1. HABERLER

  2. HABER

  3. Anayasa Komisyonu Halkı Kandırıyor mu?
Anayasa Komisyonu Halkı Kandırıyor mu?

Anayasa Komisyonu Halkı Kandırıyor mu?

Şike yasasında jet hızıyla azlaşanların “Aman yeni anayasa çıkmasın!” dedirten çalışma usulleri:

29 Kasım 2011 Salı 20:46A+A-

Komisyonun çalışma usulleriyle ilgili olarak hazırladığı metin, küçük bir azınlığın çoğunluğu ambargosu altına alması demektir ve anayasa yapımını imkansızlaştırmaktadır.

"Anayasa yapımında seçmenin yüzde 50’sinin desteklediği bir siyasi parti ile yüzde 6’sının desteklediği bir siyasi parti eşit güçte konumlanmıştır. Bu, uygulama, küçük bir azınlığın çoğunluğu ambargosu altına alması demektir ve anayasa yapımını imkansızlaştırmaktadır."

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, toplumun büyük umutlarla beklediği yeni anayasa çalışmalarını analiz etti. Prof. Dr. Ergun Özbudun gibi Serap Yazıcı da Anayasa Uzlaşma Komisyonun kabul ettiği 15 maddelik çalışma usüllerini düzenleyen maddeleri eleştirdi.

Bu çalışma yöntemiyle yeni anayasanın çıkmasının zor olduğunu ifade eden Serap Yazıcı'ya göre yanlış, Komisyonun oluşturulma şeklinden başlıyor.

"Anayasa yapımında seçmenin yüzde 50’sinin desteklediği bir siyasi parti ile yüzde 6’sının desteklediği bir siyasi parti eşit güçte konumlanmıştır. Bu, uygulama, küçük bir azınlığın çoğunluğu ambargosu altına alması demektir ve anayasa yapımını imkansızlaştırmaktadır."

"...komisyonun çalışma usulleriyle ilgili olarak yayınladığı 15 maddelik metin, yeni anayasanın içeriği konusunda adım atmanın mümkün olmadığını göstermektedir. Metnin 6. maddesine göre komisyon, tüm siyasi partilerin mutabakatıyla karar verebilecektir. Bu hüküm, Ergun Özbudun’un ifade ettiği gibi (Taraf Gazetesi, 21.11.2011, Neşe Düzel Röportajı), komisyonun ölü doğduğu, hiçbir temel konuda karar üretemeyeceği anlamına gelmektedir. Yeni anayasanın çözmesi gereken tüm sorunları bir kenara bırakarak sadece Kürt sorununun çözümüne yönelik hükümlere odaklandığımızda, MHP ile BDP arasındaki görüş ayrılıklarının derinliği, komisyon çalışmalarının yürümeyeceğini göstermeye yeterlidir. Gerçekten MHP, anayasal vatandaşlık, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konularını kırmızı çizgiler olarak ilan ettiği, tartışmaya dahi açmayacağını vurguladığı halde, bu hususlar, BDP’nin anayasa yapımı sürecindeki olmazsa olmazlarını ifade etmektedir.

13. madde anayasaya engel

Öte yandan, metnin 15. maddesi, partilerden biri dahi komisyondan çekildiğinde, komisyonun dağılacağı ve çalışmaların sona ereceği hükmüne yer vermektedir. Bu hüküm de her an dağılmaya hazır, kırılgan bir komisyonun varlığına işaret etmektedir.

Nihayet metnin 13. maddesi, Anayasanın 175. maddesiyle TBMM’ne tanınan anayasayı değiştirme yetkisini ortadan kaldıran bir hükme yer vermektedir. 13. maddeye göre: “Anayasa taslak metni, gerek uzlaşma ve yasama komisyonlarında ve gerekse genel kurulda partilerin mutabakatı olmadıkça değiştirilemez, ekleme yapılamaz.” Bu hüküm, sadece, Anayasanın 175. maddesini değil, aynı zamanda temsili demokrasinin gereği olan seçmen iradesinin parlamento kompozisyonunu belirme yeteneğini de ortadan kaldırmıştır. Böylece, anayasanın yapımı gibi çok hayati bir süreçte, seçmenin yüzde 50’sinin desteklediği bir siyasi parti ile yüzde 6’sının desteklediği bir siyasi parti, eşit bir güce sahip kılınmıştır. Bu, uygulamada, seçmenin yüzde 6’sının desteğine sahip bir grubun, kendisi dışındaki tüm grupların iradesine ambargo koyabileceği anlamına gelmektedir. Demokrasi, elbette sayısal çoğunlukların azınlıklara hükmettiği bir modeli ifade etmemektedir. Ancak, herhalde demokrasi, küçük bir azınlığın çoğunluğu ambargosu altına aldığı bir sistem anlamına da gelmemektedir.

Sistematik reform projesi

Bu nedenle, mevcut koşullar, Türkiye’nin 30 yıldan beri kronikleşen yeni bir anayasaya kavuşma idealine, sanıldığı gibi çok yaklaştığını göstermemektedir. Bu yüzden, kamuoyunun yeni anayasa hayali peşinde zaman kaybetmek yerine, demokrasi açığını kapatabilecek, insan haklarını güçlendirebilecek daha gerçekçi senaryolara odaklanması gerekir. Bu sorunları çözmek üzere, mevcut şartlar altında uygulanabilecek en gerçekçi yöntem, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 10 Eylül’de Lale Kemal’e verdiği mülakatta belirttiği gibi, kanunlar düzeyinde çok sistematik bir reform projesine yönelmektir. Türkiye’de insan haklarını güvencesiz bırakan, demokratik kurumları zayıflatan asıl faktör anayasa olmakla beraber, yıllardan beri yürürlüğe giren kanunlar da bu sonuç üzerinde etkili olmaktadır. Şüphesiz, bu tür bir projeye öncelik tanımak, yeni anayasa idealinden vazgeçmek biçiminde yorumlanmamalıdır. Kanunlar, hatta yönetmelikler üzerinde sistematik olarak yapılacak iyileştirmeler, ülkenin otoriter iklimini yumuşatarak demokrasi kültürünü güçlendirebilir; bu ise, yeni anayasa idealini, daha ulaşılabilir bir hedef haline getirebilir.

Prof. Dr. Serap Yazıcı (İstanbul Bilgi Üniv. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi) / Star

HABERE YORUM KAT