1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Yankee Go Home!
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Yankee Go Home!

26 Şubat 2016 Cuma 18:00A+A-

Ne Günlere Kaldık

Ne günlere kaldık. Bir zamanlar ABD defol diyen iki azılı düşman Ulusolcular ve Şiaperestler, bu gün kol kola verip kanka olmuş, İslam defol diyorlar!  Dün Irak Baas Kemalizmiyle silahla, Türk Baas Kemalizmiyle örtülü olarak savaşan İran; bu gün Türk Baas Kemalizmiyle el ele vermiş, Suriye Baas Kemalizmine omuz veriyor

Kendini has - gerçek İslam (hatta tek doğru İslam anlayışı) olarak niteleyen Şiazim, yedeğine İslam’ın en has, en gerçek ve en amansız düşmanları olan Kemalizm, Baasizim, Apoizm ve başta ABD ve Rusya olmak üzere Duble Emperyalizmle omuz omuza vermiş, hepsi beraber Suriye’de (ve bilahare bütün dünyada) İslam’ı ezmek için dört bir koldan saldırıyorlar.

Herkesin Foyasını Meydana Çıkaran Suriye İntifadası Süreci

Evet Suriye’de çok acı bir kurtuluş savaşı veriyor Müslümanlar, çok acılar yaşıyor halk. Lakin bu acılar elbette ne dünyada ne de ahirette boşa gitmeyecek.

Bu acılar vesilesi ile en başta Şiaperestler ile İran rejimi olmak üzere, hemen herkesin foyası açık bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Kimin ne olduğunu ayan beyan görmüş olduk bu vesile ile.

Dünya Beşten Büyükse Ortaya Konmalı

Bu saatten sonra iktidarın hala bir takım politikaları sürdürmesinin hiçbir anlamı kalmamıştır. Artık Bir-leşmiş Milletler’in Suriye sürecinde daha bir netleşen leşliği tescil pratik olarak tescil edilip, Sisi ve İran rejimi gibi Ümmet hainlerinin iktidarda olduğu memleketler hariç tüm İslam memleketleri ile gerçek bir İslam Birliği kurulması süreci başlatılmalı, bu birlik diğer mazlum milletlerle işbirliği yapmalıdır. Yani dünyanın beşten büyük olduğu iddiasının pratik olarak ispatı süreci başlatılmalıdır acilen.

AB Süreci denen maskeli balodan, yani tüm tarafların aldatamadığını bile bile karşısındakini aldatıyormuş ve aldanıyormuş gibi görünme komedisinden de vaz geçilmelidir. Dağdaki çoban bile bal gibi biliyor Türkiye’nin AB’ye alınmayacağını. Hoş alsalar ne olacak, Kafirlerden şimdiye kadar ne fayda gördü ki Türkiye yada başka bir İslam memleketi?

Velev ki AB bir gün Türkiye almaya karar verse bile,  Türkiye’nin faydası için değil, kendi faydası ve Türkiye’nin zararı söz konusu ise alacaktır, başka bir ihtimal asla yoktur. Bu durumda da Türkiye’nin AB’ye girmesi intihar anlamına gelecektir zaten.

Yeni Bir Dünya Kurulmalı

Evet, artık yeni bir dünya kurulması sürecinin başlatılmasının zamanı gelmiştir. Dün İsrail’e çekilen van minüt, bu gün başta ABD ve Rusya olmak üzere tüm emperyalistlere çekilmelidir. Aslında uçağının düşürülmesi Rusya’ya çekilen çok esaslı bir van münit oldu, Rusya hala bunun altından kalkamadı, ne pahasına olursa olsun mutlaka arkasında durulmalı, geri adım atılmamalıdır.

Yine Suriye’de PYD’nin obüslerle vurulması da ABD’ye bir ön ihtardır. Bu konuda artık bir adım öteye geçilmeli, PYD’nin sadece kırmızı çizgiyi geçen unsurları değil, Suriye’deki tüm unsurları ve özellikle beyni vurulmalıdır. Şu açık bir gerçektir ki, PYD’ye atılan her top mermisi, aslında başta ABD olmak üzere Rusya, İran ve Esed’e atılmaktadır. Bu güçlerin Suriye’deki muhaliflere attıkları her mermi de Türkiye’ye!

Yankee Go Home!

Bununla da kalınmayıp sahte ve sinsi dost! ABD’ye daha açık bir van minüt çekilmeli, yankee go home denmelidir. Şu anda ABD’nin gözümüzün içine sokarcasına yaptığı bu açık ihanetlere açık bir karşılık olarak İncirlik acilen boşaltılmalı, bu imkandan istifade ile ABD Türkiye’den tüm unsurlarıyla sökülmelidir.

Şunu görmeliyiz, evet şu anda Rusya yakın tehdit ama, uzun vadede ABD ve İsrail Rusya’dan çok daha ciddi bir tehdit ve daha tehlikeli. Üstelik Rusya tehditi Suriye politikası nedeniyle oluşmuş olup, eğer Türkiye Suriye’yi – de kaybedecekse, bu durumda ABD ile müttefikliğin, Rusya ile düşmanlığın ne anlamı var?

Bu nedenle ABD’yi Türkiye’den tamamen çıkarmak, İsrail’le ilişkileri en alt seviyeye, hatta sıfır seviyeye indirmek Türkiye’nin hayrı ve geleceği için elzemdir.

İsrail’e Değil Halkına Güven

Son günlerde tekrar bir İsrail muhabbeti başlamış görünüyor sinirli monşerlerin yönlendirmesiyle. Şu bilinmelidir ki, geçmişte Rusya’dan korunayım diyerek ABD ve Nato’ya sığınmak nasıl yıkıcı bir zarar verdi ise, bu günde Rusya korkusuyla İsrail’e tekrar yaklaşmak daha yıkıcı bir zarar verecektir.

İsrail Rusya’dan daha zalim ve tehlikeli olup, İsrail’e yaklaşmak, yılandan kaçarken akrebe yaklaşmak anlamına gelir. Dış politikada sinirli monşerlerin oyununa gelinmemelidir.

Şu iyi bilinmelidir ki, tüm İslam âlemi ve Türkiye’nin iyiliği için İsrail’le en iyi ilişki biçimi “sıfır ilişkidir”. İktidar ABD yada İsrail’e değil, halkına güvenmeli, kendi yağıyla kavrulmanın alt yapısını hazırlamalıdır.

Nato Neyi Koruyor?

Eskiden her askeri darbe Nato’ya Cento’ya bağlı olduğunu deklare etmek suretiyle kendilerinin de önceki iktidarlar gibi batı uşaklığını sürdüreceğini deklare etmek suretiyle batıdan onay alarak iktidara yerleşirdi. Artık o günler geçti ve argüman değişmeli, açıkça Natoya Matoya bağlı olmadığını deklare etmeli iktidar.

Sahi ne faydasına gördü Türkiye şimdiye değin Nato’nun? Nato’ya girmek uğruna Kore’de 720 asker kaybedeceğine, o günlerde Rusya’ya kafa tutup bu askerleri kaybetse idi daha akıllıca olmaz mıydı?

Ama mümkün mü, o gün sadece kendi halkına kafa tutup, batılılara kafa eğenler vardı. Oysa bu gün iktidarda olanlar batı karşısında ezik olmadıkları gibi, halkta yavaş yavaş uyanıyor. O halde hala aynı sinikliği, teslimiyetçiliği devam ettirmenin ne anlamı var?

Kötü Komşu Ev Sahibi Yapmalı İdi

Nato gerçekten Türkiye’yi korumak için mi var, yoksa Türkiye’yi bir takım sınırlara hapsetmek için mi? Bu güne kadar Nato’nun gerçekten ne faydası oldu Türkiye’ye, bu günden sonra, mesela Rusya Türkiye’ye saldırsa, Türkiye’yi bırak korumak, silah desteği vereceğine inanan var mı gerçekten?

Kötü komşu ev sahibi yapar demişler. Eğer Türkiye kötü komşulara karşı birilerine sığınmak yerine kendi halkına ve imkanlarına sarılsa idi, bu gün Rusya ve belki ABD’den daha büyük bir güç olurdu. Üstelik zalim bir güç değil, İslam tandanslı adil ve adalet savaşçısı bir güç olurdu.

1 Mart Tezkeresi Geçse Ne Olurdu?

Erdoğan geçenlerde bir vesile ile üstelik hiç alakası yokken 1 Mart tezkeresi geçse idi Irakta durum böyle olmazdı diyerek hem tezkereyi savundu, hem de tezkereye oy vermeyenleri suçladı.

Doğrusu bu iddianın geçersizliğini anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Özal 1 koyup 3 alayım derken hayatını kaybettiği gibi, Erdoğan’da 1 koysaydı muhtemelen hayatını kaybedecekti. Bunu anlamak için 5 yıllık Suriye kıyamı sürecine, hatta son 1 yıla bakmak bile yeterli aslında.

Emperyalizmle İşbirliği Yapmak Daima Kaybettirir

Tarih boyunca Türkiye ABD ile ne kadar işbirliği yaptı ise o kadar kaybettiği gibi, ne kadar yapmadı ise o kadar kazanmıştır. Nitekim son süreçte Işidle mücadele adına İncirliği açması bile zararına olduğu gibi, PYD’nin bizzat ABD tarafından, üstelik Türkiye’deki İncirlik ve başka imkanları kullanılarak her türlü desteğe kavuşmasını engelleyememiştir.

Eğer 1 Mart tezkeresi çıksa idi yine Irak bu günkü gibi olurdu ama, Türkiye bu günkü gibi olmaz, İslam dünyasında itibarı beş paralık olmuş bir Türkiye ve iktidardan çoktan düşürülmüş bir AKP, Ümmete ümit olmak bir yana, Ümmetin farkına bile varamadığı bir Türkiye olurdu.

Fırsatçı Ve Çıkarcı Değil, İlkeli Ve Ahlaki Politika

Şunu görebilmeli artık karar alıcılar, ister ABD ister Rusya yada bir başkası,  hangisi olursa olsun emperyalistlerle beraber hareket etmek, her zaman, kesinlikle ve kesinlikle kaybettirir. (Saldırmadıkları sürece) emperyalistlere savaş açılsın demiyorum ama, en azından işbirlikçi konumdan süratle kurtulunması şarttır. Zira  bu pozisyonun faydası değil zararı olmuştur her daim ve ilerde de böyle olacaktır.

Üstelik Müslümanlara değil haksız ve zalim, fırsatçı ve çıkarcı politikalar bile yakışmaz. Sadece ilkeli ve ahlaki politikalar yakışır ve her daim kazandırır. Pragmatist politikalar ise yakışmadığı gibi, kesinlikle her daim kaybettirir. 1 Mart Tezkeresi, van minüt ve Suriye kıyamındaki tutumlar bu gerçeğin açık ispatlarıdır.

Ayasofya Açılmalı

Batıcıların batı karşısındaki aşağılık kompleksi ve zilletinin sonucu Ayasofya müze yapılmıştır. Zillet, yalakalık, sığınmacılık, batıcılara yakışır, Müslümanlara değil, bu nedenle artık bu kompleksten ve zilletten kurtulmamızın sembolik bir göstergesi olarak acilen Ayasofya tekrar Cami haline çevrilmelidir.

Ayasofyanın cami yapılması, tüm emperyalistlere ve uşaklarına toplu bir van minut, 100 yıl önce açılan zillet parantezinin kapanışı anlamına gelecektir.

Evet batının şımarık çocuğu İsrail’e gücümüz yetmez ama, en azından sıfır ilişkiye gücümüz yeter. Evet şu anda Mescidi Aksa’yı özgürleştirmeye gücümüz yetmez ama, Ayasofya’nın cami haline çevrilmesine yeter.

En İyi Savunma Saldırıdır

Savunan değil saldıran kazanır. Saldırmak derken elbette ne haksız bir saldırıdan, ne de cahilce saldırılardan bahsetmiyorum. Hakkı üstün kılmak için yapılan hikmetli saldırılardan bahsediyorum.

Hatta saldırıdan kastım birilerin saldırmak da değil. Kendi çizgilerimizi netleştirmekten, sınırlarımızı kalınca çizerek çiğneyenleri dışarı çıkarmak için yapılacak bir savunma saldırısından bahsediyorum.

Hadi bunu da, yani savunma için bile yeni saldırılar yapmayalım, ama hiç olmazsa mesel İsrail konusunda kazandığımız düşük ilişki düzeyini korumakta mı elimizden gelmez.

Bugünün İdeal Politikası, Yarının Reel Politikası Olmalı

Her kes bir reel politikadan, akıllı olmak gerektiğinden bahsediyor. Bunu söyleyenler şunu izah etmeli, Türkiye 100 yıldır akıllı oldu da, reel politik diye batı uşaklığı yaptı da ne kazandı, zillet ve aşağılanmadan, kölelikten başka. Artık bundan sonra birazda deliliği denemeli iktidar. Evet Türkiye kimseye saldırmasın ama, sınırları çiğnendiğinde birilerine karşı tavır almak, birilerini Türkiye’den uzaklaştırmakta elinden gelmez mi?

Hem unutmayalım ki, bu günün reel politiği, dünün ideal - hayal politiği idi. Bu günün ideal – hayal politiği de, yarının reel politiği olacaktır. İktidarların devlet yönetiminde (hatalı yada doğru) gözettiği dengeler olabilir ama, bizlerin böyle bir denge gözetmek gibi sorumluluğumuz yok. Bizler halkımıza, iktidarlara, karar alıcılara ideal olanı işaret etmek durumundayız ki, onlar reel politika uygulasalar bile, bu batağa saplanıp kalmasınlar ve bataktan çıkmak için gayret etsinler.

Bizim rehberimiz (hüden) Kur’an ve peygamberimizin gerçek sünnetidir, reel politika denen kurt kanunları değil. Bu nedenle olayları birileri bir yerlere göre değerlendirebilir ama, bizler ancak kendi rehberimize göre değerlendirebiliriz. Eğer doğru değerlendirebilirsek, bu rehber bizi dünyada izzete, ahirette kurtuluşa erişme vaadini de içermektedir.

 

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum