1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. "Ümmet Coğrafyasının Geleceği ve Sorumluluklarımız"
"Ümmet Coğrafyasının Geleceği ve Sorumluluklarımız"

"Ümmet Coğrafyasının Geleceği ve Sorumluluklarımız"

Uludağ Üniversitesi'nde Rıdvan Kaya ve Şehit Esma Biltaci’nin abisi Ammar Biltaci’nin katılımlarıyla ‘Ümmet Coğrafyasının Geleceği ve Sorumluluklarımız’ konusu üzerine konuşuldu.

01 Mayıs 2015 Cuma 23:21A+A-

Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu’nun düzenlediği seminerler bünyesinde bu ay Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Şehit Esma Biltaci’nin abisi Ammar Biltaci’nin katılımlarıyla ‘Ümmet Coğrafyasının Geleceği ve Sorumluluklarımız’ konusu üzerine konuşuldu.

Uludağ Üniversitesi Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programda, Elif Güldibi selamlama konuşması ile birlikte programın içeriği hakkında bilgi vererek sözü konuşmacılara devretti.

Sözü ilk olarak alan konuşmacı Rıdvan Kaya, öncelikle ümmet coğrafyası üzerindeki statükoyu hakim kılmak uğruna her türlü zorbalığa başvurulan işgalci politikaların karakteristik tutarsızlıklarına/ ikiyüzlülüklerine dikkat çekerek adalet talebiyle yürütülen intifada sürecinin “çürümüş rejimlere karşı bir başkaldırı“ olduğunu ifade etti.

Mısır direnişini ele alan Kaya, diktatörlük bitsin talebiyle gelenlerin geniş ittifaklar kurarak Mısır’ı açık hava hapishanesine çevirdiklerini, kendilerinden olmayanları terörist ilan ettiklerini ifade etti. İşgal coğrafyasında ideolojik cephe ve askeri cephenin iç içe geçtiğine, bir yanda Esed vahşetine göz yumulurken diğer yanda ‘teröre karşı koalisyon’ adı altında bir araya gelinebildiğine dikkat çekti.

Kaya, statüko işbirlikçilerinin, muhalifleri mezhepçilikle, direnen insanları teröristlikle suçlayarak propaganda savaşı yürüttüklerini dile getirdi ve İslami hareketlere düşmanlık çerçevesinde bulabildikleri her malzemeyi kanırta kanırta kullanırken kendi icra ettikleri zulümleri rahatlıkla örtebildiklerini ifade etti. Bu konuda CIA işkence raporunu örnek gösteren Kaya, Amerika’nın yapılan işkenceleri sorgulama teknikleri olarak kabul ettirirken bir yandan da kendini bölgede kurtarıcı pozisyonunda sunabildiğini, insan hakları hamiliği yapabildiğini dile getirdi. Bu noktada Müslümanların kavramların manipüle edilmesine izin vermemesi gerektiğini ve ‘gündemi kim belirliyor’ sorusunu sorması gerektiğini vurguladı.

Süreci nasıl değerlendirmemiz gerekiyor ve intifada sürecinde bizim üzerimize düşen sorumluklar nedir?

Kaya, sürecin basiretli bir şekilde değerlendirilebilmesi için Ortadoğu sürecinin tarihi zemininin öğrenilmesi, direnişte halkların iradesinin belirleyici rol olduğunun farkındalığıyla ‘komploculuk’ hastalığından uzak durulması gerektiğini dile getirdi. Batıcı medyanın toplumu istediği düşünceye yönlendirdiğine dikkat çeken Kaya, işbirlikçilerin bir yanda IŞİD sorununu nasıl çözeceğiz diye hayıflanırken diğer yanda darbe ve katliamları görmezden gelebildiklerini ifade etti.

Direnişleri sabote etmek amacıyla “ülkelerde ciddi kaos ortamı oluştu, intifadalar başladı da iyi mi oldu“, “bunca yıldır direniyorlar da rejimler yıkıldı mı”, “muhalefet içerisinde ayrılıklar varken direniş desteklenmeli mi” gibi soruların sorulduğuna dikkat çeken Kaya, öncelikle halkları canlarıyla bedel ödemek noktasına getiren nedenlerin görülmesi gerektiğini, rejimin yıkılmamış olmasının veya muhalefetin farklı yapılarda toplanmasının statükoyu meşru kılmadığını ve bu noktada Müslümanların zilleti kabul edemeyeceğini dile getirdi. Kaya, yanlış sorular sormanın yanlış cevapları beraberinde getirdiğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:

“ Mücadele eden halklara ne söylemek lazım? Zulme boyun mu eğsinler, direnişi mi sürdürsünler? Bu coğrafyalarda acılar yaşanıyor ve bu acıları yaşatan failler var. Birileri iradi olarak, dışarıdan aldıkları desteklerle, karar veriyorlar ve hak talep eden, adalet talep eden insanların üzerine tanklarla, bombalarla, kitlesel idam tehditleri ile geliyorlar. Şerefli, izzetli olan insanlar baskıya, zulme boyun eğmezler. Bu süreçte, biz Müslümanlar olarak bedel ödemeden izzetli yaşamanın mümkün olmadığına iman etmek durumundayız. Bu noktada, direnen kardeşlerimize ‘keşke kıyam etmeseydiniz, zulme teslimiyeti sürdürseydiniz de bu tür acılar yaşamasaydınız’ gibi cümleler kurmak Müslümanlara asla yakışmayacak bir tutumdur.”

Kaya, Filistin’de Siyonistlere karşı halkın direnişi desteklenirken Mısır ve Suriye’ deki zulmün görmezden gelinmesinin zihinsel bir çelişkiye tekabül ettiğini, bu noktada Müslümanların Mısır ve Suriye’ deki statükonun Siyonistlerden daha az zalim olmadığını görüp zulme karşı net tavır alması gerektiğini ifade etti.

Son olarak Kaya, izzetli bir yaşam için kimliklerinin ve imanlarının gerektirdiği sorumlulukları yerine getiren Müslümanlara yardım edileceğinin bildirildiğini ifade ederek tüm baskılara rağmen Müslümanların direnişlerinden vazgeçmemelerinin bir kazanım olduğunun görülmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu noktada  Kaya, bize düşenin ‘kimin ne kazandığından’ ziyade ‘biz hangi konumdayız’, ‘zulme karşı tavır alma, hakka şahitlik etme, kardeşlerimizle dayanışma sorumluluklarımızı ifa konusunda ne noktadayız’ soruları üzerinde yoğunlaşmak olduğunu ifade ederek sözü Ammar Biltaci’ ye devretti.

Ümmetin direnişinin ve dirilişinin farkına varılmalı ve yeise düşülmemeli...

Direniş sürecinin yakın şahitlerinden Ammar Biltaci, zorluklara rağmen tüm coğrafyada sürdürülen direnişin ve dirilişin idrakine varılması ve yeise düşülmemesi gerektiğini dile getirerek sözlerine başladı. Allah’ ın Müslümanları batıla karşı hakkı savunmaları noktasında imtihan ettiğini söyleyen Biltaci, 60 yıldır süren mücadelenin son 10 yılda hızlandığını ve hakkın üstün kılınıp batılın yerle bir edileceği güne kadar direnişe devam edileceğini ifade etti. Mısır’da adalet talebini öncelikle barışçıl gösterilerle, seçimle dile getirdiklerini vurgulayan Biltaci, bu taleplerine darbeyle karşılık veren askeri rejime karşı meydan direnişlerine başlamak durumunda kaldıklarını belirtti. Zulmün, diktatörlüğün devam etmemesi noktasında meydanlarda birleşen Mısırlı gençler gibi kardeşi Esma Biltaci’nin de ‘İslam adaletinin gelmesi için gerekirse bedellerin ödenmesi gerektiği’ne inandığını dile getirdi.

Biltaci, ellerinde imanlarından ve kararlı duruşlarından başka bir şeyleri olmayan insanlar olarak meydanlarda özgürlük arayışlarına sebat ile devam ettiklerini belirterek sözlerine şöyle devam etti:

“Kız kardeşim şehit olmasına, iki kardeşim ve babam hapishanede olmasına ve kendim de hapishaneden yeni çıkmış bulunmama rağmen benimle aynı noktada olan, aynı sıkıntıları yaşayan kardeşlerimle direnişimize devam edeceğiz. Direnişten başka bir yol/ihtimal bizim için mümkün değildir.”

Biltaci, mevcut yönetimin direniş sürecini kendi lehine çevirmek amacıyla işkence, baskı ve zulme devam ederek insanların bu süreçte umutsuzluğa düşmesini beklediklerini ve böylece halka köleliği, özgürlükten uzak yaşamayı kabul ettirmeyi hedeflediklerini dile getirdi.

Son olarak Biltaci, Allah’ın safları netleştirmek amacıyla böyle bir imtihan ortaya koyduğunu ve Müslümanların imtihan şuuruyla direnişlerine yahut direnişe desteklerine devam etmeleri gerektiğini vurguladı. Yakın şahitliği olduğu için konuyu daha çok Mısır üzerinden ele alan Biltaci, direnişin ve zulmün/ hakkın ve batılın bütün coğrafyada aynı karakteri gösterdiğini belirterek kendisinin ümmet coğrafyasında yaşanan acıları paylaştığını ve bu noktada Müslümanların ümmet olmanın şuuruyla hareket ederek yaşananlara bigâne kalmaması gerektiğini ifade ederek sözlerini bitirdi.

Konuşmacıların sunumlarının ardından soru cevap kısmına geçildi ve Elif Güldibi’ nin gelecek programlar hakkında bilgi vermesiyle program sonlandırıldı.

Haber: Tuğba Garip / Foto: Ali Ekber Keserci

uludag-20150501-01.jpg

uludag-20150501-02.jpg

uludag-20150501-03.jpg

uludag-20150501-04.jpg

uludag-20150501-05.jpg

uludag-20150501-06.jpg

uludag-20150501-07.jpg

HABERE YORUM KAT