1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Suçluluk Sorunu –Almanya'nın siyasal sorumluluğu üzerine-
Suçluluk Sorunu –Almanya'nın siyasal sorumluluğu üzerine-

Suçluluk Sorunu –Almanya'nın siyasal sorumluluğu üzerine-

filozof Karl Jaspers’a göre “suçluluk sorunu başkalarının bize yönelttiği bir soru(n)dan ziyade, bizim kendimize yönelttiğimiz bir soru(n) olmalıdır’ (sayfa13). Çünkü ‘suçun daima geçmişte kalana dair olduğu doğrudur.

19 Mart 2021 Cuma 19:27A+A-

Osman Sevim / HAKSÖZ HABER

Haklı bir üne sahip Alman düşünür, yazar ve filozof Karl Jaspers (1883-1969), Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’nde felsefe kürsüsü sahibidir. “Varoluş Felsefesinin” en önemli temsilcilerinden biri olarak üne kavuşur. Naziler, 1937’den itibaren onun ders vermesini ve basın-yayın faaliyetlerini yasaklar. Pasif bir direnişi tercih eden Karl Jaspers’in “politik bir filozof olması bu tarihten itibaren başlar”. Savaş bittikten sonra mesleğine geri döner. Heidelberg Üniversitesinde verdiği ilk dersin adı “Suçluluk Sorunu” dur. Jaspers bu kitapta fiili olarak maruz kaldığı ve bizzat yaşadığı Almanya’daki nasyonal sosyalizmin o tahrip gücü yüksek etkilerine; birey ve toplum üzerinde bıraktığı yıkıcı izlerine, Almanların, yaşananlar ile ilgili bireysel ve toplumsal konum alışlarına, sorumluluklarına ve maddi-manevi “suçlarına” mercek tutuyor. Olup bitenleri politik ve sosyo-psikolojik olarak tahlil edip masaya yatırıyor. Ayrıca bunları “insani ve ahlaki” yönden analiz ederek birey ve toplumun inanç, davranış ve tutumlarını ele alıp değerli sonuçlar çıkarıyor.

Jaspers, Nisan 1946’daHeidelbeg’te “İnsan olarak, diğer insanlarla birlikte hakikat için gösterdiğimiz çabaya iştirak etmek arzusundayım” der. (sayfa 19). Ona göre “Kişi yiğitliğe ve alicenaplığa bir kez ihanet ettiğinde, sonradan bunları, kendi lehine talep edemez” çünkü. (sayfa 81). “Günün birinde, devlet adamlarının kararlarını, halklarınsa görüşlerini gözden geçireceklerini ümit ediyoruz… Ancak bizim için bundan çok daha önemlisi, kendimizi nasıl tahlil edeceğimiz, yargılayacağımız ve arındıracağımızdır”, diye yazar. (sayfa 75).

Jaspers, politik eserlerinin belki de en iyisi olan 1946 tarihli “Suçluluk Sorunu”nda, savaş suçları ile insanlığa karşı suçların oluşmasında fail olan herkesin politik açıdan suçlu olduğunu… Nazizm’in kurbanları arasına girmemek için maskeli bir hayat süren ve olayları görmezden gelmeyi tercih edenleri ise ahlaki açıdan suçlu ve sorumlu olduğunu söyler. Jaspers, “suçları” şöyle kategorize eder:

-Açık yasaları ihlal eden eylemlerin suç teşkil ettiği ve yargı merciinin mahkemeler olduğu cezai suç.

-Devlet adamlarının ve devlete bağlı yurttaşların işlediği ve yargı merciinin galip devletler olduğu siyasi suç,

-Birey olarak hareket eden “ben” in,  eylemlerinin ahlaki açıdan sorumluluğunu taşıdığı ve yargı merciinin kişinin kendi vicdanı olduğu ahlaki suç.

-İnsanoğlunun bir üyesi olarak insanları dünyadaki her haksızlık ve her adaletsizlikten, bilhassa kendi zamanında veya bilgisi dâhilinde işlenmiş suçlardan müştereken sorumlu kılan… Kötülükleri engellemek için elinden geleni yapmayan “ben” in suç ortağı sayıldığı ve yargı yetkisi sadece Tanrıya ait olan metafizik suç. (sayfa 12) –

Jaspers’a göre “metafizik suç, insanın Tanrı önünde özgüvenle durmasını sağlayan bir dönüşüme uğraması sonucunu doğurur. (sayfa 61). “Metafizik suç, yalnızca insan oldukları için insanlarla mutlak bir dayanışma sergileme eksikliğidir… Başkasının öldürüldüğü yerde benim de bulunmam ve hayatta kalmam halinde, içimdeki ses şunu bilmemi sağlar: Hala yaşıyor olmam benim suçumdur”. (sayfa 101). Öyleyse arınmak gerek! “Arınmak, her şeyden önce, zararı gidermek üzere eylemde bulunmak anlamına gelir”. (sayfa 145). Metafizik suç kapsam ve anlamını detaylandıran Jaspers, şu tespitte bulunur: “maskeli bir yaşam –ki hayatta kalmak için kaçınılmazdır- ahlaki suçu beraberinde getirir. Gestapo gibi tehdit edici kurumlara yönelik uydurma sadakat beyanları, Hitler selamı gibi jestler, toplantılara iştirak ve “Yanınızdayız” mesajı verecek başka birçok şey  -Almanya’da aramızda kim, şu veya bu zamanda, bu suçlardan birini işlememiştir! Yalnızca unutkanlar kendilerini aldatmak istedikleri için bu konuda kendilerini aldatabilirler. Kendini gizleme, varoluşumuzun en belirleyici özelliği haline gelmişti. Şimdi [ise bu]ahlaki vicdanımıza yük oluyor” der. (sayfa 93).

‘O kâbus yıllarında [Nazi İktidarı döneminde] sürekli korku içinde yaşayan Jaspers ile eşi, yanlarında her zaman köşeye sıkıştıklarında kullanmak için zehir kapsülleri taşıyorlardı. (sayfa 11). Mevcut Nazi iktidarı, Yahudi kökenli eşi üzerinden Jaspers’i sürekli gözetim altında tutmuş ve rahatsız etmiştir. Bu tazyik ve tehditdaha sora onun İsviçre/Basel’e gidip yerleşmesine sebep olmuştur.

Jaspers’a göre “suçluluk sorunu başkalarının bize yönelttiği bir soru(n)dan ziyade, bizim kendimize yönelttiğimiz bir soru(n) olmalıdır’ (sayfa13). Çünkü ‘suçun daima geçmişte kalana dair olduğu doğrudur. Ama geçmişe ilişkin suç, o dönemi yaşayan kuşağa tümüyle sirayet etmiş bir suçtur’. (sayfa 13) “Biz Almanlar, istisnasız hepimiz, suçluluk sorunumuzu net bir biçimde kavramak ve bundan gerekli sonuçları çıkarmakla yükümlüyüz. Bizi bununla yükümlü kılan insanlık onurumuzdur” der. (sayfa 54).

sucluluksorunu.jpg

Jaspers, sadece felsefe ile uğraşmamıştır. İnsanlar arası ilişki ve iletişime ve özellikle de “öteki” olarak görülen/gösterilenler ile olan ilişkilere dair çok çarpıcı tespitlerde de bulunmuş ve eserler vermiştir. İnsanların birbirleriyle iletişim kuramadığını, birbirleriyle slogan atmadan, ezberlerini tekrarlamadan konuşamadığını kaydeder. “Yaşadıklarımız, hissettiklerimiz, dilediklerimiz, hürmet ettiklerimiz ve yaptıklarımız birbirinden olağanüstü derecede farklı olduğu için, bugün birbirimizle konuşmak güçleşti; bu nedenle en önemli sorunumuz budur”: birbirimizle konuşamamak! (sayfa 25) diyen Jaspers “birbirimizle konuşmayı öğrenmeliyiz. Çünkü birbirimizle konuşmayı öğrenmek, kendi ezberlerimizi tekrarlama arzumuzdan vazgeçtiğimiz ve ötekinin de ne düşündüğünü cidden dinlemeye açık olduğumuz anlamına gelir”, der. (sayfa 14). “Birbirimizle konuşmayı gerçekten öğrenmemiz, yalnızca çeşitliliğimizin farkına varmamızla mümkün olabilir” diye devam eder. (sayfa 30). Çünkü “birbirimizle yüksek sesle konuştuğumuzda, kişi kendisiyle neyi nasıl konuşuyorsa onu yalnızca devam ettirmiş olur” der. (sayfa 38).

Karşılıklı konuşmanın ve diyaloğun önemine de değinen Jaspers şöyle devam eder: “Diyalogun tarafları eşit olarak, birbirlerini anlamaya gönüllü olarak sohbete giriştiklerinde hem dönüşür, hem de dönüştürürler. Kişiler, diyalogun sonunda, diyalogun başındaki kişiler değillerdir artık. Değişmişler ve değiştirmişlerdir.  Bu nedenle konuşmalıyız”. (sayfa 17). … “Birbirimizle konuşmayı öğrenmek istiyoruz. Bu da, kendi fikrimizi tekrarlamak arzusunda olmamamız, ötekinin ne düşündüğünü dinlememiz anlamına gelir. Yalnızca iddiada bulunmak istemiyoruz; aksine, bir bağlam çerçevesinde düşünüp taşınmak, gerekçelere kulak vermek, yeni bir görüşü benimsemeye hazır olmak istiyoruz. İçten içe kendimizi ötekinin yerine koymayı denemek istiyoruz”. (sayfa 21)… “Bu tür bir sohbette kimse ötekinin yargıcı değildir; herkes hem sanık hem de yargıçtır”, der. (sayfa 23). “Zora dayalı bir birlik işe yaramaz. Bir felaketle karşılaşıldığında buhar olup uçar gider. Birbirimizle konuşarak ve birbirimizi anlayarak, karşılıklı hoşgörü ve tavizle ulaşılacak oybirliği bizi ayakta kalabilecek bir topluma götürür”. (sayfa 49).

“Hepimiz kendimizi temize çıkarma ve birbirine karşıt olarak algılanan güçler gibi birbirimizi suçlayarak saldırma eğilimindeyiz” diyen Jaspers, (sayfa 23) devamla şöyle der:    “Birtakım kesin hükümleri heyecanla savunmak çok kolaydır; onları sükûnet içinde zihinde canlandırmak ise zor. Dik kafalı iddialarla iletişimi koparmak kolaydır; sürekli ileri sürülen iddialardan hareketle gerçekliğin zeminine nüfuz etmek ise zor. Kendini daha fazla düşünüp taşınmaktan kurtarmak için bir fikri hemen kavramak ve buna sıkıca tutunmak kolaydır; adım adım ilerleme kaydetmek ve asla daha fazla soru yöneltilmesine engel olmamak ise zor” dur. (sayfa 37). Ona göre bizler “suçlamalara karşı duyarlıyız ve başkalarını suçlamaya da hazırız. Kimse gücenmek istemez ama başkalarını ahlaki açıdan yargılamak konusunda herkes heyecanlıdır”. (sayfa 135). Oysa Kant, “savaş sırasında (bile) sonraki bir uzlaşmayı kesinlikle imkânsız kılacak eylemlerde bulunulmamalıdır” der. (sayfa 81).

“Hak etmediğimiz bir meşruiyeti kendimize yakıştırmamamız” gerektiğini yazan Jaspers, “hayatta kalanlar arasında, her zaman olduğu gibi bugün de, her hakka sahip olduğuna inanan ve başkalarının sayesinde gerçekleşenler üzerinde, kendi hanelerine kazanç olarak kaydetmek üzere hak talep eden öfkeli ve tutkulu insanların var olduğundan” yakınır. (sayfa 24).

Son olarak; sağduyulu olmamız durumunda aklımızın çalışacağını ima eden Jaspers, “aklın çalışması durumunda ise kalbin, kalbimizin de çalışacağını ve bununla beraber empati, anlayış, adalet, ahlak, vicdan/nesafet ve diyalog gibi insani yetilerin de doğacağını, büyüyüp gelişeceğiniişaret eder.(sayfa 24). Vesselam.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum