1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Cuma Namazı İzni ve Laiklik
Cuma Namazı İzni ve Laiklik

Cuma Namazı İzni ve Laiklik

Cuma namazı izni genelgesine ilişkin yapılan itiraz ve temcitler eski Türkiye’de çok karın doyurmuştur, ancak yeni Türkiye’de milletimizin bunlara karnı toktur. Genelge, hukuki çerçevede bir hakkın kullanılmasının önündeki engeli kaldırmıştır.

31 Ocak 2016 Pazar 23:10A+A-

Ali Yalçın / Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı

STAR

Türkiye normalleşiyor. Aslına dönüyor. Ta başında, nasıl bir Türkiye olarak kurgulanması gerekiyorsa işte o gerekene adım adım irca ediyor. Türkiye, on yıllar boyunca normalin dışında, tabii olanın ötesinde bir kimliği edinmek için harcadığı enerji ve kaynağı, bu kez normalleşmek, tabii olana dönmek için harcıyor. Hem başkalaşmak hem de aslına dönmek için enerji sarf etmek durumunda kalmak ne büyük bir kayıp.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro, yeni devleti, millete istinad eden bir devlet etiketiyle ve “Hâkimiyet bila kayd u şart milletindir” mottosuyla takdim etmiş ise de bu, pratikte hiç de öyle olmadı. “Millete rağmen millet için”ci bir yaklaşımla millete ve bin yıllık medeniyet birikimine yabancı bir anlayış üzerine bina edilen yeni devletin anlayışına göre bir millet meydana getirme uğraşı içerisine girildi. İşte normalin dışında, tabii olanın ötesinde bir kimlik inşası için girişilen bu uğraşı, kalkınmaya, milletin refah ve mutluluğuna yönelik çabalara harcanması gereken enerjiyi alıp götürdü.

Kendi kendine savaş

Tarımda, sanayide, ekonomide, eğitimde, sanatta, sporda atılım yapmak için sarf edilmesi gereken enerjiyle milletin dinine, diline, tarihine dokunuldu. Milleti millet yapan kodlara dokunuldu. Milletin maneviyat alanının tahribatına yönelindi. Bu yönde hızlı bir dönüşüm arzu edildi. “15 milyon nüfusun tamamının, 10 yıl içerisinde başkalaştırılması” için milletin bütün imkânları seferber edildi. Bir çeyrek yüzyıl sonra, mescitleri satılmış, camileri ahır ve samanlığa çevrilmiş, dili tahrip edilmiş, dini eğitim yasaklanmış, dini eğitim veren okullar kapatılmış, dini eğitim veren müesseseler ortadan kaldırıldığı için cenazeleri gömecek din adamları kalmamış, kamusal alanda başörtüsü yasaklanmış, hulasa kendi kendisine ilan ettiği savaşı kazanmış bir Türkiye meydana getirildi.

Milletimiz, tarih boyunca büyük acılar yaşadı. Ancak hiçbir zaman maneviyat alanını tahribe yönelen bir saldırıyla karşı karşıya kalmadı. En büyük acıyı manevi alanını tahribe yönelen ve bu alanı yeniden biçimlendirmeye kalkışan mezkûr süreçle birlikte yaşadı. Bu millet manevi acılarını dindirmek, bu alandaki tahribatı izale ederek normalleşmek için büyük bedeller ödedi. 

Hakkın iadesi

Normalleşme yönünde gerçekleşen her olumlu aşama darbelerle geriye itildi. Her olumlu gelişmenin ardından darbelerle millet yeni bedeller ödemekle karşı karşıya bırakıldı. Her darbeden sonra da milletin değerlerine yönelik başta ortaya konulan kurgu çerçevesinde yeni ayar yapıldı. Bugün, Türkiye’de büyük bedeller ödenerek sağlanan normalleşmenin bir yansıması olarak milletimize en temel hakları iade ediliyor. Milli iradenin tebarüz etmesiyle başlayan normalleşme, milli iradenin kamil manada tecelli etmesiyle en üst seviyede gerçekleşiyor. Normalleşme sürecinde, on yıllar boyu süren başörtüsü yasağı kaldırıldı. Kıyamet kopmadı. Kopmaz da zaten. Bu, hak gaspı değil, gasp edilen bir hakkın iadesidir. Kıyamet kopmadı, sadece, bir kesime uygulanan yasaklardan dolayı kendisine daha büyük pay düştüğü için yasaklardan nemalanan küçük bir azınlığın ağzının tadını kaçırdı o kadar. 10 binlerce meslek liseli gencimizi silindir gibi ezen katsayı engeli ortadan kaldırıldı, meslek liseleri ve imam-hatiplerin moral motivasyonu arttı, gençlerimiz adeta yeniden topluma kazandırıldı. ‘4+4+4’ eğitim sistemiyle Kur’an kursları yeniden hayat buldu. Hakların iadesine ilişkin bütün bu düzenlemelerden kim zarar gördü? Hiç kimse...

8 Ocak 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan bir genelge ile kamu personelinin vakte ve şarta bağlı Cuma namazını kılabilmesine imkân sağlayan bir düzenleme yapıldı. Türkiye’nin normalleşmesi yönünde atılmış bir güzel bir adım daha. Yetmez ama evet. Aslında Cuma günleri tamamen tatil olmalı ve milletimiz Cuma gününü bir bayram havasında idrak edebilmeli, bir bayram günü olarak değerlendirebilmeli. Cuma günü Cuma namazı için amirinin takdirini kollayan ya da mesai saatinden kırparak tedirgin bir biçimde Cuma namazını eda eden bir memurun, gönül huzuruyla hiçbir tedirginlik duymadan Cuma namazını kılabilmesinin getireceği moral ve motivasyonun çalışma hayatına olumlu katkısının olacağı da apaçık ortadadır.

Ya aşure ikramiyesi?

Türkiye normalleştikçe anormal duruşlar sipsivri ortada kalıyor. Cuma namazı izni genelgesinin amacını bir eski savcı, Türkiye’nin eski ezberleriyle uyumlu bir retorikle “İnanç özgürlüğü adı altında, laik hukuk sisteminin delinmesi” şeklinde yorumlamış, bu kurgu üzerine de Danıştay 16. Dairesi’ne yürütmeyi durdurma ve iptal davası açmış bulunuyor. Konuyla ilgili olarak KESK “Uygulamanın kamu emekçileri arasında ayrımcılık ve gerilimi artıracağı, kamu hizmetlerinin yürütüldüğü tüm alanlarda Cuma namazına gitmiş olmak ya da olmamak yeni bir kayırma ya da dışlanma konusu olacağı” gibi izaha ve izana muhtaç bir basın açıklaması yapmıştır. KESK ayrıca düzenlemenin “Laikliğe ve anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı” olduğunu, “Çalışma yaşamında yapılacak düzenlemelerde evrensel hukuk normları ve demokratik ilkelerin esas alınmak zorunda” olduğunu ifade etmiştir. Konuyla alakalı Birleşik Kamu İş de yaptığı açıklamada genelgenin; “Memurları dini kanaatini açıklamaya zorlayacağını, İslam Devleti planının bir evresi”, “Devleti tamamen ya da kısmen dini bir kurala dayandırmak” ve dolayısıyla “Laikliğe aykırı” olduğunu ifade etmiştir. Bu büyük bir çelişkidir. Kaldı ki; Tunceli İl Özel İdaresi ile KESK’e bağlı Tüm Bel Sen arasında imzalanan toplu iş sözleşmesiyle Muharrem ayında aşure ikramiyesi verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu da mı laikliğe aykırıdır? Oysa bu tür düzenlemeler normalleşmedir.

Bunlar eski Türkiye’nin temcitleridir. Kimi çevrelerin, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, temel insan hakları gibi bayraklaştırdıkları hususları kendilerine alan açmaya yönelik imkânlar olarak gördükleri, aynı hususlar başkaları için hayata geçirildiğinde ortaya döktükleri zırvalardan anlaşılmaktadır. Bu çevrelerin Cuma namazı izni genelgesine ilişkin ortaya koydukları zırvalar ve temcitler Eski Türkiye’de çok karın doyurmuştur, ancak yeni Türkiye’de milletimizin bunlara karnı toktur. Bu genelge tam da bu hukuki çerçevede bir hakkın kullanılmasının önündeki engeli kaldırmıştır. Yasaklardan nemalanan, korku ve tedhiş ortamlarında neşv ü nema bulan kişi ve zihniyetlerin karanlık yüzünü ayan beyan ortaya koyan bu ve benzeri düzenlemeler, milletimizin büyük bir çoğunluğunun arzusu istikametinde gerçekleştirilmiş, yasaklar ülkesi, vatandaşları mutsuz, moralsiz ve verimsiz Türkiye’yi; özgürlükler ülkesi, vatandaşları mutlu, müreffeh, motivasyonu yüksek ve çalışkan Türkiye’ye dönüştürme yönünde nitelikli adımlardır.

HABERE YORUM KAT