
Cemaatler ve fırkalar
Mahmut Ay, cemaatlerin büyüdükçe fırkalaşma tehlikesi taşıdığını ve ihlası korumak için birlik, sağlam liderlik ve güçlü çatı kuruluşların şart olduğunu belirtiyor.
Yeni Şafak/Mahmut Ay
Cemaatler ve fırkalar
Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları sıklıkla tavsiye edildiği gibi cemaatle namaz, cuma namazı ve hac gibi ibadetlerde müminlerin bilfiil bir araya gelmeleri sağlanmıştır. Öte yandan, müminlerin fırkalara ayrılıp bölünmemeleri hususunda uyarılar içeren pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Kısaca, Hikmetli Kitab’ın ve Kutlu Elçi’nin, müminleri ‘fırkalaşmadan cemaatleşmeye’ teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
Resûl-i Ekrem (sav) hayatta iken Müslümanlar tek bir cemaat idiler; Efendimiz (sav) de o cemaatin lideriydi. Onun vefatından sonra, siyasî birlik halifeler vasıtasıyla, inanç ve düşünce birliği ise âlimler aracılığıyla sağlanmaya çalışıldı. Ancak bir-iki asır içinde pek çok Müslüman devlet ve dinî mezhep ortaya çıktı. Bu devletler ve mezhepler içinde, Müslümanların genel bütünlüğünü bozmamaya dikkat edenler olduğu gibi adeta Müslümanların birliğini bozmak için kurulmuş gibi görünen devlet ve mezheplerin de tarih sahnesinde yer aldığı bir gerçektir.
Önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi, dindar insanların, kelimenin en yalın anlamıyla ‘dindar insanların oluşturduğu yeknesak topluluk’ manasında, dinî cemaatler oluşturmaları hem dinî hem de sosyolojik bir zorunluluktur. Ancak dinî cemaat oluşumları bazen, hatta belki de çoğunlukla dindar insanları bir araya getiren, toplayan, toparlayan ve birleştiren yapılar olmaktan öte bölen, parçalayan, ayrılık tohumları eken ‘fırka’lara dönüşmektedir. İşte bu ve sonraki yazımızda, ‘cemaat’ ile ‘fırka’ arasındaki farkları ve fırkalaşmanın sebeplerini ele almaya çalışacağız.
Cemaat ve fırka arasındaki farklara işaret etmeden önce şu tespitleri yapmakta fayda var:
1. Mutlak kemâl, Cenâb-ı Hakk’a mahsustur. İnsanlardan oluşan bir yapıda kusursuzluk beklenemez. Asr-ı saadette Efendimiz’in (sav) liderliğini yaptığı bir cemaatte dahi pek çok sorunlar meydana gelmiştir. Hatta o cemaatin ilke ve öğretilerini benimsemediği hâlde menfaat icabı o cemaate sızmaya çalışan pek çok münafık olmuştur. Dolayısıyla cemaatlerde kusursuzluk aramak veya bazı sorunlar ortaya çıktığında hemen onun aleyhinde olmak ve ortadan kaldırılmasını istemek doğru değildir. Mümkün mertebe müspet eleştiri yoluyla sorunlara temas edip çözüm tekliflerinde bulunmak en doğrusudur.
2. Dinî bir yapı tamamen cemaat ya da tamamen fırka özelliği taşımıyor olabilir. Bu tür yapılar, genellikle bazı nitelikleri ile cemaat bazı nitelikleri ile fırka görünümünde olan yapılardır. Bir dinî topluluktaki cemaat niteliğinin oranı ne kadar yüksekse, din için de devlet ve millet için de o kadar faydalıdır. Benzer şekilde fırka niteliğinin oranı ne kadar yüksekse, din için de devlet ve millet için de o kadar zararlıdır. Genel olarak, cemaat niteliği fırka niteliğine ağır basan oluşumlar, yararlı; fırka niteliği cemaat niteliğine ağır basan oluşumlar zararlı yapılar olarak değerlendirilebilir.
3. Dindarların oluşturduğu toplumsal yapılar, başta çok iyi niyetlerle yola çıkılsa dahi, büyüdükçe az ya da çok fırkalaşma tehlikesiyle karşı karşıya gelmektedir. Bu, sosyolojik bir yasadır. Bu sebepledir ki ‘büyük cemaat’lere oranla ‘butik cemaat’lerde hem dinî hem de sosyal alanda çok daha samimi ve ihlaslı bir kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma ruhunun olduğu gözlemlenmektedir. Her dinî cemaat, kuruluş safhasında küçüktür; zamanla büyür. Yapı büyüdükçe ister istemez sorunlar da büyür ve çoğalır. Dolayısıyla bir cemaatin kuruluş safhasında yer almış olanların tamamından, geçmişe özlemi ifade eden şu mealde bir cümle duyulur: “İlk zamanlar, asr-ı saadet gibiydi. Herkes, ihlas ve samimiyetle çalışırdı. Kimsenin dünyevî bir beklentisi yoktu. Şimdi artık o samimi ruh, o ihlas kalmadı.” Benzer ifadeleri, Efendimiz’in (sav) dâr-ı bekâya irtihalinde sonra pek çok sahabîden de nakledilmiştir. Demek ki bu durum, her zaman tekerrür eden bir olgudur. Dolayısıyla herhangi bir cemaat büyüdüğünde, sorunların da büyüdüğü ve eski ihlas ve samimiyetin kalmadığı görülünce hemen bunun faturası o cemaatin lider kadrosuna ya da mensuplarına ağır bir şekilde kesilmemelidir. Zira bu durum, kişilerden -tamamen değilse de kısmen- bağımsız olarak, yapının büyümesiyle alakalıdır. Onun için en sağlıklı dinî cemaatler, ‘butik cemaatler’dir. Osmanlı uygulaması da bu doğrultuda olmuş, devlet hem kendi maslahatı hem de dinin maslahatı için her mahalleye bir tekke açarak/açtırarak doğal bir yolla dinî cemaatlerin aşırı bir şekilde büyümesinin önüne geçmiştir. Tabi ki bundan, dinî cemaatler asla büyümemeli, hepsi küçük çaplı yerel yapılar olmalı sonucu çıkarılmamalıdır. Yalnız yapı büyüdükçe, fırkalaşma tehlikesinin de büyüyeceği unutulmamalı, eğer cemaatin büyütülmesi hedefleniyorsa bu, çok kontrollü ve hassas bir plan dahilinde yapılmalı ve mutlaka üzerinde iyi düşünülmüş bir strateji belirlenip ona göre aksiyon alınmalıdır.
4. Toplumsal yapılar dinamiktir; her an farklı nitelikler kazanabilir, değişik mecralara yönelebilir. Dünün cemaati bugünün fırkasına; bugünün cemaati yarının fırkasına dönüşebilir. O yüzden cemaatlerin lider kadroları ve mensupları çok dikkatli olmalıdır.
5. Toplumsal yapıları yönlendirenler, lider kadrolarıdır. Lider kadrosunda cemaat hassasiyeti güçlü olan dinî yapılar kolay kolay fırkalaşmaz. Böyle bir hassasiyeti olmayan lider kadrosunun yönetimindeki bir dinî yapı da asla cemaat olarak kalamaz. FETÖ örneğinde de çok acı bir şekilde görüldüğü üzere, tabanda çok samimi niyetlerle hizmet etmeye gayret eden kişiler olabilir ancak cemaatleri ve fırkaları yönlendirenler lider kadroları olduğu için tabandaki samimi insanların tüm gayretleri, nihayetinde lider kadrosunun amaçlarına hizmet eder.
6. Son iki madde gereğince, dinî cemaatler arasında iş birliği sağlamak, kardeşlik ve dayanışma ruhunu güçlendirmek, ciddi hatalar zuhur ettiğinde onları kardeşçe uyarmak amacıyla her cemaatin, kendisini eşit şekilde ait hissettiği bir veya birkaç ‘çatı kuruluşu’na ihtiyaç vardır. Bu sebeple, bu gibi amaçlar için kurulmuş olan UMAD ve İslam Alimleri Vakfı gibi çatı kuruluşları güçlendirilmeli; cemaatlerin mevcut sorunlarını birlikte istişare edebilecekleri, gelecek perspektiflerini beraberce şekillendirebilecekleri, milletin ve ümmetin birliği ve dirliği için ciddi stratejilerin belirleneceği güçlü platformlar hâline getirilmeleri gerekir.
Umudumuz ve niyazımız odur ki; ülkemizdeki dinî cemaatler, fırkalaşma tehlikesine karşı uyanık ve dikkatli olsun, fırkalaşmadan cemaat olarak kalabilme hassasiyetini muhafaza edebilsin, ihlâs ve samimiyetle hizmet edip imanlı ve erdemli bir toplumun inşasına katkıda bulunsun/bulunmaya devam etsin.
Önümüzdeki hafta, cemaat ve fırka arasındaki farkları ele almaya çalışalım inşallah.
HABERE YORUM KAT
Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:
Yanıtla (0) (0)Birincisi: Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adavete muhabbet.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.
Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.
Hutbe-i Şamiye - 19
2...Ümmeti su 4 sey bozmusdur Tasavvuf dini--taklit--saltanat ve dünyevilesme-- Bunlar ayri ayri tarif etmeye gerek yok. Insanimzin akillari ellerinden alinmis. akillari atil edilmis kullanamaz olmuslar. Bir komu konusmak istiyorsun.. "Agbey diyor bu konulara girmeyelim günaha gireriz" diyor. bu kardesimize neyi komusabilirsiniz.. Cemmatler cemedat olmuslar Din bütünün kendisiydi. bütünden koparilan parcalara tutunmuslar ve parcayi bütünün kemdisi edip din edinmisler. ve hallerinden durumlarindanda memmmundurlar " Dokunma yanarsin" misali bir durum-- Yani Tasavvurlarimiz alt-üst edilmis. Insanimizin kafasinda olusdurdugu imajlara inanir olmuslar Kafalatŕimizdaki Allah tasavvuru kuranin tarif ettigi tasavvur olsaydi innanimiu basil olur da Bi'namaz olurlardi ve "Nasil olsa Allah affeder" gibi bir mazerete siginabilirdi. Ümmetin kelimegii Tevhidden anladigi nedir. Ezanlarimizdan anladi nedi? bu sorunlarin cözülmesinin mümkünü nedir? Nasil olacakda kendimize gelip kendimiz olacagiz.. Akillarina giden kapilarin tümünü kapatan birine degisimden bahsedebilirmisiniz... ms Tasavvuuf nedir.. Batilin HAKK kiliginda, Kurtun kuzu kiliginda götülmesidir.. Nasil aldatilmisizdir bakarmisiniz.. Islam ülkelerini neresine giderseniz gidin düsünceden kavcinildigini görürsünüz. Iste bu yüden yüzyillardir üretilenleri tüketmisiz yerine bir seylerde üretememisizdir vesselam..
Yanıtla (0) (0)1...Selam olsun Mahmud AY v bey kardesim eyvallah yerinde degerler yapmissiniz Bizde tesbit ettigimiz sorunlarimizi söyleyelim.. Ümmetim tasavvurlari bozulmusdur bunu tamirin mümkünü yoktur.. Cemaatlerin her biride hallerinden memmundur . Rahatlarinin bozulmasini istemiyorlar.. Ümmetin Allah-Resul ve vahiy tasavvuru bozulmusdur.. Cemaatlerde durum aynidir Ms Küranda firkalasmanin haram olduguna dair bir cok ayet olmasina ragmen ümmetin cemaatlesmesinde Kuran algisi nasil bir algidir. ayni sey yüce Allah icinde Resulullah icinde gecerlidir . Ümmetin kafasinda kalbinde nasil bir Allah telakkisi vaŕki onun firkalasmasina, irkcilik yapmasina kavmiyetcilik yapmasina particilik yapmasina müsdae eden bir Allah Tasavvuru vahyin terif ettigi Yüce Allahmidir.. Rsulullah tasavvurumuz da bozulmusdur. Onu yücelten yüce Rabbimizdir. Fakat bizim yüceltmemize ihtiyaci olmadigi halde onu yüceltelim derken meleklestirip hayattan disladik, Hayatta bir karsiligi olmadi.. Onu cok sevdik ama kafamizda olusdurdugumuz peygamber imajimiza göre sevdik. .. Ümmeti bozan Tasavvuf dedigimiz sontadan olusturdurdugumuz Tasavvuf dini bozdu..Tasavvufun tarifleri Kuranin tariflerinin önüne gecirdi ve bunu dinin asli zanneder olduk.. vd
Yanıtla (0) (0)