Biz Müslümanlar tek bir milletiz.. Acılarımız, sevinçlerimiz dualarımızda birleşir
Okuyucularla Hasbihal..
Pazar günleri, muhterem okuyucularımızın eleştiri ve görüşlerine tahsis ettiğimiz bu sütunda bir Hasbihal'e daha, sağlık-âfiyet üzere, hayırlı çalışmalar dileği ve selâmlarımızla başlıyoruz.
* Üç gün önce, Filistinli kardeşlerimizden bir grup, Üsküdar'da Fütüvvet Vakfı'na bir konuk getirdiler; Filistinli 'şaire'lerden 'Maali Beşaret' hanım kardeşimizi..
Bu vakıf, taa Endonezya ve Kırgızistan'dan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'a, Balkan ve Afrika ülkelerine kadar, İstanbul'sa üniversite tahsili yapan öğrencilerin yalnızlık duygusu çekmemeleri için hizmet veren bir hayır kuruluşu..
Beşaret Hanım kardeşimiz, Filistin şiirlerini bir kitapta toplamış.. Bize şiirlerini okudu, kalabalık bir davetli huzurunda..
Derler ki, 'şiir nedir?' sorusuna, bazı büyük edebiyatçılar, 'Tercüme edildiğinde mânasını kaybeden sözdür..' diye cevap vermişlerdir.. Ama, Beşaret Hanım Arapça şiirlerini okurken, sadece kendisi değil, hepimizi de duygulandırdı..
Her ne kadar yazıldığı aslî lisanındaki 'mezak'ı vermese de, onun okuduğu birkaç şiirinden, ağıtımsı bir kaç mısrayı aktaralım..
*
'Issız acılar çölünde':
Burada acılar çölünde,
Feryatlar kaburgalarımı titretiyor.. (...).
Ve gözyaşı bulutları
Acılarımın üzerine yağıyor..
Kısıldıkça kısılan sesimi
Ağlayarak yudumlayacağım bu diyarlarda..
Çünkü çocukluğumuzu yaraladılar..
Bizi boyun eğmeye zorladılar (...)
Ve ne çok gurbet, geceme hücum etti de
Söndürdü gülüşümü..
Bir ağlayış yerine yükselen tek şey,
Yeni bir ağlayış oldu..
**
Katliam büyüklüğünde bir sabır..
Bütün her taraf yıkılmış..
Hayallerimiz mezarlığa gömülmüş..
Kardeşlerimiz Gazze'de..
Uzuvları parçalanmış, dağılmış halde..
Ama yine de direnişin
Şeref hikayelerini anlatıyorlar..
Katliam kadar büyük bir sabırla..
Kaç kez yardım istedi o yaşlı, çaresiz kadın..
Her defasında hayal kırıklığıyla döndü..
Enkazın, yıkıntıların altında abdest aldı,
Mezara hazırlanır gibi..
Nice ruhların çoraklaştığını gördü..
Ve oğlunun sesini derinlerden işitmiş gibi oldu..
Ama ey gönlümün nabzı olan Ana, sabret,
Zira ben Rahman'ın himayesinde bir şehidim..
Soylu bir adam görüyorum.. Hayırla uzatır elini, fiilen..
Cennet'te binlerce köşk inşa eder, asaletle süslenmiş cömert bir kimse..
Ve kötülük ondan korkar; o ise güneş gibi yükselir..
*
Beklenen efsane adam..
Ey efsane adam, beklenen sensin;
Rahman'dan bir hediyesin..
Yarın yıldızlara basacak, hüznü gidereceksin.
Tarihte senin adın da yerini alacak..
Gökyüzünde bir renk ki, çiçeği solmayacak..
*
Evet, bu mısralar, tercümeyle asıl lezzetini kaybetse de, yine de Gazze mazlumlarının, feryat eden anaların, bebeklerin halini bir nebze de olsa yansıtıyor.
**
*İstanbul'dan Fâzıl Mengücekoğlu isimli okuyucumuz da diyor ki:
'Magazin tarihçiliği konusunda ülkenin en önde gelen bir ismi, dün, CNN Türk'te kendisiyle yapılan bir sohbette, gelecek haftalarda Viyana'da yapılacak olan Eurovision yarışması öncesinde bazı Avrupa ülkelerince, bu yarışmalara İsrail adına katılacak olan musiki ekibini protesto etmesinin sorulması üzerine, o kişi, 'sanatkârların reddinin mantıksızlık olacağını' söylüyordu. Bu kişi, bu sözleriyle Siyonist İsrail rejiminin yanında yer almıyor muydu ki, öylesine kan içici bir vampir görünümlü o rejimi temsilen katılanlara karşı çıkılmasına tahammül edemiyordu.. Ne dersiniz?
--Evet, bu okuyucumuzun mesajının ulaştığı sırada, İspanya, Belçika, Hollanda, İrlanda, Slovenya ve İzlanda'nın, yani Avrupa Birliği üyesi 6 ülkenin Viyana da yapılacak olan Eurovision yarışmasından çekilme kararı aldıkları haberi de düştü, ajanslara.. Bu protesto, açıktır ki, o yarışmaya katılacak olan ekipteki sanatkârlara değil, Siyonist İsrail rejiminin Gazze'de ve bütün Filistin'de işlediği cinayetlere karşı bir protestodur.. Eğer, o yarışmacılar da, o kan içici rejimin cinayetlerine karşı iseler, o yarışmaya o katil şebekesi adına değil, kendi şahısları adına katılacaklarını açıklasalar, asıl büyük alkışı peşinen kazanmış olurlar. Eğer o musiki yarışmasından maksat, insanların iyi ve güzel duygular etrafında birleşmesine hizmet etmek ise, gerçekten sanatkâr olanlar o cinayetkârlığa, o soykırıma karşı olduklarını açıklayacak olsalar, daha da sıcak karşılanırlar.. Çünkü o protestodan maksat, o yarışmaya katılacak sanatkârların reddi değil, Siyonist rejiminin işlediği cinayetlere dikkati çekmektir.
Bu arada biz ekleyelim ki, Siyonist İsrail rejiminin protesto edilmesi adına o programdan çıkarılması taleplerine karşı, o ünlü 'tarihçi'miz 'mantıksızlık' suçlaması yapmakla yetinmeyip, o röportajın devamında, 'İsrail oradadır ve orada kalacaktır!' diyecek kadar, geleceğe dair ve Siyonist katilleri himaye edenleri sevindirecek kadar güya 'mantıklı' hareket ederken, aslında, kimlerin emrinde olduğunu da net olarak ortaya koymuştur..
Siyonist katiller şebekesinin böylesi kan içiciliğine dünyada nice toplumlar bile karşı çıkarken, o Prof. kişinin hâlâ da o cinayetlere zımnen sahip çıkmasından sonra, utanacak bir yüzünün kalmaması gerekirdi; ama o, sohbetlerine renk katan gevrek-gevrek gülüşüyle, ancak Netanyahu ve Atlantik ötesindeki efendilerini memnun edebilir.
*Özkan Acar isimli okuyucumuz da, 'Rabb'imiz, insanı iradesini özgürce istediği yönde kullanabilme (ölçüsüne) göre yaratmış ve "Siz yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz" diye bildiriyor, (İbrahim S. 4.âyet'te). İnsanlar istediğine inanmakta ve kulluk etmekte serbest bırakılmış. Ama Hesap Günü'nde her ne yaptıysa karşılığını alacağını da vaat etmiş.
'Kim kime sevgi ve saygı duyarsa, ona göre muamele göreceği de belli.' diyor..
*Hakkı Varyemez isimli okuyucumuz da Amerikan Başkanı Trump'ın hele de hanım muhabirlere 'aptal, domuzcuk, seni hemen işten atmalılar..' gibi hakaretleriyle hitap etmesine değinen yazımıza işaretle, 'Amerika'da insanların, bahçelerinin duvarlarına, arabalarının arkasına ve camına vs. yerlere, bel altı hakaretler içeren yazılar görmek şaşırtıcı değil. Başkanlara varıncaya kadar, en galiz küfürler.. Farklı bir kültür...' diyor..
*Niğde'den Süleyman Sarmaşık isimli okuyucu da, 'Geçenlerde, bir yazınızda, bir hanım muhabirin sorusu hoşuna gitmeyince, Trump'ın ona hemen, 'Sus, defol domuzcuk' demesi etrafında, Amerikan medyasında yayınlanan ve Trump'ı domuz şeklinde gösteren karikatürlere çok güldük.. Bizi dünyanın o yönünden de haberdar ettiğiniz için teşekkürler..' diyor..
*Antalya'dan İkram Değirmenci isimli okuyucu da diyor ki: 'Ağabey, memleketin her tarafını heykellerle, büstlerle donatmanın sonu gelmeyecek mi? Bakınız, daha dün, filanca kişi'nin beğendiği Osmanlı Padişahlarının heykellerinin dikilmesi gündeme getirilmek istenmiş, bir takım heykelseverler ve hatta daha da ilerisinde 'ikonperest'lerce..
--Bu kardeşimizin hassasiyetine katılırken, merhum Mehmed Âkif'in Mısır'da, 'Luksor'daki firavun mezarlarını ziyareti ve orada firavunların mumyalanmış cesetleri karşısında, bütün bunların, sonsuzluğa ulaşmak, sonsuza kadar kalmak düşüncesiyle yapıldığını hatırlatarak söylediği bir beyti vardır. O beytinde der ki Âkif: 'Evet, bütün beşerin hakkıdır beqa emeli, / Lâkin bunu ne 'leş'ten, ne de taştan beklemeli..'
Evet sonsuzluğa ulaşmak isteyenler için, Cennette ve Cehennemde yeteri kadar yer hep vardır; kimse dışarıda kalmaz..
Bu vesileyle bir de Âşık Veysel'den son derece güzel bir nükte aktaralım:
Âşık Veysel, ölümünden 1 yıl kadar önce, 12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nden ve Nihat Erim'in başbakanlığa getirilmesinden sonra, Amerika'dan getirilip Turizm ve Kültür Bakanı yapılan Talât Said Halman, Veysel'in Sivas- Şarkışla'daki köyüne gider.. Veysel, bir taş üzerinde, ılık bir ikindi vaktinde güneşlenmektedir.. Bakan Halman, 'Bu köye, Âşık'ın bir heykelini dikelim.. Şöyle 2 metre yükseklikte bir kaide üzerinde 3 -4 metrelik bir heykel..' der ve etrafındaki yardımcılarına, 'Böyle bir heykelin kaça mal olacağını' sorar.. Onlar da hemen hesap ederler ve Bakan Bey'e, o zaman, üniversite mezunu 10 yıllık bir memurun maaşının 4-5 bin lira kadar olduğu bir sırada, Veysel'in heykeline, bütçeden 250 bin lira kadar bir meblağın ayrılması gerektiğini bildirirler..
Gözleri görmese de, gönül gözü açık olan Veysel, bu lafları ve heykeline harcanacak muazzam parayı duyunca, Sivas şivesinin güzelliğiyle, 'O parayı bana verin, ben kendim dikilirim..' der.
Açıktır ki, şu 'heykelperest'lerin kafaları, 'merhum' Âkif'in ve Âşık Veysel'in idraklerine yetişemez.
STAR





YAZIYA YORUM KAT