"Bu, onlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi gidermeyi sağlamadı"
"Babalarının kendilerine emrettiği yerden Mısır'a girdiklerinde, bu, onlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi gidermeyi sağlamadı."
Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır'a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekte o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf-68)
Kur’an’ın burada yansıtmak istediği atmosfer şudur: Hz. Yakub’un çocukları hesabına çekindiği bir “şey” vardı ve eğer ayrı kapılardan şehre girerlerse, bu tehlikeden sakınmış, ona karşı önlem almış olacaklarını düşünüyordu. Böyle düşünürken yüce Allah’ın takdirini evlâtlarının başından hiçbir önlemin savamayacağının da bilincindeydi. Hüküm yetkisi tümü ile yüce Allah’ın tekelinde idi. Güvenilecek tek dayanak O’ydu. O sadece içinde doğan bir duyguyu, dile getiriyor, kalbinde beliren bir önlem alma gereğini yerine getiriyordu. Yüce Allah’ın iradesinin eninde sonunda gerçekleşeceğinden kuşkusu yoktu. Bunu ona öğreten yüce Allah’dı ve o da bunu iyi öğrenmişti.
FİZİLALİL KUR’AN
"İnsanların çoğu bilmezler...". Bilmedikleri, Hz. Yakub Aleyhisselam'ın "Allah'a tevekkül" ile "ihtiyat tedbiri" arasında nasıl bir denge kurduğudur. Böyledir çünkü Allah kendisine gerçek bilgiyi bahşetmiştir. Sağduyunun gerektirdiği bütün tedbirleri alması bundandır; sağduyunun, derin düşünüş ve tecrübenin gerektirdiği tedbirleri... Böylece Yusuf hakkında aldıkları kötü puanı onlara hatırlatmış, Bünyamin konusunda da aynı hatayı tekrarlamamalarını sağlamak istemiştir. Bu yüzdendir ki, onlardan Allah'ın adıyla sağlam bir taahhüt aldı: Üvey kardeşlerinin emniyeti için ellerinden geleni yapacaklardı. Sonra onları tehlike arzeden siyasi duruma karşı uyardı ve herhangi bir şüphe çekmemeleri için ayrı ayrı kapılardan girmelerini salık verdi. Kısaca beşerin takatınca karşılaşılabilecek her türlü tehlikeye karşı alabileceği tedbirlerin tümünü aldı. Fakat öte taraftan hiçbir beşeri tedbirin Allah'ın iradesini sektirmeye güç yetiremeyeceğini ve gerçek himayenin Allah'ın himayesi olduğunu aklından çıkarmıyordu (ve bunu ifade de etmişti). Yani insan ancak Allah'ın lütfuyla ihtiyat tedbirlerini hesaba katabilirdi. İşte sözleri ve fiilleri arasında böyle bir denge kurabilen kişi gerçek bilgiye ulaşabilir; dünyevi problemlerini halletsin diye Allah'ın insana bahşettiği beşeri yeteneklerin gereklerini yerine getirmesini bilen ve fakat başarı yahut başarısızlığın yalnızca Allah'tan olduğunu kavramış Hz. Yakub (a.s) gibi kimselerdir sadece. İşte bu yüzden "insanların çoğu bilmezler..." Bir kısmı kendi gayret ve tedbirlerine güvenip Allah'a tevekkülü terkeder, diğer bir kısım da yalnızca "Allah'a tevekkül" edip problemlerini çözmek için herhangi bir pratik çareye başvurmazlar.
Yusuf’u Mısıra getiren Allah, Mısırda kardeşi Bünyamin’le görüşmesini, sonra İsrâil oğullarının, Yakub çocuklarının Mısıra göçmelerini murad eden Allah’ın takdirine mâni olamayacaklardı. Bunu sadece Allah bilirdi. Ondan başka hiç kimse bilemezdi. Yetki Onun elindedir. Kararı veren ve uygulayan Odur. Fakat insanların pek çoğu bunu bilmezler, bilemezler. İnsanlara düşen kendi iradeleri dışındaki olaylara müdahale değil büyük iradeye teslimiyettir. İnsanlar sadece bu büyük iradeye bollukta, ya da kıtlıkta, hastalıkta, ya da sağlıkta Ona nasıl en iyi kulluk yapabiliriz bunun hesabını yapmaktır. Zindanda ya da dışarıda nasıl kul olabiliriz? İşte kullardan istenen budur.
TEFHİMUL KURAN
HABERE YORUM KAT