1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Uluslararası düzenin en büyük sınavı
Uluslararası düzenin en büyük sınavı

Uluslararası düzenin en büyük sınavı

“İsrail'in hukuk tanımaz tutumuyla yüzleşilmediği sürece, devletler uluslararası sistemde hukuk ve düzenin çökmesi ve BM'nin işlevsiz hale gelmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.”

18 Eylül 2025 Perşembe 17:34A+A-

BM'nin Filistin kararında süre doldu: Uluslararası düzenin en büyük sınavı

Balakrishnan Rajagopal / AA Analiz


İsrail’in Filistin’de işgal ettiği yasadışı yerleşimlerden tamamen çekilmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun tanıdığı bir yıllık süre [1] doluyorken şu sorular öne çıkıyor: Eğer bu süre felaket niteliğindeki mevcut tablo değişmeden dolarsa, ne yapılacak, ne yapılabilir, ne yapılmalıdır? Özellikle Gazze’de, kente yönelik acımasız saldırılar altında soykırıma varan bir yıkımla karşı karşıya kalan Filistinlilerin geleceği ne olacak? Uluslararası düzen, küresel hukuk ve kuruluşundan bu yana en ağır krizini yaşayan BM kurumlarının akıbeti ne olacak?

Tarihi bir karar

BM Genel Kurulu'nun bir yıl önce kabul ettiği karar [2], tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. Karar yalnızca İsrail'in, diğer devletlerin ve BM sisteminin atması gereken adımları açık ve ayrıntılı biçimde sıralamakla kalmıyor, aynı zamanda 1980'lerden bu yana Filistin meselesine dair alınmış en kapsamlı ve güçlü karar olma özelliğini taşıyor. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonraki dönemde Genel Kurul'un Filistin konusuna ilgisi geçmiş yıllara kıyasla çok daha sınırlı ve aralıklıydı. Bu nedenle 2024'te kabul edilen karar, hem kapsamı hem de taleplerinin netliğiyle tarihi bir önem kazandı. Bu kararlar şu şekildeydi:

·İsrail’in Filistin'deki işgaline son vererek askerlerini ve yasadışı yerleşimlerini geri çekmesi, böylece Uluslararası Adalet Divanı'nın 2024’te aldığı tarihi karara, kararın kabulünden itibaren bir yıl içinde uyması,

·Filistinlilere karşı ayrımcılık yapan ve ülkenin demografik yapısını değiştiren tüm yasa ve uygulamaların kaldırılması,

·İşgal edilen toprakların iadesi, tazminat ödenmesi ve Filistinlilere geri dönüş hakkının tanınması,

·Gazze halkının korunması için Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım davasında aldığı geçici tedbir kararlarına derhal uyulması,

·Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanmasının hiçbir şekilde engellenmemesi.

Ayrıca karar, diğer devletleri İsrail'e ve işgal altındaki Filistin'den gelen ürünlere karşı yaptırımlar, silah ve ticaret ambargosu uygulamaya, vatandaşlarını ve diğer kişileri suçlardan sorumlu tutmaya, İsrail’in Filistin’in statüsünü, topraklarını veya halkını değiştirmeye yönelik hiçbir eylemini tanımamaya, uluslararası insancıl hukuka uyumu sağlamaya ve Filistin’deki sistematik ayrımcılığı sona erdirmeye çağırdı.

İsrail’in saldırıları ve karar tanımazlığı

Ne yazık ki bu taleplerin neredeyse hiçbiri ne İsrail ne de diğer devletler tarafından yerine getirildi, aksine İsrail’in karar tanımaz tutumu daha da arttı. Gazze’ye yönelik soykırımsal saldırılar giderek şiddetlendi ve insani kayıplar tarihi boyutlara ulaştı, Gazze’de 230 bin Filistinli öldü ya da yaralandı. Bunların arasında binlerce çocuk bulunuyor, birçoğu enkaz altında kalarak ya da yakılarak hayatını kaybetti. Bugün ise 2,1 milyon kişi, yani Gazze nüfusunun neredeyse tamamı, açlık ve evsizlikle boğuşuyor.

İsrail, Gazze'de soykırım yapıp Batı Şeria'daki ilhakını pekiştirirken, Katar'ın da aralarında bulunduğu altı Arap ülkesine saldırılar düzenledi, hatta Katar'da barış müzakerecilerini öldürmeye kalkıştı. Katar’a yönelik saldırıyla aynı gün İsrail, Gazze'ye karşı operasyonlarında yeni bir aşamaya geçtiğini duyurdu. Yaklaşık 1 milyon kişiye Gazze kentini terk etme emri verildi, ancak güvenlikleri için hiçbir önlem alınmadı, bu sırada konutlar ve yüksek binalar sistematik biçimde yerle bir edildi. Aynı dönemde İsrail hükümeti, Doğu Kudüs yakınındaki sözde E1 “Maale Adumim” projesini onaylayarak Batı Şeria'yı fiilen ikiye böldü. İsrail Başbakanı ise bu adımın, Filistin devletinin kurulmasını engelleme vaadini yerine getirmek için atıldığını açıkça dile getirdi.

Bu adımlar, Filistin topraklarının, tarım arazilerinin ve bahçelerinin kalıcı olarak ilhak edilmesine yönelik girişimler arasına giriyor. Nitekim kısa süre önce İsrail hükümeti, İsrailli insan hakları örgütü HaMoked’in açtığı bir davada [3] yüksek mahkemeye, Filistinli çiftçilerin sözde "dikiş hattı bölgesi"ne (ayrım duvarı ile yeşil hat arasındaki alan) girişinin kalıcı olarak yasaklanacağını bildirdi. Böylece çiftçilerin kendi topraklarına erişimi tamamen engellenecek. Bu tür kademeli toprak gaspı uygulamaları sessizce hayata geçiriliyor ve sahada fiili durum yaratarak İsrail’in işgal yoluyla ilhak projesi tamamlanıyor.

Devletler ne yapmalı?

Bu gelişmeler ve İsrail kontrolünün Filistin'in tamamında giderek artması, kritik bir soruyu gündeme getiriyor: BM Genel Kurulu'nun tanıdığı bir yıllık sürenin sona ermesine ramak kala, diğer devletler şimdi ne yapmalı, ne yapabilir ve ne yapmak zorunda? Peki uluslararası düzen, hukuk ve BM sistemi nasıl bir gelecekle karşı karşıya kalacak?

Devletler, hem tek tek hem de birlikte hareket ederek, derhal İsrail'e karşı yaptırım ve ambargo uygulamalı ve bunların kendi topraklarında etkin biçimde hayata geçirilmesini sağlamalıdır. Cenevre Sözleşmeleri çerçevesinde taraf devletler konferansını toplama yetkisine sahip olan İsviçre'den, İsrail'e, generallerine, askerlerine ve liderlerine yönelik ciddi önlemler alınmasını resmen talep etmelidirler. BM Genel Kurulu'nda "Barış için Birleşme" kararı uyarınca zorlayıcı adımlar atma yetkilerini kullanmalı ve 1974'te apartheid Güney Afrika'ya yapıldığı gibi İsrail'in üyeliğinin düşürülmesini gündeme getirmelidirler.

Ayrıca İsrail ile tüm ticaret ve yatırımlar durdurulmalı, akademik ya da sportif etkinlikler dahil İsrail'in yer aldığı tüm organizasyonlar boykot edilmelidir. Apartheid Güney Afrika'ya karşı yürütülen küresel dayanışma, halkın kahramanca direnişini güçlendirmiş ve rejimin çöküşünü hızlandırmıştı. Dünya barış ve güvenliğine büyük bir tehdit oluşturan ve ağır insan hakları ihlalleri işleyen bugünkü ırkçı İsrail rejiminin de benzer biçimde dönüştürülmesi mümkün.

İsrail'in hukuk tanımaz tutumuyla yüzleşilmediği sürece, devletler uluslararası sistemde hukuk ve düzenin çökmesi ve BM'nin işlevsiz hale gelmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.


[1, 2] https://docs.un.org/en/A/ES-10/L.31/Rev.1

[3] https://hamoked.org/document.php?dID=Updates2433

 

HABERE YORUM KAT