1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ''Türkiye’nin Siyasi Geleceğini Belirleyecek Sosyolojik Dinamikler Nelerdir?’’
''Türkiye’nin Siyasi Geleceğini Belirleyecek Sosyolojik Dinamikler Nelerdir?’’

''Türkiye’nin Siyasi Geleceğini Belirleyecek Sosyolojik Dinamikler Nelerdir?’’

Doktorasını siyaset sosyolojisi üzerine yapan, sosyal araştırmalarıyla tanınan İbrahim Uslu, Taha Akyol’un sorularını cevapladı.

16 Mart 2020 Pazartesi 14:30A+A-

KARAR / Taha Akyol

Yeni seçmen iktidara soğuk

KİMDİR?

DR. İBRAHİM USLU Kamu yönetimi okudu. Amerika’da siyaset sosyoloji üzerine doktora seminerlerine devam etti. Doktorasını 1999 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Sosyal Politika üzerine tamamladı. Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) Genel Müdürü olarak siyasi siyasi eğilimler üzerine araştırmaları yayınlandı. Halen siyasi danışmanlık hizmeti veren şirketinde iş hayatını sürdürüyor.

Tüm dünya gibi Türkiye de değişiyor. Türkiye’nin siyasi geleceğini belirleyecek sosyolojik dinamikler nelerdir?

Siyasi tarihimize baktığımızda, büyük başarılar elde etmiş özellikle sağ partilerin belirli sosyolojilere yaslandığını görürüz. Partiler bu sosyoloji ile sağlıklı bir iletişim içindeyken başarılarını sürdürüyorlar. Ancak ya bu tabanla bağları zayıflayınca ya da sosyoloji değişince partiler de güçlerini kaybediyorlar.

Menderes’in Demokrat Parti’si Cumhuriyet elitlerine dahil olamayan veya rejimin değerlerine karşı çıkan periferideki toplum kesimlerini yanına alarak büyük bir siyasi geleneği başlattı. Daha sonra Demirel bilhassa Adalet Partisi döneminde çoğunlukla kırsal seçmenlerin desteği üzerinden siyasetini sürdürdü. Özal’ın Anavatan’ı bu iki gelenekten farklı bir sosyolojiye yaslanmayı denedi. Ama “Orta Direk” olarak kodladığı şehirli orta sınıfları siyasetin merkezine yerleştirmeye çalışan Özal, kişi başına düşen milli gelirin henüz iki bin USD’nin altında olduğu bir ekonomide biraz aceleci davranmıştı.

MSP’nin devamı olan Erbakan liderliğindeki Refah Partisi ise aslında sol siyasetin doğal tabanı olması gereken şehirlerin çeperlerindeki kitlelerin sözcüsü oldu.

Başta Milli Görüş tabanı olmak üzere, merkez sağ seçmenleri de cezbetmeyi başaran Erdoğan’ın AK Parti’si ise kendini ‘Muhafazakar Demokrat’ olarak isimlendirdi ama 2014’ten itibaren daha çok Milliyetçi-Muhafazakar bir çizgiye oturdu.

Tüm gücüne ve tarihsel üstünlüğüne rağmen Milliyetçi-Muhafazakar siyaset, Gezi Olayları ile artık görünür hale gelen ve küreselleşmenin yanı sıra internet ve iletişim devrimlerinin tetiklediği yeni sosyolojik gelişmeler nedeniyle bir kriz yaşamaktadır.

2017 Anayasa Referandumu bu sosyolojik gelişmelerin siyaseti etkilemeye başladığı ilk oylama olarak dikkat çekicidir. O günden sonra yaşanan tüm seçimlerde siyaset sosyolojisindeki dönüşümlerin etkisi net bir biçimde hissedildi.

ŞEHİRLİ EĞİTİMLİ VE GENÇ 

Günümüz Türkiye’sinde Şerif Mardin’in ‘çevre-merkez’ diyalektiği artık anlamını yitirmiş ve sosyolojik dönüşümler yeni seçmen profilleri ortaya çıkarmıştır. Bunları sıralayacak olursak;

*Birincisi kentlileşmiş seçmenlerdir. Kırdan kente göç 1950’lerden itibaren hızlanıyor ama hep yavaş işliyor. 2014 yılında ise kabul edilen Büyükşehir yasası ile bir anda 30 tane ilimiz büyükşehir olarak ilan edildi, bu illerde Büyükşehir Belediyeleri kuruldu ve en ücra köyler bile Büyükşehir Belediyesine bağlandı. Önceden kentlileşmek için kırsaldan büyük kentlere göç ve önce gettolarda kırsal hayatlarını sürdürüp sonra kentin içlerine doğru hareket ederek insanlar kentlileşiyordu. Bazen de nesil değişimi gerekiyordu. Ama Büyükşehir reformundan sonra seçmenler yaşadıkları yerlerde büyükşehir olanaklarına kavuşmaya başladılar. Bu durum belki yaşam tarzlarını henüz radikal biçimde dönüştürmedi ama siyasal beklenti ve taleplerinde büyük değişiklikler ortaya çıkmaya başladı.

*İkincisi, yüksek eğitim görmüş seçmenlerin sayısındaki artıştır. AK Parti döneminde üniversite sayısında yaşanan artışların bu tablonun ortaya çıkmasında katkısı büyüktür. Günümüzde seçmenlerin yaklaşık %20’si lisans ve lisans üstü eğitime sahiptir.

*Üçüncüsü, sadakatsiz seçmenlerin sayısının artmasıdır. Siyaset biliminde ‘yüzer gezer seçmen’ olarak nitelendirilen ve birden fazla seçimde aynı partiye oy vermeyen seçmenlerin miktarı 2017’den beri düzenli olarak artmaktadır. Günümüzde yaklaşık olarak 4 seçmenden birisinin kendini bağlı hissettiği bir partisi yoktur. Bunların özellikle iktidar konumundaki partilere tepki duyma eğilimi yüksektir.

*Dördüncüsü, siyasal toplumsallaşma sürecinin dönüşmesidir. Siyaset bilimine giriş derslerinde ilk öğretilen şey yakın zamana kadar insanların siyasi tutumlarını ailelerinden tevarüs ettiğiydi. Ama artık tüm dünyada genç seçmenler muhalif eğilimlere daha fazla sahiptirler ve ebeveynlerinden farklı partilere oy verme tutumları her geçen seçimde artmaktadır. Gençler siyasal bilinçlerini artık ailelerinden değil, ebeveynlerinin hiç olmadığı sosyal ağlardan edinmektedir. 

*Beşincisi ise şehirli ve iyi eğitimli kadın seçmenlerdir. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili duyarlılık arttıkça Milliyetçi-Muhafazakar partilere oy verme eğilimi azalmaktadır. Seçmenlerin yarısını oluşturan ve gün geçtikçe bilinçlenen kadınlar sağ partiler için büyük bir problematik alandır.

‘BEYAZ MUHAFAZAKAR’

Bu değişim nasıl bir insan tipini geliştiriyor? ‘Beyaz muhafazakârlar’ kimdir? Bunlar değerler dünyasında nelere öncelik veriyor?

Milliyetçi/muhafazakarlık aslında soğuk savaş dönemi koşullarında oluşmuş bir ideolojik formasyon. Soğuk savaşın bitmesinden sonra aslında bizde de etkisini kaybetmesi beklenirdi. Ama ülkemizin özgün sorunları bu ideolojiyi diri tuttu. İlk soruya cevabımızdaki gelişmelerin tamamı siyasetimizdeki Milliyetçi/Muhafazakar hakimiyetini tehdit ediyor. 

Benim ‘Beyaz Muhafazakarlar’ olarak isimlendirdiğim bu seçmen grubunun belli özellikleri var. Bunlar milliyetçi/muhafazakar bir geçmişten geliyorlar, ama soğuk savaş döneminin koşullarını da hatırlamıyorlar. Genellikle 40 yaş ve altındalar ve sayıları da artık çok fazla. Şu an ülkemizde seçmenlerin neredeyse yarısı 40 yaşın altındadır. Bunların büyük çoğunluğu büyük şehirlerde yaşamaktalar. Çoğunlukla iyi eğitimliler ve ortalamaların üstünde gelire sahipler. Dolayısıyla bir yandan dünyayı çok yakından takip ederken, öte yandan da Milliyetçi-Muhafazakar siyaseti doğuran değerler dünyasına oldukça mesafelidirler. 

‘MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR’

Bu sosyolojik tabloda AK Parti – MHP blokunun yeri nasıl gözüküyor? Ortalama bir AK Partili ve MHP’linin sosyolojik tanımı siyaset algısı nasıldır?

Ülkemizde milliyetçi/muhafazakar ideolojiyi temsil eden AK Parti ve MHP bu yeni sosyoloji ile iletişim kurmakta zorlanmaktadır. İki partinin seçmen tabanları gün geçtikçe birbirine benzemektedir. 

Eğitim seviyesi arttıkça her iki partiye de oy verme eğilimi düşmektedir. Siyasetin en güçlü enerji merkezlerinden biri haline gelen şehirli/iyi eğitimli genç kadınlar da bu partilere çoğunlukla mesafeliler. AK Parti 25 yaş altı seçmenden kendi ortalamasının altında oy alırken (son yerel seçimde yüzde 30’un altına düştü) MHP gençlerden daha fazla destek görmektedir. Bunda ülkücü hareketin başından beri bir gençlik örgütlenmesi geleneğine sahip olmasının rolü büyüktür.

Bu sosyolojide İYİ Partinin yeri nedir?

MHP milliyetçiliği daha çok Anadolu’nun merkezinde yoğunlaşıyor ve muhafazakar tona daha fazla sahip. İYİ Parti’nin tabanı ise biraz daha farklı. Kendini muhafazakar olarak nitelendirenler daha az, milliyetçilikleri Atatürkçülük ile harmanlanmış ve MHP’den farklı olarak kadın seçmen sayısı da fazla. Bunların doğal sonucu olarak İYİ seküler oyların daha yoğun olduğu sahil kesimlerinde ve Trakya’da güçlü.

‘DİNDAR SEÇMEN’

Dindarlık kavramının bu sosyolojik tabloda yeri ve değişimi nasıl?

Yakın zamana kadar sol partilere oy vermeme ile dindarlık arasında güçlü bir korelasyon vardı. Ama bir süredir bu ilişki zayıflamaya başladı. Yani dindar olmak sol partilere oy vermeyi eskiye kıyasla daha az engelliyor.

Din ve siyasal tutumlar arasındaki ilişkinin değişmekte olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Ama hem şu an geçiş süreci yaşanmakta olduğu için hem de bu konuda elimizde yeterli ve güvenilir veriler olmadığı için kesin yargılar ifade etmek doğru olmayacaktır. 

İslami vakıflara ait yurtlarda yaşananlardan IŞİD vahşetine, ateizm ve deizmin yaygınlaşmasından internet devrimine kadar çok sayıda faktör din-siyasal tutum ilişkisi üzerinde etkili oluyor. Sürecin sonunda dindarlık ile parti tercihi arasındaki ilişkinin iyice zayıflayacağını tahmin ediyorum. Ama süreci biraz daha gözlemlemek ve araştırmak lazım.

KILIÇDAROĞLU’NUN AÇILIMI

CHP’de Kemal Kılıçdoğlu’nun uygulamakta olduğu açılım politikaları mahalli seçimlerde bir ölçüde başarılı oldu. Kılıçdaroğlu’nun açılım politikasını nasıl görüyorsunuz?

Aslında CHP’nin kendini sorgulaması ve dönüştürmeye çabalaması Deniz Baykal döneminde başladı. CHP’nin çarşaf açılımını unutmamak lazım. Kılıçdaroğlu bu süreci biraz daha rasyonelleştirdi, kurumsallaştırdı ve kapsamını genişletti. 

CHP kurulduğundan beri iletişim kurmakta zorlandığı iki kesime; muhafazakarlara ve Kürtlere ulaşmaya çalışıyor. Henüz başarılı oldu diyemeyiz ama doğru yolda. Şimdiye kadar başardığı en büyük iş ise kendi tabanındaki bu konudaki direnci kırması oldu. Önceden CHP’nin kendi tabanı bu iki kesimle ilgili politikalara direnirken, artık seçmenleri CHP’yi teşvik ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye bu anlamda yeni bir vizyon ve siyaset kültürü kazandırdı. Bundan sonra sürecin durdurulması mümkün değil ve hızı ne olursa olsun, CHP her iki kesimle de eskiye kıyasla daha fazla yakınlaşacak.

YENİ PARTİLER

Bu sosyolojide yeni partilerin yeri ve şansı nedir?

Bu yeni sosyoloji kendini henüz bir partiye ait hissedemiyor. Ama referandum dahil son üç seçimde muhalefet kanadında yer aldı. Gelecek ve DEVA partileri için bu durum bir fırsat yaratıyor. Ama hem bu yeni sosyolojiyi yeterince anlayıp anlamadıklarından hem de bu seçmen profilini cezbedecek bir siyaset üslubu geliştirip geliştiremeyeceklerinden emin değilim. 

Her iki parti de AK Parti’nin ilk dönemini bir tür “devri saadet” olarak değerlendiriyor. Ben bunu yeni partiler açısından bir hata olarak değerlendiriyorum. O dönemin siyasi ve sosyolojik gerçeklikleri geride kaldı. Eğer o dönemin verileri ile bir siyaset üslubu geliştirirlerse bence yeni seçmene ulaşmakta başarılı olamazlar.

AK PARTİ DÖNÜŞÜR MÜ?

AK Parti’de bir özeleştiri hareketi ve ‘fabrika ayarlarına dönüş’ muhtemel mi? 

Özeleştiri yapabilir tabi ki... Bunun önünde bir engel görmüyorum. Ama fabrika ayarlarına dönmek artık mümkün değil. Zaten dönse bile aynı başarıyı elde edemez. Biraz önce de belirttiğim gibi o dönemin siyasal ve toplumsal gerçeklikleri artık yok. Dolayısıyla o döneme geri dönerse bir anakroni yaşamaya başlayacaktır. 
Toplumda da, aydınlarda da AK Parti’nin ilk dönemini devri saadet olarak görme yanılgısı var. Sizin sorunuzda da bunun etkilerini görmek mümkün. Bugünden sonra AK Parti’nin yapması gereken şey fabrika ayarlarına geri dönmek değil, yeni seçmen gerçekliğine göre kendini dönüştürmek. Aslında bu sadece AK Parti için değil, tüm partiler için bir zorunluluk. 

Yani yeni siyasal ve sosyolojik gerçekliklere kendini adapte edebilen partiler başarılı olacak, eski alışkanlıklara göre siyaset yapanlar ise yavaş yavaş desteklerini kaybedecekler.

2023 SEÇİMLERİ?

2023 seçimlerinde iktidar bloku, ilk turda kazanabilir mi? İkinci tur nasıl olur?

Şu anki kamuoyu desteğine göre bu mümkün görünmüyor. Tabii ülkenin hangi koşullarda ve hangi zamanlama ile seçime gideceğini şu andan öngörmek çok da kolay değil. Ayrıca iktidar kadar muhalefetin önümüzdeki süreçte nasıl performans göstereceği de sizin sorunuzun cevabı açısından önemli. Dünyada popülist/karizmatik liderlerin yükselmeye başlaması, 2008 küresel ekonomik krizi ve arkasından başlayan göçmenler gibi diğer global sorunlar nedeniyle toplumların sığınılacak güçlü aktörlere ihtiyaç duymasından kaynaklanmıştı. 

Dünyanın şu anki gidişatına bakıldığında, önümüzdeki süreçte de seçmenlerin aynı ihtiyacı hissetmesi beklenebilir. Bu nedenle Sn. Erdoğan’ın siyasi başarısını belirleyecek temel diyalektiğin, yeni seçmen profili ile sığınılacak güçlü lider arayan seçmen profili arasındaki çelişki ve dengeler tarafından şekilleneceğini düşünüyorum.

Tabii muhalefet partilerinin ne ölçüde bir blok olarak hareket edebilecekleri, kendi içlerinde sorun yaşayıp birden fazla parçaya bölünüp bölünmeyecekleri de bir başka önemli faktör. 

Bu kadar çok bilinmeyenli bir siyasi denklemde sağlıklı tahmin yapmak mümkün değildir. Şu an söyleyebileceğimiz şey, iktidarın 2015 Kasım’ından bu yana düzenli olarak destek kaybettiği ve bu trendin önümüzdeki süreçte devam etmesinin beklenebileceğidir. Ancak her an travmatik gelişmelerin yaşandığı bir dünyada trendlerin kesintiye uğraması veya yeni trendlerin ortaya çıkması da olasılık dahilindedir.

HABERE YORUM KAT