1. YAZARLAR

  2. AHMET MARUF DEMİR

  3. 1 Kasım’a Son Kala
AHMET MARUF DEMİR

AHMET MARUF DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları >

1 Kasım’a Son Kala

29 Ekim 2015 Perşembe 23:25A+A-

Aynı film yeni baştan sarılıyor. İslami kesim içerisinde 7 Haziran seçimleri öncesine oranla çok fazla olmasa da birileri 7 Haziran seçimleri öncesi aynı senaryoyu yine devreye sokmuş durumda: "Oy kullanmak şirktir!"

Hiç öyle “oy kullanmak şirk midir, değil midir?” mevzusuna girmeyeceğim. Çünkü 7 Haziran seçimleri öncesi bu söylemi dillendirenlerin; 7 Haziran seçim sonuçları ile beraber suskunluğa gömülmeleri… Şimdi ne olacak paranoyası ile sessizliğe bürünmeleri... Sadece bu halleri bile ve özellikle de coğrafyamızda yaşananlara bakıldığında, insanlığın maslahatı adına sistem içi araçların kullanımının ne kadar önemli hale geldiğini göstermeye yeter de artıyordu bile!

İşte bu yüzden, hele ki şu zor zamanlar da bunun bir içtihad meselesi olarak gördüğümü peşinen belirtmek istiyorum. Bu minvalde 7 Haziran seçimlerinde de içtihat edip hayatımda ilk defa oy kullanmamı salık veren sebep de, özel de Kürdistan’da genel de ise Ümmet Coğrafyasında olaylara şahit olmamdı. O gün şunları söylüyordum: İçtihat ettik. İsabet ettiksek iki sevap; etmediysek bir sevap almayı murad ettik. Ümmet dedik. Ümmet dedik. Ümmet demeye and içtik!

Bugün de, 7 Haziran seçimler öncesinde olduğu gibi aynı imtihanlardan geçiyoruz. Hatta o günlere kıyasla daha ağır imtihanlar da denilebilir. Birçok yüreği güzel insan da bundan dolayı olsa gerek seçimler ile alakalı düşüncelerimi öğrenmek istiyor. En fazla sorulan soru ise “hangi partiye oy verelim?” İle alakalı. Bu konuda doğrudan herhangi bir yönlendirme de bulunmak istemediğimi... Beni mazur görmelerini.. Sonuçta irade sahibi insanlar olduğumuzu ve en doğru kararı verebilecek donanıma da sahip olduklarını söylüyorum. Bu gibi durumlar ağır sorumluluk gerektiren vakıalar olduğundan direkt bir tercih yerine günü/günceli tartışarak bir sonuca varmamızın daha isabetli olacağını düşünüyorum.

Türkiye'deki Milletvekili seçimleri yarışının artık son günleri! Haliyle bu coğrafyanın insanları olarak herkes bir şekilde dahil oluyor bu yarışa. Bu yarışa dahil olanları iki sınıfa ayırabiliriz. Birinci sınıf doğrudan, ikinci sınıf ise dolaylı olarak dahil olanlar. Tartışacağımız konuların  doğrudan muhatabı da daha çok bu kesim. Yani bir partizanlık havasıyla değil de ince işleyen sıkı dokuyan seçmen kitlesi.

Doğrudan dahil olanları, yani ilk sınıfı ise kutbunu seçen ve partizanlık refleksleriyle hareket eden bir kitle olarak tanımlıyoruz. Bu kitlenin en büyük özelliği ise geçmişte ya da şimdi hangi partiye gönül veriyorsa, o partinin söyledikleriyle salt yetinip, varsa yanlışlarını gör(e)meme durumuna hasıl olmasıdır. Bu seçmen kitlesi hangi partinin partizanı olunmuşsa artık; o partiye yakın tv'lerini izlediğinden, radyo frekanslarını dinlediğinden, gazetelerini okuduğundan, dergilerini takip ettiğinden bu kitlenin sağlıklı düşünebilmesi ve doğru bir karar vermesi de düşünülemez zaten!

1 Kasım seçimlerine baktığımızda, seçimlerde halihazırda iddialı olan dört partinin öne çıkan en başat yanlışları olarak şunlar söylenebilir:

AK Parti: Lider kadrosunun ümmetçi bir dile sahip olmasına karşın Milletvekili adaylarının bazılarının bu çizgiden bir hayli uzak olması ve Kürt illerindeki yer yer yanlış aday tercihi ya da sıralamadaki yanlışlıkları önce çıkmakta.

CHP: TC tarihinin ilk partisi olmasına rağmen kendi halkının, yani T.C seçmeninin değerleriyle hala çatışan kemalist/pozitivist bir söyleme sahip olması bu partinin en büyük yanlışı olması noktasında hala ilk faktör olarak duruyor.

MHP: Türk ırkı dışında onlarca kavmin, dilin, rengin yaşadığı bir coğrafyada yıllardır sürdürdüğü ve bir türlü kurtulamadığı etnik milliyetçilik söylemi en büyük yanlışı olarak devam ediyor. 7 Haziran seçimleri sonrası özellikle Devlet Bahçeli’nin göstermiş olduğu “Hayır istemezuk”çu tutumu da bu seçimde en büyük handikaplardan biri.

HDP: 7 Haziran seçimlerin en gözde partisinin 1 Kasım seçimlerdeki en büyük yanlışı, özellikle dindar, gelenekçi tabanının değerleri ile çatışan söylemleri hatta bazı illerdeki Milletvekili aday profilleri ve 7 Haziran seçimleri öncesi Barış’ın teminatı olduğu, PKK’ye silah bıraktıracağı iddiasının inandırıcılığını artık kaybetmesi.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, pazar günkü seçimlerde öne çıkan bu partilere doğrudan oy verenlerin, partizanlık dürtüler ile hareket ettiğinden/edeceğinden en büyük yanlış olarak gördüğümüz bu maddeleri es geçip yine bildiklerini okuyacaklardır.

Bu partilere doğrudan değil de dolaylı yönlerden -Müslümanlar; maslahat gereği AK Parti’ye, Atatürkçüler;  hayat tarzları gereği CHP’ye, Ülkücüler; ırki kutsiyetler gereği MHP’ye, Solcular; iktidar karşıtlığı gereği HDP'ye- oy verecek olanların ise söz konusu ettikleri en başat nedenler ise şunlar olarak öne çıkıyor:

AK Parti’ye oy verecekler: Yurt içi ve yurt dışı şer güçlerinin Türkiye halkının çoğunluğunun İslam’a olan teveccühüne, özellikle de R.T.Erdoğan'ın Ümmetçi duruşuna düşmanlıklarını görmeleri ve Kürt Sorunu başta olmak üzere hala varolan sorunları çözebilecek iradeye sahip olarak düşünmeleri bu kitlenin dolaylı olarak Ak Parti'ye oy vereceğinin en büyük nedeni.

CHP’ye oy verecekler:  Cumhuriyet kavramı zırhına bürünmüş ve Atatürkçü düşünce yapısına sahip bu kitle çağdaşlaşma, modern hayat, bireysel yaşam ve sınırsız özgürlüğün “aşırı, bağnaz dincilerin" elleriyle yok edileceğine dair propagandadan etkilenen CHP'ye oy vereceklerin en büyük nedeni.

MHP’ye oy verecekler: Türkiye'nin son zamanlarda mevcut hükümet tarafından yürütülen politikalar ile parçalanmaya doğru gidildiğinin, özellikle PKK ile savaşımın, Irk/vatan/toprak/bayrak kutsallığından dolayı verilen onca "şehit" karşılığında gelinen noktanın bir ihanet olduğu düşüncesi dolaylı olarak bu partiye oy vereceklerin en büyük nedeni.

HDP’ye oy verecekler: Olası bir "Başkanlık" sistemine geçişi durdurmak isteyenlerin ve Kürtler içinde yükselen milliyetçilik akımına kapılanların bu partiye dolaylı olarak oy verecek olanların en büyük nedeni.

Bütün bunlardan ayrı olarak üçüncü bir halka daha var ki, o da oy kullanmayanlar. Kimisinin partilere olan belirli/tepkisel nedenleri, kimisinin de mevcut parti tüzüklerini ve seçim yasalarını akidevi bir mesele olarak görüp oy kullanmayan ya da kullanmayacak olan bir kitle. Bu kitlenin de azımsanmayacak bir çoğunlukta olduğunu da ayrıca belirtmek gerekiyor.

7 Haziran seçimlerinden hemen sonra (8 Haziran'da) kaleme aldığım, "Sandıktan Ümmetin Sorunları Çıktı!" başlıklı yazımın son paragrafı şöyle bitiyordu: "Son tahlilde Müslümanlar açısından da ibretamiz bir seçim dönemi yaşadık. Neredeyse ayan beyan ortada olan Ümmet coğrafyasının soluk borusu olan Türkiye’nin önünü kesmek isteyen yerli ve küresel şer güçleri birlik olmuşken, Müslümanların bir kısmı İslam’i edepten ve ahlaktan önce; öğrendiği “demokrasi, sandık, seçim şirktir ve oy kullanan kafirdir” kavramlarıyla, beraber çay içtiği kardeşini tekfir etti. Yine bir diğeri meselenin Ümmet olmadığını gör(e)meyip –milliyetçiliği de ağır basıp- batıda MHP’ye, doğuda ise HDP’ye oy verdi. Çıkardan/riyadan uzak, saf niyetli olanlar da şer odaklarından bihaber, naçizane gönül verdiği partisinin mecliste olmasını istedi. En önemlisi ise, birçok seçmen yukarıda da belirttiğim gibi AK Parti’nin yanlış aday seçimi başta olmak üzere, farklı hatalarından da dolayı şer güçlerini görmeye fırsatı olmadı. Bu yüzden de AK Parti’ye bir tepki olarak da ya oy kullanmadı ya da farklı partilere oy verdi.

Sonuç da ise sandıktan; Suriyeli bir muhacirin, bizi katil Esed’e yollayacakları mı? Mısırlı bir kardeşin, şimdi Mursi’yi daha rahat asabilecekler mi? Gazzeli bir mücahidin, Müslümanların duasını bize ulaştıracaklar mı? Somalili bir çocuğun, bize yiyecek yardımı yollayacaklar mı? Arakanlı bir babanın, bize selam yollayacaklar mı? Kürdistanlı bir ananın,  evladım dağdan inebilecek mi? Soruları çıktı!

2 Kasım'da yazımız acaba nasıl bitecek? Nasipse göreceğiz.

Yukarıda eksileri ve artıları ile partileri değerlendirdik. Günü/günceli yorumlamaya çalıştık. Son tahlilde karar artık yüreği güzel insanlara kalıyor.

Dedim ki; Beni tedirgin eden asıl sorun partilerin iktidar veya baraj altında kalması değil. Son yıllarda kendini gösteren ve şeytanın da ilk ve tek günahı olan ırkçılığın revaçta olması beni üzüyor. Maalesef ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler kişiler kendilerini partisi, grubu, örgütü üzerinden kanıtlama hastalığına kapılmış durumda. Türk, Kürt, Alevi, Sünni farketmiyor.

Not: Muhakkak oy kullanmaya gidin. İlla ki bir partiye vermek istemeseniz dahi oy kullanmaya gidin. En azından gider bütün partilerin üzerine mührünüzü basar ve oyunuzu yakarsınız. Yoksa siz gitmediğiniz de birileri sizin yerinize kendisinin partizanı olduğu bir partiye oy kullanabilir.

YAZIYA YORUM KAT