1. YAZARLAR

  2. AHMET MARUF DEMİR

  3. Beş Maddede Bir Eylemin Anatomisi
AHMET MARUF DEMİR

AHMET MARUF DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları >

Beş Maddede Bir Eylemin Anatomisi

03 Ocak 2017 Salı 17:53A+A-

1- Birileri yılbaşı gecesi kendinde olmadığından İstanbul'da aynı gece ve bir gece kulübünde, başka birilerinin katledilişinden haberi dahi olmadı. Hep öyle oldu zaten. Bundan dolayı ki hem katledilmeleri hem de öldükleri hal itibariyle iki katı üzülmek ("insan hangi hal üzere ölürse, o hal üzere dirilir"); cenazeleri kaldırmak, yaslarını tutmak gece-gündüz kendinde olan Müslümanlara düştü.

O gece boyunca kendinde olmayanların çoğu hala ayılmadıklarından ne olup bittiğinden haberleri de bir süre yoktu. Kendilerine geldiklerinde ise söyleyecekleri ilk şey de belliydi; "DAEŞ yaptı. Kendisine "Müslüman" diyor. O yüzden Müslümanlar yaptı. İslam da zaten böyle bir din!"

Tabi, şimdi, buradaki "birileri" ifademiz de yine o birilerine ayrıştırıcı bir dil olarak gelecektir. Lakin, kastımız bu değildir. Yazdıklarımız, bir sitem olarak burada durması içindir.

2- Ne zaman ki "mutlu yıllar" demeye başladık; o vakitten beridir üzerimizden hüzün eksik olmadı! diye geçen gün belirtmiştik. Hırsızın hiç mi suçu yok? Kutlamaların, toplu bir araya gelmelerin, mazeret değil ama tahrik boyutunu da göz ardı etmememiz gerekir. Öyle ki daha ilk dakikalarda o mekana ya da o bölgeye bir eylem olacağına dair, ABD menşeli bazı istihbarat bilgilerinin olduğu da söz konusu edildi.

Bu denli şiddet ve terör sarmalı içerisinde; hatta çoğu İslami kuruluş dahi toplu çalışmalarını iptal ederken daha fazla dikkat edilmeliydi.

Şahsımızda dahil birçok Müslüman'ın; sadece yılbaşı gecesi için değil, yaşadığımız bu olumsuz durumlardan dolayı çoğu kutlamaların iptal edilmesini istememizden kastımız da buydu. Yoksa tehdit değildi. Nihayetinde çoğunluğunun Müslümanların oluşturduğu bu ülkede yıllardır bu denli kutlamalar var. Ve böyle bir katliama da sebep olmamışlardır. Müslümanların yine töhmet altında bırakıldığı ve Müslümanlara iftira atılarak yıllarca zindanlarda tutulduğu Madımak olayı da bu söylediğimize dahildir!

Peki, tüm bu uyarılarımıza rağmen ne oldu?

Bu şekildeki kutlamaların gayr-i ahlaki olduğunu, insanlığı felakete götürdüğünü belirten yani üzerine farz olan, "emri bil maruf, nehyi anil münker" de bulunup hutbe irad eden Diyanet İşleri Bakanlığı başta olmak üzere, tüm Müslümanlar olaydan hemen sonra hedef tahtasına konuldu.

3- Yılbaşı gecesi gerçekleşen bu meşum saldırından sonra fitili ateşlenen bir tartışma konusu ise laiklik. CHP liderinin konuşmasından sonra gazetesinden yazarına, halk evlerinden trolüne varıncaya kadar tüm bu kesimlerin söylediği bir şey var. O da; "başımıza gelenler laiklikten uzaklaştığımız için..."

Bu kesimler ya kendilerini çok zeki zannediyorlar ya da bu toplumu çok aptal... Sadece bu ülkede laiklik dayatması üzerinden Müslümanların neler çektiğinin ve çekmeye de devam ettiğini anlatmaya gerek var mı? Laiklik başlığı altında Kamalist tahakkümlerinin Kürt, Alevi başta olmak üzere kendisi gibi düşünmeyen kesimlere neler ettiğine dair somut veriler tüm çıplaklığıyla ortada durmuyor mu?!

Laikliğin getirdikleri sadece bu ülke ile de sınırlı değil elbette ... İşte, Zeynel Abidin Bin Ali tarafından yönetildiği dönemlerde, Tunus... Enver Sedat, Abdunnasır, Mübarek tarafından halkın değerleriyle tezat, Mısır... Yemen'deki Abdullah Salih'i hükümeti... Libya'daki Kaddafi diktatörlüğü... "Biz laikliğin teminatıyız" diyen ve Rojava, Şengal, Mümbiç'de yaptıklarıyla aşikar olan Salih Müslim'in PYD/PKK'si... Suriye'de, ilk an da tek istekleri sadece reform olan halkından 600.000 insanı katleden Beşar Esed ve daha önce Hama katliamını gerçekleştiren baba Esed...

Sadece Ortadoğu mu? Avrupa'nın laikliğini de her gün görüyoruz. Mültecilere, Asyalı, Uzakdoğulu, Ortadoğu halklarına ve Araplara, Müslümanlara, hatta Seküler kesim dışında Müslüman Türklere ve Kürtlere ve diğerlerine nasıl davrandıkları da bilinen bir gerçek!

Eğer laiklik ile alakalı bir söz sarf edilecekse ifadenin doğrusu şöyle olmalıdır. Bu yaşadıklarımızın bir nedeni varsa o da 'laiklik dininin' bütün bir insanlığa dayatılmak istenmesidir. Laiklerin kendileri dışında olan halklara ve dinlere baskı uygulamasıdır.

4- Eylemin gerçekleşmesinden hemen sonra sosyal medyada servis edilen twitlerden dikkat çekenlerden bazıları ise etnik ve mezhebi olarak ayrıştırıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı ve bu farklı kesimleri birbirlerine saldırtıcı bir dilin kullanılmasıydı. Bu da gösteriyor ki bu tür eylemleri gerçekleştirenler bir taşla on beş kuş vurma derdindeler.

Tam da burada hamd etmemiz gerekiyor. Bu coğrafyada yaşayan hakların tümü oynanan oyunların farkında olarak müthiş bir feraset örneği gösteriyor. Halkımız bu feraseti gösterdiği sürece de hem içerideki işbirlikçiler hem de dışarıdaki mahfiller çıldırmaya ve bu çıldırmışlık haliyle daha da saldırgan olmaya devam edeceklerdir. Türkiye'nin El-Bab'da, DAEŞ'e karşı savaşan güç olarak koalisyon tarafından yalnız bırakılması ise bunun ilk göstergesidir.

İçerideki işbirlikçiler broşürler dağıtıyorlar. Satılık kalemler sürekli çatıştırmacı bir üslupla yazıyorlar. Solcu bazı gençler otobüsleri durdurup, kahvehaneleri dolaşıp halkı kışkırtmaya çalışıyorlar. Hatta bunu yaparken kendilerini videoya almaktan da bir beis görmüyorlar. Belli ki "ödediğiniz bu bedellerin karşılığını günü geldiğinde fazlasıyla bulacaksınız" sözünü çoktandır almışlar!

5- Kuran ve sünnetten ilhamını alan bir Müslüman olarak eylem hakkında ise şunu söylüyoruz: İslam'ın tebliğ edilmediği, İslam'a davet edilmediği, davet ve tebliğ edildiği halde bile İslam'a ve Müslümanlara savaş açmamış bir kimse her ne kadar gayri İslami bir yaşam tarzına sahip olsa da öl-dü-rü-le-mez. Bu tür eğlence ortamlarını fitne olarak görüp, "fitne adam öldürmekten daha kötüdür" ayeti ise delil değildir.

İslami sistem ile yönetilen bir toplumda seküler, nefsani hayat tarzını dayatmadığı sürece kişi veya kişilerin katledilebilir fetvası verilemez. Kaldı ki İslam'i hukukun geçerli olduğu bir devlet düzeninde de yaşamıyoruz. Yaşasaydık bile haddin/cezanın ne olacağına karar verecek, elinde silah olan şahıs değil, o devletin kadısı, müftüsü, hakimi, mahkemesi olacaktır. Ayrıca DAEŞ, PKK ve benzeri örgütlerin fitneyi ortadan kaldırma gibi bir dertleri de yok. Öyle olsaydı en başta kendilerini fesh ederlerdi. Bu tür örgütlerin amacı belli. Vekaleten kaos, kargaşa, fitne üretmek!

YAZIYA YORUM KAT