1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Çekmegil Kriter(ler)i ve Bu Ülke’nin ‘Ruhu’
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Çekmegil Kriter(ler)i ve Bu Ülke’nin ‘Ruhu’

29 Aralık 2008 Pazartesi 23:29A+A-

Şafak Bakkalbaşıoğlu'nun yönettiği proje danışmanlığını Dücane Cündioğlu'nun yaptığı 120 dakikadan oluşan Cemil Meriç'in hayatının anlatıldığı ''Türkiye'nin Ruhu Cemil Meriç'' belgeseli TRT-2'de 26 Aralık'ta yayınlandı. Belgeselin kendisiyle ilgili farklı beklenti ve beğeni ufuklarından hareketle kuşbakışı yaklaşımları dinledim yakın çevremden.

Belgeselin adının oldukça iddialı ve abartılı olduğunu belirtmek gerekir her şeyden önce. Türkiye’nin Ruhu ifadesini Cemil Meriç için sanırım Oğuz Atay kullanıyor. Mağdurluğun, adına 'edebiyat' dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına 'mağdurluk' dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlamaya çalışan Gürbilek’in iki yazarı da Mağdurun Dili’nde ele almış olması da anımsanmalı burada. Dostoyevski'nin Türkçe edebiyattaki ruh akrabalarından ikisini; yaşamlarında dışlanan iki aydını yad ediyor belki bu adlandırmayla belgesel…

Kendisini “Türk irfanına adamış bir fikir işçisi” olarak tanımlayan Cemil Meriç’in Bu Ülke kitabı özelinde yapılan ve İslamcılık bağlamında yapılmış ilk ilmî Cemil Meriç eleştirisi diyebileceğimiz bir yazıdan söz etmek istiyorum burada: Kriter dergisinde M.S adıyla Said Çekmegil’in yaptığı bir eleştiridir bu. Mayıs 1976 tarihinde aylık olarak çıkmaya başlayan Kriter dergisinin dördüncü sayısında yayımlanan yazı Cemil Meriç’in 1974'te ilk baskısı yapılan Bu Ülke adlı eserini merkeze alarak yapar eleştirisini/geliştirisini. Ardından -seksenli yılların sonuna doğru sanırım- Mustafa İslamoğlu’nun ilk olarak Aylık Dergi’de yayınlanan ve Bahtımca kitabının sonunda yer alan yazı gelir. Said Çekmegil’in yaptığı eleştiri şu bakımdan da önemlidir: Çekmegil Bu Ülke odaklı olarak Cemil Meriç eleştirisi yapar. Bu şu açıdan önemlidir: Kırk Ambar, Ümrandan Uygarlığa, Işık Doğudan Gelir, Mağaradakiler, Bir Dünyanın Eşiğinde (Hint Edebiyatı), Kültürden İrfana gibi eserleri arasında Bu Ülke Cemil Meriç külliyatının özünü neredeyse tek başına  ortaya koyar. Dinçer Eşitgin bu konuda şunu ifade eder: “Bu yönüyle Bu Ülke, bütün bu eserlerin hem içinden çıktığı hem de bu eserlerin toplanarak öz hâline geldiği bir kılavuz kitap hüviyetindedir. Dolayısıyla Bu Ülke, Cemil Meriç düşüncesiyle tanışmak isteyen okuyucu için en kestirme ve ilk kaynaktır.”

Cemil Meriç Hint Edebiyatı’nda Mağaradakiler'de ya da Kırk Ambar'da olgunlaştırdığı düşüncelerinin kırıntılarını gözler önüne serer Bu Ülke'de. Kendisi de bu eseri için  şu tespitleri yapar:

"Bu Ülke, yarım asırlık bir tetebbuun, bir sanatçı mizacından süzülen usaresi. Bir mesaj, daha doğrusu bir çığlık... keşif, dertli, derbeder..."

"Bu sayfalarda, hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim: etimin eti, kemiğimin kemiği."  

"Ümrandan Uygarlığa, Bu Ülke'nin devamı, zamanla çiçekleşen tomurcuk düşünceler..." Bu Ülke tohum, Mağaradakiler ağaç. Bu Ülke'deki tohumların henüz hepsi ağaçlaşmadı..."

Sihâm -ı Kaza ( Bâbil ve Mütağripler ), Biz ve Onlar, Münzevi Yıldızlar, Fildişi Kuleden, Baki Kalan ve Kanaviçe olmak üzere altı bölümden oluşan Bu Ülke kitabının eşik sözü olarak 1985 baskısından itibaren oğlu Mahmut Ali Meriç'in Entelektüel Bir Otobiyografi ve ayrıntılı bir Cemil Meriç Kronolojisi eklenmiştir. Meriç’in bu kitabı ve diğer eserleri dönemin dindar gençliğinin zihnini de meşgul etmiş ve özellikle milliyetçi-mukaddesatçı kesim tarafından adeta kutsanmıştır. Adını andığımız belgeselde Ali Bulaç’ın adının altında “talebesi” ifadesinin yer almış olması bu etkiyi kanıtlar sanırım. Bu Ülke üzerine derleyici toparlayıcı bir yargıyı milliyetçi edebiyatın ilk akla gelen isimlerinden Ahmet Kabaklı ortaya koyar:"Hocamın." diyor Ahmet Kabaklı "Bu Ülke'sini, ülkemizi İrfan ve yorumla tamamlayan ışıklar olarak okumak yetmez, kabilse ezberlemeli." Ömer Öztürkmen ise "Bu kitap yüz elli yıl sonra da olsa Türk düşüncesinin haysiyetini kurtarmıştır" diyerek eserin hem Cemil Meriç külliyatı bakımından hem de o zamana değin söylenilenlerden farklılığını ortaya koymayı dener. Oysa bütün bu abartılı ifadeler metotsuzluktan beslenen ve fikri cehd içermeyen yargılardır. Elbette bu eserin ve Cemil Meriç’in de doğruları vardır. Peki yanlışlarına ne demeli? Üstelik de en temel noktalardaki yanlışlıklardır bunlar. İşte bunun için Said Çekmegil’in "Bu Ülke" eleştirisinin öncü önemi üzerinde mutlaka durulmalıdır. Bu eleştiriden bir bölümü Hamza Türkmen’in Haksöz’de yayımlanan Kriter dergisini irdelediği yazısından aktarmak istiyorum:

"Bu Ülke yazarı mevcut batıcı kültüre hayli aşina. Ancak ve maalesef, eserinde gördüğümüz mühim aksamalar, onun İslam esprisine ne kadar yabancı olduğunu gösteriyor.

Mesela; Türk'ün Allah lafza-ı Celali yerine kullandığı 'Tanrı' kelimesini hiçbir fikri ızdırap duymadan, bakınız nasıl da rastgele kullanıyor. Ve Cemil Meriç diyor ki: S. 109: 'Tanrı yıldızlarla oynayan çocuk.' Bununla da yetinmiyor, doğulu batılı birçok gayrı müslim gibi ilahı çoğaltıyor: S.155: 'Arya çobanları Tanrılara bu sesle yalvarmışlardı...' S.165: 'Tanrılar bile rolünü bitiren aktörler gibi!..' S.123: '...Büyükler de kıskanç tanrılar gibi...' Dahası var: S.128: 'İnsan, hayalleriyle tanrı...' diye sıçramalar yaparken '...Münevver Cemil Meriç...' Bu Ülkesi'nin 141. sayfasında UPANİŞAD adlı, bir nevi panteist bozmasının safsatalarını alıyor. Bu ku'dil (çetin) ve mudille (doğru yoldan saptıran) ifadeler şöyle bitiyor: Tanrı nedir diye soruyorsun, Tanrı sensin.' Haşa. Teberri ederiz bu münkir saptırıcı sözlerden.

Dedik ya, adam, İslamı anlamaktan uzak, bu konularda kültür yetersizliğine kurban edilmiş. Kitabı yayanlar da mı bunların farkında olmadı acaba?

Cemil Meriç peygamberlik müessesesi hakkında da entelektüel çalışmalarla atıp tutuyor. Bakınız müslümanların yüce peygamberlerinden biri hakkındaki ifadelerine: S. 96: 'Peki ama, çağdaş uygarlık düzeyi'nde İsa efendimizin yeri ne? Tarihçilerin iddiasına göre, nerede olduğu ne zaman doğduğu, hatta doğup doğmadığı meçhul olan bu insana..' derken sadece tarihçi dediklerini Kur'an'la yalanlamaz. S.51: 'Havarilerini yaratamayan İsa'nın yeri tımarhanedir tarih değil.' Diyebilen Cemil Meriç sade bu kitabında değil, diğer bir eserinde de peygamberliğin ne olduğunu bilmez gözüküyor. Kuran kültürü de yok adamda. Allah Teala son Nebinin Muhammed (s) olduğunu bildiriyor. Bu tebliği duymamış mıdır nedir? (Çünkü böyle bir ayetten haberi olsaydı ona ters düşen zanlarını tesbit ederdi, diye hüsnü zan ediyoruz. Zira eser ve makalelerinde şahit olduğumuz kadarıyla söyleyelim ki Cemil Meriç Bey İslam'a hürmetkardır.) Fakat her nedense Kur'an'ın nüzulünden sonra yaşamış bir Hint filozofuna rahatça 'Yeni bir peygamber R. M. Roy' deyip çıkıvermiş: hem de 'tek tanrılı bir din kurmuştu' diyerek.

İşte, Bu Ülke, ve işte bu ülkenin, maalesef 'Sahici münevver Cemil Meriç'leri."

 Meriç'in denemeyi seçmesinde de Gürbilek’in sözünü ettiği aynı anda mağdur ve mağrur olma duygusunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Neredeyse bütün yazılarını deneme türünde yazmış olması da anımsanmalı Meriç’in:  Deneme kanıt gerektirmiyor; ucu açık bir tür çünkü. Tohumu yani Bu Ülke’si sağlam olmayan bilinçten çıkan ağaçların da ne kadar sahih olduğu da tartışılmalıdır. Hakkı teslim etmeli; ama allayıp pullamaya gelince durup, düşünmeli. Bu bakımdan Çekmegil’in vahye teslim olmakla donanımlı kıldığı ve rüşde ulaşan insana söyleyecek hak sözü olmadığında susan bilincinden oldukça farklı bir bilince sahip Cemil Meriç. İşte bu farklılığı anlamamıza olanak sunan M.S imzalı Bu Ülke eleştirisi dilimizde kaleme alınmış, Meriç odağında düşünce ve eleştiri üreten kanımca en önemli yaratılardan biri. Eleştirinin harcı olan bilgiyi, yani vahiy ve kıvrak zekanın nasıl olup da söyleme dönüştüğünü gösteriyor. Yazının kapsamı doğal ki bu kadarla kalmıyor; Çekmegil, incelediği yazarın, giderek 'yazar'ın ruh durumu üstüne hiç yabana atılamayacak ipuçları sunduktan sonra, 'yazar'la/yapıtla ilgili kavrayışını dört dörtlük bir çözümlemeye ulaştırıyor. Doğrusu, bu yazıyı -elimde kalem, cümlelerin altını çizerek- okumak, beni kitabın ve yazının ötesinde düşünmeye sevk eden, zenginleştiğimi duyumsatan, müthiş zevkli bir zihinsel etkinlik süreci oldu.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum