
Suriye ve Gazze bağlamında İslamî uyanışın kodları
Bugün İslam dünyasının karşı karşıya olduğu asıl mesele, yalnızca siyasî ve askerî değil; çok daha derinlerde, insanın kendisini konumlandırma biçimiyle ilgili bir krizdir.
M. HASİP YOKUŞ / HAKSÖZ HABER
Modernleşme süreci, Batı’nın bilim, sanayi, ekonomi ve askerî alanda üstünlüğü tamamen ele geçirdiği; buna mukabil, İslam coğrafyasının dağıldığı, fiilî işgal ve sömürüye uğradığı, hafızasının silindiği bir dönemin adıdır. Hilafetin kaldırıldığı ve işgal edilen coğrafyamızda Batılıların gözetimi ve denetimi altında ulus-devletlerin tesis edildiği, siyasî alanda da yenilgimizin tescillendiği ve artık ümmet olarak — bırakın alternatifler oluşturmayı veya direnmeyi — ayakta kalmakta bile güçlük çektiğimiz meş’um bir süreç yaşadık ve hâlen de yaşamaya devam ediyoruz. Zira hilafetin kaldırılması, yalnızca bir siyasî kurumun ilga edilmesi değil; aynı zamanda Müslüman zihin dünyasında yüzyıllardır süren bir aidiyet biçiminin yıkılmasıydı.
Sancılarımız müşterek olduğu için iyi biliyoruz: Ümmet coğrafyasının hemen her tarafında kurulan ulus-devletler, sürecin doğasına uygun şekilde Batı’nın kalıplarına dökülerek bize zorla giydirildi. İslam milletinden ulusa rücu etmek ve artık onun gölgesinde var olmaya razı olmak, "muasır medeniyet seviyesine" yükselmenin yeni yol haritasıydı.







