1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. ABD’nin Ulus İnşası Politikası
ABD’nin Ulus İnşası Politikası

ABD’nin Ulus İnşası Politikası

“Dünya Siyasetine Yön Veren ‘Neoconların Sonu’ ve ‘Tarihin Sonu’nun Yazarından…” alt başlığıyla sunulan “Ulusun İnşası / Nation Building” kitabı 2004 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir dizi konferans metinlerinin kitaplaştırılmış hali.

21 Aralık 2008 Pazar 21:31A+A-

"Dünya Siyasetine Yön Veren 'Neoconların Sonu' ve 'Tarihin Sonu'nun Yazarından…" alt başlığıyla sunulan "Ulusun İnşası / Nation Building" kitabı 2004 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir dizi konferans metinlerinin kitaplaştırılmış hali. F. Fukuyama'nın bir edisyon çalışması olan kitabı Haşim Ay değerlendirdi.

Önsözde kitabın öyküsü hakkında bilgi aktarımlarında bulunan Francis Fukuyama, eserin 2004 yılının Nisan ayında Johns Hopkins Üniversitesi (SAIS) bünyesindeki gerçekleştirilen "Ulus İnşası: Afganistan ve Irak Sonrası" başlıklı konferanslar serisinin ürünü olduğunu söylüyor. Türkçeye çevirenlerin veya yayınevinin buna rağmen Fukuyama ismini adeta markalaştırarak kitabı okuyucuya sunması, yayıncılıkta güvenilirlik kavramını bir kere daha gündeme getiriyor.

Diğer yandan Amerikan dış politikasının anahtar terimlerinden olan "ulus inşası" kavramının da genel Türkçe okur açısından muhtemel yanılgılar içermeye matuf olduğunu belirtmek gerekmektedir. Türkiye'deki genel okurun zihninde ilk etapta "ulus-kimlik" ve "ulus-devlet" inşasını çağrıştıracağı muhtemel olan bu kavram Amerikan dış politikasında ve dolayısıyla elimizdeki kitapta "savaş sonrası bir ülkenin yeniden yapılandırılması ya da en azından eski haline getirilmesi" anlamını ihtiva etmektedir. Ki, zaten kitap da Afganistan ve Irak üzerinden bu anlama gelen ulus inşasının son halkalarını tartışmaktadır.

Sonuç olarak Türkçeye çevirenlerin birinci olarak Fukuyama adını markalaştırmak ve ikinci olarak da "ulus inşası" kavramının ortalama okuyucunun zihninde yol açacağı muhtemel yanılgılara göz yummaları dolayısıyla eleştiriyi hak ettiklerini düşünüyoruz. Hâlbuki ille de kitap ismine bir not düşülecekse eğer, bu, Afganistan ve Irak işgalini yansıtan bir ifade olmalıydı. Böylece muhtevayla da uyum sağlanmış olurdu.

Ulus İnşası Konferansı ya da konferanslar dizisi, Fukuyama'nın aktardığına göre "Bernard L. Schwartz Yapıcı Kapitalizm Forumu"nun bir bölümü olarak düşünülmüş ve yine Yapıcı kapitalist Forumu dizisinin ilk kitabı olarak yayınlanmıştı. Mezkûr Forum'un amaç ve işlevi konusunda "Bu Forum küresel ekonominin, teknoloji ile ekonomik kalkınmaya ilişkin fırsatların ve tehditlerin anlaşılmasına adanmıştır." diyor Fukuyama.

Eserin Kısa Tanıtımı: "Tarihteki Ulus İnşası Deneyimleri", "Afganistan" ve "Irak" olarak toplam üç kısımdan oluşan Ulus İnşası, Giriş ve Sonuç'tan ayrı olarak on bölümden oluşmaktadır. Kitapta tebliğ metinleri bulunan ve ayrıca biyografileri de ekte okuyucunun paylaşımına sunulan Fukuyama da dâhil 13 yazar isminin hemen tümünün çeşitli akademik unvanlar taşımanın yanı sıra kapital-emperyalist politikalar ve kurumlarla dirsek teması içerisinde olduklarını görmekteyiz.

"Tarihteki Ulus İnşası Deneyimleri" adını taşıyan ve "Fikir Birliğinden krize", "Klasik Kalkınma İdeolojisinin Altın Çağında Ulus İnşası" ve "Ulus İnşası" bölüm başlıkları altında David Ekbladh, Francis X. Sutton, Minxin Pei, Samia Amin, Seth Garz ve Michele A. Flournay Amerikan'ın "öteki ülkeler"e dönük dış politikası ekseninde ulus inşasının dünü-bugününü geniş bir yelpazede tartışarak Amerikan emperyalizmi açısından başarı-başarısızlık muhasebesini yapmakta ve sistem lehine taktik ve stratejik önermelerde bulunmaktadırlar. (37-136)

"Afganistan" isimli ikinci kısımda ise S. Frederick Starr, Marvin G. Weinbaum ve Lorry P. Goodson "Afganistan'daki Ulus İnşası Çalışmasında Egemenlik ve Meşruiyet", "Afganistan'ın Yeniden İnşası" ve "Afganistan'dan Alınan Ulus İnşası Dersleri" başlıkları altında ulus inşası faaliyetleri örneği olarak Amerikan'ın Afganistan ve Irak işgallerini tartışmakta ve başarısızlığa yol açtığı düşünülen çeşitli faktörler üzerinde durarak emperyalizme saplandığı bataklıktan çıkış yolunu göstermektedirler!

Son olarak "Irak" isimli üçüncü kısımda da "Irak'da Yolunda Giden ve Gitmeyen İşler", "Bağdat'ta İşe Koyulmak" ve "Irak Derslerinin Alınması" başlıkları altında Larry Diamond, Johanna Mendelson Forman ve James Dobbins Amerikan'ın Irak işgalindeki başarısızlık nedenlerini irdeleyerek emperyalizm lehine politika üretmeye çalışmaktadırlar.

***

Kitabın öyküsü ve muhtevasına dönük bu kısa saptamalardan sonra tek tek makalelerden hareketle parçadan bütüne gitmek yerine, parçaları da gözeten bütünsel bir içerik çözümlemesine gitmenin daha yararlı olacağını düşünüyoruz. Zira birinci kısmın ana konusu, ulus inşasının niteliği, mahiyeti ve tarihçesi ekseninde inceleme ve tahliller içerirken iki ve üçüncü kısımların konusunuysa iki ulus inşası örneği olarak Afganistan ve Irak işgali oluşturmaktadır. Bu ana eksene bağlı olarak hemen tüm yazarlar ulus inşasının mahiyeti, Irak ve Afganistan işgalleri konularında ortak yaklaşımlar ve paralel tespit ve vurgularda bulunmuşlardır. Bunu yaparken de her ne kadar doğrudan ya da dolaylı olarak önemli itiraflarda bulunmuş olsalar ve ulus inşası sürecine dönük çeşitli nesnel bilgi aktarımları yapmışlarsa da yazarların konuyu ele alış tarzları ve perspektiflerindeki Amerikan yanlılığı oldukça belirgin bir yapıdadır. Başka bir değişle yazarlar konuya yaklaşımda bütün objektiflik iddialarına rağmen gayet somut bir sübjektivizme saplanmışlardır. Amerikan imparatorluğu ya da emperyalizminin dünyaya dönük dış politika tasarımının adı olan ulus inşasının meşruiyetini hiçbir yazar tartışmaya açmamakta ve bu cümleden olarak Irak ve Afganistan işgali başta olmak üzere Amerikan'ın son yüzyılda işlediği vahşeti özde savunmaktadırlar.

  1. Ulus İnşası ya da Amerikan'ın Dünyaya Nizamat Verme Çabası:

Ulus inşası kavramının Amerikan siyaset literatüründe ikinci dünya savaşı ortamında oluşmaya başladığı, Vietnam'a kadar sahiplenildiği, Vietnam'dan sonra sorgulanmaya başlandığı ve nihayet 1980'den itibaren rafa kalktığı kabul edilmektedir. Ancak ulus inşasının kavram olarak her ne kadar aşılmışsa da Amerikan dış politikasında devamlılık içerdiği bizim de katıldığımız bir diğer kabuldür. İleride de değineceğimiz üzere Amerikan halkı arasında Vietnam vahşetine karşı gelişen muhalefet dalgası ve bunu izleyen bir dizi faktör sonucunda kavram siyaset literatüründe kullanımını yitirmiş ancak uygulama düzeyinde bir değişim yaşanmamıştır. Bush iktidara geldiğinde kavram olarak ulus inşasını reddediyordu ancak uygulamalarıyla ulus inşası doğrultusunda sistematik icraatlara imza attı. Nitekim ele aldığımız kitabın yazarları da Afganistan ve Irak işgalinin ulus inşasının devamlılığının somut bir kanıtı olduğu ve ayrıca 11 Eylül sürecine müteakiben ulus inşası faaliyetinin kavram olarak da geri döndüğünde hemfikirler.

Ulus inşasının mahiyeti konusunda kitabın birinci kısmında yer alan bölüm ve makaleler perspektif düzeyinde sıkıntılı olsalar da önemli bilgi aktarımlarında bulunmaktadırlar. Örneğin "Fikir Birliğinden Krize: Savaş Sonrası Dönemde ABD Dış İlişkilerinde Ulus İnşası Çalışmaları" (37-72) isimli makalesinde David Ekbladh, ulus inşası çalışmalarının soğuk savaş süresince Amerikan stratejisinde hâkim bir konumda olduğunu söylemektedir. Ayrıca bunun çok sayıda unsur tarafından elbirliğiyle yürütülen bir süreç olduğunu da hatırlatan David, ulus inşasının bu dönemde sosyal kalkınmanın yöntemleri ve hedefleri üzerinde geniş bir fikrî birlikteliğin mevcut olduğunu kaydetmektedir. Sonuç olarak ulus inşası kavramının emperyalistler arası ikinci paylaşım savaşının akabinde Amerikan devlet yapısının farklı organlarındaki karar vericiler arasında revaçta bir politika olduğunu belirterek bunun dönemin uluslar arası aktörleri ya da bugünkü deyimiyle uluslar arası toplum denilen sömürgeci küresel güçler tarafından ortak bir eylem olarak kabul edildiğini ifade etmektedir. Ulus inşası faaliyetlerinin mahiyeti üzerinde de duran David, mezkûr dönemde bu kavramın yalnızca devlet teşkilatları ile sınırlı kalmayıp ulusların yeniden inşa edilmesi ve kalkındırılmasının da kapsadığını belirtmektedir. (37-38) Ayrıca da David yeni kurulan ulus-devletleri kalkındırma ve çağdaşlaştırmanın da bu kavram ile ifade edilen faaliyetlerin kapsamında olduğunu itiraf etmektedir. O'na göre, bu süreçte kendi ayakları üzerinde duracak ulus-devletler inşa etmek ya da oluşan yeni ulus-devletleri ekonomik ve sosyal bakımdan kalkındırarak çağdaşlaşma istikametine çekmek ve ayrıca sorunlu olan veya Amerikan çıkarları aleyhine tehdit oluşturan bölgelerde yerleşik bulunan Sovyet etkisindeki "devletsiz ulusları" bu yönde projelere ikna etmek de Amerikan imparatorluğu açısından hayati öneme haiz bir olguydu. (39) David, olumladığı bu politikayı şu şekilde gerekçelendiriyor: "Ekonomik ve sosyal kalkınma modeli ya da Asya halklarına ve dünyanın başka gelişmekte olan devletlerine destekte bulunmak komünist tehdidi savacak bir silah ya da hayati önemde bir araçtı." (40)

Bu olgunun daha birçok faaliyeti kapsadığını kaydeden Fukuyama ise (1) barışı sağlama, (2) barışı koruma, (3) savaş sonrası yeniden yapılanma ve (4) ekonomik ve siyasi kalkınmayı ulus inşasının temel unsurları olarak zikretmektedir. (393) Amerikan önderliğindeki ulus inşası süreçlerinde Fukuyama'ya göre Amerikan-İngiltere ikilisi savaş gibi ağır işleri üstlenirken diğer Avrupalı güçler ise daha ziyade polis gücü ve denetim rollerini üstlenmişlerdir ve dolayısıyla bu işbölümü 1990'lardan bu yana artık süregelen bir metoda dönüşmüştür. (355) İkinci paylaşım savaşından itibaren yükselen bağımsızlık hareketleri ve bunun sonucunda kurulan yeni ulus-devletler üzerinde muhtemel Sovyet etkisini kırmanın ya da kapitalist sistemin güvenliğinin kamuflaj kavramı olan barışı sağlamanın veya kontrol altında tutmanın Amerika'yı müttefiklerini arkasına alarak çok yönlü bir ulus inşası faaliyetine yönelttiği konusunda birinci kısmın tüm yazarları hemfikirler. Ve yine bu kısım yazarları Amerikan'ın kendi çıkarlarının aleyhine olan rejimleri bertaraf etmesi ve lehine olanları da müdafaa edip ayakta tutmasının da ulus inşası faaliyetlerinin ana ekseni olduğu ve ayrıca bunun Amerikan imparatorluğunun kendi hayatiyetini sürdürmesi noktasında hayati öneme haiz bir olgu olduğunun altını çizmektedirler. Sonuç olarak ulus inşası kavramının çok yönlü Batı emperyalizmini ve bunun jandarması konumunda olan Amerikan vahşetini örten bir kavram olduğu somut bir gerçeklik olarak –savunarak da olsa- yazarlar tarafından itiraf edilmiştir. Amerikan'ın hükümetler üstü olan bu temel politikasının "değiştirilmesi teklif dahi edilemezler" cinsinden bir "kırmızıçizgi" olduğunu ve değişenin strateji değil ancak taktikler olduğunun altını çizmenin ve ayrıca son başkanlık seçimlerinden muzaffer çıkan Obama'nın da devamlılık arz eden ve sistemin özü niteliğinde olan bu kırmızıçizgiyi aşacağı yönündeki beklentilerin yersiz olacağının hatırlatılmasında belki yarar olabilir.

Yine David'e dönmek gerekirse, O'na göre bu kapsamlı proje eskiden de, şimdi de çok yönlü unsurları yedeğine almayı ya da uluslar arası kurum ve aktörleri sürece dâhil etmeyi gerektiriyordu. İleride değinileceği üzere ayrıca kitabın tüm yazarları da Amerikan'ın ulus inşası ya da işgallerinin başarısızlığının temelinde de bunu yeterince önemsememek olarak zikretmektedirler! Meselenin bu meşruiyet boyutuna binaen "Amerika (bu yüzden) her türlü STK'ya yardım programlarına destek verme çağrısı yapıyor ve faaliyetlerini koordine ediyordu." diyor, David. (41) David, Amerikan ulus inşasının mahiyetini tarihî seyri içerisinde incelerken Francis X. Sutton da benzeri bir çözümlemeyi bu süreçte oluşturulan Ford Vakfı'nın 1950 ve 1960 yılları arasındaki faaliyetlerini ve akibetini masaya yatırmaktadır.

  1. Ulus İnşasının Yüzyıllık Öyküsü:

Amerikan'ın dış politikası olan ulus inşasının tarihî gelişim seyrine dönük 2. ve 3. Kısım yazarları çeşitli dağınık vurgu ve göndermeler yaparken, 1. Kısmın yazarları bunu müstakil bir konu olarak işlemektedirler. Bu yazarların hemen tümünün ortak kabulü, Amerikan'ın ulus inşası amacıyla giriştiği faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğunda başarısız olduğu yaklaşımıdır. Dolayısıyla yazarlar bu başarısızlığı sonraki hükümetlerin kendisinden öncekilerin deneyimlerinden istifade etmemesi faktörüne bağlamaktadırlar. Ki, bu olgu kitaptaki çoğu yazarca "kurumsal hafıza"nın yokluğu veya iflası olarak kavramsallaştırılmıştır.

Birinci kısımdaki bir ve ikinci bölüm yazarları David ve Sutton'a göre, Amerikan'ın ikinci paylaşım savaşından itibaren ulus inşası faaliyetlerinin ekseninde Sovyet tehdidini önleme, yeni kurulan ulus-devletleri Amerikan çıkarları lehine çağdaşlaştırıp kalkındırma, sorunlu, "başarısız" devlet ya da rejimleri dönüştürme veya yeni müttefik uluslar ve ulus-devletler kurma vb. hedefler bulunuyordu. Yazarların bu yönde itiraf niteliğindeki saptamalar üzerine bina ettikleri yargı ise bu ve benzeri faaliyetleri kapsayan ulus inşasının Amerikan imparatorluğunun doğal hakkı olduğu ve bunu bir ödev telakki ederek sürdürmesi gerektiği saptamasıdır!

Fukuyama, ulus inşasının Amerika'da hükümetler ve sistem içi siyasal eğilimleri aşan bir devlet politikası olduğunu ima ederek buna her kesimin şu ya da bu şekilde destek verdiğini belirtmektedir. Bu cümleden olarak Fukuyama ulus inşasını Cumhuriyetçilerin Amerikan'ın güvenliği ya da "terörle mücadele" ekseninde algıladığını, Demokratların ise "insani müdahale" yaklaşımıyla sahiplendiğini söylüyor. (12) Diğer bazı yazarlar da bir adım daha atarak –ama yine aynı savunmacı/sahiplenici yaklaşımla- ulus inşasının salt güvenlik ve insani müdahaleyi aşarak Amerikan'ın başta ekonomik olmak üzere çok yönlü ulusal çıkarlarını da kapsadığını savunmakta ve Amerikan çıkarlarının müdafaasını ulus inşasının eksenine oturtmaktadırlar.

Bu temel ön kabullere bağlı olarak birinci kısmın üçüncü bölüm yazarları olan Pei, Amin ve Garz Amerikan'ın 1900'den bu yana tek başına ya da başka aktörlerle birlikte 200'ün üzerinde dış müdahalede bulunduğunu kaydetmekte ve bunların 17'sinin kelimenin tam anlamıyla ulus inşası girişimleri olduğunu söylemektedirler. (103)

Kitabın 106. sayfasında söz konusu bölüm yazarlarının gösterdiği bu istatistikî tabloya göre ulus inşası kapsamında değerlendirilen 17 dış müdahalenin yalnızca ikisinde Amerika'nın başarılı sonuç aldığı görülüyor. 2004'te yayımlanan bu kitap Afganistan ve Irak işgalinin başarısızlığını kabul ediyor ama bunu tabloya belirsiz olarak yansıtmışlar. Amerika sözde "demokratikleştirme" bahanesiyle girdiği bu ülkelerin büyük bir çoğunluğundan ayrılırken kendisinden geriye bıraktığı vahşetin etkileri hala bugün de sürmektedir!

Amerikan tandanslı ulus inşası faaliyetlerinin seyrini dönemlendirmek gerekirse yine bu konuda da ilk kısım yazarlarının aktarımlarından yeterli malzeme edinmemiz mümkündür. David'in tarihî gelişim seyrini ortaya koyduğuna göre ulus inşası stratejisini üç ana döneme ayırabiliriz.

Birinci Dönem: İkinci paylaşım savaşına müteakiben başlayan ve Vietnam hezimetine kadar süren bu dönem 1945-1965'li yıllar arasını kapsamaktadır. Amerikan'ın tabi ki bu dönemden önce de giriştiği işgaller bulunmaktadır ancak dünya siyaset arenasında Amerikan'ın ağırlığının bu dönemden itibaren hissedilmeye başladığını dikkate aldığımızda David'in süreci mezkûr tarihten başlatmasının nedenini anlayabiliriz.

Bu dönem, çok yönlü sivil ve yarı sivil unsurların da katılım sağladıkları yıllara tekabül etmektedir ki başta David olmak üzere birkaç yazar tarafından ulus inşasının altın çağı olarak nitelendirilmiştir. Merkezî politika komünizm karşıtlığı ekseninde şekillenmiş ve Amerika bu tehdit konseptinden hareketle ve diğer bazı faktörlerin de etkisiyle TC'nin de içerisinde bulunduğu birçok ülke ve halklarını yanına çekmeyi başarabilmiştir. Bu dönemdeki ulus inşası faaliyetlerine Amerikan sosyal yapısında yerleşik yerel dinamiklerin büyük çoğunluğu da özellikle de Amerikan'ın müdahale ettiği "geri kalmış" bölgelere insani yardım, insan hakları, demokrasi, refah, medeniyet, çağdaşlaşma, kalkınma vb. götüreceği vaadlerine kanarak "insancıl" reflekslerle olumluluk atfetmiş ve bu çerçevede birçok vakıf-dernek vb. kurumlarla aktif katılımda bulunabilmiştir. İlk kısım yazarları bu yönde oluşan çok yönlü kurumlar, faaliyetleri ve akibetleri hakkında belgesel nitelikte aktarımlar yapmışlar. Dolayısıyla David haklı olarak özellikle de bu dönemde ulus inşasının yalnızca devlet eliyle değil, STK'lar ve uluslar arası kurumların aktif katılımıyla yürütüldüğünü söylemektedir. (64) Kanlı Vietnam müdahalesinin sonlarına değin süren bu birinci dönemi ulus inşasının yükseliş dönemi olarak tanımlayabiliriz.

İkinci Dönem: Vietnam müdahalesi ortamında oluşmaya başlayan ve 1980'lere doğru doruğa çıkan bu dönemi de 1965-1980'e ayırmak ve ulus inşasının çöküş dönemi olarak tanımlamak mümkündür. David bu dönemde ulus inşası faaliyetlerinin ve bunun üzerine kurulu olduğu söylenen değerler sisteminin Vietnam'daki vahşetin fark edilmeye başlanması sonucunda sarsılmaya başladığını belirterek bunun sürece aktif katılım sağlayan STK'lara yansımalarına örnekler veriyor. David'e göre bu süreçte Vietnam'daki ulus inşasına ya da işgaline katılan STK'lardan bazıları yaşananları "çok büyük bir zulüm" olarak tanımlayarak ortamı terk etmiş ve Amerika'ya dönerek kamuoyunu bilgilendirmeye başlamışlardı. Yine David 1960-1970 arasında dinmeyen ekonomik krizlerin, ulus inşası aleyhine üniversite gençliğinin etkili protestolarının, Sol görüşlü politikacıların yoğun itirazlarının vb. bir dizi faktörün etkili olduğunu ve bunun STK'lardan Parlamento'ya değin her yerde kaba ulus inşası faaliyetlerinin aleyhine tepki oluşturduğunu söylemektedir. Sonuç olarak David bu gelişmelere paralel olarak Amerikan yönetiminin STK'larla ilişkisinin dönülmez bir sarsıntı ve güven krizine girdiğini ve 1980'den itibaren uygulama düzeyinde olmasa da kavram düzeyinde ulus inşasının 2000'li yıllara değin bir daha anılmadığını kaydediyor. (55-62)

Üçüncü Dönem: Afganistan ve Irak işgaliyle başlatılabilecek bu dönem ulus inşasının hem kavram ve hem de uygulama düzeyinde geri dönüşü olarak kabul edilmektedir. 1980 ve 2000 yılları arasında ulus inşası kavram düzeyinde her ne kadar dışlansa da uygulama düzeyinde sürdüğünü daha önce ifade etmiştik. Belki burada buna ulus inşası faaliyetlerinin muhataplar düzeyinde farklılık yaşadığı eklenebilir ki özellikle de İran İslam devriminden başlayıp NATO'nun tehdit konseptini değiştirmesinden sonra İslami gelişim öncelikli tehdit olarak algılanmıştır. Dolayısıyla 1980-2000 arası yıllar boyunca Amerikan emperyalizminin ulus inşası ile tanımlanan faaliyetlerinin odağında Ortadoğu'daki İslami gelişimin önlenmesini eksen alan bir dizi proje ve uygulama söz konusu olmuştur. Ancak çeşitli sebepler sonucunda bu dönemdeki proje ve uygulamalar ulus inşası kavramı ile ifade edilmemiş ve hatta 2000 yılındaki başkanlık seçimi kampanyasında Bush bile Amerikan halkının ulus inşası karşıtı duygularından istifadeyle bu kavrama saldırmış ve böylece siyasi rant sağlamıştı. (63) Başta David olmak üzere eserde makaleleri bulunan hemen tüm yazarlar ulus inşası kavramının 11 Eylül süreci ile birlikte geri döndüğünü ve dolayısıyla Afganistan ve Irak işgalinin çok somut birer ulus inşası örneği olduğunda ittifak etmektedirler.

  1. Afganistan ve Irak'taki Son Ulus İnşası Faaliyetinin Muhtemel Akibeti:

Kitabın iki ve üçüncü kısımlarına ait bölümlerde daha önce isimleri zikredilen yazarlar çeşitli başlıklar altında Amerikan emperyalizminin son ulus inşası örnekleri olan Afganistan ve Irak işgallerini konu edinmektedirler. İşgalin 2004 yılına kadar ki genel seyrinin konu alındığı bu bölümlerde yazarların temel kalkış noktasını Amerikan'ın Afganistan ve Irak işgallerinin haklı ancak yöntemler açısından başarısızlığa mahkûm olduğu ön kabulleridir. Başka bir değişle yazarlar Afganistan ve Irak işgalleriyle birlikte Amerikan dış politikasında yeniden hortlayan ulus inşası kavramına olumluluk atfetmekte ve Irak ile Afganistan'dan hareketle bunda başarı elde etmenin yol ve yöntemlerini tartışmaktadırlar.

Bu temel belirlemeden hareketle yazarlar Amerika'yı ve uluslar arası (emperyalist) toplumu söz konusu bölgelerde bataklığa sürüklediği düşünülen bir dizi faktör saptamaktadırlar. Tartışmaya açık olan bu faktörler arasında yerel dinamikleri yeterince gözetmeme, aşırı merkeziyetçilik, işgalin askeri ve sivil kurumları arasında uyumsuzluk, meşruiyeti sağlayacak uluslar arası kurumları sürece dahil etmeme isteği, iş ve dış kamuoyunu ikna etmeyi yeterince önemseyememe, yerel ve küresel STK'ları kontrol etmede başarısızlık vb. saptamalar öne çıkmaktadır. Her yazarın çeşitli açılardan Irak ve Afganistan pratiğinde örneklediği bu "başarısızlık faktörleri"nin yanı sıra ulus inşası yönünde önceki hükümetlerin uygulamalarından istifade etmeme ya da kurumsal hafızanın atıllığı vurgusunun Amerikan şemsiyesindeki emperyal ulus inşasının tarihî başarısızlığının en temel sebebi olduğu hemen tüm yazarlar tarafından vurgulanan ortak bir tespittir. Afganistan'daki başarısızlığın nedenleri arasında yabancı STK'lar'ın yardım ve diğer faaliyetlerini yerel hükümet üzerinden değil de bağımsız olarak ya da milis liderler üzerinden gerçekleştirmesi önemle zikredilmekte ve bunun Karzaî hükümetinin meşruiyetinin altını oyduğu söylenmektedir. Irak'taki başarısızlığın somut faktörleri arasında dikkat çeken saptamalar da Saddam dönemindeki bütün ordu mensuplarının tedrici bir süreç izlenmeden aniden ve topluca tasfiye edilmesi, BM vb. uluslar arası kurumları zamanında işgal sürecine katmama, komşu ülkelerin "yabancı direnişçiler"in ülkeye sızmasını önleme konusundaki isteksizliği, görevi sivil hükümete devretmede gecikme ve yerel muhalif unsurları siyasi sürece katmadaki başarısızlık vs… Bütün bunlar 2004 yılına kadar yaşanan bir dizi olay ve gelişme üzerinden detaylandırılmakta ve ulus inşasının başarısı için Amerikan emperyalizmine öğütlerde bulunulmaktadır. Başarının mümkünlüğü ya da Afganistan ve Irak bataklığından çıkış için ise yazarlar özetle daha fazla asker, daha büyük bütçe, daha çok sayıda kukla hükümet ve daha geniş uluslar arası desteğin önemini vurgulamaktadırlar!

2009'a merdiven dayadığımız şu günlerde ise yazarların belirttiği onlarca adım atılmasına rağmen ortada duran gerçek "ulus inşası" kavramıyla yumuşatılan Amerikan emperyalizminin Irak ve Afganistan'daki başarısızlığının kesinleşmiş olmasıdır! Günden güne yapılan her yeni itiraf ve analiz bunu teyit etmektedir. Kitabın en önemli olumluluğu ise Amerikan müdahaleciliğinin diğer adı olan ulus inşası kavramı hakkında bilgilendirmesi ve bunun yüzeysel değişikliklerle birlikte devamlılığıdır.

400 sayfalık kitap müstakbel ulus inşacılarına Fukuyama'nın eserden hareketle verdiği derslerle biterken David'in şu tespiti başarısızlık muhasebesinin özeti gibidir: "…Sivil ve uluslar arası aktörler bir devletin ulus inşası gündemine ihtiyatlı yaklaştıklarında veya karşı çıktıklarında yalnızca söz konusu devletin projesinin zarar görmesi olasılığı doğmaz, ayrıca büyük ulus inşası kavramı ve bu kavramın kapsadığı stratejiler de dağılabilir." (65) Demek ki sivil aktörler olarak bizim ve tüm duyarlı kesimlerin "küresel istikbara karşı küresel intifada" ortak paydasında halklarımızın gününü ve geleceğini teslim alma çabasında olan emperyal ulus inşası programlarına tavır almamız ve içimizdeki beyinsizleri ya da yakınımızdaki şeytanların büyük şeytan ile iş tutmasını deşifre etme iradesini zinde tutmamız gerekmektedir. Bu dayanışma ve direniş azminin uzağımızdaki ve yakınımızdaki şeytanları tedirgin ettiğini ve daha önce Vietnam'da olduğu gibi Irak ve Afganistan'daki vahşi oyunu da bozacığını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?

HAŞİM AY
Haksöz-Haber

HABERE YORUM KAT