1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Köşe Taşları
Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Köşe Taşları

Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Köşe Taşları

Samsun'da Kenan Alpay'ın katıldığı konferansta "Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Geleceği" meselesi üzerine değerlendirmeler yapıldı.

30 Mart 2015 Pazartesi 12:58A+A-

Samsun'da faaliyet gösteren Dost-Der'in düzenlediği ve Haksöz Haber editörü Kenan Alpay'ın katıldığı konferansta "Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Geleceği" meselesi üzerine değerlendirmeler yapıldı.

Kenan Alpay sunumunda ilk olarak Türkiye'de cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte iktidar sınıflarının devlet imkanlarını kullanarak toplum, kültür, din, eğitim, sanat ve geçmiş-gelecek tasavvuruna ilişkin nasıl bir siyaset izlendiğe dair belli başlı kırılma noktalarına dikkat çekti. Devlet sınıflarının zecri tedbirlerle modernleştirme projelerini halka nasıl dayattığını ve buna mukabil halkın bu dayatmalar karşısında yaşadığı sıkıntılara, açmazlara ve çıkış arayışlarına ilişkin örnekler verdi.

Kenan Alpay konuşmasının devamında Osmanlı modernleşmesinin çok daha radikal ve ileri aşamalara taşınarak pozitivist-ulusçu dayatmalara dönüştüğünü ilişkin örnekler vererek şunları söyledi: Kemalist kadrolar eliyle "makbul vatandaş" yaratmak amacıyla yeni bir dil, yeni bir tarih, yeni bir kültür, yeni bir kıble ve yeni bir toplum modeli yaratmak adına başta askeri ve yargısal tedbirler olmak üzere bir dizi devlet imkanı seferber edildi. Yeni Cumhuriyet halkçı fakat halksız karakteriyle otoriter ve totaliter yöntemlerden başka sarılacak bir yol bulamadı. Bürokratik oligarşi resmi ideolojiye uygun ve uyumlu bir siyaset ve toplum oluşturmak adına ezandan kılık kıyafete, müzik ve sanat anlayışından takvim ve alfabeye her alana zorbaca nizamata vermeye kalkıştı. Bu ideoloji ve pratik halka ancak süngü zoruyla taşınabildi. Süngü zorunun zayıfladığı, askeri vesayetin biraz olsun geri çekilmek zorunda kaldığı dönemlerde halk en küçük fırsatları bile değerlendirip kendine hayat alanları açtı, tepkisini ortaya koydu ve devlet sınıflarına itaat etmekten imtina etti.

Darbeler, ve darbeciler tarafından halka karşı konuşlandırılan müesseseler, kadrolar ve teamülleri tasfiye etmek üzere bir çok defa hamle yapıldı. MGK ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, YÖK ve TÜSİAD'ın Türkiye'de siyaset ve toplum üzerindeki hegemonyasını kırmak zor ve uzun bir süreci gerektirdi. İrtica söylemi üzerinden İslam'ın kamusal hayattan kazınıp atılması yönündeki ceberrut ve çirkin tuzaklar adım adım tasfiye edildi. Kürt halkına dönük inkar ve asimilasyonun teşhir edilip sonlandırılması için bir çok ayak oyunu boşa çıkarıldı. Gayrı müslim tebaya uygulanan gasp ve ambargoların nihayete ermesi adına atılan adımlar aslında bütün toplumun kazanımları adına atılmıştı.

Eğitim öğretim alanında sergilenen başörtüsü ve mescid yasakları, Atatürkçülük, andımız, resmi törenler, Milli Güvenlik dersleri, kesintisiz eğitim, kat sayı ayrımcılığı gibi çirkin ve zalimce pratikler devlet ve iktidar sınıflarının asli kimliğiydi. Siyaset, toplumun bu yöndeki taleplerine uygun hareket etme cesaret ve ferasetini gösterdiği oranda özgürleşti, özgüven kazandı ve istikrar kazandı. Askerin, yüksek yargının, resmi ideoloji adına tetikçilik yapan akademi, medya ve sermayenin dayatmalarına boyun eğmeyerek, itiraz ederek ve alternatif, özgün ve özgür bir siyaset yürüterek ufkun aydınlatılacağı konusunda geniş toplum kesimleri hemfikir oldu.

AB ve ABD'nin sadece laik-seküler ve işbirlikçi karakterdeki siyaset ve toplumsal talepleri desteklediği fakat bu çizginin dışındaki bütün tercihleri tasfiye edilmek üzere düşman kategorisinde konumlandırdığı aşikardır. İsrail'le yaşanan gerilim sadece Türkiye halkının değil bütün bir insanlığın hayrına gelişmelere gebedir. Suriye, Mısır, Irak ve Libya gibi ülkelerde despot rejimlerin karşısında ve halkın yanında duran siyaset toplum ve insanlık nezdinde ahlaki, siyasi ve hukuki meşruiyetini teminat altına almış olur.

Cumhuriyetin kurucu kadroları ülkede İslami değerlerden ve dini kültürden uzak ve hatta düşmanca,ulusçuluk temelinde ve tamamen kemalist ideolojiyle donatılmış bireyler yetiştirmeyi amaçladılar. Bu doğrultuda siyaset güttüler. Ama aynı halk çok partili hayata ilk geçiş denemesinde,ilk fırsatta işaret edilenin ve dayatılanın aksine hakim ideolojinin aksinde tercihlerde bulunmuştur. Bu tercihlerin cezası olarak da askeri darbe dönemlerinin yaşandığını hatta ülkede asıl siyasetin askeri darbe dönemlerinde;ara rejimlerin ise sivil siyasetçiler döneminde yaşadı. Ülkede siyasetin şekillendirilmesinde ve makbul vatandaşların oluşturulmasında ise başta milli eğitim olmak üzere diğer kurum ve kuruluşlar rol aldı.

Toplumun geleceği şekillendirmesinde yaşanan kırılmalara değinmek gerekirse bu kırılmalardan biri de "bin yıl süreceği" söylenen 28 Şubat darbesiydi. Sonuşta yaşanan ağır siyasi ve ekonomik çöküntüydü. 28 Şubat darbesinin daha 5.yılında işe yaramayıp, 2002 seçimlerinde bitirdiği sanılan toplumsal talepler ve siyaset tarzı kazandı. Son olarak önemli kırılma noktalarından biri de 27 Nisan e-muhtırasına verilen cevaptır. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi şapkasını alıp kaçan siyasetçi türü yoktu artık karşılarında. Darbecilere aynı şekilde cevap vererek toplumsal meşruiyete sahip çıkıldı ve cunta hevesleriyle meydan okuyanların için köklü bir tasfiye süreci başlatıldı. Bu cevap halk nezdinde bir özgüvene dönüştü. Bundan sonra apoletli ve cübbeli oligarşinin halka nizamat veremeyeceği daha bir belirginleşmiş oldu. Halk iradesine sahip çıktı.

Gelinen bu aşamalardan sonra Müslüman toplumun üzerine düşen görevlerin başında mevcut kazanımların korunması için meselelerimize dört elle sarılmak düşer bize. Buradaki çalışma, söylem üretme metodu vahiyle insanlığı aydınlatan Kur'an-ı Kerim'e yaslanmak, ondan güç ve moral almak zorunludur. Kur'an-ı Kerim'in terbiye ettiği Resulü Ekrem Muhammede Mustafa'nın sünnetine ve o eğitim metoduyla donatılan sahabenin yolunu referans almak bizim için hayati bir husustur. Bu hareket metoduyla günümüzün sıkıntılı meselelerinden mutlaka çıkış yolu bulunacaktır. Ama bunun ilk şartın bütün müslümanların çalışması,birbirleri arasında emri bil maruf ve nahyi anil munker dairesinde hareket etmesi, sürekli eleştiri diliyle değil katkı sunma amacı ve hayrı tavsiye etme amacıyla yapılmasıyla münkündür."

Kenan Alpay'ın sunumu dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplardan sonra sona erdi. 

dostder-20150329-02.jpg

HABERE YORUM KAT