1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Columbia Üniversitesi akreditasyonunu kaybetmeyi hak ediyor
Columbia Üniversitesi akreditasyonunu kaybetmeyi hak ediyor

Columbia Üniversitesi akreditasyonunu kaybetmeyi hak ediyor

​​​​​​​Trump yönetiminin yanlış iddiaları nedeniyle değil, akademik özgürlüğü korumadaki başarısızlığı nedeniyle.

17 Haziran 2025 Salı 18:40A+A-

Nathan Kalman-Lamb, Derek Silva ve Katherine Blouin’in al-Jazeera’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


4 Haziran'da, Amerika Birleşik Devletleri Eğitim Bakanlığı, Orta Devletler Yükseköğretim Komisyonu (MSCHE) akreditasyon kurumuna, üye kurumu Columbia Üniversitesi'nin akreditasyonunun iptal edilmesi gerektiğini bildirdi. Üniversiteyi, “Yahudi öğrencileri ciddi ve yaygın tacizden anlamlı bir şekilde korumakta başarısız olduğu” iddiasıyla, “federal ayrımcılık karşıtı yasaları ihlal ettiği” gerekçesiyle suçladı.

Bu iddia elbette yanlıştır. Son 19 ayda kampüste yaşanan olayların açıkça yanlış yorumlanmasıdır.

Ancak, o dönemde Columbia'nın akreditasyon şartlarını ihlal ettiği de bir gerçektir: kurumsal yaptırımlar ve kampüse polis göndererek soykırım karşıtı protestocularının akademik özgürlüğünü ve görüş çeşitliliğini şiddetle ortadan kaldırmıştır. Bu anlamda, Columbia akreditasyonunu kaybetmeyi hak etmektedir.

MSCHE'nin sektör genelinde standart olan akreditasyon politikası, “akredite bir kurumun” hem “akademik özgürlük, entelektüel özgürlük, ifade özgürlüğüne bağlılık” hem de “çeşitli geçmişlere, fikirlere ve bakış açılarına sahip öğrenciler, öğretim üyeleri, personel ve idare arasında saygıyı teşvik eden bir ortam”a sahip olması ve bunları göstermesi gerektiğini belirtir.

7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, Columbia Üniversitesi'nin Gazze ve Filistin ile ilgili kampüsteki soykırım karşıtı protestolarına verdiği tepki nedeniyle MSCHE'nin temel gerekliliklerini bariz ve tekrar tekrar yerine getirmediği şaşırtıcı bir şekilde ortadadır. Barışçıl öğrenci protestocuların ve eleştirel öğretim üyelerinin şiddetle uzaklaştırılması, uzaklaştırma cezası verilmesi ve tutuklanması, kurumun ifade özgürlüğünü ve akademik özgürlüğü koruma yükümlülüğünün ihlali olarak anlaşılmalıdır.

10 Kasım 2023'te Columbia, Filistin hakları için barışçıl bir protesto düzenleyen Students for Justice in Palestine (SJP) ve Jewish Voices for Peace (JVP) gruplarını askıya aldı. Yönetim, grupların “tehditkâr söylemler ve sindirme” kullandığını iddia ederek askıya almayı haklı çıkardı.

Ancak medya raporları, tanıklar ve üniversite içinden kaynaklar, askıya almanın, eylemleri organizatörler tarafından kınanan, grupla ilgisi olmayan bir kişinin karıştığı bir olaydan kaynaklandığını ve üniversitenin resmi bir disiplin süreci veya itiraz süreci izlemediğini ortaya çıkardı.

Daha sonra, Columbia yöneticilerinin SJP ve JVP'yi askıya almadan hemen önce öğrenci gruplarına ilişkin resmi politikalarında tek taraflı olarak değişiklik yaptıkları ortaya çıktı.

Ocak ayında, kadrolu hukuk profesörü Katherine Franke emekli oldu ve İsrail ordusunda görev yapmış öğrencileri eleştiren bir medya röportajı nedeniyle kamuoyu ve kongre tarafından eleştirilmesinin ardından Columbia tarafından “fiilen işten çıkarıldığını” söyledi.

Benzer şekilde, üniversite kısa süre önce 2024 soykırım karşıtı protestolarına katılan düzinelerce öğrenciye “çok yıllı uzaklaştırma, geçici diploma iptali ve okuldan atılma” cezaları verdiğini kabul etti. Atılan öğrencilerden biri olan Yahudi doktora öğrencisi Grant Miner, Columbia Öğrenci İşçileri Derneği başkanı, üniversite tarafından kınanan tüm öğrencilerin “herhangi bir suçtan aklandığını” belirtti.

Belki de en kötüsü, Columbia Üniversitesi, öğrencilerin ifade özgürlüğüne müdahale etmek için defalarca New York Polis Departmanı'nı (NYPD) kampüse çağırdı. 30 Nisan 2024'te, üniversitenin kendi raporuna göre, NYPD, üniversiteyle bağlantılı olduğu görülen 44 öğrenci ve kişiyi tutukladı.

Benzer şekilde, bu yılın mayıs ayı başında, üniversitenin kütüphanesini “işgal” eden yaklaşık 70 öğrenci tutuklandı. NYPD, kampüste polis memurlarının bulunmasının “Columbia Üniversitesi'nin doğrudan talebi üzerine” olduğunu açıkça kabul etti.

Bu olayların her birinin akademik özgürlüğü ve görüş çeşitliliğini açıkça bastırdığına şüphe yok. Arap, Müslüman, Filistinli ve Yahudi öğrenciler ile onların destekçilerinin orantısız bir şekilde hedef alınması, ayrımcı olarak görülebilir ve kurumun eşit muamele ve kapsayıcı öğrenme ortamlarına olan bağlılığını zedeleyerek, MSCHE'nin eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılıkla ilgili kılavuz ilkelerini açıkça ihlal etmektedir.

Protestoları bastırma kararları, Columbia'nın üst düzey yönetimi tarafından tek taraflı olarak, öğretim üyeleri, öğrenciler veya ortak yönetim organlarının görüşleri alınmadan alınmıştır. Bu durum, MSCHE'nin yönetişim, liderlik ve idareye ilişkin akreditasyon politikası standartlarına uyulmadığını açıkça göstermektedir. “Adalet ve şeffaflığı yansıtan idari karar alma süreci” ile “ortak yönetişime bağlılık” gösteremeyen Columbia, MSCHE tarafından belirlenen akreditasyon standartlarını karşılamamıştır.

Ancak Columbia Üniversitesi, akreditasyonunun temel ilkelerine uymayan tek kurum değildir. Pennsylvania'daki Muhlenberg Koleji'nde, Yahudi Doçent Maura Finkelstein, sosyal medyada İsrail'in Gazze'deki soykırımını eleştirdiği için işten çıkarılmıştır.

Benzer şekilde, Northwestern Üniversitesi'nde yardımcı doçent Steven Thrasher, kampüste öğrencilerin soykırım karşıtı kampı desteklediği için birçok soruşturmaya maruz kaldı ve sonunda, kendisini susturmakla kalmayıp, “kampüs ve ülke çapındaki öğrenciler, gazeteciler, öğretim üyeleri, personel ve aktivistleri susturmaları” için tasarlanmış bir girişim olarak nitelendirdiği için kadroya alınmadı.

Öğrenciler de ABD genelinde baskıya maruz kaldı. Nitekim Temmuz 2024 itibarıyla en az 3.100 öğrencinin kampüslerdeki soykırım karşıtı protestolara katıldıkları için tutuklandıkları tahmin ediliyor. 6 Kasım 2023'te Brandeis Üniversitesi, “Hamas'ı destekleyen davranışları” nedeniyle SJP'nin öğrenci kolunu yasaklayan ABD'deki ilk özel üniversite oldu. Nisan 2024'te Cornell Üniversitesi, kampüs politikalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle Filistin yanlısı kamp protestolarına katılan birkaç öğrenciyi uzaklaştırma cezasına çarptırdı.

Mayıs ayında ise polis, George Washington Üniversitesi'nde öğrencileri biber gazıyla saldırdı ve öğrenci kampını şiddetle boşaltırken 33 kişiyi tutukladı. Vanderbilt Üniversitesi'nde ise öğrenciler, idare binasını işgal ettikleri için tutuklandı ve okuldan atıldı.

En son haberlere göre, Michigan Üniversitesi'nin Ann Arbor'daki kampüs içinde ve dışında soykırım karşıtı öğrenci protestocularını gözetlemek için düzinelerce özel dedektif tutmak için en az 800.000 dolar harcadığı ortaya çıktı.

Bu örnekler, 7 Ekim 2023'ten çok önce ABD, Kanada ve Avrupa'da yaşananların sadece küçük bir örneğidir. Bu, yükseköğretimde öğrencilerin özgür ifade haklarının, bu üniversitelerin savunduğunu iddia ettiği değerler pahasına bastırıldığı daha geniş bir varoluşsal krizidir.

Görünüşe rağmen, bu kriz Trump yönetiminin sert tutumuyla çok az ilgisi vardır. Aksine, bu kriz, eğitim misyonlarından çok bağışçılara ve kurumsal paydaşlara bağlı olan üniversite yöneticilerinin kararlarının kendilerine yol açtığı bir sonuçtur.

Üniversiteler, gerçek bilgi üretimi ve pedagojik gelişime adanmış kurumlar olarak makul ve pratik bir şekilde var olabilmeleri için, akademik ve entelektüel özgürlük, çeşitlilik ve adil ve şeffaf yönetim ve yönetişim için akreditasyon gerekliliklerini sağlam bir şekilde yerine getirmeleri esastır.

Buna Filistin istisna olamaz.

 

* Nathan Kalman-Lamb, New Brunswick Üniversitesi'nde sosyoloji doçentidir.

* Derek Silva, Western Üniversitesi King's University College'da sosyoloji ve kriminoloji profesörüdür.

* Katherine Blouin, Toronto Üniversitesi Tarih ve Klasik Diller Bölümü'nde doçent olarak görev yapmaktadır.

HABERE YORUM KAT