
ABD’de İsrail’i boykot edene afet yardımı yok!
Ali Osman Aydın, ABD'deki İsrail etkisinin devlet kararlarını yönlendirecek boyuta ulaştığını, boykot eden şirketlerin cezalandırılması ve yardım fonlarının kesilmesiyle ortaya koyuyor.
Ali Osman Aydın/Yeni Akit
İsrail’i Boykot Eden Amerikalılara Afet Yardımı Yok!
Bir devletin ancak din ile bağını kopararak modernleşebileceği öğretildi bize. O yüzden modern bir devlet söz konusu olduğunda onun din ile hiçbir bağı olmadığını düşündük gayri ihtiyari. Yani laik olduğunu… Eğer modernleşmek istiyorsak, biz de laik olmalıydık!
Tabii ki bizi kandırıyorlardı. Kandırıldığımızı son Gazze olayları dolayısıyla Batı’nın sergilediği tutumdan sonra adamakıllı anladık.
Diğerleri bir yana ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun alnına haç işareti çizerek canlı yayına çıktığını gördü bu gözler…
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ise, geçen gün İsrail’e gitmiş, ağlama duvarı önünde başına taktığı kipasıyla tüm dünyaya görüntü vermiş, İsrailliler için dua etmişti.
Johnson sonrasında yaptığı açıklamada şöyle söyledi: “Kutsal Kitap bize, Batı Yaka’nın, Yahudi halkına vaat edildiğini ve buraların onlara ait olduğunu öğretiyor. Dünya bunu böyle görmese de biz görüyoruz ve Tanrı bize Yahudilere saygı duymamızı söylüyor.”
Ayrıca Gazze katliamında İsrail’i destekliyoruz demesine gerek yok herhalde. Koskoca Temsilciler Meclisi Başkanı bağlılığını izhar etmek için adamların ayağına gitmiş!
Günün birinde Siyonistler “Birleşik Devletler toprakları da bize vaat edilmişti” derlerse Johnson gibiler saygı duymaya devam edecekler mi acaba? Bence böyle “dindar” bir yönetim “saygı” duymaya devam edecektir.
Yoksa, “böyle söylemelerine gerek yok, Birleşik Devletler toprakları zaten onların mı?” diyorsunuz!
Haklı olabilirsiniz.
Şu örneğe bakarak bununla ilgili bir fikir edinebiliriz.
Afet Yardımı
Amerika Birleşik Devletleri'nde, devletle iş yapmak isteyen şirketlerin, İsrail’i boykot etmediklerine dair yazılı taahhütte bulunmaları gerekiyor. Yani, “Bizimle iş yapmak istiyorsan İsrail’e karşı boykot yapmayacağını yazılı olarak taahhüt et” deniliyor şirketlere. Aksi hâlde o şirketlere iş verilmiyor.
Bu uygulama, İsrail karşıtı BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) hareketine karşı bir önlem olarak geliştirildi. BDS, İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını protesto ediyor ve insanlara İsrail ürünlerini almamaları yönünde çağrıda bulunuyor.
Teksas, New York ve Arizona başta olmak üzere 37 eyalet, BDS karşıtı yasalar çıkardı. Bu yasalara göre, bir şirket eğer eyaletle iş yapmak istiyorsa, önceden İsrail’i boykot etmeyeceğine dair yazılı bir taahhüt vermek zorunda.
Düşünün: Siz bir bilgisayar şirketisiniz ve dünyanın en büyük onuncu ekonomisine sahip Teksas eyaletine ürün satmak istiyorsunuz. Eyalet yönetimi diyor ki, “önce İsrail’i boykot etmeyeceğine dair belge imzala. İmzalamazsan, bizimle ticaret yapamazsın!”
Trump, İsrail yanlısı bu çizgiyi daha da ileriye taşıyarak, BDS karşıtı uygulamaları yürürlüğe koymayan eyaletlere Afet Yardım Fonu vermeyeceğini resmen açıkladı. Ancak karar, gelen tepkiler üzerine şimdilik geri çekildi.
Yani Amerikan vatandaşından vergi alınıyor, fakat vatandaşın İsrail konusunda hükümetten farklı düşünmesi durumunda, ona verilecek yardım kesiliyor. Tam John Wayne filmlerindeki gibi bir “demokrasi” değil mi!
Burada, İsrail gibi yabancı bir devletin Amerikan yönetimi üzerindeki etkisinin boyutunu açıkça görebiliyoruz. Mike Johnson gibiler boşuna bağlılıklarını ifade etmek için ağlama duvarına koşup kipalarıyla poz vermiyorlar! Ya da Rubio gibi alınlarına haç çizerek ekrana çıksalar da bir şey değişmiyor çünkü dinleri onlara “Yahudilere saygı duymalarını” telkin ediyor.
Sonuç olarak; Amerika’da, Amerikan hükümetini ya da başka bir ülkenin hükümetini boykot edebilirsiniz, ama İsrail’i edemezsiniz!
Kimin boykot edilmesi yasaksa, yöneten de odur.
Yani önce Amerika değil, önce İsrail.
Daha Fazla Estetik Bilinç
TÜGVA etkinliğinde sahneye çıkan birileri Sefo ve Demet Akalın’ın söylediği şarkıyı kendilerine uyarlayarak söylemişler.
Diyorlar ki: “Secdede dur,
o seni bulur ya…
İmanlı kul ne kadar da cool ya…
Gençlik burda,
işte TÜGVA”
Şarkının orijinali bile müzikal bir facia iken, uyarlamasının ne kadar rezalet olduğunu varın siz düşünün!
Bir de şarkıyı neredeyse her ifadede detone olan bir çocuk seslendirmesin mi...
Dolayısıyla olay sesli işkenceye dönüşmüş.
Mesele işkence değil tabii.
Mesele kopyacılık!
Kendisi zaten Batı pop müziğinin zevksiz ve kötü bir kopyası olan günümüz Türk pop müziğinden vasat bir parçayı alıp kopyalıyorlar.
Yani kötü bir modelin, kopyasının kopyasını yapıyorlar…
TÜGVA özelinde söylemiyorum ama genelde muhafazakar çevrelerde böyle bir kopya endüstrisi türedi.
Popüler bir parçanın, sözlerini değiştirerek, kötü bir aranje ile tarikatlarına, cemaatlerine uyarlayanlar var.
Ritmiyle nefsi kışkırtan melodiler üzerine, Tezkiretü’l Evliya kitaplarında anlatılanlara benzer mistik ifadeler yazıyorlar.
Oluyor size “dini müzik”.
Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi, Hâce Abdülkadir Meraği, Zekai Dede Efendi merhum mezarlarında ters dönüyorlar herhalde.
Niye kopya çekiyorsunuz? Siz o anlatmak istediğiniz konuda hiç mi bir şey hissetmiyorsunuz? Hissediyorsanız bu berbat kopyacılığa ne gerek var.
TÜGVA gençliğinin en azından sanat ile ilgilenenleri daha fazla estetik birikime kavuşturulursa iyi olur bence. Daha çeşitli ve kaliteli edebiyat, müzik, sinema ve tiyatro elbette. Estetik bilinç böyle gelişir. Demet Akalın şarkısı kopyalayarak değil!
HABERE YORUM KAT