii sadece bu filmle sınırlı değil bu otomobillerin kültürel ortamdaki temsil biçimleri. Mustafa Miyasoğlu’nun ilk gençlik yıllarındaki heyecanlarla hayatının önemli dönemeçlerini anlatmaya çalışan Devrim Otomobili adlı hikâye kitabındaki metinler sadece bu otomobili anlatmıyor ama bu otomobili de es geçmiyor.  Yazarın deyimiyle bu hikâyeler “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat askeri dönemlerinin bugüne kadar henüz yazılmamış traji-komik durumları konu edinmiştir.” Kitaba adını veren ilk hikâye Devrim Otomobili bundan 20 yıl kadar önce yazılmış ve bir dergide yayınlanmıştır. Hikâyenin anlattığı yılları birebir yaşamış bir isim Miyasoğlu. O yıllarda -1960-61-bir yandan Menderes ve arkadaşlarının asılma hazırlıkları bir yandan Devrim Otomobili yapımının heyecanı yazarın ilgisini çeker. Çünkü ailesi Demokrat Partili kendisi de meslek eğitimi veren bir okulun motor bölümünde öğrencidir. Hikâye Devrim Otomobili’nin özellikle askeri darbenin güdümündeki basın tarafından nasıl algılandığına da ışık tutuyor: “(. . . ) sanayi alanında Amerika’ya kafa tutma çabamızın bir sembolü olarak görülmüş ve gösterilmişti. Bizim gibi tahsil çağını yaşayan gençler de buna inandırılmıştı” “Demokrat Parti’nin iktidar oluşuyla ekonomik hayat nasıl değişmişse, 27 Mayıs İhtilâli ile de sosyal hayat üzerinde öyle farklı rüzgârlar esmişti. Devrim Otomobili, bunlar arasında özel bir yere sahipti. Özellikle bizim gibi gençleri çok heyecanlandırıyordu” (Devrim Otomobili, Konak Yayınları, 2003, s. 7-8) Devrim Otomobili adlı kitap konuyu bir hikâye çerçevesinde ele alıyor ve halka karşı hiç de iyimser bir gözle yaklaşmayan asker sivil bürokrasiyi eleştirerek, 27 Mayıs karşısında toplumun var olma iradesini ortaya koymaya çalışıyor. Bu çok önemli bir ayrım noktasıdır özellikle Devrim Arabaları filmi ile karşılaştırıldığında. Muhafazakar basının filmi Erbakan çerçevesinde tartışmayı denemesi de bu konuyla yakından ilgilidir diye düşünüyorum.Bu noktada sadece Fatma K. Barbarosoğlu filmin medyada üzerinde hiç durulmayan yönlerine değinerek film hakkında şu yargılarda bulunmuştu: “.Sinematografik açıdan mükemmel bir film.Şiddet ve cinsellik olmadan “başarı” hikayesini olabildiğince yüksek bir heyecan ile seyircisine aktarabilmesi her türlü takdirin üstünde.” Elbette bunlarda söylenebilir film hakkında.Kimilerine katılabiliriz de bu yargıların.

Önce kısaca Devrim otomobili projesinin tarihine kısaca göz atmakta fayda var. Yıl 1961 Cemal Gürsel cuntası işbaşındadır ve devrik Başbakan Adnan Menderes ile arkadaşları Yassıada duruşmaları ile adım adım “idam”a doğru ilerlemektedir.27 Mayıs 1960’ta yönetime müdahale eden askeri idare, 22 Nisan 1961 günü 18—1959 sayılı ve çift aylı, “çok gizli” damgasını taşıyan bir Başbakanlık yazısını Ulaştırma Bakanlığı’na iletti. Yazıda şöyle deniyordu:

“Memleketimize has bir binek otomobil motoru imali ve örnek olarak da bir yerli otomobil numunesinin vücut bulmasını müteakip, diğer memleketlerin en iyi evsaftaki otomobilleriyle mukayesesinin yapılarak hatalarının da tesbiti suretiyle bu otomobilin zamanla tekamül ettirilmesi mevzuunun ivedilikle tetkiki...” 16 Haziran 1961’de Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Türk mühendislerinin tamamen Türk yapımı bir otomobil yapmasına karar verilir. Yapılan üst düzey toplantılarda alınan kararla, dört buçuk ay gibi bir zamanda Devrim Otomobil’in tamamlanması gerekmektedir. Otomobil 29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayramı törenlerine yetiştirilecektir. Bu iş için ayrılan ödenek, bir milyon dört yüz bin Türk Lirası’dır. Cumhuriyet Bayramı törenine cumhurbaşkanı yani Cemal Aga bu otomobille gitmek istemektedir. Otomobiller planlandığı gibi tamamlanır ve trenle Ankara’ya ulaştırılır.Törene cumhurbaşkanını götürecek otomobile zamanında benzin koyulması unutulur. Yüz metre sonra otomobil durur… Direksiyondaki mühendisin benzin bitti demesi üzerine cumhurbaşkanı; “Batı kafasıyla otomobil yaptınız, Doğu kafasıyla benzin koymayı unuttunuz,” der. İkinci otomobile benzin koyularak yola devam edilir ancak; “Devrim Otomobili” basının diline düşmüştür artık…30 Ekim sabahı yayınlanan gazeteler, ağız birliği etmişçesine “Devrim yolda kaldı”, “Devrim’in benzini bitti”, “Devrim ancak 200 metre yürüdü”, “Şarklı kafasıyla otomobil yaptık” başlıklarıyla çıktılar. 129 gün önce tohumu atılan Devrim, 29 Ekim 1961 günü doğmuş ve o gün ölmüştü.

Gerçeklik Hakkında Yanılsamalar

İşte Tolga Örnek ilk uzun metrajlı drama denemesi “Devrim Arabaları”nda, yakın/uzak  tarihimizde yaşanan, genç kuşakların aslını astarını pek bilmediği bu çarpıcı tarihsel öyküye odaklanıyor. Modernizmin simge nesnesi olarak otomobilin kültürel ekolojide nasıl konumlandırıldığına ilişkin önemli bir örnek olan Devrim Arabaları yapımcılığını/yönetmenliğini Hititler ve Gelibolu gibi çarpık  belgeselleri ile tanıdığımız Tolga Örnek'in üstlendiği "Devrim Arabaları" filminin gösterime girmesinden sonra yakın ama bir o kadar da uzak tarihin kimi olayları tekrar tartışma gündemine oturdu. Örnek, devrim otomobilinin öyküsünden babası eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in dört yıl kadar önce kendisine verdiği bir makale sayesinde haberdar olmuş. Hikâyeden çok etkilenen Örnek, bu konuyu gündeme taşımak ve genç kuşaklarla paylaşmak için bu kez belgesel yerine ilk sinema filmini çekmeye karar vermiş. Filmin iki yıl süren araştırma ve hazırlık sürecinde arşiv çalışmaları yapılmış, olayın hayatta olan kahramanlarıyla konuşulmuş. Senaryo, anlatılanlar doğrultusunda -dört araba ikiye indirilse de- Tolga Örnek ve Murat Dişli tarafından yazılmış.

İlk yerli otomobil yapımının 129 günlük serüvenini anlatan "Devrim Arabaları"nda rolleri Taner Birsel, Halit Ergenç, Uğur Polat, Selçuk Yöntem, Ali Düşenkalkar ve Vahide Gördüm gibi tiyatro kökenli ünlü isimler paylaşıyor. Fakat ne iyi oyuncular ne de önemli konu filmi başarılı yapmaya yetiyor. Tiplemeler karikatür gibi kalmış, dramatik yapıyı artırmak için ilave edilen hamilelik gibi detaylar da yama gibi duruyor. Sorun büyük ölçüde senaryonun sağlam temellere oturtulamamasından kaynaklanıyor. Dizilerde bile daha iyi bir performans sergileyen oyuncular nedense kimi sahnelerde son derece isteksiz oynuyor."Devrim Arabaları" filmi için şu cümleyi kurmak hiç de abartılı bir yargı olmaz kanımca: didaktik bir propaganda filmi olmaktan öteye gidemiyor Devrim Arabaları. Örneğin, mühendisler kendilerini o kadar araba yapımına kaptırmışlar ki, Menderes ve arkadaşlarının radyoda asılma kararı haberi verilirken radyo kapatılıyor. Belli ki yönetmen olaya o günlerin ve tabii bu günlerin devletçilik anlayışı penceresinden ve bir asker çocuğu olmanın getirdiği kültürel şartlanmışlıkla bakıyor bu aynı zamanda yönetmenin modernizm düşüncesinin temel varsayımlarının da anlaşılmasını sağlıyor.

Otomobillerin markalarına göre simgesel değerleri olduğu bilinir. Örneğin İsveç bağlamında, 1959 Volvo PV 544, 1959 Chevrolet Impala’yla aynı simgesel çağrışımları yapmamaktadır. Volvo romantik ve nostaljik bir biçimde “halk arabası” olarak görülüp sosyal demokrat projeyle ilişkilendirilirken Impala, hâlâ bir istilâcı, gençlik isyanının ve Amerikanlaşmanın sembolü olarak çalışan sınıfın sosyoekonomik hareketliliğini simgelemektedir. Burada ise otomobilin  politik kültürel bir simge konumuna yüceltilmesi yoluyla sağlanan bu algı çerçevesinde, darbe ile Devrim otomobili arasında bir özdeşlik ilişkisi kurulmaktadır. Devrim Otomobili, artık kültürel bir ikondur; hatta sıradan bir kültürel ikon değil, “işleyen bir büyüsel güce sahip olan” bir fetiş nesne ve aynı zamanda bir totem de olduğu için süperikondur

Cumhuriyet’in ertesinde oluşumu hızlanan görevci edebiyat anlayışının yerini sinemasal göstergelere  terk edişinin bir örneği olarak da görülebilecek Tolga Örnek’in filmindeki belli başlı kusurları özetlersek; Türk siyasetinde yarattığı travma bugün bile hâlâ tartışılan kanlı bir askerî darbenin liderini film boyunca neredeyse “kutsanmış bir varlık” biçiminde pür-i pak biçimde sunması yanında devrin “korkudan altına yapacak durumdaki” basınını Gürsel'e dolaylı ya da dolaysız biçimde posta koyabilen alabildiğine “özgür insanlar” olarak tasvir etmesi ve o otomobilin yapımının durdurulması yönündeki haince çabaların sahiplerini yanlış adreslerde araması gibi irili ufaklı bir dizi tarihsel çarpıtma eşliğinde ilerliyor öykü boyunca.Bu çarpıklıklarla, yanlış adreslerle Miyasoğlu’nun hikâyesi arasında kurulacak eleştirel diyalog oldukça verimli çıkarımlarda bulunulmasını sağlayacaktır kanımca. Ancak, bunu da yönetmenin “asker çocuğu” olmasına ve galası bile -“en başta post-modern darbeci” Çevik Bir olmak üzere- ağzına kadar emek/li/siz askerle dolu olan bir öyküde kendisine çizilen sınırların dışına asla çıkamayacak olmasına bağlamak gerekiyor. Filmdeki sanat kusurları da cabası: Cemal Gürsel gibi bir askeri cunta lideri Ankara'dan kalkıp Eskişehir'deki Cer Atelyeleri'ne, beraberinde polis ya da askerî birlik olmaksızın, öyle arka arkaya dizilmiş üç tane korunmasız “karikaturize” araç eşliğinde gel(e)mezdi. Geldiğinde de filmde gösterildiği türden bir sessizlik ortamı içinde karşılan(a)maz, -her gittiği yerde olduğu gibi-oraların kamu görevlileri kendisi için yollarda paspas olurdu.

Elbette bir olayın kendisi başka hikâyesi,  sanatı, edebiyatı başkadır.  Sonuçta böylesine önemli bir öyküden ortaya sinema dili zayıf bir film çıkıyor. Ayrıca, bu simgeleşmeyle birlikte Türkiye’deki modernist kültürde önemli bir yere sahip olan aydınlanmacı kültürünün karşısında yer alan “karşı kültür”ü de eleştirmeyi unutmuyor yönetmen:"Adı Devrim olan bir otomobilin sokaklarda dolaşmasına izin verilmezdi, neden verilsin ki?", "O devrime ses edemeyenler bu Devrim'e ses çıkarıyor" gibi yorumlarıyla milliyetçi ve militarist duygulara hitap eden film yine de birçoklarına ilginç gelecek ama aynı zamanda yakın uzak tarihten kaçılamayacağını da ortaya koyacaktır.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum