1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. Almanya´da Kur´an´la Diriliş Arayışı
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Almanya´da Kur´an´la Diriliş Arayışı

07 Eylül 2015 Pazartesi 14:06A+A-

Mehmet Okuyan ve İbrahim Sarmış ile birlikte Almanya'dayım.

Okuyan da Sarmış da akademisyenlikten ötede vahyin mesajını anlama ve hayatlaştırma kaygısı taşıyan öncülerimizden. Kur'ani konuları ve kavramları anlamada rasihun ve uzman olanlarımızdan.

İrşad Kültür Merkez'nin davetlisiyiz. Cumartesi günü Neuss'da İrşad/Daru'l Erkam Kültür Merkezi'nde 'Kur'an'ın Güncel Okunuşu ve Yaşayan Resulullah' konulu bir oturumumuz vardı.

Pazar günü de Almanya'daki 'Müslümanlarla Dayanışma Platformu'nun Köln'de büyük bir salonda tertiplediği programa katıldık.

Neuss'da Kur'an ile güncel ilişkilerimizin teorik zeminini işlemiştik. Köln'deki konu başlığımız ise 'Güncel Sorunlar İçinde Kur'an Hayat İlişkisi' idi. Yani Kur'an'la ilişkimizin pratik ve somut boyutlarını ele aldık.

Salı günü Mainz'taki kardeşlerimizin de katılımıyla Wiesbaden'da olacağız. Konumuz 'Kur'an ile Yeniden Buluşma'.  Diyalog ve programlarımızı ayrı ayrı sürdüreceğimiz yerler de oldu ve oluyor. Duisburg (Beytu's Selam'da), Hagen, Möers, Genk, Rotterdam gibi... Arada özel oturumlar ve kısa ziyaretler. Yoğun bir tempo yani.

Almanya'ya 1907 yılında ilk göçenlerimiz asimile oldular. 12 bin civarında bir sayı. Geri dönenlerin çok azı dışında gidenlerin mezarları Almanya'da kaldı. Geride bıraktıkları çocukları ise büyük bir ekseriyetle asimile oldular.

Sonra 1961'de imzalanan İş Gücü Alımı Anlaşması'ıyla Almanya'ya akan yüzbinlerce gurbetçimiz.

1961 sonrasındaki ilk göçmen işçilerimiz sahipsiz ve iptidai şartlar altında yaşadılar.

Gurbetçilerimiz için 'Almanya acı vatan'dı. Bu acıyı dillendiren bir sürü bağrı yanık türkü. Gurbetçilerimizin geride bıraktığı yakınlarının da yanık türküleri oluşmuştu: 'Bir yiğit sılaya düşse, gör başına neler gelir.'

Almanya, gurbetçi işçilerimizden öncelikle toplumsal yapısına ve kanunlarına uyum sağlamalarını istiyordu. Yani entegrasyon.

Ama mevcut sistemin dayandığı kapitalist Batı kültürü ise insanlarımızı kendisine benzetmeye, yani asimile edip İslami aidiyetlerinden kopartmaya çalışıyordu.

18. yüzyılda Almanya'ya işçi olarak gelen yüzbinlerce Polonyalı asimile olmuş (Polacke) ve Almanlaşmıştı.

1961 yılında göç verdiğimiz Almanya'daki gurbetçilerimiz ise asimilasyona karşı imece usulü oluşturdukları mescidlere sığınarak karşı durabildiler. Ama bir kısmı da, Türkiye'de Kemalizmin Batılı dünya görüşüne adepte etmek istediği yabancılaşmış parçalarımız gibi, Batı kültür kimliğine devşirildiler. Geriye sadece köken bilgileri ve unutmadıkları Türkçe ve Kürtçe bilgileri kaldı.

Avrupa modernitenin, fitri ve vahyi yabancılaşmanın merkezi.

Bu cografyada modernitenin devşirmek, asimile etmek istediği kimliklerimizi ancak fıtratla, İslam'la, Kur'an'la olan bağlarımızı kuvvetlendirerek ayakta durabiliriz.

Batılılaşmaya veya devşirilmişliğe duyulan millici/ulusalcı tepkilerin öfke nedenlerini anlamak münkün. Ama uluslaşmak da seküler, yabancılaştırıcı ve Batılılaştırıcı bir tuzak.

Avrupa'da asimilasyona karşı çıkmanın yolu gelenekçi ya da 'milliyetçi' söylemlerden geçmiyor. Bu söylemlerin tepkisi anlamlı, ama küresel cahiliyyeye cevap vermekten, fıtri ve vahyi bir yenilenmeden, ıslah ve inşa dirayetinden yoksunlar.

Cahili kuşatmalar karşısında var kalabilmak, fıtri ve vahyi özgünlüğümüzü hayatlaştırabilmek için örnek alacağımız tabii ki Kur'an'ın başöğretmeni Resulullah'ın pratiğidir.

Mekke cahiliyesi kadar yakıcı modern bir cahiliyye içinde vahye kulak verenlerle beraber bir arınma ve tüm engellere rağmen bir varoluş şahidliği oluşturmanın yolu, tüm insanlığa kurtuluş rehberi olan 'Kur'an'a gereğince tutunmak'tır.

Zulme, zorbalığa, her türlü şirke ve ifsada karşı hayatın ve mücadelenin içinde Kur'an okumak, anlamak ve anladığımıza tanıklık yapmaktan başka çözüm var mı?

Avrupa'da gücümüz yettiği kadarıyla bu soruyu gündemleştirmeye çalıştık.

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum