1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Teminatlar'ın marşları
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Teminatlar'ın marşları

08 Temmuz 2009 Çarşamba 01:39A+A-

Geçen haftanın öne çıkan tartışmalarından birisi Başbakan'ın İstanbul Emniyeti'nin bir toplantısında “Emniyet Teşkilatımız, hem demokrasinin, hem hukuk sisteminin, hem de daha genel anlamda rejimin sarsılmaz bir güvencesi, bir sigortasıdır” şeklindeki sözlerinden kaynaklandı.

Bu sözlerin niçin üzerine atlandığını tahmin etmek zor değil. Bu çerçevede akla ilk gelen itiraz da, “asker” dururken “Emniyet Teşkilatı”ndan ne münasebetle “rejimin sarsılmaz bir güvencesi” olarak söz edildiğiydi.

Yasin Doğan, geçen hafta iki yazısında bu konuyu gözden geçirdi. Doğan, ikinci yazısında bir CHP milletvekilinin “Polis Teşkilatı rejimin güvencesi olamaz. Bu kurumun başındaki kişilerin tamamı da hükümet tarafından atanıyor” şeklindeki sözlerini haklı olarak şöyle eleştiriyordu: “Peki böyle bir yaklaşım olabilir mi, kabul edilebilir mi? Devlet kurumlarındaki atamaların çoğu hükümet tarafından yapılıyor. Bunların hepsini politize olmuş, hatta AK Partili olmuş gibi görmek mi gerekiyor? Böyle şaşı bir bakış, böyle komik bir yorum olur mu?”

Söylediğim gibi Doğan, eleştirisinde haklıydı. Ükede “asker-polis” ekseninde bir gerilimin yaşandığını sağır sultan bile duymuş olsa da, eleştiri haklıydı. Çünkü yazarımızın dediği gibi, sonuç olarak, bütün devlet memurlarının atanmasında -tabii ki belli kriterler doğrultusunda- hükümetlerin bir biçimde rolü olduğuna göre CHP milletvekilinin idare ve memurlar arasında kurduğu siyasal “bağlılık-partizanlık” ilişkisinden hareketle değil sadece Türkiye'yi, hiçbir ülkenin idari yapısını anlayamazdık.

Ancak hemen şunu da söylememiz gerekiyor: Başbakan'ın da söz konusu konuşmasında dile getirdiği gibi, sadece “polis”, ”asker” ya da “jandarma” değil, akla gelebilecek başka kurum-teşkilat hakkında da”rejimin teminatıdır” tarzında cümleler kurmak doğru değildir. Eğer bir demokrasinin keyfini çıkarıyorsak tabii ki…

Bir kere her şeyden önce, bu tür değerlendirmeler (ya da “nutuklar” diyelim) demokrasinin dili ile asla uyuşmaz. Siz hiçbir demokraside birilerinin ortaya çıkıp falanca kurum “rejimimizin teminatıdır” gibi sözler sarf ettiğine rastladınız mı? Bu türden sözler -eğer sarf edilirse- bir demokraside gülünç kaçar.

Bunları söylediğim için “teminat” meselesine ilişkin ortaya atılan “rejimin teminatı halktır” şeklindeki formülü çok tuttuğum sanılmasın.

“Rejimin teminatı” halk olabilir; ama şu şartla: Siyasal ve sivil toplum çerçevelerinde örgütlenmiş bir halk ise eğer. İsterseniz bu kanaatimi “dışarı”dan bir örnekle biraz daha açayım: Bildiğiniz gibi, 19. Yüzyıl'ın sonlarında kendilerinden “halk” olarak söz edebileceğimiz işçi sınıfı, önce sendikalar, ardından işçi partilerinde örgütlenerek eşit oy hakkı başta olmak üzere pek çok demokratik hakkın mücadelesini vererek “rejjmin teminatı” oldu.

Ayrıca, “rejjmin teminatı” gibi bir tamlamanın kullanımının da artık çok gerilerde kaldığını unutmamalıyız. Dikkat ederseniz, demokrasilerde bu sözcükle de karşılaşılmaz. Bu çerçevede kullanılması memnu olmayan kavram “demokrasinin teminatı”dır. “Rejim” sözcüğü artık güzel şeyler çağrıştırmamaktadır.

İşin bir de şu yönü var:

Siz seçtiğiniz bir kurumla beraber “teminat” sözcüğünü kullanmaya başladığınız andan itibaren, söz konusu kurum da bu çerçevede kendisine “marşlar” bestelemeye koyulur…

Yazıya “polisler”le başladığımıza göre, isterseniz, gelin şu “Polis Marşı”na bir göz atalım:

“Polis Marşı” şu dörtlükle başlıyor:

“Yurtta sulh cihanda sulh amacımız her işte

“Türk, öğün, çalış, güven, bekleyenin var işte

“Hudutta ordu bekler, dahilde biz bekleriz

“Biz kanunun rejimin timsali POLİSLERİZ.”

Görüyorsunuz (sonraki iki dörtlüğe de göz atın isterseniz), fazla “çocuksu”, fazla “ham”, fazla münasebetsiz dizelerdir bunlar.. Ama bakın; kafiyesi ve vezni bozuk bu marş bile “Rejimin timsali polisleriz” diyor. Bunu ne münasebetle diyor acaba?

Anlaşılan o ki, Emniyet Teşkilatı'na bir tane marş yetmemiş. “Polis Marşı”nın yanına bir de “Akademi Marşı”nı koymuşlar. Bu marşın dizeleri de şöyle:

“Bölünmez bütünlüğün, huzurun bekçisiyiz,

“Cumhuriyet polisi, kanunların sesiyiz.

“Ufuktan doğan güneş, gökteki parlayan ayyıldız,

“İnsanlığın erdemi, sevginin simgesiyiz.

“Albayrağa renk veren, şehitlerin kanıdır,

“Polis Akademisi, Türk'ün şeref şanıdır.”

Siz söyleyin: Bu marşın (diğer dizelerine de bakın) sözlerine inanan bir polis memurunu kim tutabilir! “Bölünmez bütünlük” bile ondan soruluyor.

Bitirmeden “Jandarma Marşı”ndan da bir iki dize aktaralım da “dedikodu” olmasın.

“Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere

“Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere

“Haksızlıkla savaşırız, kötülüğü boğarız

“En karanlık köşelerde güneş gibi doğarız.”

Demek ki, demokrasinin teminat altına alma çerçevesinde yapılması gereken ilk iş, “rejjmin teminatı” olduğu söylenen bu kurumların marşlarına -eğer çok gerekli ise- bir çeki düzen vermektir. Çünkü bir demokrasi önümüzde duran bu “şeyi” asla kaldıramaz.

Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'na göre tanımlanan görevlerden biri de “kamu düzeni ve kamu güvenliğini sağlamak”tır. Kanun diyor ki: “Polis devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere, ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla bilgi toplar, değerlendirir, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştırır. Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar.”

Polis ve rejim…

Dün bazı yazarlar sınırları koruma görevinin TSK'da, demokratik rejimi koruma görevinin Emniyet'te olduğu yönünde yorumlar yapıyorlardı. Polis Marşı da benzer bir nakarata sahip:

“Hudutta ordu bekler, dahilde biz bekleriz

Biz kanunun rejimin timsali POLİSLERİZ”

Bu noktada kıskançlığa düşmeden elbirliğiyle demokrasiyi, hukuku, cumhuriyeti ve kamu düzenini korumak gerekiyor.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT