1. YAZARLAR

  2. David Commins

  3. Takiyüddin el-Nebhani ve Hizbu't-Tahriri'l-İslami

Takiyüddin el-Nebhani ve Hizbu't-Tahriri'l-İslami

Haziran 1993A+A-

Filistin'in bölünmesini takip eden çalkantılar sırasında küçük çaplı bir politik hareket doğmuştu. Bu hareket 1948 savaşındaki yenilginin kaderini değiştirmek için oluşan Filistin uyanışını ve İslami aktivizmin tamamını bünyesinde topluyordu. İslami Kurtuluş Partisi [Hizbu't-Tahriri'l-İslami] 1952 yılında ayrılıkçı Müslüman Kardeşler tarafından Kudüs'te kurulduğunda iki temel amacı vardı: Bir İslam devleti kurmak ve Filistin'i özgürlüğe kavuşturmak... İlk merkezi Ürdün kontrolündeki Batı Şeria'da olan parti sonraları Lübnan, Suriye, Irak, Mısır, Tunus ve Türkiye'ye kadar yayıldı. Bu coğrafi yayılıma paralel olarak partinin ilgi odağı sadece Filistin'le sınırlı kalmayı, tüm İslam alemini kuşatacak ve gerçek bir İslami düzen oluşturacak bir İslam devletinin kurulmasının hedeflendiği bir amaca doğru genişledi. Ancak bu şekilde yani ümmetin birliğini ve güçlenmesini sağlayacak bir İslam devletiyle Filistin'in kurtuluşu gerçekleştirilebilirdi.

Parti geniş bir yayılım göstermişse de, İslami grupların nüfuzlarının arttığı son yirmi yıl içerisinde dahi hedeflediği sayıya ulaşamadı. Buna rağmen parti bir İslami devletin temel ilkelerini de kapsayan detaylı ve itinalı bir programa sahipti. Hizbu't-Tahrir'in lideri ve kurucusu olan Takiyüddin el-Nebhani'nin yazıları İslam devletinin canlanmasını sağlayacak ayrıntılı bilgileri içeriyordu. Onun yazılarının belki de en önemli yanı İslam devriminin gelişimini garanti edecek ve politik değişimi sağlayacak öncü bir İslami partinin gereğinin vurgulanmasıydı.

Nebhani ve Filistin

İczim'de doğan Nebhani (105-1978) dini eğitimini tamamladıktan sonra İngiliz mandası süresince Hayfa'nın Şeriat Mahkemesi'nde yargıç olarak hizmet etti.1 1940 yılı başlarında Mısır'a giden Nebhani, burada Ezher Üniversitesi'nde çalıştı ve kısa zamanda İhvan-ı Müslimin'in aktif bir üyesi oldu.2 Hayfa'ya döndüğünde ise Filistin'in bölünmesine kadar İhvan'ın bir kolu içerisinde öncü bir rol üstlendi.3 Bölünmenin yaşandığı o karmaşık dönemde, bir süre Nablus'da bulunduktan sonra, İbrahimiye Yüksek Okulu'nda dini eğitim vermek için Kudüs'e gitti.4

Nebhani Aralık 1950'de Müslüman Kardeşler'den ayrılmadan önce ilk çalışması olan Filistin'i Kurtarmak [İnkaz Filistin]'ı tamamladı. Bu çalışmasında Yahudi egemenliğinin kuruluşunun tarihsel temellerini belirlemek için 19. ve 20. yüzyıllardaki Filistin tarihini incelemiştir. Kitabın son bölümünde Filistin'in kurtuluşu üzerine fikirleri yer alır. Nebhani, Filistin'i Kurtarmak'ta bir İslam devletinin kurulmasını zorunlu görmezken, daha sonraki yazılarında ve fikirlerinde bu olgu önemli bir tema haline geldi.

Nebhani'ye göre genelde Batılı emperyalistlerin komploları, özelde ise İngilizlerin gizli planları İslam dünyasının modern tarihini ve politik değişimin temellerini etkilemişti. Nebhani, çalışmasında 18. yüzyıl başlarında İngiltere ve Fransa'nın Yakın Doğu üzerindeki üstünlüğü elde etmek için çalıştıkları sıralarda hazırlanmış bazı planları ortaya çıkardı: 1978'de Napolyon'un Mısır'ı işgalinin asıl sebebi İngiltere'nin Arabistan'daki Vahhabi hareketine sağladığı desteği engellemek içindi. Nebhani'ye göre, Fransızlar İngiltere'nin Arabistan kıtasında artan nüfuzunu azaltmak istedikleri için Mısır'ı işgal etmişlerdi. Bu durum Mısır'ı Fransızlardan kurtarmak çabasındaki Osmanlı İmparatorluğu'nun İngiltere tarafından desteklenmesine yol açtı.5

Bundan sonraki dönemde Muhammed Ali ve oğlu İbrahim idaresindeki Mısır'ın güçlenişine karşı oluşan İngiliz karşı hareketi, Arap tarihi seyrini belirleyecek önemli olaylardan biriydi. Nebhani'ye göre İbrahim'in, halifeliğin Osmanlı Türklerinden alınıp yeniden Araplara verilmesi konusunda Suriye'de başlattığı başarılı kampanya; muhtemel bir Arap halifeliğinin bölgedeki İngiliz hakimiyetini tehdit edeceğinden dolayı İngilizlerin Muhammed Ali'yi engellemesine sebep oldu.6 Bölgede var olacak güçlü bir halifenin İngiltere ve Avrupa'nın İslam dünyası üzerindeki planlarını tehdit edeceği fikrine Nebhani'nin son eserlerinde sıkça rastlanır.

Nebhani'nin üzerinde durduğu ikinci bir konu ise milliyetçiliğin gerçekte Müslümanları bölmek ve Avrupa işgaline karşı Müslümanları güçsüz bırakmak için çıkarılmış bir fitne olduğu fikriydi. İngilizler Osmanlı İmparatorluğu'nda Arap ve Türk milliyetçiliği fikrini yayarak bu planı uyguluyorlardı. İmparatorluğun bu iki büyük halk kesiminin hızla birbirinden soğutulması sayesinde, Avrupalılar I. Dünya Savaşı'nın sonunda bölgeyi kolayca parçalayıp paylaşmışlardı.7

Nebhani Filistin'in kurtuluşunun ancak Arap hükümetlerinin politik bir değişim geçirmesiyle milliyetçiliğin etkilerini tersine çevirmekle gerçekleşeceğine inanıyordu. O bütün Arap dünyasını saracak yeni bir Arap politikası oluşturulmasını istiyordu. Tasarımdaki Birleşik Arap Devletleri, 6 ülkeyi içeriyordu: Irak, Suriye (Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin), Kuzey Arabistan (Hicaz ve Necd), Güney Arabistan (Yemen ve Hadramevt), Kuzey Afrika (Fas, Tunus, Cezayir) ve Mısır-Sudan, Libya. Her başkan ve meclise kendi idarecisi ve meclisi yanında bir üst kurumu sahip olacaktı.8 Bu politik birlik geliştirilirse Arapların bütün enerji ve kaynaklarını Filistin'in kurtuluşu için kullanmaları sağlanabilecekti. Arap hükümetlerinin başındaki liderler ve Batılı emperyalistler ise bu birliği bozacak büyük engellerdi.

Arap politikasının böyle bir değişime uğraması ancak Müslüman toplumda gerçekleştirilecek bir devrim ile sağlanabilirdi. Nebhani bu tür bir sosyal değişim hakkında çok az şey söylerken Arapların rahatsızlığını fikir karmaşasına bağlıyordu. Bu devrim sosyal değişimi başlatan ve onu halkın her kesimine okullara, fabrikalara, çiftliklere hatta evlere kadar taşıyacak aydınların, samimi ve etkin çabalarıyla gerçekleşecekti. Bu değişimin başlama noktası ileride toplumu etkileyecek öncü grubun liderliğini yapacak şekilde yetişmiş bir bireyin çabasına bağlıydı. Bu öncü grup artan etkisiyle Arap ülkelerini kontrol edebilecek organizeli bir politik parti yapısına dönüşecek ve onları birleştirecek güce sahip olacaktı.9

Nebhani'nin bu çalışmasında Filistin sorununa önerdiği çözüm Müslüman toplumun temeli olan bir İslam devleti veya İslam hukuku kurmayı hedeflemiyordu. Buna karşın Nebhani hiçbir zaman Arap milliyetçiliğini savunmamış, aksine Arapları tek bir hükümet çatısı altında birleşmeye çağırmış ancak bu hükümetin nasıl bir ideolojiye sahip olacağını açıklamamıştır. Öte yandan Nebhani'nin İslami çalışmalarında politik değişime idealist/öncü anlayışla yaklaştığı görülür.

1952 başlarında Nebhani ve Müslüman Kardeşler'in Kudüs'teki koluna mensup üç siyasi, kendi gruplarını kurmak için İhvan'dan ayrıldılar. Kasım ayında Nebhani ve üç eski İhvan üyesi Ürdün İçişleri Bakanlığı'na İslami Kurtuluş Partisi'nin yasal olarak tanınması için başvurdu. Fakat, bakanlık bu isteği parti programının Ürdün anayasasına aykırı olduğu gerekçesiyle reddetti. Mart 1953'te parti, İhvan örneğini takip ederek Ürdün'de hala etkin olan Osmanlı vakıflar kanunundan yararlanarak bir dernek olarak kaydedildi.10 İki yıl sonra ise İKP (İslami Kurtuluş Partisi) tekrar politik parti olabilmek için gerekli girişimde bulundu ancak yine reddedildi.11

Parti her ne kadar yasal bir statü kazanamadıysa da 1967 Savaşı'na dek Ürdün'de aktif bir konumda bulunmuştur. Bu süre boyunca parti Nebhani'nin İslam ideolojisini gizli çalışma grupları oluşturarak ve broşür dağıtarak yaygınlaştırmaya çalıştı. Aynı zamanda parti kendi adaylarını 1954 ve 1956 Delege Meclisi seçimlerine bağımsız aday olarak soktu ve her iki seçimde de birer sandalye kazandı.12 Kasım 1953'te maruz kaldığı resmi baskılar onu ülkesini terk ederek önce 1959 yılına kadar kalacağı Suriye'ye, sonra da partiyi kurmak amacıyla Lübnan'a gitmeye zorladı. Kendisinin Ürdün'e geri dönmesine asla izin verilmediyse13 de Nebhani'nin partisi onun özellikle üç temada yoğunlaşan öğretilerini yaymaya devam etti. Bu temalardan ilki batılılaşmış Müslümanları politik, ekonomik ve sosyal düzenin yeni temelini oluşturmada İslam'ın kapitalizm ve sosyalizme tercih edilebileceğine ikna etmekti. İkincisi İslam tarihini bugünkü politik zayıflığın nedenlerini açıklayacak bir bakış açısıyla incelemek konusundaydı. Son temaysa, Müslümanların İslam'ı, İslam devleti aracılığıyla yeniden inşa ederken dikkat edecekleri ölçülerdi.

İslam ve Modern İdeolojiler

Nizamü'l-İslam adlı eserinde Nebhani, İslam kelamının bir özetini yaparak işe başlıyor. Ve Allah'ın varlığının zorunluluğuna, peygamberliğe (peygamberlik misyonunun gerekliliğine) ve Kur'an'ın ilahi menşeli olduğuna dair birçok akli delil sunuyor. Eğer Nebhani sadece inanan Müslümanlara hitap ediyor olsaydı, dinin konularının kendinden zuhur ettiği temel İslami doğruları açıklamaktan rahatsız olmayacaktır. Sebep ve mantıksal delillere başvurmasının nedeni yalnızca Müslümanların imanlarını yeniden doğrulamak değil, aynı zamanda sapkınlığa uğrayan Müslümanları da doğru yola sevk etmeyi amaçlamasıydı.14

Bundan da öte Nebhani'nin septik Müslümanların fikirleriyle ilgilendiği, onun kader ve hür irade konularındaki tartışmalarında gözlemlenebilir. Nebhani insanın yaptığı tercihin, içerdiği ahlaki değerlerin, onun neyi yapıp neyi yapmayacağını belirlediğinden yola çıkarak hür iradeyi kabul eder. "İnsanoğlu sınırsız hareket serbestisine sahip değildir; insanın hareketi ya doğal ölçülerle ya da iç güdülerle sınırlıdır. Böylece bireyler ahlaki manada sadece seçimlerinden kaynaklanan hareketlerinden sorumlu olacaklardır." Bu açıklama İslam'a kadercilik konusunda yöneltilen suçlamalara cevap vermek amacıyla yapılmış olabilir.15

İslam'ın temel yapısı ve aktivist boyutunu oluşturduktan sonra Nebhani politik bağlılığın mevcut konumuyla ilgili oluşan yanlış fikirleri yıkma çabasına girişti. "Vatanseverlik, sosyal dayanışma açısından çok zayıf bir zemindir; çünkü onun öngördüğü bölgesellik hayvanlar ve kuşlar arasında var olduğu gibi, sadece herhangi bir saldırı karşısında kendi vatanını savunmayı ihtiva eder. Milliyetçilik ise geniş bir ailenin üyelerinin katılımıyla oluşan bir bağ gibidir ve bu bağ üyeler arasında dış tehdit olmadığı zamanlarda sürekli olması muhtemel bir çatışmayı barındırır. Bu yüzden vatanseverlik ve milliyetçilik sosyal birliği oluşturmada zayıf temellerdir, çünkü bu iki kavram da geçici, çıkarcı niyetlere ve kaprisli düşüncelere dayanır. Bu yüzden toplumsal bir düzenlemenin temeli ideolojik veya bir sosyal düzeni içeren rasyonel bir doktrin olan mebde'dir. İdeoloji [doktrin] hayatın [varlığın] anlamını açıklarken, düzen [mebde] bu doktrinin günlük hayata nasıl uygulanacağını açıklar.16

1950'lerde mevcut 3 tip ideoloji yürürlükteydi. Kapitalizm, sosyalizm (komünizmi de içeren) ve İslam. Nebhani'ye göre kapitalizm, dini günlük yaşamdan koparmıştır. Kapitalizm kişi, fikir, mal ve dini özgürlük garantisi veren beşeri bir düzen sunar. Böylece kapitalizmin politik ifadesi olan demokraside insan, düzenin asıl kaynağıdır ve millet egemenliği esastır.17 Buna karşın sosyalizm bütün varlığın yaratılmamış olan maddeye indirgendiği materyalist bir felsefeyi savunur. Sosyalizme göre din insanların harekete geçmesini engelleyen bir afyondur. Kapitalizm ve sosyalizm arasındaki temel farklılık ise kapitalizmin kişi hürriyetine ve bireye öncelik vermesine karşın sosyalizmin devletçe temsil edilen sosyal kolektifliğe dayanmasıdır. Her iki ideolojide de insanın mutluluğu fiziksel tatminliliğe ve duyguların memnuniyetinin sağlanmasına bağlıdır.18

Öte yandan İslam sosyal düzen ve refahın, Allah'ın emir ve yasaklarına göre hareket ederek sağlanacağını savunmaktadır. Birey toplumun organik bir parçasıdır. Toplumun uyumu da mensupları olan bireylerin sahip oldukları ortak imandan kaynaklanır. Bireyler kapitalizmdeki gibi bütünüyle özgür olamazlar; dinden dönmek, zina yapmak, alkol ve bazı ekonomik girişimler (faiz gibi) yasaklanmıştır. Fakat iyice benimsenmiş sınırlar içinde Müslümanlar daha çok özgürlüğe sahiptir. Sosyal düzenin korunması devletle mümkün ise de, devlet düzenin asıl kaynağı değildir. O ulaşılması zorunlu bir amaçtan çok, bir araç niteliğindedir. Egemen olan şeriattır. Devlet, halkına şeriatın uygulanması için gerekli zemini hazırlayarak hizmet eder. Ayrıca İslam ilahi bir otoriteden kaynaklandığı için, onun düzeni her şeyden önce insanın itibarını, emniyetini, yaşam ve mal varlığını garantileyen değişmez ebedi bir tutarlılığa sahiptir.19

Nebhani bu üç ideoloji arasında başka karşılaştırmalar da yapmıştır: Komünizm, sosyal düzenin üretim araçlarına bağlı olduğunu savunur. Böylece basit alet feodalizmle özdeşleşirken, makine kapitalizmde anlam kazanır. Kapitalizm dini güncel yaşamdan ayırarak bireyi sosyal düzeni kurması için birinci derecede sorumlu tutar. İslam ise Allah'ın insanlık için bir düzen yarattığını ve peygamberler yoluyla bunun insanlara aktarıldığını öngörür. İdeolojiler arasındaki bu farklılıklar toplumun zamanla nasıl değiştiği konusunda değişik yorumlamalara yol açmıştır. Sosyalizm materyalist bir ifadeyle toplumun evrimsel bir gelişim sürecine maruz kaldığını kabul eder. Kapitalizmde toplum bireye dayandığından, toplumsal statüsü bireysel teşebbüslerin organize ediliş şekline bağlıdır. İslam, toplumunu doktrin üzerine dayandırır. Komünizm, düzeni devlet, ordu ve kanunla sağlarken, kapitalizmde devlet bireylerin özgürlüğünü gözetmekle yükümlüdür. İslam'da ise, bireyin inancı sosyal düzenin adaletince korunurken; halk ve devlet arasındaki dayanışma aynı zamanda sosyal düzenin garantisidir. Onun ideolojisi insan tabiatıyla uyum içinde olduğu için doğaldır ve uygulaması kolaydır. İslam'ın temeli akla dayanır. Komünizm insan tabiatıyla çelişmektedir. Korku, açlık, yoksulluk gibi hayvani güdüleri ön plana çıkarır. Kapitalizm ise dini günlük yaşamdan ayırarak, inançsızlık ve inancın arasında bir uzlaşma zemini oluşturmaya çalışır.20

İslam'ın komünizm ve kapitalizme karşı çıkmasına rağmen Nebhani Sovyetler Birliği'nin bölgedeki Amerikan ve İngiliz çıkarlarına zıtlığı yüzünden Arap dünyasının kısmen komünizme yakın olduğunu düşünüyordu. Ayrıca yoksulluk, gerileyen ekonomi ve Filistin sorununun psikolojik etkileri adeta fundamentalist değişimin çağrısını yapmıştı. Komünistlerin böylesi bir değişim için çalışmaları pek çok sıradan Arabın komünizme sempatisini arttırmıştı. Ancak bu Arapların kapitalizme karşı komünizmi tercih etmelerini gerektirmez, çünkü her iki sistem de emperyalisttir ve Müslümanları sömürgeleştirme amacındadır. Bundan ziyade Araplar, tarafsız kalıp bu iki ideoloji arasındaki emperyalist çekişmenin sonucunu beklemelidirler. Nebhani sonuçta komünizmin kapitalizm üzerinde galip geleceğine inanıyordu. Daha sonra bunu İslam ve kazanan taraf arasında olacak bir final mücadelesi takip edecekti. Elbette İslam bu karşılaşmadan galip ayrılacaktır.21

İslam Tarihinin Analizi

Nebhani'ye göre Müslümanların gerilemesinin temel sebebi Arapçanın ihmal edilmesi sonucunda İslam'ın yanlış anlaşılmasıdır.22 O, bu gerilemeyi dini hukuk alanında içtihadı sınırlayan Memluklulara dek dayandırmaktadır. Mükemmel bir Arapça bilgisi gerektiren içtihat ümmetin ilerlemesi için gereklidir: Memluklular bundan başka önceki hukukçuların fikirlerinin aynen uyarlanması anlamına gelen "taklit"i empoze etmişlerdi. Bu durum Müslümanların dini anlamalarına büyük oranda engel olmuştur.23 Sultanlar artık İslam hukukunun tam olarak nasıl uygulanması gerektiğini bilmedikleri için ümmet gerilemeye başlamıştı.24

Osmanlılar İslam hukukunu yeniden canlandırmayı başarmışlarsa da, bunu İslam'ın doğru anlaşılmasından çok ilk dönem sultanlarının sağlam imanları ve güçlü bir ordu sayesinde gerçekleştirebildiler. Osmanlı İmparatorluğu İslam'ı canlandırma imkanına sahip olmuşsa da sultanlar, dini okullarda Arap alimleri sembolik rütbelerle ödüllendirerek Arapça ve içtihadı ihmal ettiler. Avrupalılar bilimsel ve teknolojik devrim çağını yaşarken, devlet Müslümanları eğitim ve bilim alanlarında desteklemediği için Osmanlılar geri kalmıştır. Bu yüzden Müslümanların çoğu dinlerini bugünün maddi dünyasına hitap etmeyen ruhani bir şey olarak algılamışlardı. Böylece Osmanlılar teknolojik olarak üstün Avrupa'ya karşı mücadele etme durumunda kalınca İslami ilkelere ters olmasına rağmen Batının kurum ve kanunlarını ayırt etmeksizin almak zorunda kaldılar. Osmanlılar Batı'dan alıntıları yasallaştırmak için fetvalar yayınlattılar. Fakat Osmanlılar İslam ile çelişen hiçbir değer ve düşünce taşımayan ve zararsız bir şekilde alınabilecek icatlar ile Batı sanayi arasındaki farkı anlayamadılar.25

Büyük ölçüde Batı kültür ve medeniyetinin İslam'a uyarlanabileceğini savunan "modernist" ulema sayesinde Batılı fikirlerle İslam arasındaki zıtlığın anlaşılamaması Müslümanlar arasında derin kök salmıştır. Buna karşın Nebhani Batı kültürünün İslam toplumuna sızmasında asıl etkenin emperyalizmin kültürel kolu olan misyonerlik faaliyetleri olduğunu düşünüyordu. Misyonerlerin insanlık ve bilgi adına gelmelerinin asıl amacı politik ve kültürel emperyalizmin temellerinin atılması idi. Nitekim 1940 ve 1960'larda yaşanan Lübnan bunalımı ileride (1861) kurulacak özerk bir rejimle bölgedeki Avrupalı güçlerin Lübnan'a yerleşmelerini sağlamak için misyonerler tarafından başlatılmıştır. Yine misyonerler 1857'de kurulan Suriye Bilim Topluluğu gibi kurumlarda farklı dinlerden insanların bir araya gelmesini sağlayan çalışmaları teşvik etmiştir. Ancak asıl amaç İngiliz, Fransız ve Amerikan misyonerlerince milliyetçi hareketlerin kışkırtılmak suretiyle Araplar Türklere yabancılaştırılıp son İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak ve Müslümanlar arasındaki dinsel bağları koparmaktı.26

Misyoner hareketi aynı zamanda Batılı fikirleri eğitimin temeli yaparak Orta Doğu eğitim sistemini değiştirdi. Böylece İslam'ın kendisi sadece ahlaki ve ruhi işlere indirgenerek Batılı dini kavramlara uymaya zorlandı. Misyonerlerin en büyük başarısı tahsilli Müslümanları Batı kültürüne yakınlaştırabilmeleridir ki, Batı suçlamalarına karşı İslam'ı savunduklarında bile bunu Batılı itiraz standartlarına göre yapıyorlardı. Bu beyin yıkama öyle etkili olmuştu ki, Müslümanlar kendilerine Allah'ın kanunlarına göre yaşamalarını emreden Kur'an ayetlerini okumalarına rağmen onlara göre hareket edemiyorlardı. Çünkü zihinleriyle ayetlerin anlamları arasına bir engel konmuş, onları Batı medeniyeti yönetiyordu; bu durum Batı eğitimi ve İslami eğitim görmüş insanların çoğu için böyleydi.27 Kur'an artık Müslümanların asıl doğruya ulaşmasını engelleyen Batılı bir gözle okunuyordu.

Nebhani incelemesinde Müslümanlar için modern tarihin en kötü olayı olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını ve Mustafa Kemal'in hilafeti kaldırmasını ele alır. Savaş öncesinde Avrupalılarca Arap ve Türk milliyetçilik hareketlerinin ve Arap devriminin desteklenmesi imparatorluğun yıkılmasını çabuklaştırmıştı. Savaştan sonra işgalci güçler Mustafa Kemal'in halifeliği kaldırma sözü vermesi üzerine Anadolu ve İstanbul'u boşaltmıştır. TBMM'de ileri gelen politikacılar gerçekte bu anlaşmaya karşı çıktılarsa da Mustafa Kemal muhaliflerine karşı suikast ve terör kampanyası açarak amacına ulaşmıştır.28

Son İslam devletinin yıkılmasıyla emperyalizm İslam kültürünü yozlaştırmayı başardı. Kültürel emperyalizmin etkisiyle 20. yüzyıl Müslümanları İslam hukukunun uygulanması için İslam devletinin gerekli olduğu gerçeğine artık ilgisizdiler. Zihinler Batılı fikirlerle öylesine doluydu ki İslami yönetim kavramı Müslümanlar için anlaşılamaz olmuştu.29 Emperyalist kültür Müslümanlara İslam'ın bir devlet yapısına hiçbir zaman sahip olmadığını öğretmiş ve Müslümanlar bu fikri savunmada kraldan çok kralcı kesilmişlerdi. Din ve devlet mutlaka ayrılmalı ve Müslümanlar emperyalizmin kültürüne bağımlı oldukları için bu fikri kabul etmeliydiler. Müslümanlar emperyalizmin düşmanları olduğu bilincine vardıklarında emperyalizmin İslam'ı yok etmek için ortaya attığı fikirleri savunduklarının farkında değillerdi.30 Meseleleri daha da karıştırmak için eğitilmiş Müslüman elitler Batı kültürünün hayranı haline getirildiler ve kendi değerlerini Batılı gözle değerlendirmeye hatta Batı kültürüne yakınlık ve saygı hissetmeye başladılar. Sonuçta bu elit tabaka Müslüman kitlelere bütünüyle yabancılaştı. Demek ki problem, sadece Müslüman toplumun nasıl uyandırılacağı değil, İslam kültürünün elit tabaka arasında nasıl canlandırılacağı ve elit tabaka ile halk arasındaki uçurumun nasıl kapatılacağını da içine almaktaydı.31

Emperyalizmin böylesine şümullü istilasının üstesinden gelmek için emperyalizmin bütün formlarına karşı mücadele etmek uygulanacak politikanın temelini oluşturmalıdır. Bu mücadelede Müslümanlar her türlü yabancı desteğini özellikle İngiltere ve Amerika'nın teknik ve mali yardımlarını reddetmeli ve Batılı kurum ve kanunlarına karşı başkaldırmalıdır. Ancak bu Müslümanların modern bilim ve endüstriyi reddetmeleri anlamına gelmemelidir. Çünkü bunlar doğuştan Batı kültürünün bir parçası değildir. Müslümanlar emperyalizmin hakimiyetini sağlamak için kullandığı araçların farkına varmalıdırlar: "Batılı emperyalistler özellikle İngiltere ve Amerika, sömürge ülkelerinde kurdukları baskıcı ve gerici yönetimlerin yardımına güveniyordu. Emperyalizm ve onun ajanları mevcut İslami kurtuluş hareketine karşı emperyalizme hizmet ettikleri ve iç çatışmaları kışkırttıkları için suçlayıcı propaganda kampanyaları başlattılar.32 Bütün bunlar İslami hareketi engellemek isteyen baskıcı rejimlerin oyunlarıydı. Başta emperyalizmin yerel ajanları İslami hareketlere, emperyalizme göre hareket ettikleri, iç karışıklık çıkardıkları ve gayrimüslimlerin İslam'a düşmanlığını arttırdıkları bahaneleriyle suçlamalar yöneltirler.

Emperyalizmin İslam'ın yeniden doğuşunu engelleme çabalarından bazılarını sıralarsak; halifeliği elde etmeyi planlayan Şerif Hüseyin'in Kıbrıs'a kapatılması, Kahire'deki 1924 yılı Hilafet Konferansı'na İngiliz ajanlarının sızması, İngilizlerin Hindistan'daki hilafet hareketini desteklemeleri, İslam ve devlet arasındaki her türlü bağlantıyı inkar eden Ali Abdurrazık'ın İslam ve Yönetim İlkeleri [el-İslam ve usulü'l-hükm] adlı kitabını desteklemesi sayılabilir. İngiltere ayrıca Müslümanları politikalarını milliyetçi anlayışa göre tanımlamaları yolunda ikna ederek onları İslam'dan koparmıştır. Böylece parçalanmış her bölge kendi bağımsızlığı için savaşırken emperyalistler kapitalist ekonomi, demokratik hükümet şeklini ve Batılı kanun ve kurumları sömürgelerine yerleştirdiler. Batılı eğitim sisteminin kurulması ise uzun vadede Batı kültürünü yaygınlaştırmanın önemli diğer bir yoluydu. Genç Müslümanlara politika ve dinin ayrı şeyler olduğu öğretilirken devrimci anlamda İslam devletinin kurulması için yapılan her türlü girişim de tepkisellik olarak tanımlandı.33

Nebhani ayrıca Müslümanların gerileme sebeplerini ve emperyalizmin dinamiklerini açıklarken önceki ihya hareketlerini ve onların başarısızlıklarını da tartışma konusu yaptı. Bu hareketlerde temel problem; İslam fikri ve metodu arasındaki bağlantı eksikliğinden kaynaklanan zayıf İslam anlayışlarıydı. Nebhani ulemanın namaz, oruç, evlilik ve boşanma konularında yoğunlaşıp cihad, zekat, halifelik ve adalet konularındaki duyarsızlığını eleştiriyordu. Aynı şekilde ulema uygulanabilir kurallardan çok varsayıma dayalı soyut bir İslam hukukunu öğretiyordu. İslam'ı yaymayı amaçlayan "İslam davası", durağan hatta can sıkıcı nitelikteki vaazlar ve konuşmalar ile sınırlıydı.34 Ulemanın entelektüel başarısızlığının diğer bir göstergesi, toplumu İslami standartlara uydurmak yerine yeni koşullara İslam'ı uydurmak için yayınladıkları fetvalardı.35 Daha da kötüsü müftüler İslami cezalandırma hükümlerini askıya alarak faizi kabul etmişler, böylece açık Kur'an ayetlerine ters düşmüşlerdi. Devlet, İslam'ı kabul ettirmede gevşek davranırken din adına yapılan bütün çabalar cami yapmak ve kitap yayınlamakla sınırlı kaldı.36

Nebhani önceki ihya hareketlerini fikirlerini netleştirmekte başarısız kalmakla ve uygulama için gerekli malzeme ve koşulları geliştirememekle eleştirmiştir. Bu hareketler organize bir hareketin temelini oluşturmaktan yoksundular ve temelleri grup bağlılığını tanıyacak sağlam bir yapıdan uzak idealist bireylerin birleşmesiyle oluşturulan birliğe dayanıyordu.37

Özel olarak grup ve hareket ismi vermeksizin, Nebhani bazılarının okul, hastane, sığınak yapma ve hayırseverlik alanında yaptığı çalışmalara değinir. Bu grupların çalışmaları emperyalistlerin çıkarlarına uygun düşüyordu, çünkü yaptıkları şeyler herhangi bir siyasi amaç taşımıyordu. Diğerleri ise vaazlar, kitaplar ve derslerle halkı ve birey ahlakını arındırma gayretindeydiler. Bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanacağı belliydi, çünkü sosyal reformlar bireylerin değişiminden çok; sosyal alışkanlıkların reformu, düşüncelerin yaygınlaşması, entelektüel ve dini havaya hakim olunması ile gerçekleşebilirdi. Özetle "İslam ne cami yaparak, ne de ahlakı koruyarak geri dönecektir." Çünkü bu tür kısmi çözümler İslam devletini yeniden kurmayı amaçlayan Müslümanları asıl hedeften uzaklaştırır.38

Bir çalışmasında Nebhani ahlakın neden İslami uyanışın temeli olamayacağını ayrıntılı olarak açıklamıştır. Ahlak düşüncenin bir ürünüdür; İslam'da ise ahlak Allah'a kulluk etmenin yalnızca bir parçasıdır, dolayısıyla insanları ahlaklı olmaya çağırmak, yanlış olarak İslam'ın bir ahlak mesajı olarak algılanmasına sebep olacaktır. Müslüman olmayan birinin de ahlaklı olması mümkündür, yine Müslüman birisi dini vecibeleri önemsemeyip ahlaklı olmaya çalışabilir. Müslümanlar İslami uyanış adına ahlaki reform hareketleriyle sınırlı kalmamalıdırlar; çünkü mevcut durumu temelinden değiştirmek bu şekilde mümkün değildir.39

Milliyetçiliğin savunduğu uyanışta İslam gözardı edilirken; güç, itibar ve bağımsızlığı savunan pan-Arabizm taraftarı sloganlar kullanılmaktadır. Müslüman reformistler ve milliyetçilerin Arap ve İslam birliğinin önemi konusundaki gazete ve magazinlerde yayımlanan tartışmaları iyice artmış bu durum Müslümanları asıl problemlerin gündeminden uzaklaştırmaya çalışan emperyalizmin ekmeğine yağ sürmüştür.

İslam Partisinden İslam Devletine

Nebhani hareketin yönünü tayin ederken doğru ideoloji ile başlamanın ve bunu İslam partisinde sağlam bir metodolojiye oturtmanın önemini belirtir. İslam hükümetini tekrar kurmak için toplumla karşılıklı etkileşime girildiğinde bu partinin fikir ve uygulama arasındaki bağlantıyı sağlayan prensiplere göre gelişmesi gerekir. Nebhani tasarladığı İslam hükümeti için bir anayasa hazırladı, bu anayasa hükümetin üç branşı olan yasama, yürütme ve yargının gücü, ne şekilde paylaşacaklarını tanımlıyordu.40

Nebhani'ye göre gerçek bir İslam toplumunun uyanması İslam hükümetinin tekrar kurulmasına bağlıydı. Allah'ın kanunu olan şeriat Müslümanlara bu görevi yapmalarını emrediyordu. Hükümetsiz İslam'ın etkili bir varlığı olamayacağı ve topraklar bir İslam hükümetince yönetilmediği sürece Daru'l-İslam olamayacağı için İslam hükümetini oluşturmak şarttır.41 İslam hükümetinde devlet başkanı şeriatın dini, ibadi ve ahlaki davranış yönleri dahil, her şeyle ilgilenir ve İslam'ın egemenliğini cihadla genişletir. Şu anda İslami eğitim zayıftır çünkü eğitim bu devletin gözetimindedir. İslami bir devlette de, ekonomi, kanun, eğitim, kadın-erkek ilişkileri ve dış politika şeriata göre düzenlenir.42

Nebhani tarih boyunca halifeliğin kaldırılmasına dek Müslümanların İslam'ı uyguladıklarını kabul eder. Hükümet, İslam'ı Kadı'nın yetkisi içerisindeki dini mahkemelerce uygulatıyordu. Her mahkeme bu temeller üzerine dayanıyordu, ancak Osmanlılar emperyalizmin etkisiyle yaptıkları reformlarda bunların yanında medeni mahkemeler de kurdular.43

İslam devletinin kurulmasına en büyük engel Müslüman toplumdaki Batı düşüncesinin egemenliğidir. Okullardaki batılılaşmış müfredat laik düşünceye sahip batılılaşmış yönetici bir sınıf yaratmaktadır. Ki bunlar, İslam ve politikanın bir olmasına karşıdırlar. Nebhani'nin önündeki engellerden biri de Batı kültürü etkisiyle toplumun sosyalizme, milliyetçiliğe ve vatanseverliğe ilgi duymasıdır. Son olarak da Orta Doğu rejimleri güçlerini İslami politikaya ters düşen Batı'ya borçludur.44

Bu yüzden İslam devleti kurmayı amaçlayanların ilk görevi İslam düşüncesini Müslümanların kalbine ve ruhuna aşılamaktır. Müslümanlar zamanlarını halifeliği tekrar kurmayı amaçlayan konferanslarda ya da bugünkü Müslüman yönetimlerini bir araya getirmek için harcamamalıdırlar, çünkü bunlar oyalayıcı şeylerdir. Bu amaca ulaşmanın tek yolu "dava"yı yaymak ve İslami yaşamı canlandırmak için bizzat çalışmaktır.45

İslam devletinin yeniden kurulması için Müslümanların fikir birliği içinde olması yetersiz kalır; amacı gerekleştirmek için yine de araçlara ihtiyaç vardır. Nebhani en önemli şeyin doğru fikirlerle başlamak olduğunu belirtir. Yanlış fikirlere dayanarak başlatılan herhangi bir hareket başarısızlığa uğrayacaktır.46 Nebhani, "İnsan davranışlarını hayat görüşüne göre şekillendirir." diyerek fikirlerin önemini belirtiyordu. Yani bilinç varlığı ifade eder. Fikirlerini destekleyici olarak da Kur'an'dan alıntılara başvurur. ("Bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez." "İnsanlar kendilerini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez.") (8: 53, 13: 11). Başka bir yerde de aydın düşüncenin hayatın ekseni olduğunu ve insanoğlunun yükselmesinin ve alçalmasının yaygın fikirlere göre olduğunu belirtmektedir. Yaygın fikirlere dayalı bir toplum insanların her türlü sorunlarına çözüm bulabilir.47 Çok derinden yarılmış bir toplumu bile çağdaş fikirler harekete geçirir. Nebhahi 18. ve 19. yüzyıllardaki hareketleri özellikle de endüstri devrimini, entelektüellerin yeni bir hayat düzeni kurma çabasına bağlıyordu.48

Dolayısıyla Müslümanlar temel İslam düşüncesinin, evrene, insanlığa, bugünkü ve yarınki hayata dair anlaşılır bir hale gelmesini sağlamak durumundadırlar. Bu rasyonel doktrin, bir ideolojinin temeli olan kişisel ve sosyal problemler için üretilen çözümlerin uygulanmasını sağlayan metotları; doktrini koruyacak çareleri ve ideolojiyi yaymak için oluşturulmuş sistematik bir düzeni ihtiva etmelidir. İdeolojik düzeyde düşünce ve hareket arasında girift bir bağ oluşturulması gerekir.49 Bir hareketin istenen sonuca ulaşması için düşünce yapısı doğrultusunda bir amaca ihtiyacı vardır. Nebhani düşüncenin aracılığıyla ortaya çıkmamış anlayışa, bağımlı gelişen davranışlara karşı uyarıda bulunur. Etkin bir biçimde hareket etmek isteyen birey, her şeyden önce algılama gücü üzerinde düşünmelidir. Aksi halde bir kişinin davranışlarını çevresi yönlendirir (bilinci varlık belirler). Bir kişinin herhangi bir durum karşısındaki bir başkasının davranışını anlamak için duraksadığında onu gerçeği değiştirmek için düşünce ve umuda dayandırabilir (varlığı bilinç belirler). Gerçeği fikirler koşullandırır; bundan sonra ise İslam'ın diriltilmesi çabaları ancak İslami fikir, doktrin ve ideolojinin doğru formülasyonuyla başarıya ulaşabilir.50

Nebhani'nin bir başka idealist yaklaşımını da materyalist kültürle [medeniyle] mukayese ettiği uygarlık [hadara] tanımlamalarında bulabiliriz. Uygarlık yaşamla ilgili kavramların birikimi iken, medeniyet bilim ve endüstri gibi hayatın maddi yönleridir. Bu ayrımın önemli bir anlamı vardır: Müslümanlar Batının maddeci kültürünü ödünç alabilirler, ama Batı uygarlığını alamazlar. Çünkü bu uygarlık, laikliğe ve maddi zenginliğe dayalıdır. Batı uygarlığında varlığın manevi boyutu kilise ve ruhban sınıfına devredilmiştir. Böylece Batının değerleri maddiyata dayandırılırken ahlak, maneviyat ve insanlık ikincil konuma düşer. Misyoner faaliyetleri ve Kızılhaç'ta olduğu gibi insani hareketler devletle ayrışmıştır. Öte yandan ise, İslam, uygarlık dayanağını İslam doktrini ve Allah'a imandan alır. Böylece manevi ve maddi boyut dengelenir. İnsan, hareketlerinde Allah'ın rızasını gözetir; herhangi bir maddi çıkar gözetmez. Batı uygarlığının temeli çatışma, rekabet, saldırganlık ve emperyalist çıkarlara dayanır. Buna karşın İslam uygarlığı Müslüman ve gayrimüslimlere adalet güvencesi verir, bu yüzden 20. yüzyılın pek çok krizi de İslam ile çözüme kavuşacaktır.51

İslami ideolojiye hayatiyet kazandıracak araç İslami bir siyasal partidir. Nebhani, bir denemesinde bu konuya değinirken bir grubun toplumu değiştirmek ve İslami bir hükümet kurmak için sağlam ve etkili bir birliğe nasıl ulaşabileceği sorusunu irdelemiştir. Bir grubun gücü organizasyonundan çok, birlikten doğan güce bağlıdır. Ama inancının etkisiyle oluşan parti kültürünün var olduğu bir İslami partide fikir ruhtur ve fikir bireyin içinde olması gerektiği gibi, esaslı düşünceler ve kesin olarak belirlenmiş bir metoda dayanması gerekir. Bu bireyin etrafında parti liderliğini oluşturacak başkaları toplanır. Bu oluşan küçük grup, partinin felsefesi ve kültürüne dayanan bir inançla birleşmiştir.52

Bu seçilmiş grup, toplumda bir öncülüğü üstlenir. Bu grup, hareketin tasarımı için yoğun tartışmalar ve uzun çalışmalar yapar. Bu öncüler İslam davasını yaymak için çabalarken taraftar kazandığında ise doğal bir büyüme sonucu ideolojik bir parti oluştururlar. Bundan sonra bu parti toplumdaki fikir ve inançların aşamalı birliğini sağlamak ve bozulmalardan temizlemek için toplumla iç içe girer. Partinin programına dahil olanlar bir kez artınca halk artık İslami devleti harekete geçirip İslam'ın diriltilmesi için devrimci dinamizme hazır duruma gelmiş olur.53

Nebhani bunu çeşitli evrelerden geçen aşamalı bir işlem şeklinde planlamıştır. İlk önce düşünce ve duygu birliğine sahip birkaç kişi birleşip bir hücre oluştururlar. Hücre büyümeye başladığında ise ortak prensipler ve fikirlere dayanan birleşmiş bir halka meydana çıkar. Bu halkanın fikirleri topluma garip geldiği için gelişmesi yavaş yavaş gerçekleşir. Bu ilk halka fikirlerine ve yöntemlerine bağlı kalmak zorundadır; çünkü, yeni bir toplumun ilk kurumu olarak geleceğe yönelmişlerdir. Öte yandan toplum, düşüncenin dayanağı olarak mevcut koşulların ilerisini göremez, oysa parti, mevcut durumu değişimin temelleri olarak görür.54

Parti bundan sonra küçük bir hücreden toplumu etkileyen büyük bir birliğe doğru çalışmak zorundadır. Bütün bu çalışmalar süresince parti üyeleri fikirlerine sıkıca sarılmalı; çalışma, düşünme ve inançla güçlenen olgun bir parti kültürünü sahiplenmelidirler. Parti bu temel eğitim süreci boyunca yavaş yavaş bütünleşecektir. Bundan sonra toplumun diğer kesimleriyle iletişim kurmak için ikinci safhaya geçilebilir.55

Bu safhada parti mevcut yolları kullanarak imkan bulduğu her ortamda topluma partinin fikirlerini öğretir. Partinin İslam ideolojisi Müslümanların kültür mirası ile birlikte yansıdığı için insanların duygularını ifade etme yetisine sahiptir ve batılılaşmış rejimlerin ve kültürel emperyalizmin etki ve önlemlerini aşabilir. Ancak partinin kaçınması gereken bir tehlike ise geniş kitleleri elde etme pahasına fikirlerini değişikliğe uğratmasıdır. Bunun için partinin ideolojik netliği her zaman üne tercih edilmelidir; aksi takdirde amacına asla ulaşamaz. Kaçınılması gereken ikinci bir tehlike ise psikolojik tavırdır. Topluma karşı kibirli davranmak ve "biz yönetiyoruz, onlar bize uyuyor" düşüncesi insanları partiden uzaklaştırdığı gibi onların güvenlerini yitirmelerine de yol açacaktır. Parti mütevazı olmalı ve kendini insanların hizmetinde görmelidir.56

Son aşamada ise partinin halk arasında gücünü arttırarak İslam'ı uygulayabilmesi gerekir. Devrimci nitelikteki bu olay toplumun bütünüyle partinin ideolojisini sindirdiği anda gerçekleşir. "Böylece parti İslam devletinin kurulması ve sürdürülmesi, aynı zamanda İslam'ın uygulanması ve sürekliliği için asıl güvencedir... çünkü hükümeti kurduktan sonra parti, hükümeti kontrol eder ve icraatını izler."57

Nebhani, siyasi süreçte başarı elde etmek için en güzel örneğin "peygamberin sünneti"nden alınması gerektiğini belirtir. Konunun önemini göstermek için İslami hükümet üzerine yaptığı çalışmasının yarısını Hz. Muhammed'in hayatını incelemeye ayırmıştır. İslam'ın asıl başlangıç noktası Hz. Peygamber'in Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir ve diğerlerini tek bir Allah'a ibadet etmeye çağırmasıdır."58 İslami düşünce Hz. Muhammed'e vahyedilmiştir; o da bu düşünceyi yayma görevini üstlendi... Nebhani için Peygamber dönemindeki bu metot temel alınmalıdır. Yani İslami dirilişi sağlayacak bir lider olmalıdır; ancak bu peygamber olamayacağına göre, ümmetin çekirdeğini oluşturacak öncü bir toplum lideri ve kitleleri doğru yola yönelten ilham sahibi bir kişi olabilir.

Hz. Muhammed'in misyonunun sonraki aşamasını küfre karşı gerçekleştirilen açık mücadele dönemi oluşturuyordu. Bu ise ona inananların her türlü horlanma, baskı ve fiziksel işkencelere maruz kaldığı bir mücadeleydi. Bugünkü İslami parti ise toplumun kalan kesimiyle tıpkı o dönemdeki gibi girdiği mücadelede benzer sıkıntılarla karşılaşacaktır. Hz. Muhammed ve inananların Medine'ye hicreti ise İslam'ın devlet eliyle toplumda uygulanabilirliğini sağlayacak köklü ve mücadeleci bir hareketin gerekliliğini vurguluyordu. O dönemde Hz. Peygamber Medine'de bir devlet lideri olarak hareket etmiş ve fikir-duygu-eylem birliğine dayanan bir toplum kurmak için çabalamıştır.59

Nebhani'nin Hz. Muhammed'in hayatını gündeme getirmesinin sebebi ilk Müslümanların üstesinden geldikleri güçlükleri ve sıkıntıları göstererek, bugünün reformcu Müslümanlarının işinin daha kolay olduğunu vurgulamaktı. Zira bugünün Müslümanları İslam'ı zaten benimsemiş insanların arasında yaşamaktadırlar. Hz. Muhammed çok tanrıcılara dini tebliğ ederken 20. yüzyıl reformcu Müslümanlarının insanlara dinlerinin gerektirdiklerini hatırlatmaları için çalışmaları yeterlidir. Bunun yanı sıra Nebhani'nin Hz. Peygamber'in yaşamını işlemesi, onun İslami partinin gelişimi konusundaki bakış açısına örneklik teşkil etmesinden kaynaklanıyordu.

İslam'da Siyasi Düzen [Nizamü'l-Hükm fi'l-İslam]'da Nebhani İslam devleti hakkındaki özel görüşünün ayrıntılarını açıklamaktadır. İslam devletinin temel ilkesi devletin gücünün "şeriat" tarafından sınırlandırılmasıdır ya da daha açık bir ifadeyle devlet şeriatın yerine getirilmesi için kullanılan bir araçtır. Dolayısıyla hem yönetici, hem de sıradan Müslümanlar aynı derecede şeriatın üstünlüğünü korumak zorundadırlar. Diğer temel bir ilke ise sadece bir İslam hükümetinin var olabileceği gerçeğidir. Hükümet organları yedi bölümden oluşmaktadır: Halife, halifenin bakanları, danışma meclisi, yönetim [idare], mahkemeler, silahlı güçler ve yerel hükümetler. Nebhani'ye göre bu örgütlenme biçimi 7. yüzyılda Arabistan'da Hz. Peygamber tarafından kurulan sistemin aynısıdır.60

Danışma Meclisi [Meclis el-Şura] bütün vatandaşların oyuyla seçilir; Müslüman ve gayrimüslim, kadın-erkek herkes bu meclise seçilebilirler. Bu meclis yasama yetkisine sahip olmadığı için sadece yönetim politikası, yasama hakkındaki görüşlerini açıklar ve devlet başkanınca atananların bazılarını görevden alma yetkisine sahiptir. Gayrimüslim delegeler sadece gayrimüslimlere uygulanan İslami kuralları tartışabilir ve onlara karşı hükümetçe yapılan haksız uygulamaları protesto edebilirler. Genel olarak meclis içindeki meselelerin çözümünde gözlemci görevini üstlenir. Yönetim ve meclis arasında ciddi bir anlaşmazlık çıktığında mesele yargıtaya aktarılır.61

Devlet lideri şeriatı uygulamak için ümmeti temsilen çalışır. Liderin sıfatı şeriat tarafından belirlenmez, dolayısıyla halife ya da başka bir sıfat kullanılabilir. Hükümet lideri yetişkin sağlam bir kafa yapısına sahip erkek bir Müslüman olmalıdır. Kureyş'ten olması ya da müçtehit sıfatı taşıması zorunlu değildir, ancak bir kadın, devlet başkanı olamaz. Şura Meclisi'nin başkanlık için gösterdiği aday Müslüman kadın ve erkek seçmenlerce seçilebilir. Ancak gayrimüslimler başkanlık için seçimlerde oy kullanamazlar. Bir kez seçilen başkan Kur'an ve Sünnet'e bağlı kaldığı sürece ömrünün sonuna dek başkan olarak kalabilir. Şeriatı bozmakla itham edilirse yargıtay mahkemesince devlet başkanlığı görevinden alınabilir.62

Devlet başkanı yönetimde yardımcı olmaları için bakanlarını belirler. Bunlar Batılı anlamda bir kabine oluşturmazlar, ama yönetimin ve İslami kuralların uygulanması için yardım ederler.63

Kabine sistemi, Nebhani'nin halkın refahını sağlamakla yükümlü tuttuğu yönetim şemasına yakındır. Bu kurum çeşitli problemlerin ve sorunların çözümü için bürolara ayrılmıştır. Devlet başkanı her büronun müdürünü atarken, bu müdürler de kendi elemanlarını kadın-erkek, Müslüman ve gayrimüslimler arasından seçerler. Bu "bakanlıklar" nüfus sayımından, milli servetten, dış meselelerden, vergilendirmeden, tarımdan, hapis ve diğer meselelerin hepsinden sorumludurlar.64

İslami devlet yapısı üniter olsa da yönetimde illere ve bunlar tekrar bölgelere bölünür. Devlet başkanı her bölge için yerel meseleleri çözecek ve İslami rejimin uygulanmasından sorumlu bir yönetici atar. Yöneticinin yerel güç oluşturarak merkezi hükümete başkaldırısını önlemek için görev süresinin üç yıl ile kısıtlanması gerekir. İllerde de merkezi şura meclisi benzeri, güce sahip seçilmiş bir meclis bulunur.65 Nebhani'nin şemasında Başkan ve Şura Meclisi arasındaki ilişkide Başkan'ın hareketlerinin kontrolünün nasıl sağlanacağı çok belli değildir. Başkanı denetleyen daha çok hükümetin yargı organıdır. Mahkemeler şeriatın yanlış uygulamalarına ve hükümetin haksızlıklarına karşı halkın korunmasını temin eder. Daha düşük dereceli mahkeme hakimleri başkan ya da başyargıç tarafından atanır. Hukuk mahkemelerinin yanı sıra bir kamu avukatı [muhtesib] bulunur. Bu avukat toplum haklarının çiğnenmesini önleyecek çalışmalar yapar ve bazı ahlaki sorunların çözümüne yardım eder. Ticaret, trafik, dini vecibelerin uygulanması, toplum sağlığı hep bu görevlinin sorumluluk alanıdır.66

Nebhani ayrıca bir üst mahkeme gibi işleyecek bir şikayet mahkemesi [mahkemetü'l-mezalim] kurmayı önerir. Bu mahkeme devletin kendi emekçilerinin [labor arbitration] ve sıradan vatandaşların devletle olan bütün sorunlarını (adaletsiz vergi uygulaması) çözecek yapıda olmalıdır. Meclis ve devlet başkanı arasında Kur'an'ın yorumlanmasında çıkacak ihtilafı yasal olarak çözmek bu mahkemenin görevidir. Sonuçta şikayet mahkemesi devlet başkanının başarısızlığı ve İslam hukukuna vereceği herhangi bir zarar yüzünden onu görevinden alacak yetkiye sahiptir. Bu mahkemenin üyeleri başyargıç veya devlet başkanı tarafından atanır, böylece mahkemenin bağımsız yapısı politik etki ve baskıya karşı güvence altına alınmıştır.67

Silahlı kuvvetler devletin iç ve dış tehlikelere karşı emniyetini sağlarken, aynı zamanda cihad yoluyla davanın önündeki problemleri de ortadan kaldırır. Başkomutan tayin ile atanır ve devlet başkanına karşı sorumludur. Silahlı kuvvetler ayrım gözetmeksizin seçtiği erkek askerler ile kadrosunu oluşturur. Polis halkın asayişinin korunması ve devlet başkanının dahili emirlerinin uygulanması için ordunun bir parçası olarak görülür. Ayrıca polis cezaevlerinden de sorumludur.68

Nebhani İslam devletinin ideolojik bütünlüğünün onun yapısından çok halktan kaynaklandığını fark etmiştir. Halk devlete boyun eğmek gibi bir zorunluluğa sahip değildir. Devletin şeriatı uyguladığı oranda halk da devlete itaati görev olarak algılar. Halk baskıcı ve gayri İslami bir başkana başkaldırma hakkına sahiptir. İslami bir sistemde halk devrimi, adaletsiz yönetimi düzeltmeye yardımcı bir özgürlük hareketidir. Sonuç olarak İslam devletinde bile toplumun haklarını gözetecek bir çözüme ihtiyaç vardır. İşte İslami politik parti bu rolü üstlenmektedir. Böylece Nebhani Hizbu't-Tahrir'e devrimden sonra bile ihtiyaç olacağını belirtir.69

Nebhani ayrıca İslam devletinin dış politikasını belirleyecek kesin ilkelere sahip olacağına inanıyordu. Öncelikle dış ilişkiler devletin korunmasında özel bir öneme sahiptir. Bunun yanında İslami dış politikanın temellerini belirlemek; İslam'ı yaygınlaştırmayı ve İslam'ı yok etmeyi amaçlayan komploları açığa çıkarmayı sağlayacaktı.

Diğer ülkelerle olan ilişkiler ise 3 kategoride incelenebilir: İlk olarak anlaşma yapılabilecek ülkeler; ikinci olarak ABD, İngiltere ve Rusya gibi uzlaşmaya gidilemeyecek devletler.  Bu devletler düşman olarak kabul edildiği için bunlarla hiçbir diplomatik ilişkiye girilmediği gibi vatandaşlarının İslam devletine yapacakları herhangi bir ziyarette vize kullanmaları zorunludur. Son olarak savaş halinde olunduğu kabul edilen İsrail gibi devletlerle her türlü ilişki yasaklanmıştır.70

Genel anlamda İslam devleti askeri paktların hiçbirine katılmayabilir ya da yabancı askeri personelin İslam toprağında bulunmasını onaylayan herhangi bir anlaşmayı feshedebilir. Öte yandan ticari, mali ve kültürel anlaşmalar imzalayabilir. Emperyalist olmayan ülkeler siyasi ve kültürel faaliyetleri kendi milli çıkarları adına kullanmadıkları sürece elçilik bünyesinde yürütülebilirler. Ancak bu durum İslam devleti ve diğer devletler arasında aynı oranda uygulanamaz, çünkü İslam devletinin elçiliğinin temel amacı politik ve kültürel faaliyetlerle İslam'ı yaygınlaştırmayı içerir. Son olarak İslam devleti İslami kurallara dayanmayan BM, IMF, Dünya Bankası, Uluslararası Adalet Divanı ve Arap Birliği, Arap Gelişim Acentesi gibi bölgesel organizasyonlara ve diğer uluslararası organizasyonlara katılmayabilir.71

İslam düşüncesini şekillendirmek için eğitimin İslam doktrini üzerine dayandırılması zorunludur. Bu yüzden tüm özel ve devlet okullarında tek tip bir müfredat programı uygulanmalıdır. Devlet bütün erkek ve kız öğrenciler için ilk ve orta öğretimi parasız yapmalıdır. Eğitimin toplumsal etkisini arttırmak için devlet aynı zamanda tüm halkın kullanabileceği kütüphane ve laboratuarların geliştirilmesini desteklemelidir. Eğitimin mevcut kuralları içerisinde Nebhani İslam devletinde konuşma ve basın hürriyetinin sağlanmasını sadece bir istisna dışında onaylamıştır: Hiç kimse İslam karşıtlığını savunan bir yayında bulunamaz.72

Nebhani'nin İslam misyonunu geliştirecek bir toplum düşüncesi, kadın ve erkek arasındaki günlük ilişkileri içeren hükümet politikasını aşıyordu. Bu modern İslam'ın en tartışmalı problemlerinden birini gündeme getirdi: Kadınların statüsü... Nebhani kadın ve erkek ilişkilerini işleyen çalışmasında Müslüman toplumundaki kutuplaşmalara değinir: Batı sempatizanları Müslüman kadının Batılı kadınlar gibi davranmasını isterken; gelenekseller kadın üzerine getirdikleri katı kısıtlamalarla Batının kültürel etkisini yıkmak istiyorlardı. Nebhani geleneksellerin batılılaşmaya karşı olan tepkilerini anlamakla birlikte Kur'an'daki kadının statüsüne aykırı düştükleri için onları yoğun bir şekilde eleştiriyordu.73

Nebhani'nin düşüncesinde kadın ve erkek ilişkilerinde temel belirleyici cinselliktir. Evliliğin amacı, cinselliğin toplum kontrolünde uygulanmasıdır. İslam'ın onayladığı diğer bir örnekte de bir kölenin sahibiyle olan ilişkisidir.74 Kadın ve erkek bir arada olduğu sürece cinsel güdü her zaman var olacağı için bu güdü ilişkileri her an etkileyebilir. Fakat bu, toplumun huzuru için kadın ve erkeğin asla toplumda bir araya gelemeyeceği anlamına gelmez. Örneğin ticaret, tarım, eğitim, ibadet ve diğer etkinlikler kadın ve erkeğin bir arada bulunabileceği alanlardır.

Nebhani kadınların toplumdan soyutlanmasına tamamen karşı çıkarken, özelde kadının erkekler gibi sosyalleşebileceğini kabul etmez; yani bir kadın kocasının izni olmaksızın evini terk edemez, bir erkek refakatçisi olmadan kadının gece yolculuk yapması doğru değildir ve halkın içinde sade ve ahlaki ölçüler içerisinde giyinmek zorundadır.75 Nebhani bazı hukukçuların peçenin zorunlu olup olmadığını tartıştıklarını belirtir. Kur'an'daki örtünme ayetlerini yeniden inceledikten sonra, peçe takmayı emreden ayetlerin genel anlamda bütün kadınlardan çok, özelde peygamber hanımlarına hitap ettiğini benimser. Böylece Müslüman kadınların yüz ve ellerini gösterebileceğini kabul etmiştir.76

Nebhani kadınların ekonomik etkinliklere katılabileceğini savunurken, politik otoriteye sahip olmalarına karşı çıkmıştır. Bu, kadının oy vermesine, hükümet yönetiminde çalışmasına ve yasama ve yargı birimlerinde görev alabilmesine izin verdiği halde halife olmasına ve halifeyi azletme yetkisine sahip şikayet mahkemesinde çalışmasına karşı çıktığını gösteriyordu.77

Nebhani'nin fikirlerinin çoğunda Hizbu't-Tahrir'i kurmak için ayrıldığı Müslüman Kardeşler'den etkilendiği kolayca gözlemlenebilir. Nebhani batılılaşmış Müslümanları İslam'a yeniden kazandırmanın önemine değinmiştir. Müslümanların gerilemesi ve İslam tarihin değerlendirme konularındaki fikirlerini onlarla paylaşmıştır. Gerçekten Müslüman Kardeşler ve Nebhani Müslüman toplumun mücadelede karşılaştığı problemleri irdelerken benzer terimler kullanmışlardır.78

Ancak Nebhani ve Müslüman Kardeşler İslam'ın yeniden nasıl uyanacağı konusunda farklı düşünüyorlardı. Müslüman Kardeşler şeriat kontrolünde bir İslam düzeni oluşturmaya çalışırken bir İslam devleti kurmayı hedeflemiyorlardı.79 Oysa Nebhani'ye göre bir İslam devleti olmaksızın İslam düzeninin kurulması olanaksızdı. Bu yüzden İslam düzenini oluşturacak bir İslam devleti tüm Müslümanlar için zorunlu bir gerçeklikti. Müslüman Kardeşler tersi bir bakış açısıyla algılıyordu. İslami düzenden bir İslam devleti doğacaktı.80 Hareketin seyrinde amaç farklılığı önemli bir ayrımdı. Bu aynı zamanda Müslüman Kardeşler'in İslam devletinin karakterini belirsiz bırakırken Nebhani'nin İslam devletinin anayasasındaki tüm detaylarla ilgilenmesinin de asıl sebebiydi.

Nebhani Müslümanlar için oldukça iyi tanımlanmış bir amaç gösterirken bunu geliştirmek için de bir program hazırlamıştı. Buna göre bireylerden oluşan küçük bir grupla başlayıp bunların önderliğinde Müslüman kitlelerin katılımını sağlayarak bir İslam devrimi gerçekleştirmek mümkündü. Görev siyasi olduğu için kullanılan araç da siyasi olmalıydı. Bu yüzden İslami siyasi bir parti oluşturmak gerçek bir zorunluluktu. Müslüman Kardeşler ise politik partilerin temelde Müslüman toplumu zayıflatıp böldüğü gerekçesiyle ilke olarak buna muhalefet etmişlerdi.

Müslüman Kardeşler'in bünyelerinde barındırdıkları bulanıklık onlara Hizbu't-Tahrir'den daha fazla yöntem esnekliği kazandırmıştır. Müslüman Kardeşler'in bu esnekliği onlara Ürdün'de gelişme imkanı sağlarken; Hizbu't-Tahrir'in katı tutumu onda politik bir koyuluğa ve yönetimlerin onlara karşı baskıcı tavırlarına yol açtı. Bu farklılık halkın desteğini kazanmada Müslüman Kardeşler'e Hizbu't-Tahrir karşısındaki rekabetinde önemli bir avantaj sağlamıştı. 1950'lerde laik Arap milliyetçiliği Arap dünyası boyunca Ürdün'e kadar yayılınca her iki grubun da gelişim olasılığı sınırlandı. Fakat Müslüman Kardeşler Hizbu't-Tahrir'den daha az dogmatik olduğu için, bu, dinine bağlı Müslümanları etkileyecek daha esnek bir baskıyla birleşti. Hizbu't-Tahrir'in ideolojik yapısındaki İslami netlik anlayışı Nebhani'nin düşünce çizgisine ters düşenlerin partiden ayrılmasına sebep oluyordu. Sonuçta bu dogmatik uygulama partiyi marjinal bir mezhep haline getirdi. Böylece Nebhani'nin öğretileri Batı Sünni Müslüman dünyasında çok az ilgi buldu ve Hizbu't-Tahrir küçük bir sayıyla sınırlı kaldı.

Çeviren: Türkan Çınar

Dipnotlar

1- G. H. Jansen, Militant Islam [Militan İslam], (New York: Harper & Row, 1979), s. 165; el-Ahram (Kahire), 6 Ekim 1969.

2- Said el-Gazali, "Dünya Değişirken Fundamentalist Gruplar İslam'ı Değerlendiriyor", el-Fecr, (Kudüs), 19 Temmuz 1987.

3- Thomas Meyer, "İslam'ın Askeri Gücü: Müslüman Kardeşler Topluluğu ve Filistin Sorunu, 1945-1948", Elie Kedourie ve Sylvia Haim'in derledikleri Zionism and Arabism in Palestine and Israel [Filistin ve İsrail'de Siyonizm ve Arapçılık], (Londra: Frank Cass, 1982), s. 114.

4- Jansen, Militant Islam, s. 165. Ammon Cohen, Political Parties in the West Bank under the Jordanian Regime [Ürdün Rejimi Altındaki Batı Şeria'da Politik Partiler, 1949-1967], (Ithaca Cornell University Press, 1982), s. 208.

5- Takiyüddin Nebhani, Inqaz Filistin [Filistin'i Kurtarmak], (Damascus İbn Zaydun Press, 1950), s. 7-8.

6- A.g.e., s. 9-13.

7- A.g.e., s. 13-14.

8- A.g.e., s. 189-190.

9- A.g.e., s. 205-213.

10- Cohen, Political Parties..., s. 209-210.

11- Akil Haydar Hasan Abidi, Jordan: A Political Study, 1948-1957 [Ürdün: Politik Bir Çalışma, 1948-1957], s. 216-217.

13- Cohen, Political Parties..., s. 219-217.

14- Takiyüddin Nebhani, Nizamü'l-İslam [İslam Düzeni], (Kudüs: Kurtuluş Partisi, 1953), s. 4-10.

15- A.g.e., s. 12-18.

16- A.g.e., s. 20-23.

17- A.g.e., s. 24-25.

18- A.g.e., s. 26.

19- A.g.e., s. 28-30.

20- A.g.e., s. 32-35, 39.

21- Nebhani, Inqaz, s. 194-199.

22- Takiyüddin Nebhani, Mefahim Hizbu't-Tahrir, [...], (Kurtuluş Partisi, 1953, yayın yeri yok), s. 1.

23- A.g.e., s. 1. Nebhani, el-Dava el-İslamiyye [İslam Davası], (Kudüs: Kurtuluş Partisi, 1953), s. 132.

24- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 48-54.

25- Nebhani, Dava, s. 192-197.

26- A.g.e., s. 139, 143-147.

27- A.g.e., s. 153-156.

28- A.g.e., s. 162-172.

29- A.g.e., s. 3.

30- Takiyüddin Nebhani, Nizamü'l-Hükm fi'l-İslam [...], (Kudüs: Kurtuluş Partisi, 1953), s. 2-3.

31- Takiyüddin Nebhani, el-Takattülü'l-Hizb [...], (Kurtuluş Partisi, 1953, yayınlandığı yer yok), s. 12-13.

32- Nebhani, Mefahim, s. 32.

33- Nebhani, Dava, s. 172-174.

34- Nebhani, Mefahim, s. 6-7.

35- Nebhani, Takattül, s. 3-5.

36- Nebhani, Mefahim, s. 2-5.

37- Nebhani, Takattül, s. 3-5.

38- A.g.e., s. 17-18; Nizamü'l-Hükm, s. 7.

39- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 114-119.

40- Nebhani, Takattül, s. 5-7.

41- Nebhani, Dava, s. 5; Mefahim, s. 46; Nizamü'l-Hükm, s. 3, 6.

42- Nebhani, Mefahim, s. 46.

43- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 40-41.

44- Nebhani, Dava, s. 183-188.

45- A.g.e., s. 188-190.

46- Nebhani, Mefahim, s. 11.

47- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 122.

48- Nebhani, Dava, s. 135.

49- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 122.

50- Nebhani, Mefahim, s. 51-52.

51- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 59-63.

52- Nebhani, Takattül, s. 22.

53- A.g.e., s. 25-28.

54- A.g.e., s. 31-32.

55- A.g.e., s. 42-43.

56- A.g.e., s. 44-49, 51, 55.

57- A.g.e., s. 55-56.

58- Nebhani, Dava, s. 7-8.

59- A.g.e., s. 10-25, 24-31, 36-41.

60- Nebhani, Nizamü'l-Hükm, s. 10-14, 30.

61- A.g.e., s. 25-28.

62- A.g.e., s. 31-41.

63- A.g.e., s. 53-54.

64- A.g.e., s. 55-56.

65- A.g.e., s. 66-79.

66- A.g.e., s. 79-89.

67- A.g.e., s. 90-95.

68- A.g.e., s. 96-104.

69- A.g.e., s. 109-111, 121-122.

70- Nebhani, Nizamü'l-İslam, s. 112.

71- A.g.e., s. 111-113.

72- A.g.e., s. 109-110.

73- Takiyüddin Nebhani, Nizamü'l-İçtimai fi'l-İslam [İslam'da İçtimai Düzen], (Kudüs: Kurtuluş Partisi, 1953), s. 4-9.

74- A.g.e., s. 12-17.

75- A.g.e., s. 19-23.

76- A.g.e., s. 36-52.

77- A.g.e., s. 61-65.

78- Richard P. Mitchell, The Society of Muslim Brothers [Müslüman Kardeşler Cemiyeti], (New York: Oxford University Press, 1969), s. 209-231.

79- A.g.e., s. 234-235.

80- A.g.e., s. 245.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR