1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Yargıda sivilleşmeden dö-nü-le-mez
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargıda sivilleşmeden dö-nü-le-mez

03 Temmuz 2009 Cuma 03:42A+A-

Demokratikleşme ve yargının sivilleşmesi adına yapılan değişiklik üzerinden post çıkarma gayretkeşliği çok sırıtıyor. İki maddelik düzenlemenin muhtevasına teknik tabirle 'esas'ına kimse ses çıkaramıyor. Esasa ilişemeyenler 'yöntem' üzerinden dolanarak puan almaya çabalıyor.

Bunun teknik tabiri olan 'şekil'i tercih etmeyip, yöntemde ısrarcı olmaları da boşuna değil. Çünkü şekil açısından Anayasa ve iç tüzükteki bütün kurallara riayet edilmiş. Kanunları şekil ve esas bakımından denetleyen Anayasa Mahkemesi, mevzuattaki kurallarla bağlı. Muhalefet partilerinin 'uyku seviyesi'ne bakma şansı maalesef yok!

Albay Dursun Çiçek üzerinden psikolojik harekât yapanlar işin esasından uzaklaşıp alakasız şeyleri tartışmamızı sağladılar. Düzenlemenin, sorguya kaplumbağa hızıyla gelip, cezaevinden jet hızıyla çıkan albayı hedef aldığı aldatmacasıyla ortalığı bulandırdılar. İddialarının teorik desteği olmadığı gibi uygulama tarafından da yalanlanıyor. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un atıf yaptığı Askerî Ceza Mahkemeleri Usul Kanunu'nun 12. maddesinde müşterek suçlarla ilgili adli yargının yetkili olduğu açıkça yazıyor: "Eğer suç Askerî Ceza Kanunu'nda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir." Ergenekon Terör Örgütü Davası, Türk Ceza Kanunu'nda sıralanan 'askerî' olmayan suçlarla ilgili bir yargılama. Asker ve sivil müşterek işlenmiş suçlar her şartta sivil mahkemelerin görev alanına giriyor. Uygulamaya baktığımızda doğal olarak bu mevzuata uygun işlemler karşımıza çıkıyor. ETÖ davasında çok sayıda siville birlikte çeşitli rütbelerde 21 muvazzaf subay tutuklanmış. Albay Çiçek senaryosunun göz boyamaya yetmeyeceğini görünce 'Yetişin, Genelkurmay Başkanı'mızı yargılayacaklar' sosu ekliyorlar. Bereket bunun da mesnetsiz bir umacı olduğu kısa sürede anlaşıldı.

Gerçekler böylesi aşikâr biçimde ortadayken gözümüzün içine baka baka operasyon yapıyorlar. Yetmiyor, operasyona Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü alet etmeye kalkıyorlar. İki eşit taraf varmış, mücadele ediyorlarmış ve Cumhurbaşkanı hakem olarak hem şişi hem kebabı kurtaracak bir formül bulacakmış mış mış.... Cumhurbaşkanı'nın tabii görevini ona verdikleri bir paye gibi sunuyorlar. Bir de üstüne akıl veriyorlar: Kısmî veto yetkisini kullanabilirmiş. Cumhurbaşkanı Gül'ün böyle davranmasını sağlayacak ayakları yere basan deliller sunamıyorlar. Aksine devlet olarak altına imza attığımız ve üst norm kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, askerî mahkemelerin sivil kişilerden ve sivil konulardan elini çekmesi gerektiğini söylüyor. Adil yargılamanın temel göstergelerinden biri olarak yargıç bağımsızlığını önemsiyor. Anayasa'nın 145. maddesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin önüne koymak Türkiye'yi mahkûm ettirmek için yeterli. Şöyle diyor 145. madde: "Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenlenir." Hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığına 'askerlik hizmetinin gereklerini' eklediğiniz anda mayınlı araziye girmiş oluyorsunuz.

Anayasa'nın 145. maddesine boşuna sığınıyorlar. Lafzî olarak değerlendirildiğinde Askerî CMUK'tan gönderme yapılan 9. madde bile iptal edilebilir. Türkiye bu fırsatı tepmemeli, askerî mahkemeleri çağdaş örneklerinde olduğu gibi sadece disiplin suçlarına bakan, temyizi sivil mahkemeler eliyle yapılan bir hale dönüştürmeli. Takip eden psikolojik harekâtın sloganı 'Darbe yapmak suç kapsamına alındı, Köşk'ten veto yedi' şeklinde olacaktır. TCK'nın bütün cesametiyle ortada olması bile onları engellemeye yetmeyebilir. Kabul edelim, hokuspokusu iyi yapıyorlar.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT