1. YAZARLAR

  2. İhsan Dağı

  3. Tarihe saldırı
İhsan Dağı

İhsan Dağı

Yazarın Tüm Yazıları >

Tarihe saldırı

20 Aralık 2011 Salı 00:06A+A-

Fransa'nın yapmaya çalıştığı tam bir münasebetsizlik. 1915'te olup bitenlere 'soykırım' deyip tartışmayı kapatmaya kalkışmak bu tarihte olanlar kadar utanç verici. Olayları araştıracak bilim adamlarına, tartışacak aydınlara 'soykırım' demek zorunluluğu getirmek ne akademik dürüstlük ne de ifade özgürlüğüyle bağdaşır. Böyle bir 'yasak' da ancak jakoben bir ülkede olur zaten, Fransa gibi...

Hiçbir siyasal iktidar halka kendi 'doğruları'nı, kendi öznel 'değer yargılarını' cezai müeyyide doğuracak biçimde yasalaştıramaz. Senin hakikatin sana, benim hakikatim bana. Ne haddine kendi hakikatini 'üstün hakikat' olarak uyulması zorunlu bir kural haline getirmek!

Araştırma ve ifade özgürlüğünü katleden bir girişim bu. Fransız siyasetçiler istedikleri gibi tarih yazabileceklerini mi sanıyorlar? Ancak otoriter rejimler 'tarihi yorumlama tekeli'ne sahip olduklarını sanırlar. Tarih hakkında eleştirilemez, sorgulanamaz 'resmî görüş' ancak böyle bir rejimde olur. Resmî görüşe 'muhalif' yaklaşımların 'cezalandırıldığı' bir Fransa... Hangi Fransız bundan utanç duymaz?

Türkiye'de 1915'e soykırım demek suç değil. Devletin bildiğimiz otoriter geleneğine ve bu konuyu 'tabu'laştıran toplumsal tutuma rağmen 'soykırım' sözü yasayla yasaklanmış değil. Ama Fransa'da 1915'e 'soykırım değil' demek suç olacak. Hangi ülke tarihle yüzleşmeye, bunu yaparken de ifade özgürlüğüne daha yakın sizce?

Son yıllarda bu konuda akademik konferanslar düzenleniyor, olayları 'büyük kıyım' olarak niteleyen imza kampanyaları yapılıyor, 'bizim de acımız' sesleri yükseliyor. Kısaca, yavaş da olsa konu tartışılıyor farklı boyutlarıyla, karşıt görüşleriyle. Türkiye korkularını yeniyor, özgürleşiyor. Dersim'le yüzleşen Türkiye 1915 katliamlarını da tanıyor ama 'soykırım' ifadesine de direnç gösteriyor. Bu konuda samimiyetle hassasiyet taşıyanların anlaması gereken şu: 1915'le yüzleşmemizi önleyen, tartışmanın 'soykırım' kelimesine indirgenmesi...

Fransa'nın yaptığı bizim yüzleşmemizi baltalamak. Türkiye ile hesaplaşmak adına Ermenileri de, 1915 mağdurlarını da ilkesizce kullanıyorlar.

Fransa'nın bu aptalca girişimine tepki koymak tabii ki şart. Ama bu, Türkiye'nin son dönemde gösterdiği 'tarihle yüzleşme' cesaretini kırmamalı. Biliyoruz ki 'Ermeni meselesi' siyasallaştırıldıkça tarafları keskinleştiriyor ve yüzleşmeyi geciktiriyor.

Fransa'nın yaptığı saçmalığın adını koyalım; ama buna tepki olarak topyekün 'tarihi temize çıkarma'ya da kalkışmayalım. Fransa'nın yaptığını 'Türkiye'nin tarihine saldırı' olarak nitelediğimizde artık bize düşen 'bu tarih'i savunmaktır çünkü.

Tarihte sorunlarımız olduğunu biliyoruz, bunları gizlemek anlamsız. Daha birkaç hafta önce Başbakan Erdoğan, Dersim'de yapılanlardan dolayı devlet adına özür diledi. Dönemin iktidar partisi olan CHP'ye de özür çağrısında bulundu.

Ardından, İstiklal Mahkemeleri gündeme geldi. Kuruluş döneminde 'devrim mahkemeleri' olarak binlerce kişiyi infaz eden bu mahkemeler hakkında da yüzleşme ve özür çağrıları seslendirildi. Hiç haksız değildi bu istekler de. Koca bir tek parti döneminde 'devrim' adı altında yürütülen zulüm politikalarını hâlâ gizleyecek değiliz ya! Bu işin daha 1934 Yahudi pogromu, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları boyutları var. Maraş var; Çorum, Sivas var... 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül var...

Yani tarihimiz 'inandığımız' kadar 'temiz' değil. Sarkozy'ye kızıp kendi tarih tartışmamızı kapatmak, açmaya kalkışanları susturmak yanlış olur.

1999 Mayıs'ında Başbakan Erdoğan ne demişti: 'Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bunların üzerinde durarak bir düşünmek lazım...?Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi'.

Bu defa da biz 'Fransız kalalım' Fransa'ya ve işimize bakalım, kendi gerçeklerimizle, geçmişimizle yüzleşmeye devam edelim.

Tarihi kutsamak anlamsız; bugün ne kadar hatadan ariyse geçmiş de o kadar masumdu. Tarihe kaçış ise imkânsız... Bize düşen dürüst olmak; geçmişin günahlarını bir azap gibi sırtımızda taşımak yerine açık açık konuşmak, doğrularına ise gururla sahip çıkmak.

Cemil Meriç, 'sağ'ın tarih düşkünlüğünü, 'murdar bir hal'den muhteşem bir maziye kanatlanmak' olarak açıklardı. Bugün ne hal murdar, ne maziden eminiz. Ama 'hal'i 'muhteşem' kılmak mümkün...

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT