Yaşasın yandaş basın!
1960, 1972, 1980 darbeleri, sonra çok sayıda muhtıra, hatta bir de elektronik muhtıra,
(bakalım muhtıranın Facebook ve Twitter versiyonlarını ne zaman göreceğiz) peşinden Ergenekon mahkeme sürecinde ortaya çıkan darbe hazırlıkları, yakalanan, sorgulanan emekli ve muvazzaf askerler...
Ve laik medya (bu medya isterse iki saniyede laik atak tetikçisi haline gelebilir) Taraf'ın ortaya koyduğu yeni "andıç" karşısında bir yandan yarım ağız lanetleme yaptı diğer yandan şu tür tepkiler verdi:
- Belge gerçek mi?
- Biri bizi yanıltmak istiyor olabilir mi?
- Askeri yıpratmak isteyenlerin tezgahı olabilir mi?
- Polis içindeki Fethullahçı örgütlenmenin oyunu olabilir mi?
- Kriminal laboratuvardan haber beklemek lazım...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "andıçı" sahiplenmeyen açıklaması gelince iş değişti bu kez "andıçı" görmeyen medya manşetlerden andıçı görmeye başladı... (Sanırım okurları bu durum karşısında " Bayram değil seyran değil bu andıç bizi niye öptü" demişlerdir!)
Bu kez laik medya Genelkurmay Başkanı'nın ağzından aynı soruları sormaya başladı:
- Belge gerçek mi?
- Biri bizi yanıltmak istiyor olabilir mi?
- Askeri yıpratmak isteyenlerin tezgahı olabilir mi?
Tüm bu gelişmeler bize gösteriyor ki söz konusu "yeni andıç belgesi" laik medyanın eline geçseydi kriminal laboratuvardan sonuç beklendiği için bizim hâlâ bu belgeden haberimiz olmayacaktı.
Belki de bugüne kadar bu tür bazı belgeler kriminal laboratuvardan haber beklendiği için gün ışığına çıkamadı.
O halde: Yaşasın yandaş basın! İyi ki var, iyi ki kriminal laboratuvardan sonuç beklemeden bize haber veriyor.
Peki ne oldu da laik basın bu hale geldi?
Ne oldu da "darbe yanlısı, resmi ideolojinin sesi" yaftasını yemeye razı oldu?
Nasıl oldu da laik basın değişemiyor, dönüşemiyor? Sadece Ahmet Hakan ya da Ahmet Arsan'ı kullanarak dindar kesime çakmayı, onların yaşam biçimleriyle alay etmeyi dönüşüm sanıyor.
Sanırım burada dün sonuçlarını verdiğim ABD Dinsel Kimlik Araştırması'nın yorumuna dönmem gerekiyor.
Özellikle de şu iki yoruma:
"Din her ne kadar Amerikan ulusunun hayatında hep hayati öneme sahip olmuşsa da ABD'yi bir arada tutan şey asla belli bir inanç değil fakat özgürlüklere olan inanç olmuştur."
"ABD'de hayat ne tamamen laik ne de tamamen dinsel yapıdadır; bu iki unsurun her an değişim halindeki bir karışımıdır. Bu güçlerden birinin diğeri karşısında güçlenmesi durumunda sorun çıkar."
Bu iki ifadede ABD yerine Türkiye'yi rahatlıkla koyabileceğimizi düşünüyorum:
"Din her ne kadar Türk ulusunun hayatında hep hayati öneme sahip olmuşsa da Türkiye'yi bir arada tutan şey asla belli bir inanç değil fakat özgürlüklere olan inanç olmuştur.
"Türkiye'de hayat ne tamamen laik ne de tamamen dinsel yapıdadır; bu iki unsurun her an değişim halindeki bir karışımıdır. Bu güçlerden birinin diğeri karşısında güçlenmesi durumunda sorun çıkar."
Türkiye'nin iç çatışmalarını çözümlemesinin yolu da bu iki ifadenin taraflar tarafından kabulüne bağlı.
Laik medyanın bu iki ifadeyle de sorunu var:
1) Özgürlüklere sahip çıkmanın demokrasi açısından önemini anlamıyor.
2) Vizyonunu "Türkiye'de hayat laik ve dinsel yapının karşımıdır" olarak belirleyeceği yerde "Türkiye'de hayat laiktir laik kalacak" şeklinde belirliyor.
Durum böyle olunca da "andıçlar" kriminal laboratuvar sonuçları görülmeden yayınlanamıyor. Üstelik de "andıçlar"ın aklanması için her yola başvuruluyor.
Olan tabii ki Türkiye'ye oluyor. Zaman kaybediyoruz.
Çekirgelik
"Din zeka testi değildir, sadece inançtır." (E.W. Howe)
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT