
Bir dil hayal ediyorum, sözcükleri yumruk gibi çeneyi dağıtacak
Düşmandan çok senin savaşını yorumlayanlar, senden gibi görünenler yoracak seni. Hep hesap peşinde olacaklar. Düşmanla savaşmak için senin safında yer almayacaklar.
MUSTAFA YILMAZ / HAKSÖZ HABER
İnsan, bedeninin üzerinde bir kafa taşıdığının farkındadır da aklını kaybettiğini fark etmesi o kadar kolay değildir. Kocaman kafalı, kocaman gövdeli, kocaman cüsseli insanlar görürsünüz akılları kıt, beyinleri kuru, göbekleri de şiştir. Sahtekarlıktan, ikiyüzlülükten vergi alınsa dünyada aç insan kalmazdı herhalde. İnanç teknisyenleri ile gerçek inanç sahibi müminler arasında sarih bir ayrımı aşikar etmedikçe sahtekarların aydın, entelektüel, vaiz, önder, lider, hoca, papaz, metropolitan diye aramızda dolaşmalarına engel olamayacağız. Tıpkı aramızda dolaşan tecavüzcü, hırsız, haydut, katil ve canilerin ellerini kollarını sallayarak yanımızdan geçip gittikleri gibi.
Aman Tanrım, ne kadar yaşanmaz bir devre ulaştık. Yaşamak dediğimiz şey bilincine varabilirsek bir imkansızlık gibi duruyor bu çağda. Düşüncelerimiz farkında olmadığımız bilinçaltı yaralarımızdan köken alıyor! Bir yarayı onarmak için daha büyük yaralara sarılmak zorunda kalıyoruz. Ve hep kan damlıyor. Düşünce bir yumruk gibi inmiyorsa masaya, bir çekiç gibi örse, bir yumruk gibi çeneye, bir kurşun gibi göğse; ona düşünce diyebilir miyiz? Ununu elemiş eleğini asmış muzaffer bir kayıtsızlıktan ne düşünce doğar ne de o düşünceye kaynaklık eden derinlerde bir yara vardır. O yalnızca süslü bir heykel gibidir. Ancak süslü, alıngan ve geveze bir heykel!










