1. YAZARLAR

  2. Gülay Göktürk

  3. Tek parti diktatörlüğü
Gülay Göktürk

Gülay Göktürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Tek parti diktatörlüğü

20 Ocak 2010 Çarşamba 10:00A+A-

Türkiye'nin tek parti diktatörlüğüne doğru gittiği iddialarının ciddiye alınacak bir tarafı yok gerçekten.

Olgulardan bu kadar kopuk, hatta olgulara bu kadar ters bir tezin etkili olması, taraftar bulması, kafaları karıştırması neredeyse imkânsız.

Türkiye tarihinin en hayati demokratikleşme hamlesini yaşarken, üstelik bu hamleyi askeri diktatörlük heveslilerinin kurduğu nice barikatı aşarak, tuzağı boşa çıkararak gerçekleştirmeye çalışırken, hayali bir tek parti diktatörlüğü öcüsü yaratmaya kalkmak hiç de kolay iş değildi doğrusu.

Nitekim, tıpkı "Mahalle Baskısı" ya da "Malezyalılaşıyor muyuz" kampanyaları gibi bu da "Boşa Giden Psikolojik Harekat Dosyaları" arşivindeki yerini aldı.

Ama yine de iyi oldu bu tartışma. Çünkü bu tür kampanyalar toplum açısından aşı yerine geçiyor. Ortaya atılıp da fikren püskürtülen her fikir -sözde fikir demek lazım aslında- toplumun psikolojik harekatlara karşı bağışıklığını artırıyor, toplumsal uyanıklılığı yükseltiyor. Giderek her türlü manipülasyona ve dezenformasyona karşı gözleri fal taşı gibi açık, külyutmaz bir toplum haline geliyoruz.

Bu defa da öyle oldu. Askeri vesayet rejiminin amiral gemisinin muhalefet partisi lideriyle el ele başlattığı "Tek Parti diktatörlüğü" kampanyasına daha ilk günden itibaren öylesine güçlü bir cevap geldi ki kampanyayı yürütenler neye uğradıklarını şaşırdılar.

Böylece kamuoyu da, şu tek parti diktatörlüğü suçlamalarının tarihi geçmişini şöyle bir hatırlamış oldu. Girişilen psikolojik harekâta bir tarih bilinci içinde bakma imkânı doğdu. Jakoben azınlığın çok partili rejime geçtiğimizden bu yana halkın büyük desteğiyle gelmiş her iktidara bu etiketi yapıştırmaya kalktığı bütün ayrıntılarıyla döküldü ortaya.

Bu da önemli bir farkındalık değil midir?

Aslında 1960'tan bu yana hep aynı sloganı kullanmaları, Menderes'ten Özal'a ve Erdoğan'a kadar güçlü başbakanları hep aynı silahla vurmaya çalışmaları durumlarının ne kadar umutsuz, kozlarının ne kadar az olduğunu göstermiyor mu?

Diyorlar ki, şimdilerde bu temelde bir iddianameyle AK Parti hakkında yeni bir kapatma davası açmak için hazırlık yapılmaktaymış. Hatta, bu defa işi yarım bırakmamayı, partiyi kapatmayı kafalarına koymuşlarmış.

Ne kadar zavallı bir teşebbüs...

Yerine geçecek partinin ilk seçimlerde yüzde 50'yi aşması için bundan ala durum olabilir mi?

x x x

Bugün AK Parti Hükümeti'nin tek parti diktatörlüğüne doğru gitmediği, tam tersine askeri diktatörlük tehdidi altında demokrasiyi geliştirmeye çalıştığı gün gibi ortada. Yani bugün böyle bir tehlike içinde değiliz.

Peki, ileride böyle bir tehlike doğabilir mi?

Böyle bir tehlike teorik olarak bütün partiler için vardır.

Ama öte yandan şunu da görmeliyiz ki, zaman demokrasinin aleyhine değil, lehine çalışıyor. Çünkü, AK Parti'nin -ve daha önceki bütün merkez sağ partilerin- dayandığı geniş kitle, yani "Muhafazakar Türkiye" yavaş yavaş demokratlaşıyor. 28 Şubat'tan bu yana yaşadığı deneyimler ışığında hukukun herkese lazım olduğunu görüyor. Farklı toplumsal kesimlerin birbirlerine saygı temelinde bir arada yaşamaktan başka çaresi olmadığını anlıyor. Derin Devlet denilen yedi başlı canavarla tanıştıkça, devletçilikten sivilliğe doğru evriliyor.

Ve böylece demokrasi, Cumhuriyet tarihi boyunca sahip olmadığı bir sigortaya kavuşuyor: Dindar-muhafazakar çoğunluğun demokrasi isteği!

Şimdi söyleyin: AK Parti dayandığı bu tabanı bir tarafa itip tek parti diktatörlüğüne doğru yönelebilir mi? Bu taban AK Parti'nin faşistleşmesine müsaade eder mi?

Dünyanın gidişatını, otoriterleşme eğilimlerinin AK Parti'yi dünyadaki bütün müttefiklerinden koparacağı gerçeğini; kendi halkı üzerinde diktatörlük kurmuş bir gücün bölgesinde ve dünyada lider olma gibi bir iddia taşıyamayacağını; bütün bunları bir yana bırakıp meseleye sadece AK Parti tabanının yaşadığı değişim açısından baksanız bile, AK Parti'nin tek parti diktatörlüğüne yönelme tehlikesinin herhangi bir Avrupa ülkesinin iktidar partisinden fazla olmadığını görürsünüz.

Türkiye'nin sadece darbeler dönemini değil, tek parti diktatörlükleri dönemini de geride bıraktığını görmemek bu halkı çok küçümsemek olur.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT