1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Uygurların Yaşadığı Zulmü Görmenin Vakti Gelmedi mi?
Uygurların Yaşadığı Zulmü Görmenin Vakti Gelmedi mi?

Uygurların Yaşadığı Zulmü Görmenin Vakti Gelmedi mi?

Pekin bir yıl önce Uygurlara şiddet uyguladığında dünya yüzünü başka yöne çevirdi. Müslüman dindaşları bile Uygurların içinde bulunduğu durumla pek ilgilenmiyor.

06 Temmuz 2010 Salı 10:47A+A-

Uygurları Hatırlamanın Tam Zamanı

Carl Gershman*

Bir yıl önce bugün, Çin polisi ülkenin batı bölgesi Sincan'ın başkenti olan Urumçi'deki Uygur azınlığın düzenlediği barışçıl bir gösteriyi şiddet kullanarak bastırdığında, dünya yüzünü öbür tarafa çevirdi. Uygur İnsan Hakları Projesi'nin söz konusu huzursuzluk konusunda kısa süre önce yayımladığı 'Kimse bizi duyuyor mu?' başlıklı raporun mesajı bu.

Görgü tanıklarının ifadelerine dayanan rapor, protestoculara açılan (ve yüzlerce ölümle sonuçlanan) ateşin yanı sıra toplu dayağı, binlerce insanın rastgele gözaltına alınmasını ve bölgenin dış dünyayla bağını koparacak şekilde iletişim araçlarının 10 ay boyunca kapatılmasını ayrıntıyla anlatıyor. Geçen hafta Washington'da düzenlenen ve raporun kamuoyuna açıklandığı konferansta, bir görgü tanığı polisi Han Çinli güruhlara çelik sopalar verirken gördüğünü anlattı; bu durum, güvenlik güçlerinin Uygur karşıtı şiddeti kışkırttığına dair raporları teyit ediyor.

Huzursuzluğun kaynağı içeride

Pekin şiddet nedeniyle 'denizaşırı düşman güçler'i, özellikle de 2005'te bir Çin hapishanesinden ABD'ye sınırdışı edilen Uygur lider Rabiya Kadir'i suçladı. Fakat huzursuzluğun kaynağı tümüyle içeride; olayların doğrudan sebebi, Urumçi protestolarından 10 gün önce Guangdong'daki bir oyuncak fabrikasında Uygur işçilere düzenlenen saldırıydı.

Urumçi'nin yaklaşık 4 bin 800 kilometre doğusunda Uygur işçilerin yaşıyor olması, Çin'in Uygur karşıtı politikasını açıkça ortaya koyuyor; bu politika, işsiz Uygurlar ve özellikle de genç kadınlar doğu Çin'deki fabrikalarda işe alınırken, Han Çinlileri batıdaki Sincan bölgesine yerleşmeye ve burada iş bulmaya teşvik ediyor. Kadınlara odaklanılması da tesadüfi değil, Kadir Washington konferansında şu açıklamayı yaptı: "Bu durumun, yetkililerin bizim bir halk olarak devamlılığımızı tehdit etme çabalarının bir parçası olduğuna inanıyoruz, zira bu kadınları evlenecekleri ve aile kuracakları yaşta topluluklarından uzaklaştırıyorlar."

Sincan'ın etnik bileşimini değiştiren nüfus transferi, aslında Çin'in Uygur halkının hayatta kalmasını tehdit eden sistematik politikasının boyutlarından sadece biri. Uygur dili okullarda fiilen saf dışı bırakılırken, Uygur tarihi ve kültürü hakkındaki yüzlerce kitap yasaklandı, hatta yakıldı. Dini personel 'vatansever yeniden eğitim'den geçmeye zorlanırken ve cami inşaatları sıkı kontrolden geçirilirken, Uygurların Müslüman inancı saldırı altında. En az bunlar kadar önemli bir nokta da şu: Çinli yetkililer, Kaşgar'da Eski Kent'i tahrip ediyor, 65 bin evden 200 bin insanı çıkarıyor ve 'Uygur kültürünün beşiği' diye adlandırılan bu kenti yok ediyor.

BM Genel Sekreteri General Ban Ki-moon Doğu Kudüs'te Filistinlilere ait 22 evin yıkılması planını 'tahrik edici' ve 'uluslararası hukuka aykırı' diye niteledi. Fakat Eski Kaşgar'ın ve bütün Uygur kültürünün toptan yok edilmesi tek bir kelimeyi bile hak etmiyor. George Orwell'in Stalin'i düşünerek söylediği gibi, "en büyük suçlar... o anın siyasi atmosferiyle uyuşmadıkları sürece, gerçekten bütün yönleriyle gözden kaçabilir." Şu açık ki, Uygurların içinde bulunduğu korkunç durum, Müslüman dünyadaki dindaşları açısından bile şu anın siyasi atmosferiyle uyuşmuyor.

Geçen hafta açıklanan rapor, Çin hükümetine ve uluslararası topluma tavsiyeler içeriyor. Pekin'e medya özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünün yanı sıra Urumçi protestolarının altında yatan sebeplerin kabul edilmesi konularında yapılan tavsiyelerde dikkat çeken nokta şu:

Bu tavsiyeler, 8 binden fazla Çin vatandaşı tarafından imzalanan ve 'bütün etnik ve dini grupların gelişebileceği' türden federal bir cumhuriyet çağrısını da içeren 'Charter 08' ilanındaki ilkeler ve hedeflerle de uyumlu.

Çinli demokratlar ve Uygur azınlık, Pekin'deki hükümetin halkın rızasından kaynaklanan demokratik yetkinin yokluğunda meşruluk kazanmak için fitillediği aşırı milliyetçiliğin tehdidi altında. Sürgünde başlattıkları diyaloğun rejimin tümüyle engelleyemediği iletişim kanalları aracılığıyla Çin'in içinde yankı bulması, böylece milliyetçi nefrete karşı koyması ve şiddetin bırakılmasıyla Çin için farklı bir geleceğe yönelik ortak bir bağlılığı güçlendirmesi gerekiyor.

Uluslararası soruşturma şart

Uluslararası toplum tarafından da birçok şey yapılabilir. Demokrat vekil James McGovern'ın önerdiği bir karar, ABD'nin Çinli yetkililerle görüşmelerde Uygurların haklarını gündeme getirmesini, elçilik çalışanlarının davaları izlemesine imkân tanınmasının talep edilmesini ve Urumçi'de bir konsolosluk açmaya çalışılmasını öngörüyor.

ABD ve uluslararası toplum aynı zamanda, Uygurların geçen temmuzda meydana gelen olaylar için bağımsız bir uluslararası soruşturma yürütülmesi ve Çinli yetkililerle anlamlı bir diyalog başlatılması yönünde üç ay önce yaptığı çağrıyı da desteklemeli. Uygurların sesini bir süredir kimse dikkate almıyordu. Onları dinleme vakti geldi.

* ABD merkezli Demokrasi için Ulusal Fon -National Endowment for Democracy-adlı kuruluşun başkanı, 5 Temmuz 2010 / Çev: Radikal

HABERE YORUM KAT