1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Balkona Uğrayan Sancılı Şiirler
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Balkona Uğrayan Sancılı Şiirler

22 Eylül 2008 Pazartesi 05:37A+A-

Türkiye’de mimarlık denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan Turgut Cansever düşünceleri bakımından önemsendiği oranda düşüncelerini yeterli ve yaygın düzeyde mekansal uygulamaya koyamamış bir isimdir. Uğur Tanyeli bu durum için “Cansever’in bahtsızlığı” ifadesini kullanır ve şunları da eklemeyi ihmal etmez: “İslamcı bakışın tüm gücünü, politik etkinlik alanını genişletmeye, gündelik yaşam üzerine egemenlik kurmaya hasrettiği Türkiye’de Turgut Cansever çizgi-dışı, hatta salt İslamcı siyaset odaklarının amaçları açısından bakılırsa, gündem dışı bir mimari tutum geliştirmeye çalışmaktadır… İslamcılar’ın böyle bir mimari talepleri… bir yana mimarlığa (dair) kendi ideolojileriyle tutarlı bir öngörüleri yoktur” Katılmadığımız kimi yargılar olabilir oldukça genel bu yargılarda. Ama tümden haksız sayamayız Tanyeli’yi.

Cansever’i durup durup dururken hatırlamadım elbette. Edebiyat Ortamı’nın 4.sayısında(Eylül-Ekim,2008) yayımlanan Mustafa Ökkeş Evren’e ait Öksüz Evler şiirini okuyunca gündemime giriveren iki isimden biri oluverdi Turgut Cansever. Diğeri ise Sezai Karakoç oldu. Önce Mustafa Ökkeş Evren’in Öksüz Evler şiirini hatırlatmalıyım:

Rahat etsinler diye
Ölülerimiz
Usta, balkonlar artık
Tabuttan geniş
Nereye gidiyorsun
Böyle koşarak
Balkonsuz evler yapan
Mimarlar ölmüş
Gökdelen tohumları
Ekilmiş şehrin
Öksüz kalmış evleri
Ve çocukları

Bu şiir bir yandan beni liseli yıllarıma götürdü. Öte yandan Sezai Karakoç’un Balkon şiirini yeniden anımsattı. Liseli yıllarımda Denizli’de henüz gökdelenler yoktu ama apartmanlaşma hızla yaygınlaşıyordu. Bunun yanında iki üç katlı bahçeli evler de yaygınlaşıyordu. Gecekondular şehrin göz önünde bulunan Dokuzkavaklar, Anafartalar, Sevindik Aktepe gibi semtlerinden kayboluyor şehrin Esentepe, Gümüşler gibi semtlerinde çoğalıyordu. Biz de ilk defa Hadis dersleri okumaya başlamıştık. Hocamızın hadis derslerini unutmam mümkün değil: Uydurma, zayıf ne varsa elinden dilinden düşürmezdi. Baş tacı ettiği hadis kitapları arasında en çok adını duyduklarımdan biri Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi’nin derlediği Râmûzül Ehàdîs'ti. Tabii o zamanlar o kitapta uydurma hadisler bulunduğunu hocamıza anlatmamız da mümkün değildi.İşte bu ortamda ahir zamanla alakalı olarak özellikle de büyük kıyametin  öncelikli belirtileri arasında çok katlı  meskenlerin artışının geldiğini sık sık yinelerdi.Okuldan eve dönüşlerimde zaman zaman apartmanlara bakarak Hadis derslerini düşünürdüm.Babam da fasılasız  büyük kıyamet alametlerini çoğaltılmasına katkıda bulunuyordu.

Aradan uzun yıllar geçti. Sezai Karakoç’un Balkon şiirini ilk okuduğumda hadis derslerini hatırladım. Sezai Karakoç’un şiirine balkon şöyle yansıyacaktır:

Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanır ölü
Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmeyecek
Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların

 Mona Rosa dışında hep sosyal içerimli şiirler yazan Karakoç bu şiirine esas olarak uygarlık farklılıklarına işaret etmek istemektedir. Osmanlı mimarisinde balkon kültürü yoktur yapılar balkonsuzdur, O yüzden şiirde balkon Avrupa’yı temsil ediyor Türk halkı da balkondan düşen çocuk. Ama bu şiirin tek anlamı olduğu anlamına gelmez. Geçenlerde üç yaşındaki bir çocuğun balkondan düşerek hayatını kaybettiğini duyuran kitle ilerim araçlarının vızıltısı içinde bu şiir anlamını acılar pahasına bir kere daha çoğalttı.

Karakoç’un “Evleri balkonsuz yapan mimarlar” ifadesi benim açımdan Turgut Cansever’in mimarlık düşüncesini anlamak bakımından son derece canalıcı bir açılım getirir. Evren’in şiiri Cansever’in hastalığına bir gönderme içerse de temelde Balkon şiirinden çıkma bir şiir olarak önümüzde durmaktadır. İki şiiri üstüste birkaç kez okuduğumda temel bir benzeşme olduğunu öte yandan tamıtamına aynı şiir olmadığını gördüm. Neden, bu durumda, söze giriyorum öyleyse? Her iki şiirin öznesinin aynı olmasından diyebilirim.

Türkçe şiirde yer alan ve balkonu konu edinen ancak kapsamlı bir antoloji kurma çabasına gerek bırakmayan ve anadamar olamayan başka şiirler de var elbette Gülten Akın’ın Ağıtlar ve Türküler adlı kitabında yer alan Yüksek Evde Oturanın Türküsü adlı şiiri, apartman hayatının insana, neye mal olduğunu anlatırken balkona da değinir ve bu bakımdan önemli ve güzel şiirlerden biridir. Mısralar şöyledir:

Evleri yüksek kurdular
Önlerine uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
 Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar
Evleri yüksek kurdular
Cama, betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraktan uzakta kaldı
Toprağa bağlı kalanlar

Batı kültüründen, Batı etkisiyle (Tanzimat’tan sonra) mimari kültüre dahil olan balkonu ve tabii apartmanlaşmayı en güzel ifade eden eser Peyami Safa’nın Cumbadan Rumbaya adlı romanıdır. Cumba, Doğu mimarisini ve eski hayat tarzını, Rumba, (Balkon) ise Batı mimarisini, alaturka’dan alafranga’lığa doğru yozlaşmış hayat tarzını temsil ederek anlatmaktadır. Öte yandan Dergah’ın 223.sayısında yayımlanan Bal-kon başlıklı denemesinde Zeynep Serhan Koşan köprülerle balkonu kıyaslayarak ikisi arasındaki ayrımlara değinir ve bir balkon ‘güzellemesi’ ortaya koyar: “Köprü ayak kaydırabilir, zira köprüler ayağa hizmet eder. Balkonlar ele. Ele güze dedikodu mecrasıdır Balkondur, bal kondurur üzerindekilerin ağzına; kapı arkasında olanlar pazaryerine dökülürken. (…) Bir gün lisan-ı kal üzere iken çıktım balkona. Ne elimi kaydırdı, ne ayağımı. Demirlere vuran her damla yalnızlığımın geniş istidadına katkıda bulundu”

Bu günden bakıldığında Sezai Karakoç’un ‘koşa koşa gittiği’ ve ‘alnından öpmek istediği mimarlar’ balkonun determinizmine teslim olmuş durumdalar. Balkonsuz ev düşü ancak yazıda ya da kenarda varlık kazanabilecek bir durum haline gelmiştir. Balkonlar evin dahilinde midir, haricinde midir, sorusuna kesin bir yanıt vermek mümkün değilse de onların arafta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer yandan balkonlar gerek perdeler gerek korkuluklar üzerine çekilen brandalarla gerekse pimapenle çerçeveletilerek eve dahil edilmeye çalışılmaktadır. Bu tavır ise silindir şapka ile kasket arasındaki farktan öteye gidememektedir.

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum