1. YAZARLAR

  2. Özcan Hıdır

  3. Tarık Ramazan olayı, Avrupa ve Müslümanlar için ne ifade ediyor?
Özcan Hıdır

Özcan Hıdır

Yazarın Tüm Yazıları >

Tarık Ramazan olayı, Avrupa ve Müslümanlar için ne ifade ediyor?

20 Eylül 2009 Pazar 03:00A+A-

Tarık Ramazan, Avrupa'da en çok tanınan Müslüman düşünürlerin başında geliyor. Hemen tamamı İslâm ile alakalı 20 kitabı ve pek çok makalesi bulunan Ramazan'ı Amerikan Time Dergisi, 21. yüzyılın en önemli 100 kişisinden biri ilan etmişti.

Özellikle İsviçre, İngiltere ve Hollanda'da verdiği konferanslar ve yaptığı tartışmalar nedeniyle, Batı ve İslâm ilişkileri konusundaki fikirleri sebebiyle zamanın Martin Luther'i olarak kabul ediliyordu. Ayrıca yenilikçi söylemleri nedeniyle, Müslüman çevrelerde gençlerle iletişime geçebilen nadir entelektüel isimlerden biri olarak görülüyordu. Ancak buna rağmen Batı'daki aşırı sağ ve İslâm karşıtı çevrelerden ikiyüzlü olduğu yönünde sürekli eleştirilere muhatap oluyordu.

Böylesine popüler olan bir kişilik birdenbire Hollanda'nın -belki de Avrupa'nın- en önde gelen üniversitelerinden olan Erasmus Üniversitesi'ndeki "Vatandaşlık ve Kimlik" kürsüsü başkanlığı görevinden aniden el çektirildi. El çektirilme olayının arkasında halen Ahmet Ebûtalip adında Faslı bir Müslüman'ın başkan olduğu Rotterdam Belediyesi'nin üniversiteye sağladığı malî desteği kesmesi yatıyordu. Belediye, Tarık Ramazan'ın bir İran televizyonunda yaptığı kültür içerikli programı bu kararına gerekçe yapmıştı. Esasen yaz öncesinde iki yıllık görev süresinin uzatılması sırasında da benzer tartışmalar yaşanmış ve Belediye ırkçı ve İslâm karşıtı parti üyeleri tarafından Ramazan'a yönelik suçlamaları göğüsleyerek arkasında durmuş ve süresini iki yıl daha uzatmıştı.

'Kuzu postuna bürünmüş kurt'

Her şeyden önce Tarık Ramazan ile ilgili yukarıdaki olumlu değerlendirmeler Batı'daki Tarık Ramazan imajını tanımlamaya yetmiyor. Zira ırkçı ve İslâm karşıtlarının etkisiyle hakkındaki olumsuz değerlendirmeler de alabildiğine devam ediyor. Bu meyanda onun gizli bir ajandaya sahip olduğu, şeriatı getirme amacı taşıdığı, Avrupa'nın İslâmlaşmasına çalıştığı, İhvân-ı Müslimîn tarzı bir örgütlenmeyi yerleştirmeye çalıştığı dile getiriliyordu. Ancak bu furya içerisinde Tarık Ramazan ile alakalı en çarpıcı etiketlerden biri, hiç şüphesiz onun "kuzu postuna bürünmüş bir kurt" olduğu yönündeki nitelemedir. Bu değerlendirme ilk olarak onun, Umman Sultanlığı'nın desteğiyle Leiden Üniversitesi bünyesinde kurulan kürsünün başına getirilmesi istendiğinde yapılmıştı. Bununla da esasen Tarık Ramazan'ın Batılılara hoş gelecek ifadelerin arkasına sığınarak gizli-nihaî hedefi olan "Avrupa'nın İslâmîleştirilmesi" hedefine doğru ilerlediği vurgulanıyordu.

Bu olayda şurası açıkça ortaya çıkmıştır ki, fikir hürriyeti konusu açıldığında mangalda kül bırakmayan Batılı düşünür ve akademisyenler, büyük çoğunlukla sınıfta kalmıştır. Erasmus Üniversitesi ile Amsterdam Üniversitesi'nden bir grup akademisyenin, Tarık Ramazan'a yapılan muamelenin akademik özgürlükleri zedelediği yönündeki beyanatları bu durumu çok değiştirmiyor. Zira akademyanın çoğunluğu bu olayda sessizliğe gömülmüştür. Ayrıca Üniversite yönetimi de kararında diretmiş ve geri adım atmamıştır.

Sevindirici olan şudur ki, bu tartışma ülkede ve bütün Avrupa'da "özgürlükler ve akademik sorumluluk" konusunda hararetli bir tartışmanın da tetikleyicisi olmuştur. Zira günlük politik kararların geçerli olduğu Rotterdam Belediyesi'nin aldığı bu karar bu yönüyle anlaşılabilir olsa da, Erasmus Üniversitesi'nin Belediye'den talimat alır gibi bu karara eşlik etmesi, akademik özgürlüklerle alabildiğine çelişen bir durumdur. Çünkü bu alandaki yeterliliği karara bağlanmış ve kürsü başkanlığı verilmiş bir düşünür ve akademisyenin buradan uzaklaştırılması ancak yüz kızartıcı suçlar veya akademik kriterlere göre olmalıydı.

Ancak ne yazık ki birçok olayda olduğu gibi burada da Müslümanlar söz konusu olunca başka kriterler devreye giriyor; sanki gizli bir el duruma müdahale ediyordu. Şu halde bu olay Avrupa'daki fikir hürriyetinin Müslümanlara yönelik uygulanması açısından turnusol kâğıtlarından biri olmuştur. Tarık Ramazan olayı da bu konuda ilk değil; öyle anlaşılıyor ki son da olmayacak. "Fikir özgürlüğü ve akademik sorumluluk" bağlamında Avrupa akademyası adeta büyük bir sınavdan geçiyor. Hatırlanacağı üzere aynı sınav daha önce karikatür hadisesi ve Wilders'in Fitne filmi bağlamında da verilmişti. Zira her iki olayda da hep bir noktanın altı çizilmekteydi: "Fikir özgürlüğü".

Burada esasen bir çifte standart uygulandığı açık. Müslümanların kutsal değerlerine yönelik bir saldırı olduğunda "sınırsız" bir şekilde kırmızı çizgi ve postüla haline getirilmeye çalışılan ve ısrarla savunulan "fikir özgürlüğü", Yahudi, Protestan, Katolik, hümanistlere ve hatta en marjinal gruplara herhangi bir itiraz yapıldığında, bağlamından koparılarak cezalandırıcı bir şekle bürünüyor.

Tarık Ramazan olayının su yüzüne çıkan ve çıkmayan gerekçeleri olduğunu söylemeliyiz. Bütün bunları zamanla çok daha net olarak anlayacağız. Ancak bazı ipuçlarını birleştirirsek bir kısım sonuçlara varabiliriz. Kanaatimizce bu olayın en önemli sebeplerinden biri, Avrupa'nın -özellikle de Almanya, Fransa ve Hollanda'nın başını çektiği Kıta Avrupası'nın- İslâm ile alakalı yeni bir paradigma değişikliğine yönelmek istemesidir. Bunun en temel göstergelerinden biri, "entegrasyon" politikalarında son dönemlerde yapılan değişikliklerdir. Buna göre ne kadar yerleşik hale gelirlerse gelsinler, Avrupa'da Müslümanlar hiçbir surette aslî vatandaşlar olamayacak, son tahlilde hep "entegre olmaya namzet kimseler", "ötekiler", "yabancılar" olarak muamele göreceklerdir.

Bilindiği üzere Tarık Ramazan, Suriye asıllı Alman Bessâm Tîbî ile beraber "Avrupa İslâm'ı" söyleminin en önemli temsilcilerindendir. Ancak Bessâm Tîbî'nin Avrupa İslâm'ı söylemi, Avrupa'nın norm ve değerlerini tam olarak özümseyen ve tamamen seküler temellere dayanan bir söylemdir. Buna karşılık Tarık Ramazan ise İslâm'a dair yorumlarını -seçiciliği olmakla birlikte- İslâm kaynaklarına dayandırma hassasiyeti taşır. Yani Müslümanların problemlerine "içeriden" çözümler arayışındadır. Bu açıdan da onun Müslümanlarla Batı değerleri arasındaki "köprü kurucu" misyonu devamlı dile getirilmiş; Batı'daki Müslümanlara yönelik "içeriden" eleştirileri dikkatle not edilmiştir.

Ne var ki bu nitelemelere sahip birinin birdenbire işine son verilip "baskıcı rejim yanlısı", "kuzu postundaki kurt" gibi tanımlamalarla nitelenmesi, bütün bir Avrupa için olmasa bile özelde Hollanda genelde de Kıta Avrupası'ndaki Müslümanlara yönelik politikalarda önemli bir "paradigma değişikliği" işareti olsa gerektir. Nitekim Hollanda politiğinde Rotterdam şehri, ilk kez uygulamaya koyduğu politikaların daha sonra ülke genelinde uygulanmasıyla ün yapmıştır. Buna göre Tarık Ramazan'ın söylemlerinin Müslüman mahallelerle köprü kurmaya yaramadığı mesajı verilmek isteniyordu. Burada bir anlamda reel politiğin politiğe galibiyeti söz konusuydu. Belki de bir el Tarık Ramazan'ın "Hollanda İslâm'ı ve Avrupa İslâm"ı projesindeki rolünü ve görevini tamamladığına karar vermiş olabilirdi.

Bu konudaki diğer bir paradigma değişikliği işareti de, özellikle Hollanda bağlamında gündeme gelen Müslümanların toplumdaki dinî-ideolojik sütunlardan biri olarak kabul edilmemesi ve tamamen entegrasyon politikalarına göre muamele edilmeleri yönündeki söylemlerdir. Oysa Hollanda toplumdaki dinî ve ideolojik gruplara yönelik olarak "sütunlaşma/öbekleşme" sistemi, temeli 1800'lü yılların sonlarına dayanan yerleşik bir sistemdir. Bu sistem, basın-yayın başta olmak üzere, aslında toplumun her alanındaki sütunlaşmanın bir yansıması olarak kendisini göstermiştir. Toplumdaki sütunlaşmalar, eğitim sistemine çeşitli dinsel ve toplumsal görüşü kendine kimlik edinmiş okullar, sendikalar, partiler, NGO'lar, ticarî müesseseler olarak yansımıştır. Ne var ki özellikle 11 Eylül sonrasında Hollanda'da ardı ardına meydana gelen gelişmelerin ardından açıktan dillendirilmese de, Müslümanların bu sütun içerisinde yer alamayacağı yönünde içten içe tartışmalar yapılmaktadır. Zira Müslümanların bu sütun içerisinde diğer dinî gruplar ile eşit örgütlenme hakkına sahip olmalarını, İslâm'ın Hollanda ve Avrupa'daki geleceği açısından tehlikeli bulanların sayısı hiç de az değildir.

İşte Tarık Ramazan'ın önemi de buradadır. Zira o bütün söylem ve görüşleri ile aslında Müslümanların İslâmî kimliklerini muhafaza ederek bu sütun içerisinde yer almaları gerektiği ve buna yönelik perspektif ve donanımları edinmeleri gerektiğini savunuyor. Aslında el çektirildiği Erasmus Üniversitesi'ndeki "Vatandaşlık ve Kimlik" adlı kürsünün başına getirilmesinin gerisindeki temel saik de buydu.

Ancak Müslümanların bu sütun içerisinde yer almasını "zararlı" ve "tehlikeli" bulan gruplar, Rotterdam Belediyesi içerisindeki güçleri harekete geçirerek böyle bir karara imza atmışlardır. Bu olayın arka planı olmakla birlikte sonrası da olacak ve başta Hollanda olmak üzere önemli Avrupa ülkeleri, İslâm ve Müslümanlarla alakalı olarak yeni bir paradigma değişikliğine yönelecektir. Bu paradigmanın koordinatları henüz tam olarak ortaya çıkmamıştır. Ancak bunu öğrenmek için çok fazla beklememiz gerekmeyecek.

Öte yandan Hollanda Parlamentosu'nda yapılan bu konudaki bir tartışmada dikkat çekici ipuçları bulunmaktadır. Buna göre Tarık Ramazan'ın yaptığı öne sürülen açıklamalarıyla ilgili Hollanda Parlamentosu bir oturum yaparak bu açıklamaları ele almıştır. Wilders vb. aşırı sağ, Marksist sol ve ırkçı politikacıların söylemleri bir yana, oturum sırasında söz alan Türk kökenli Sosyalist Parti (SP) milletvekili Saadet Karabulut'un, Tarık Ramazan'a verilen desteğin son bulmasını istemesi oldukça dikkat çekmiştir. Çünkü Karabulut, toplumun İslâmî düşünce doğrultusunda şekillendirilemeyeceğini söyleyerek, Ramazan'ın açıklamalarının Papa Benedict'in kürtaj ve prezervatif kullanılmasına karşı yaptığı açıklamalardan farklı olmadığını iddia etmiştir.

Hatırlanacağı üzere Karabulut, daha önce de Fethullah Gülen Hocaefendi ve Gülen Hareketi aleyhine alevlendirilen bir tartışma ve kampanyanın bir parçası olmuş ve bu hareket aleyhine temelsiz ifşaatlarda bulunmuştu. Lakin bu olay akabinde hareketin içinden ve resmî makamlar tarafından yapılan yerinde bilgilendirme ve müdahalelerle bu ifşaatlerin olumsuz etkisi kısa sürede marjinalize edilmişti.

Aşırı sağ ve Marksist solunun bu olaydaki etkisi

Her şeyden önce bu olayın gerisinde Tarık Ramazan'ın özellikle Arap Müslümanlar arasındaki popülaritesinden korkan aşırı sağı temsil eden Avrupa siyasileri gelmektedir. Bilindiği üzere son Avrupa Parlamentosu seçimleri de gösterdi ki, Avrupa'da aşırı sağ yükselme trendindedir. Son dönemde Hollanda da İslâm karşıtı görüş ve değerlendirmeleri ile tanınan ırkçı politikacı Geert Wilders'in partisi PVV de tahminlerin ötesinde başarı göstermiş; kamuoyu yoklamalarında 150 sandalyelik parlamentoda 30 milletvekili çıkaracak düzeye gelmiştir. Esasen bütün bunlar Hollanda'da son senelerde genelde negatif düzlemde en çok konuşulan konuların başında İslâm'ın gelmesi ve dolayısıyla Hollanda'da İslâm'a yönelik politikaların endişe verici boyutlara geldiğini gösterir. Bütün bunlarda ise ırkçı politikacı Geert Wilders ile aşırı görüşlere sahip Hıristiyan politikacılar ile Marksist solcuların önemli bir etkisi bulunmaktadır. Böylece Wilders, İslâm ve Müslümanlara yönelik politikalarda Hollanda politiğini ve kamuoyunu domine etmeye devam etmektedir.

Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki, Tarık Ramazan'ın, son yıllarda Batı'daki sayıları son derece az olan önemli Müslüman dinî-entelektüel liderlerden olduğunda kuşku yok. Son senelerde Batılı düşünürler ve politikacılar tarafından ısrarla şu söylem gündeme getirilir: "Müslümanlar olarak sizlerin Batı'da entelektüelite sıkıntınız var. Yeterli dinî-entelektüelleriniz yok." Ne var ki bu söylemle onların kastettiği esasen Batı değerlerini sonuna kadar özümsemiş, Batı norm ve değerlerini içselleştirmiş bir prototip. Tarık Ramazan'ın bu prototipe pek çok özelliğinin uygun olduğu vurgulansa da, aslında Batı norm ve değerlerini tam olarak içselleştirmediği ve gizli bir gündemi ve amacı olduğu, dolayısıyla Batılı politika yapıcıları gözünde "yeni paradigmaya uygun", "kontrol edilebilir" bir "dinî-entelektüel lider" olamayacağı, bu son olayla iyice su yüzüne çıktı. Ötesini ise zaman gösterecek.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT