1. YAZARLAR

  2. AYDIN AYAR

  3. 28 Şubat Mağdurlarının Panik Atak Halleri
AYDIN AYAR

AYDIN AYAR

Yazarın Tüm Yazıları >

28 Şubat Mağdurlarının Panik Atak Halleri

26 Nisan 2012 Perşembe 00:16A+A-

İçinde bulunduğumuz zaman aralığında öyle bir durum oluştu ki nerdeyse 28 Şubat darbesini eleştirmeyen kalmadı.

Öyle ki Çevik Bir bile “biz hükümeti korumak için tedbir aldık” demeye getiriyor. Organizatörün bile sahiplenemediği bu gayri insani, gayri ahlaki durumu birileri işledikleri suçları unutturmak için darbe karşıtı pozisyon alma telaşı yaşarken, bazıları ise suç ortaklarını hedefe koyarak ya da olmadık suç ortaklarına işaret ederek süreci tıkamanın imkânları üzerinde kafa yoruyorlar.

Darbelerle siyasi pozisyonlarını etkili kılan İttihatçılar ve avanelerinin son yüzyıl içinde muhakkak surette savaş açtıkları İslam ve Müslümanlar olmuştur.

28 Şubatçıların da hedefinde İslam ve İslam’ı temsil eden değerler olmuştur. Genel anlamda Müslüman camianın öfke ve beddualarına sebep olan bu müdahaleler konusunda sürekli olarak faşist ve güdümlü cumhuriyet kadrolarının zülüm politikalarına çeşitli kılıflar üretilerek hem halkın kabaran öfkelerini kontrol etmek hem de zulümlerine meşruiyet kazandırmak konusunda olmadık tezviratlar eşliğinde mide bulandırmaya devam ediyorlar.

Ak Parti süreci ile beraber toplum mühendisliğine soyunan Kemalist kadrolar halkın laik-Türkçü değerlere karşı duyduğu öfke ve nefreti manipüle etmek için ABD’nin dolaşıma koyduğu BOP projesini merkeze alarak AK Parti'nin bir ABD politikası olduğundan, Filistin İslami halk hareketi HAMAS'ın bir MOSSAD projesi, Usame bin Ladin'in sanal bir kahraman ve el-Kaide’nin bir CIA projesi olduğundan, Irak direniş cephesinin emperyalizmin yerleşmesi ve işgalin meşruiyeti için bir araç olduğundan tutun da bir yığın zırva ile neredeyse haksızlığa karşı mücadele eden tüm direniş cepheleri iftiralarla karalanmaya çalışıldı.

Özelde Kemalist kadroların genelde ise muhafazakâr çevrelerin kolayca ürettiği bu zırvalar elbette tevil götürmez. Bu tip saçmalıklara en güzel cevap tüm direniş cephelerinde verildi, veriliyor.

Ancak son zamanlarda 28 Şubat tutuklamalarıyla ilginç bazı değerlendirmelerde sökün etmeye başladı. Özellikle zaman gazetesi başyazarı Ekrem Dumanlı’nın kaleme aldığı bizim de yazının başlığına taşıdığımız üst başlıkla (28 Şubat'çılardan panik atak halleri) de özelde Fethullah Gülen dolayımında 28 Şubat darbesine sahip çıktı yakıştırmalarına cevap verirken kullandığı dil çok manidar. Müslümanların birbirleri hakkında gözetmek zorunda oldukları hakları var şüphesiz, bu haklardan biri de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeleridir.

Elbette ki yapılan kimi yanlışlar konusunda yapacağımız eleştiri ve kullandığımız üslup, inşa etmek istediğimiz iyiliğin ruhuna, manasına ve amacına uygun olmak ve buna hizmet etmek üzerine bina edilmelidir. Aksi durumda söylenen ya da yapılan eleştiri yapılan işi değil kişiyi hedef alıyorsa, fiili değil faili işaretliyorsa, tavrı değil kimliği imliyorsa, burada amacından tamamen uzak ve meşru olmayan bir durumda var demektir.

Şu halde birbirilerimize dönük hakkı hatırlatma sorumluluğumuz asla değer yitimini besleyen bir üslupla olmamalıdır. Bu satırları okuyan peşinen “o halde yanlışların üstünü örtelim mi?” kabulüne verilmeden önce bu durumu tahkik etmelidir. İyi olan birinin yaptığı kötü, onu potansiyel kötü yapmaz ancak ona da yakışmaz. Bu durumda bu kimsenin kimliğini rencide etmeden, onu bu hatayı savunmak zorunda bırakmadan iyi olana yönlendirmek icap eder.

Şöyle başlıyor sayın yazar: “O günkü hükümetin bir takım hataları aşikârdı. Buna rağmen koalisyonun iki tarafına da gerekli uyarılar yapıldı. Tehlikenin boyutu konusunda maalesef hükümet fark etmedi. Oysa darbe gümbür gümbür geliyordu.” Peki, hükümet uyarıldığı halde ne yaptı sorusuna ne cevap veriyor: “Maaşları artırdı, imam hatip orta kısmını kapattı, özel okulları müfettiş kuşatmasına aldı, yurtdışındaki Türk okullarını o ülkelere baskı yaparak kapatmak istedi, 160 subay ordudan irticacı diye atıldı, Libya gezisi yapıldı, Başbakanlıkta iftar, yetmedi asalı, şalvarlı tarikatçı kimseler üst düzey ağırlandı.

(Taksime cami, başörtüsüne selam durduracağız sözü, Ne Mutlu Türküm diyenlere karşı birilerinin de Ne Mutlu Kürdüm diyebileceği açıklaması) çeşitli geceler düzenleyip tartışma alanları oluşturanlar psikolojik harp teknisyenlerinin işini kolaylaştırdı.

Darbeci generaller zaten yanıp tutuşuyorlardı. Onların istediği ne varsa yapıldı. Ne var ki iş işten geçmişti siyasi iktidara çekil önerisi sadece tahribatı aza indirmekten öte bir anlam taşımıyordu.” diyor.

Yazının tamamının okunmasını öneriyorum. Ancak birbirlerine iman bağı ile yakın olanların gene birbirleri hakkında hakları ve sorumluluklarını hatırladığımızda acaba böyle mi olmalıdır konusunda ise zaman gazetesinde aynı gün yayınlanan Ali Ünal'ın İslam Kardeşliği ve Realiteler başlıklı yazısına göz gezdirelim.

‘’Özet olarak: aynı maddi malzemeden yaratılan her bir insan, İlahi bir mucize olarak, diğerlerinden farklıdır; bu farklılıklar hem insanların birbirlerine muhtaç ve birbirlerinin eksiğini gidermek, aynı zamanda dayanışma ve yardımlaşmalarına da mecbur eder ve hem de ilmi, fikri tekâmülünde dinamiği olur. Buna rağmen ihtilafların ana sebebi veya sebepleri ise, kıskançlık, menfi rekabet, hırs, menfaatperestlik, bağy ve nefis kaynaklıdır. İslam müntesipleri arasında birlik ve kardeşliği tesis etmek için gerekli olan tüm siyasi, ahlaki, ilahi emirlerle mündemiçtir. Fakat bu emirlerin işlerliği gene bağlılarının o ilke ve emirlere olan bağlılığı oranında belirleyici ya da fonksiyonel olur. İslam’la kurulan her arızalı ilişki doğaldır ki doğru sonuç vermez. Dolayısıyla bir yandan bu arızaları gidermek, onları ihtilaf zemini olmaktan çıkarmak, her Müslümanın görevidir.”

28 Şubat darbesini yapan irade en başta askeri kadrodur ve onların sadece sizin var olmanızdan hareketle bile bir düşmanlık stratejisi oluşturmaları mümkündür. 28 Şubat’ta da

Burada hassaten şunu ifade etmeliyim; bizlerin Müslümanlığı tercihimiz birilerine düşman olmak için değil sadece ve sadece Allah(c)’a kul olmak merkezlidir. Bizim kulluğumuzu kendilerine tehdit olarak görenlerin düşmanlığına diyecek tek söz olamaz. Onlara müdahane veya zulmedecek de değiliz. Elbette intikam almak hakkımızdır. Bizler intikam alacak olan bir İlah’ın kullarıyız. Kimsenin haddine değil bu hislerimizi ve inancımızı sorgulamak.

Bu coğrafyada yaşayan her kesin bir şekilde yüzleştiği ulusalcı Kemalist kadrolar kuşkusuz tüm etnik, siyasi, dini toplulukların üzerinde silindir gibi geçmiştir. Bazen Aleviler, Kürtler, Ermeniler ve özelikle Müslümanlar bu zulmün mağdurudurlar. Bu zulme sebep olanları hesap verdiği bir süreçte kalkıp dikkatleri başka tarafa çekecek ifadeler kullanmak, “özeleştiri” adı altında dünün zulümlerini hafifletmekten başka bir işe de yaramaz.  

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum