1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Bu hakaretleri dinlemeyeceğiz, siz dinleyin!'
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Bu hakaretleri dinlemeyeceğiz, siz dinleyin!'

02 Şubat 2009 Pazartesi 20:40A+A-

27 Ocak "Hrant Dink davası" duruşması.

Dink ailesi topluca duruşma salonunu terk ediyor. Delal Dink tepkisini "Bu hakaretleri dinleyemeyeceğiz, siz dinleyin" sözleriyle ifade ediyor.

İsterseniz Dink ailesine duruşma salonunu terk ettiren "atmosfer"i de aynı gazete haberinden aktaralım:

"Davanın bitimine doğru müdahil ve sanık avukatlarının talepleri dinlendiği sırada, Dink Ailesi'nin avukatı Bahri Bayram Belen, Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut'un gündüz gazetecilere dağıttığı Hrant Dink'e, Ermenilere ve 'Özür Diliyorum' kampanyasının organizatör ve imzacılarına yönelik hakaretler içeren yazılı açıklamasını gündeme getirdi. Bu açıklamanın suç oluşturduğunu savunan Belen, Turgut hakkında tedbir alınmasını istedi. Ardından Turgut söz alarak 'Mensubu olmaktan gurur duyduğum Türk Milleti'nin soykırımla suçlanmasına hoşgörüyle davranmayacağım' demesi üzerine tansiyon iyice yükseldi. Dink ailesi salonu terk etti. Bu sırada kızı Delal Dink...."

Unutmuyorsunuz, bu olaylar İstanbul'da bir Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen bir davanın duruşmasında yaşanıyor.

Peki, söz konusu avukatın duruşmaya ara verildiğinde dağıttığı ve Bahri Bayram Belen'in "suç oluşturduğunu" savunarak müellifi hakkında tedbir alınmasını istediği "basın açıklaması"nda neler yazıyordu.

Gazetenin bu "basın açıklaması"nın içeriğine ilişkin verdiği bilgi de şöyle:

"Bu Ermeni gayrimeşruları kripto Ermenicikleri yani foseptik artıklarına verilecek ceza Türklüğün ülkesi Türkiye'nin kendilerine dar edilmesidir."

Bir başka yayın kuruluşuna göre, "basın açıklaması"nın içerdiği diğer bazı hususlar da şunlarmış:

"Eski bir TKKO teröristi ve 'güvercin' maskeli Türk düşmanı Hrant Dink" / "Kuduz Ermeniler".

Bana sorarsanız, Bahri Bayram Belen'in mahkeme heyetinden bu "basın açıklaması"nın müellifine ilişkin talebi az bile kaçmış. Heyetten apaçık olarak işaret ettiği bazı kişilere dünyayı "dar etmek"ten söz eden bu "avukat"ın gecikmeden toplumdan tecrit edilmesi istenmesi çok daha yerinde olurdu.

Unutmuyoruz, bu olaylar İstanbul'da bir Ağır ceza Mahkemesi'nde görülen bir davanın duruşmasında yaşanıyor.

Sizi bilmem ama ben hatırlamıyorum. Bu ülkede Yargı'nın iki ayağını oluşturan hakim ve savcıların duruşma salonlarında sırasında birer "sezar" edasıyla kimseye göz açtırmadıklarına çokça şahit olmuştuk ama bir avukatın benzer bir özgüvenle adalet dağıtılan bu mekanları bir gösteri alanına dönüştürebildiğini ben hatırlamıyorum.

Avukatların Yargı'nın olmazsa olmaz üçüncü temel direği olduğunu, duruşma salonlarında kürsüdeki savcıların karşısında değil yanında yer almaları gerektiğini vs söylüyorsak, bu kadar da değil herhalde...

"Basın açıklaması" hakkında duruşmada yapılan "suç duyurusu"nun mahkeme heyeti tarafından ciddiye alınıp gereğinin yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı ve söz konusu avukatın bağlı bulunduğu İzmir Baro Başkanlığı'na yazı yazılmasının kararlaştırdığı bilgisini vermeyi de unutmayalım bu arada. (Cumhuriyet Başsavcılığı ne der bilemem ama içinizden istekli kimse var ise, İzmir Baro Başkanlığı'ndan dosyaya ilişkin çıkacak kararla ilgili olarak "bire elli"lik bir bahse tutuşabiliriz.)

Sadece "basın açıklaması" olsa neyse. Olaylı duruşmada sözü hepten serbest avukatın –hem de bu sefer mahkeme heyeti önünde- başka açıklamaları da var.

Dink ailesi avukatlarından Kemal Aytaç'ın kullandığı "fırıncı yamağı" ifadesi gecikmeden "avukat"ın

"Sen olsan olsan Sarkisyan'ın yamağı olursun" tepkisine neden oluyor. Avukat Kezban Hatemi, Fuat Turgut'un ırkçılık propagandası yaptığını söyleyerek mahkeme heyetinin dikkatini çekiyor.

Bildiğiniz gibi butün bu olan bitenler sadece son duruşmaya ait. Söz konusu "avukat"ın dava sürecinin başından beri benzer çıkışlar içinde bulunduğunu duymayan yoktur herhalde. Aynı kişinin İzmir'de görülmekte olan bir davada benzer bir tutum sergilediğini de biliyoruz.

Bu durum karşısında nasıl bir genel değerlendirme yapabiliriz?

Son duruşmada ve öncekilerde sergilenen bu ırkçı gösterilerin mahkeme heyeti tarafından arada bir "uyarılarak" yoluna devam etmesi kabul edilebilir bir durum mudur?

Mahkeme heyetine düşen görev, iki adım ötede aklına gelen ırkçı açıklamaları yapmakta ısrar eden böyle bir avukatı arada bir "uyarmak"tan mı ibarettir?

Heyetin duruşma salonundaki "otoritesi" ancak buna mı yetmektedir?

Hem de Anayasa ve Ceza Kanunu'nun ırkçılık, ayrımcılık gibi suçlara ilişkin hükümleri apaçık ortadayken.

Davacı ailenin haklı olarak "Bu hakaretleri dinlemeyeceğiz, siz dinleyin" diyerek salonu terk ettiği bir duruşma atmosferi "hukuk devleti"nin ilkeleriyle bağdaşabilir mi?

Tamam, sonunda –nihayet- mahkemeden "avukat"ın Dink davası sanıklarının müdafilik ve vekilliğini üstlenemeyeceği kararı çıktı. Ama sanmayın ki bir bölümünü gözden geçirdiğimiz ve avukatlık mesleğinin yeminine aykırı açıklama ve davranışları yüzünden. Mahkemenin koyduğu bu yasak, Fuat Turgut'un İstanbul 13. Ağır Ceza'daki dava dosyasında CMK 151?3 maddesinde belirtilen suçlardan dolayı sanık olarak yargılanmakta olmasından kaynaklandı.

Oysa biz isterdik ki, duruşma salonunu ve teneffüs saatlerinde Beşiktaş Adliyesi'ni "ırkçılık panayırı"na dönüştüren bu kişi, kendisine kanunlar çerçevesinde -başta bağlı olduğu baro başkanlığı tarafından- "Savunuculuğunu yaptığınız zihniyet ile avukatlık ile bağdaştırılamaz" denilerek meslekten uzaklaştırıldığı için dışarıda bırakılsaydı.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT