1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Başörtüsü Eylemleri Devam Ediyor
Başörtüsü Eylemleri Devam Ediyor

Başörtüsü Eylemleri Devam Ediyor

Başörtüsüne özgürlük platformlarının başörtüsüne özgürlük talebiyle düzenledikleri basın açıklaması eylemleri devam ediyor. Bu hafta yapılan eylemlerden ayrıntılar...

05 Eylül 2010 Pazar 06:14A+A-

Van'da 155. Başörtüsü Eylemi

Van Hak ve Özgürlükler Platformu (VAHÖP) tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 155. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Kemal Çelen okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Öncelikle önümüzdeki Perşembe günü idrak edeceğimiz Ramazan bayramının tüm İslam alemine barış, kardeşlik ve mutluluklar getirmesini temenni ederken. Geçtiğimiz Cuma gününün dünya Kudüs günü olması hasebiyle de, özgür Kudüs de buluşma dileği ile bütün İslam âleminin Dünya Kudüs gününü kutlarız.

Rize ve Pakistan da meydana gelen sel afetlerinde hayatını kaybedenlere Allah tan rahmet kederli ailelerine de baş sağlığı diliyor. Felaketten mağduriyet yaşayanlara da Sabri cemil diliyoruz.

411 milletvekilinin oyu ile yapılan yasa değişikliğini anayasa mahkemesine götürerek iptal ettiren CHP,  yaklaşan referandum sürecinde yine bu konuyu siyasi malzeme olarak ısıtıp kullanmaya devam etmektedir. Bu durum devam ettikçe de zihin altındaki düşünce kodlarını göstermekte ve nasıl sakat bir özgürlük anlayışı olduğunu ibretle izlemekteyiz. Bu en temel insan hakkının siyasi malzeme olarak kullanılmayıp bir an önce bu ayıptan Türkiye'nin kurtulması gerektiğini düşünüyoruz.

Sistemin hak ve özgürlükler konusundaki yasakçı zihniyeti sadece Müslüman halka olan din ve vicdan özgürlüğü kısıtlamaları ile sınırlı kalmamakta. Aynı zamanda etnik ayırımlarda da başlı başına ayrı bir zülüm görülmektedir. Yıllardır kangrenleşmiş Kürt sorunu halen bütün yakıcılığı ile devam etmektedir. Sorunun bir türlü çözüm aşamasına gelmemesinin sebebi ise devletin Kürt vatandaşını yok saymasından ve özlük haklarının verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü meselenin çözümünde şu ana kadar atılan adımlar yeterli olmayıp güçlü bir irade ile somut öneri ve pratikler ortaya konulması gerekmektedir. Öyle Ümit ediyoruz ki referandum sürecinden sonra, kan akmasını önleyecek, ülkemize barış ve kardeşliğin tesis edilmesi için yeniden harekete geçecek ve köklü çözümler için uygun zeminler oluşacaktır.

HSYK ve Ergenekon arasındaki derin ilişkiler, Ergenekon avukatlığını yapan HSYK nın Ergenekon davasını bitirme hesapları yaparak adeta bir parti şeklinde nasıl çalıştığı, ve referandum sürecini yönlendirme üzerine yapılan konuşmalar basına düşen ses kayıtları ile açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kaldı ki bu ses kayıtları bugüne kadar reddedilmediği gibi ses kayıtlarına ilişkin bir yalanlamada gelmemiştir. Söz konusu anlayışın yargının üst kademelerinde bulunmasını Tuzun kokması olarak görmekteyiz.

Türkiye 12 Eylül 1980 de, askeri vesayet rejiminin yapmış olduğu darbe anayasasının rövanşını 12 Eylül 2010 yapmaya hazırlanıyor. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkından, sendikal özgürlüklerin genişletilmesine, sivillerin askeri mahkemede yargılanmasına son verilmesinden, yüksek askeri şura kararlarının yargı denetimine açılmasına ve yüksek yargı kurumlarının seçim mekanizmalarının temsil kabiliyetini artıracak istikamette değiştirilmesine imkân tanıyan bu paketin kabulü halinde bile, Türkiye'nin anayasa sorunu tam anlamıyla çözümlenmiş olmayacaktır. Fakat Türkiye'nin etnik, milliyetçi ve ideolojik dayatmacı bir anayasa sorunu vardır. Anayasalar toplumda bulunan tüm kesimlerin taleplerini karşılamalıdır. Oysa 1924 Anayasası, 27 Mayıs Anayasası, 12 Mart değişikliği, 12 Eylül Anayasası hepsi ya askeri darbelerin ürünü ya da toplumun taleplerini gözetmek yerine resmi ideolojik kimliği topluma dayatan darbeci zihniyetin ürünüdür.

Öyle görülüyor ki darbe anayasasının 30. yıl dönümünde, zail olmasına etki edebilecek anayasa değişikliği malum çevrelerin hoşuna gitmemekte, öyle ki anayasa değişikliğinin referandumda geçmemesi için her türlü çabayı sarf etmekteler. Ergenekon terör örgütünün bu propagandayı da bazı partiler aracılığı ile yapması da madalyonun bir başka yüzünü teşkil etmektedir. Anayasada yapılan bu değişikliği her ne kadar yeterli görmesek de,  Askeri vesayet rejiminin duvarında küçük de olsa bir gedik açacağına inanıyoruz. Dolayısıyla yapılan bu değişiklik önemsenmeli ve halkımızı bu konuda kendisini ya darbe taraftarlığı ya da hak ve özgürlükler taraftarlığı şeklinde vicdani bir muhasebe ile konumlandırmasını bekliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Hakkâri'de imamlık yapan Aziz Tan'ın öldürülmesi Doğu ve Güneydoğuda şiddet ve gözyaşının sona erdirilmesine gölge düşürmüştür. Yapılan saldırıyı kınıyor, yeniden bölgede hortlatılmak istenen faili meçhul cinayet ve kargaşanın önüne geçilmesi için,  Aziz Tan'ın faillerinin bir an önce bulunup adalete teslim edilmeleri gerekir.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde ülke basınında genişçe yer alan Van'daki Ak parti ve CHP mitinglerine katılan vatandaşlara bir kısım başka partililerce hakaret edilmeleri, tartaklanmaları, bayanlara sözlü sataşmada bulunmaları kamuoyu nezdinde çok çirkin görülmüştür. İlimizde son zamanlarda oluşan ve Türkiye'ye örnek olabilecek farklı düşüncedeki sivil toplum örgütlerinin bir araya gelip oluşturdukları BAKAH (barış ve kardeşlik için toplumsal mutabakat) hareketindeki sinerjiyi, kışkırtma ve tahriklerle bitirme çalışmalarına pirim verilmemelidir. Bununla beraber referandumda halkın sandık başına gitmemesi yönünde tehdit sayılabilecek boyutta bir ağır üslup ile hareket edilmesini, vatandaşın iradesine ipotek koymak istenmesini de insan hak ve hürriyetlerine aykırı ve ayıp sanacak bir davranış olarak buluyoruz. Bu tarz muhalefet anlayışının bölgemizdeki barışa katkı sağlamayacağı gibi zihinlerde ayrıştırıcı ve güvensizlik sarmalına yol açacağını düşünüyoruz.

Geçen hafta Mustazaf–Der Adana şubesine kimliği belirsiz kişi veya kişilerce bir saldırı düzenlenmiştir. Saldırıyı yapanlar bir an önce tespit edilip adalete teslim edilmelidirler. Sivil toplum kuruluşlarına yönelik yapılan bu tür saldırıları toplumun kalbine atılan kurşunlar olarak değerlendiriyor. Yapılan bu saldırıyı da kınıyoruz.

Bir birimizin haklarına saygılı ve tam anlamıyla hak ve hakikat endeksli bir anayasa temennisi ile…

 

Kocaeli'de 281. Başörtüsü Eylemi

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 281. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Ali Akbaş okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Davalarında haklı olanlar, haksız olanlar kadar, cesaretli olmazlarsa; Hakkımızı vermiyorlar diye şikâyette bulunmaya hakları yoktur. Ülkemizde verilen insan hakları mücadelesi uzun soluklu mücadeledir. Bu mücadele zalimler diz çöktürülene kadar sürecektir. Kim bu mücadeleden kaçar ve uzak durursa, zalimlerin eline meşruiyet kazandırır.

Biz ülkemizde insanca bir yaşam düşünüp, bir arada kardeşçe yaşamayı amaç edinmiş, insan hakları mücadelesi veren bütün Sivil Toplum Kuruluşları ile beraber bu mücadeleyi vermeye kararlıyız.

Türkiye'de darbe planlayanlar, darbe şakşakçıları ve yandaşları, şunu çok iyi bilmelidirler ki, Türkiye'de bundan sonra "Yasakçı zihniyete sahip olan, insan hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alan, hiçbir yapı ve kurum, hayati yapısını sürdüremeyecektir.

Türkiye'de insan hak ve özgürlüklerini, insan haysiyetini, onur ve şahsiyetini hiçe sayan darbeci ve yasakçı kafaların sonunun gelmesi için tüm insanların özgürce düşüncelerini açıklayabilmesi, inanç ve fikirlerini özgürce, hiçbir baskı altında kalmadan yaşayabilmesi için, özgürlüklerin önünün açılabilmesi için yapılan tüm anayasal çalışmalara evet demek zorunluluğumuz vardır.

Bizler yaşadığımız bu topraklar üzerinde özgürce yaşayabilmemiz için bütün yasakçıların karşısında onurlu bir dik duruş sergilememiz gerekir ve en doğal insani haklarımızı yasakçıların ellerinden almak zorundayız.

Müslüman hanımların Başörtüsü ve tesettürü ile ilgili en ufak bir özgürlüklerine bile tahammül edemeyen yasakçıların ve yandaşlarının başörtüsü özgürlüğünü savunmasının hiç inandırıcı olmadığını" ifade etmek istiyoruz, Ülkemizde yaşanan bunca darbelere ve darbe çalışma olaylarına aklı selim hareket eden bütün insanlarımız karşı çıkmalıdırlar.

60 ve 80 darbelerinde, darbecilerin ve darbe severlerin ülkemizi getirdikleri içler acısı durum ortadadır.

Darbecilerin, insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan, hiçbir insani değere insanca yaklaşım sergilemedikleri apaçık bir şekilde ortadadır, kimseye haksızlık yapılmasın diye bir sağdan bir soldan astık diyerek insani duygularını yitirdiklerini itiraf etmişlerdir, yapılan darbeler insanlığın yüz karasıdır, darbe severlik insanlık dışıdır ve ahlaksızlıktır.

60 darbesinin yüz kızartıcı suçu ortada dururken arkasından 20 sene sonra 12 Eylül darbesinin yapılması insanlık suçudur, her darbe yapıldığında yüzlerce masum vatan evladı öldürülmüş işkenceden geçirilip sakat bırakılmıştır, 60 ve 12 Eylül darbecileri çocukları dahi öldürerek bir insanlık suçu işlemişlerdir.

İnsanlık dışı 12 Eylül darbesinde, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu,

TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı,

650 bin kişi gözaltına alındı,

1 milyon 683 bin kişi fişlendi,

Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı,

7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişi idam edildi,

71 bin kişi TCK nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı,

388 bin kişiye pasaport verilmedi,

30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı,

14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı,

300 kişi kuşkulu bir şekilde faili meçhul cinayete kurban gitti,

171 kişinin kendilerine yapılan insanlık dışı işkenceden öldüğü belgelendi,

937 film sakıncalı olduğu gerekçesiyle yasaklandı.

Yapılan darbe ve çeşitli müdahalelerle ülkemiz maalesef 50 yıl geri götürülmüştür

Halkımız yaşadığı bunca badireden sonra ve kendisine reva görülen bunca haksızlıktan sonra bir daha aynı zulümlerle karşılaşmamak için, 12 Eylülde yapılacak olan anayasa paketine evet diyerek bu darbecilerden ve yandaşlarından ebediyen kurtulmak zorundadır.

 

 

Konya'da 156. Başörtüsü Eylemleri

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 156. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Muammer DURMAZ okudu.

Basın Açıklamasının Tam Metni:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Biz o (Kur'an)'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner. Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar. (Kadir Suresi)

Tarih olaylarla, insanlarla, şehirlerle yazılır. İnsanlar ve olaylar değişir çoğunlukla, ama şehirler onların adları varlıklarını devam ettirirler. Bazen hüzünle anılırlar, bazen sevincin adı olurlar. Kutsallıkla bütünleştiklerinde şehirler tarihin kalbi olurlar. Tevhidin ve adaletin simgesine dönüşür, özgürlüğün şiarı olurlar. Kudüs, tarihin kalbidir! Kudüs, insanlığın onuru ve özgürlüğün adıdır!

Peygamberlerin el emeği ile şekillenmiş, sınırları Salihlerin ayak iziyle çizilmiş, her binasında kulluğun ve özgürlüğün izlerinin bulunduğu kadîm şehirdir Kudüs. Bir sevdadır, Salihlerin yüreğinde… Bir meşaledir, özgürlük sevdalılarının yolunu aydınlatan.  Bir hançerdir, zalime karşı çekilmiş olan. Kudüs, şehirlerin anası Mekke'nin öz kardeşidir. Bir İbrahimî put kırışı temsil eder Kudüs. Bir Davut'ça zalime karşı koyuşu… Ve Süleyman'ın elinde adalet devletinin gerçekleşmesini… Zekeriyya ve Yahya'yla mazlumiyyeti, Meryem'le iffeti, İsa'yla safiyeti bayraklaştırmıştır Kudüs.

Ve Kudüs, İbrahimî imametin akidelerine şirk bulaştırmış İsrailoğulları'ndan tevhidin varisleri, İsmail'in çocuklarına, Muhammed (a.s)'ın eliyle İsra gününde, tevdii edildiği yerin adıdır.

İmametin adıdır Kudüs, adalet üzere insanlığa hak ve hidayet yolunun, sabitlendiği yerdir. Onunla gerçekleşir adalet. Ve tüm insanlığın beklentisi olan gerçek barış Kudüs'ün esenliğiyle mümkündür.

Dün, Dünya Kudüs günüydü… Dünya barışına sevdalı yürekler, bu barışın ancak Kudüs'ün esenliğiyle olacağını haykırdılar yeniden. Bizde bu seslenişi tekrar ediyor, çevresi mübarek kılınmış Kudüs'ün tüm çevresiyle birlikte dünya esenliğinin merkezi olması için mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.

Kudüs, vahiyle Kudüs'tür. O bütün değerini vahiyden alır. Yarın vahyin insanlığa son bir kez inişinin başlangıç günüdür. Tamamlanmış ve kâmil kılınmış dinin, ilk tohumunun atıldığı gündür. Yarın Kadir gecesidir. Rahmetin ve bereketin sağanak sağnak indiği, indirildiği gecedir.

Kudüs'ün mahsunluğu, insanlığın vahye duyarsız olmasındandır. Ve insanlık vahiy karşısındaki duyarsızlığının ceremesini zulmün yaygınlığı, tevhid ve adaletin yalnızlığıyla çekmektedir.

Ramazan-ı şerif'te Kadir gecesinin idrak edileceği şu günlerde, vahyin ülkemiz gündeminde yer alamıyor olması ve ülkenin gündemini belirleyen ana konuların vahiy ekseninden uzak tutulması Müslümanlar açısından gerçekten tedirgin olunacak bir durumdur.

Vahiy eksenli olmayan ve kaynağı vahiy olmayan hiçbir düşüncenin ve uygulamanın insanlığa bir fayda getirmeyeceğini sadece zulümlerin üzerini örtüp, acıların hissedilmesine geçici bir sürede engel olunacağını fakat asla, kesin ve kalıcı bir iyileşme meydana getirmeyeceğini bir kez daha ifade ediyoruz. Vahiy ekseninden kopmuş gündemlerin vahyin indirilişinin yıldönümünde, ruhun ve meleklerin selam üzere indikleri vakitlerde mü'minlerin gündemini fazlaca meşgul eder olması ne garip, ne hazindir…

Vahyin, insanlığın tek rehberi olduğu, İbrahimî imametin insanlığı adalete götürdüğü, Kudüs'ün özgür, özgürlüğün hür olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 157. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 

Ankara'da 240. Başörtüsü Eylemi

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 240. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Aysel Yılmaz okudu.

Basın Açıklamasının Tam Metni:

Beş yıla yaklaşan hak arama mücadelemizde sesimizi duyurma çabamız 240. haftasında da devam ediyor. Ve çok şükür ki artık sesimize ses geliyor. Hem de bu yasağı koyanlardan, başörtüsünü ve çarşafı ayaklarının altına alıp gösteri yapanlardan, ikna odaları kurup kızlarımızın psikolojisini alt üst eden zihniyetin kurumsallaştığı yerden, özgürlüğe açılan yolları kapatmak için koşa koşa Anayasa Mahkemesine gidip, seçilmişlerin önüne atanmışlar eliyle set çekme hakkını kendinde görenlerden. Lakin gelen ses pek de iç acıcı değil. Çünkü ağızlarını her açtıklarında içlerindeki zehrin kokusu ortalığa yayılıyor. Bu defa da örtünme şekline karar verme yetkisini kendilerinde görüyorlar. . Bununla da yetinmeyip propaganda afişlerinde ırkçı ve öteleyici mesajlar vermekten çekinmeyerek Müslüman kadınları rahibelere benzetmişler ve gerçek yüzlerini bir kez daha ortaya çıkarmışlardır. "Başörtüsü sorununu biz çözeriz" cümlesinin altındaki mesajlarını ve niyetlerini birer birer gün yüzüne çıkarta dursunlar bizim artık bu yalanlara ve oyalama taktiklerine karnımız tok. Çünkü konusu demokrasi ve anayasa olan bir paneli bile başörtülü kadınlara hakaret ortamı olarak değerlendiren bu güruhtan bir hayır beklenmez.

Bir kadını dini vecibesini yerine getirmekten alıkoymak büyük bir zulümdür. Eğitim alma hakkını gasp etmek, eğitimini aldığı mesleği icra etmesine, rızkını kazanmasına mani olmak büyük bir zulümdür. Bir kadını inancına aykırı kıyafet giymeye zorlayarak onun ruhunu zedelemeye ana babasının, kocasının hakkı yokken kendisine sosyolog, ilahiyatçı, kanaat önderi, öğretim görevlisi ya da siyasi parti lideri denen insanların bu hakkı kendilerinde bulmaları manidardır. Modacıların bile ihtiyatla yaklaştığı bu alanda, başörtülerimizin ne şekil olması gerektiği hakkında pervasızca yapılan beyanatları hakaret kabul ediyoruz, bu pek yaratıcı (!) fikirlerin sahiplerini bilim insanı niteliğiyle bağdaştıramıyoruz. Her seçim döneminde hatırlanıp sonrasında unutulan bu konu üzerinden siyasilerin rant elde etmelerine asla izin vermeyeceğiz.

Anayasa'nın 10. maddesi uyarınca "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz". Pekiyi hakları gasp edilen insanlar, yani bizler bu ülkenin "eşit vatandaşları" değil miyiz? Değil erkeklerle, hemcinslerimizle dahi eşit muamele görmeyen, yıllardır bu toplumun zencileri gibi görülenler olarak "Artık Yeter" diyoruz.

Askeri vesayet ürünü olan mevcut anayasaya yönelik hazırlanan bu değişiklik paketi sivilleşme yönünde atılacak önemli bir adım olacak ve gayet iyi niyetle umuyoruz ki devamında ayrımcılığa uğrayan herkesle beraber bizler için de daha aydınlık günlerin başlangıcı olacaktır. İşte bu nedenlerle hem İnanç Özgürlüğü Platformu hem de İLKDER olarak psikolojik şiddet ve ayrımcılığa uğramış kadınlarımızın ve kızlarımızın sesi oluyor ve "yetmez ama evet" diyoruz. Ve yürütmedeki erke şunu hatırlatmak istiyoruz: anayasayı değiştirmek, eğer uygulamadaki hukuksuzlukları gidermeyecekse, yasalarda teminat altına alınan haklar sahiplerine iade edilmeyecekse; biz sivil anayasaya EVET diyenler olarak, görevlerinizi hatırlatmak için burada yine hazır olacağız. 

Başörtüsü yasağı bir insan hakları ve kadın hakları sorunu olmakla birlikte, bir dini vecibe olan örtünmenin devlet aygıtı eliyle engellenmesi olup, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin laik karakterine de aykırıdır. Mevcut hiçbir rasyonel değerle temellendirilemeyen bu mesnetsiz yasağın her alanda son bulmasını, zaten geç kalmış adaletin toplumun tüm kesimleri için hemen tesis edilmesini bir kez daha talep ediyoruz.

Haftaya aynı gün ve saatte bayramların gerçek anlamda bayram olduğu, hak ihlallerinin, zulümlerin, kadın ve çocuk istismarlarının olmadığı bir Türkiye'de buluşmak ve yaşanan güzellikleri paylaşmak umudu ve duası ile…

 

Akyazı'da 187. Başörtüsü Eylemi

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 187. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Burhan Çimşit okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Türkiye'de ilk kez siviller tarafından gerçekleşecek olan kısmi anayasa değişikliği ile ilgili referanduma sayılı günler kala halkın özgür iradesine ipotek koyarak sandığa gidecek olanları tehdit eden zihniyetin yanısıra askeri vesayetin ve egemenlerin hukukunun sürmesinden yana olarak "hayır" kampanyası yürütmekte olan diğer zihniyet sahiplerinin ikiyüzlü davranışlarını halkımız yakından görmekte ve izlemektedir.

Sözüm ona barış ve demokrasiden söz edenlerin Güneydoğu'da oluşturmaya çalıştıkları sandık terörünü hepimiz görmekteyiz. Bununla birlikte halkın anayasa değişikliği ile ilgili özgürce tercihte bulunma hakkını gasbeden ve sandığa gitmelerini engellemeye çalışanların gerçekte halktan nasıl korktuklarını da biliyoruz. Ya evet çıkarsa kaygısıyla korku imparatorluklarını sürdürmeye çalışan bu anlayışın mensuplarının özgürlükten, demokrasiden ve barıştan söz etmeleri başlı başına bir riyakarlıktır ve aldatmacadır. İnanıyoruz ki Kürt halkı, oynanan bu kirli oyunu bozacak ve daha fazla özgürlükten, adaletten, barış ve kardeşlikten yana oyunu kullanacaktır.

Son günlerde bir kirli oyun da hayır cephesinin donkişotluğunu yapmakta olan CHP ve onun yeni genel başkanı tarafından sergilenmektedir. Üstelik bu kirli oyunu daha önce defalarca yaptıkları gibi müslüman halkımızın en kutsal değerleri üzerinden sergilemeye çalışmaktadırlar. Bildiğiniz gibi CHP Genel Başkanı, miting meydanlarında hızını alamayarak başörtüsü sorununu kendilerinin  çözeceğini ilan etmektedir. Bir aldatmacayı, tüm topluma yönelik açık bir kandırmacıyı ifşa etmek, halkı boş vaatlerle aldatılmaya hazır aptal sürüsü sanan ikiyüzlü ve tutarsız politika çizgisini teşhir etmek için buradayız. Bu meydanda bugüne dek pek çok kez İslami kimliğimizin bir göstergesi, bir yansıması olan başörtüsüne yönelik dayatmalara, baskılara karşı kimliğimizi, inancımızı, haklarımızı savunmak ve bu zulmü protesto etmek için toplanmıştık. Bu kez CHP ikiyüzlülüğünün altını çizmenin de zamanı geldiğine inanıyoruz.

CHP Genel Başkanı hiçbir özeleştiri yapmadan ve somut hiçbir program önermeden başörtüsü sorununu kendilerinin çözeceğini tekrarlayıp durmakta. CHP Genel Başkanı başörtüsü sorununu nasıl çözeceğini söylemiyor. Neden bu konuyu tam da referandum arifesinde gündeme getirdiği sorusuna cevap vermiyor. Hatta başörtüsü sorunundan ne anladığını dahi açıklamıyor. Ama soyut, içeriksiz ve alabildiğine de boş bir söylem şeklinde "başörtüsü sorununu biz çözeriz" nakaratını tekrar ediyor.

Şüphesiz temel felsefesi ve misyonu yasakçılık olan bir partinin, seçim kaygılarıyla da olsa, yasağa son vereceği vaadinde bulunması, halka şirin görünmek maksadıyla dahi olsa başörtüsü yasağını savunamaması sevindirici bir gelişme. Bununla birlikte dün zulmün giderilmesi için atılan adımlara sonuna kadar direnen,sınırlı özgürlük girişimlerini dahi püskürtmeye çalışan,Meclisin büyük çoğunlukla kabul ettiği kısmen özgürlük sağlayan bir düzenlemeyi iptal ettirmek için yemeyip içmeyip AYM'ye koşan, gerek kamusal alanda gerekse de özel alanda başörtülü avına çıkan kadrolardan müteşekkil bir partinin sırf lideri değiştiği için başörtüsünün özgürlüğünü savunmaya başlaması doğrusu bize hiç mi hiç inandırıcı gelmiyor.

Acaba hangi Kılıçdaroğlu'nu dikkate almak daha doğru olur? Dün Meclis'in büyük çoğunlukla kabul ettiği üniversitelerde başörtüsüne özgürlük getiren düzenlemeyi AYM'de iptal ettiren Kılıçdaroğlu'nu mu, yoksa bugün çocuk kandırırcasına çözüm vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu'nu mu? Kılıçdaroğlu'nun tutumu akla ister istemez mahalli seçimler öncesinde CHP'nin sabık Genel Başkanı'nın "çarşaf açılımı"nı hatırlatıyor. Aynı tutarsızlık, aynı ilkesizlik ve aldatmaca!

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu doğal olarak sözcülüğünü üstlendiği bürokratik yapının aynen korunması ve yasakçı yargının saltanatının devam etmesi için referandumdan hayır çıkması çabalarını yoğunlaştırmış durumda. Garip olansa Kemal Kılıçdaroğlu'nun, despotik, yasakçı kurumsallaşmayı muhafaza kampanyasına başörtüsünü de alet etmeye kalkışması.

Doğrusu bunca yaşanmışlık ortada iken, bu ülkede hiç kimsenin bu tarz vaadleri ciddiye alacağını sanmıyoruz. Bununla birlikte buradan Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin doğruluğuna, inandırıcılığına yönelik küçük bir test öneriyoruz. Buyursun Kemal Kılıçdaroğlu, sorun çözmeye, başörtülü öğrencilere indirimli ulaşım kartı vermekten kaçınan İzmir Büyükşehir Belediyesinin CHP'li Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun keyfi uygulamasından başlasın! Açıkça ayrımcılık içeren bu haksız, hukuksuz uygulamaya tavır alsın! Merdiven altında çalışan başörtülü genç kızlara çok üzüldüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, partilisi Aziz Kocaoğlu tarafından başörtüsü taktıkları için aşağılanan, indirimli ulaşım hakları gasp edilen genç kızlara yönelik vicdansız uygulamaya son verdirsin!

Başörtüsü zulmünün her adımında CHP zihniyetinin izlerini gören bizler Kemal Kılıçdaroğlu'nu dürüst davranmaya, tutarlı olmaya çağırıyoruz ve kendisine sesleniyoruz: Sen önce kendi evini temizle Kılıçdaroğlu, sen önce git CHP' li belediye başkanına bu zulmün hesabını sor!

Akyazı Başörtüsü Platformu olarak inancımızdan dolayı karşılaştığımız başörtüsü yasağını nasıl büyük bir zulüm olarak görüyorsak, halkımızı inandırıcılıktan uzak söylemlerle, vaatlerle kandırmaya çalışmayı ve aptal yerine koymayı da açık bir ahlaksızlık olarak görüyoruz. Gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

HABERE YORUM KAT