1. YAZARLAR

  2. AHMET MARUF DEMİR

  3. Uzungöl Hatıram
AHMET MARUF DEMİR

AHMET MARUF DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları >

Uzungöl Hatıram

19 Temmuz 2019 Cuma 11:08A+A-

Birkaç yıl önceydi. Ailece Karadeniz'i gezmek için yola çıkmıştık. Bu gezi içerisinde Uzungölü'de görmüştük. Tabi Uzungöl'e varmadan güzergahımız üzerindeki manzara zaten bizleri bir hayli mest etmişti. Uzungöl'ün kendisini gördüğümüzde ise güzelliği bizlere cennet ayetlerini hatırlatmıştı. Nitekim Kur'an, cenetteki nimetlerle karşılaştığımızda bunların benzerleriyle dünyada da karşılaştığımızı söyleyeceğimizi yine bizim ağzımızdan ifade ediyordu. Bizim de gidip gördüğümüz, hayran olduğumuz ve (inşallah) cenneteki manzaralar ile karşılaştığımızda hatırlayacağımız Uzungöl'de bu nimetlerden biri olarak önümüzde duruyordu.

Böylesine bir güzellik içerisinde kahvaltımızı meşhur kuymak ile yaparken, bir yandan da

Rabbimizin El-Musavvir sıfatını zikretmiştik. Kahvaltımızı yaptıktan sonra da Uzungöl ve çevresini turlamalar, hatıra fotoğrafları çekinmeler, yamaç paraşütü yapanları izlemeler, çocukların oyun trenine binmeleri ve diğer aktivitelerde bulunmaları vesaire derken öğle namazı vakti yaklaşmıştı. Öğlen ezanı ise henüz okunmamıştı. Biz yine de abdestimizi almak için Uzungöl manzaralı karpastollara, ayrı bir hava katan o camiye doğru yönelmiştik.

Camiye varmıştık. Abddest alma bölümüne inmiştim ki caminin hoparlörlerinden anons geçmeye başlamıştı. Hoparlörlerden üzücü bir duyuru yapılmıştı. Askeri operasyon sırasında hayatını kaybeden bir asker cenazesi olduğunu ve cenaze törenin de şu yerde ve şu zamanda ifa edileceği söylenmişti.

Çözüm sürecinin sona erdiği dönemlerdi. O günlerde, Diyarbekir'de, her gece evimizin önündeki çatışmalardan, atılan molotof ve gazlardan birkaç günlüğüne de olsa kaçmak istemiştik. Bu isteğimiz bizleri yine de üzüntüden kurtaramamıştı. Acı gerçeğimizle birkez daha başbaşa kalmıştık.

Anonsu duyar duymaz hızlıca abdestimi almış ve abdesthaneden çıkmıştım. Yaşadıklarımız nasıl bir travma ise artık, benim ilk aklıma gelen şey bir Diyarbekirli olduğum ve buradaki insanların da bunu öğrenmesi olmuştu. Kendim için değil. Ailem için korkmuştum. Doğrudur. Abartılı da gelebilir. Tespitim elbette ki tartışılır. Genel bir tanımlamayla Batı'daki insanların, o gün için Karadeniz halkının ve özelde Uzungöl'de yaşayanların tümünü töhmet altında bırakmak gibi elbette bir derdim de yok. Böyle bir algı oluşturmaktan da Allah'a sığınırım. Lâkin yaşadığım duygu buydu. Ve bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Nihayetinde bizlere karşı tahrik gücünün epey yüksek olduğunu düşündüğüm bir anons yapılmıştı. Bu yüzden de tedbirimi almak zorundaydım.

Aslında asıl niyetimiz öğle namazımızı o güzelim camide eda etmekti. Ama abdest sırasında o anonsu duymamız planı değiştirmemize neden olmuştu. Şahsen, asker cenazesi gelmeden  Uzungöl'den ayrılmanın daha doğru olduğunu düşünmüştüm. Muhtemeldir ki herhangi biri nerden geldiğimizi sorabilirdi. Bu soruya binaen de çocuklar, "Diyarbekir'den geliyoruz" cevabını verebilirlerdi. Ortamın gerginliğiyle de üzücü hadiseler yaşanabilir tedirginliğini taşımıştım.

Bu aralar konumuzla da alakalı bir trend var. Sosyal medya kullanıcıları muhakkak görmüşlerdir. Şuralı olduğumdan herkes şunu şunu yaptığımızı sanıyor gibisinden... Bu akıma ben de dahil olmuş ve şöyle yazmıştım: Diyarbekirlisin diye her gün ciğer yedikten sonra bu ülkeyi bölmek istediğini sanıyorlar. Türkiye toplumunun hepsi için böyle olmasa dahi, maalesef büyük çoğunluğun bizlere biçtiği rol bu. Diyarbekirliysen haliyle Kürtsün. Kürtsen o zaman kesin bölücüsün!

Şimdi, Uzungöl'deki Kürdistanlı turist kafilesine yapılanları görünce yeniden o günü hatırladım. O gün şahsımda tezahür eden hissiyatın aslında normal olduğuna şahit oldum. Bugün buna şahit olmanın, tıpkı yine o gün, o asker cenazesinin verdiği acıyı birkez daha yaşamak kadar acı verici olduğuna kahroldum.

Olay malum. Kürdistanlı bir anne, bebeğiyle hatıra fotoğrafı çekinmek istiyor. Kendisi belki aslen Kürt bile olmayabilir. Bu nedenle bazılarının düşündüğü gibi de bölücü değildir! Sadece bir Kürdistan vatandaşı ve Kürdistanlı bir annedir. Devletinin bayrağını sembize ettiği atkısıyla fotoğraf çekinmek istemiştir. Aynen Türk bayrağıyla fotoğraf çekinen milyonlarca Kürt anneni yaptığı gibi!

Ama ne fayda. Anneymiş, kadınmış, bebekmiş, turistmiş, misafirmiş... Heyhat! Kürdistan temalı bir atkı, kırmızı pelerin görmüş boğa misali bazılarını azdımak için yeterli sebepmiş. Yetmemiş ki, kafileden, özelikle de anneden özür dileneceğine bir de üstüne tuz biber serpilmiş. Turist kafilesinden kimileri de sınır dışı edilmiş! Güler misin, ağlar mısın?! Ah benim canım memleketim!

Diyebilirsiniz ki halkın içinden, avam diye adlandırdıklarımızdan bazıları cahil... Ki bu cahillikleriyle de sürekli hamaset taşıyorlar. Diyebilirsiniz ki Sinan Oğan gibilerini dinliyorlar. Diyebilirsiniz ki hasta zihinli onlar ve tedavi olmayı da bir türlü kabul etmediklerinden birçok şeye alerjileri var. Peki, devletin kurumlarına... Valiliğin, savcılığın tavrına ne denmeli?!

Devletin tepesindeki insanların tanıdığı, resmi davetlerde bulunduğu, önlerinde fotoğraf çektirdiği bayrağı; o bayrağın renklerini; gidip ziyaretlerde bulunduğu o devletin ismini; o devletten ülkesine gelen bir turist kafilesinin de hayli hayli olabileceğini bilmemesi kabul edilebilir bir şey midir? Bölücülük yapmak... Şeytani olan ırkçılığı azdırmak...  Devlet yönetiminde kabiliyetsiz olmak... Bu ülke de yaşayan Kürtlerin kalbini kırmak ve yine bu ülke de yaşayan faşistlerin elini güçlendirmek... Hepsi işte tam da budur. Ayıptır. Yazıktır. Günahtır.

Hatta belki de bütün bunlardan sebepdir; İstanbul'daki Kürtler 23 Haziran seçiminde kendilerini günlük siyasete kurban etmediler!

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum