1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Siyonizm’in medya ajanları: Algoritmalar ve botlar 
Siyonizm’in medya ajanları: Algoritmalar ve botlar 

Siyonizm’in medya ajanları: Algoritmalar ve botlar 

Muhammed Ersin Toy, Netanyahu’nun “algoritmalar ve botlar” söylemini kullanarak İsrail’in Gazze’deki soykırımı meşrulaştırma ve dijital platformlarda Filistin yanlısı içerikleri sistematik olarak bastırma stratejisinin işleyişini aktarıyor.

16 Ağustos 2025 Cumartesi 20:30A+A-

Muhammed Ersin Toy/Fokusplus

Medya’nın Sahipleri, Siyonizm’in Ajanları: Algoritmalar ve Botlar  

“Propaganda meselesine gelince: Açık konuşayım, bunu kazandığımız söylenemez—hafif tabirle. Bize karşı çok büyük güçler mevzilenmiş durumda. Bunların arasında sosyal ağların algoritmaları da var… Sosyal medyadaki tepkilerin yaklaşık %60’ı bot. Botlar ve algoritmalar yüzünden propaganda savaşını kaybediyoruz.” 

“Gerçek şu ki, Hamas’ın Gazze’de hâlâ binlerce silahlı teröristi var. 7 Ekim katliamının vahşetini tekrarlamaya, hem de tekrar tekrar yapmaya ant içiyor. İsrail Devleti’ni yok etme hedefini açıkça ilan ediyor. Gazzelileri boyunduruk altına alıyor; yiyeceklerini çalıyor; güvenli bölgelere geçmeye çalıştıklarında onlara ateş ediyor. Ve bence öğretici olan şu: Şu anda birçok Gazzeli karşı koyuyor. Bize yalvarıyorlar; dünyaya yalvarıyorlar: ‘Bizi özgürleştirin!’ ‘Bizi ve Gazze’yi Hamas’tan kurtarın.’” 

“Bizim hedefimiz Gazze’yi işgal etmek değil. Hedefimiz Gazze’yi özgürleştirmek; onu Hamas teröristlerinden kurtarmaktır. Savaş yarın bitebilir—eğer Gazze, daha doğrusu Hamas, silahlarını bırakır ve geride kalan tüm rehineleri serbest bırakırsa.” 

Soykırımcı Siyonist ve katil B. Netanyahu, 10 Ağustos 2025 


10 Ağustos 2025’te Siyonist Katil, Benjamin Netanyahu, uluslararası basın toplantısında “algı savaşını” kazanamadıklarını kabul ederek sorumluluğu sosyal ağların algoritmalarına ve çevrimiçi tepkilerin “%60’ının bot” olduğuna bağladı. Aynı konuşmada, Gazze’de yürütülen soykırımı “Gazzelileri Hamas’tan kurtarma” söylemiyle meşrulaştırdı; yükselen eleştirileri ise “küresel yalan kampanyası” olarak etiketledi. Soykırım suçlamalarını tersyüz ederek faili Hamas olarak sunan Netanyahu, bölgedeki kıtlığın nedenini “yardımların Hamas tarafından çalınmasına” bağladı; açlıktan ölen çocuklara ilişkin görüntüleri “kurgu” diye niteledi. Bu çerçeve, yalnızca uluslararası kamuoyunu belirsizlik ve kuşkuya sürükleyen bir propaganda manevrası değildir; aynı zamanda bir sonraki hamlenin dijital alana taşındığının işaretidir: İsrail karşıtı içeriklerin “antisemitizm” ya da “terör övgüsü” etiketiyle bastırılması ve platformların teknik/mimari ayarları üzerinden görünürlüklerinin sistematik biçimde azaltılması hedeflenmektedir. İsrail, yeni dönemdeki bu stratejisini Netenyahu’nun ağzından ifşa etmiştir.  

Yakın zamanda X’in yapay zekâ arayüzü Grok’un hesabının kısa süreliğine askıya alınması, bu gidişatın sembolik bir vakası olarak görülebilir. Grok, bunun “İsrail ve ABD’nin Gazze’de soykırım işlediğini söylediği” için gerçekleştiğini ileri sürdü; ancak X/xAI bu gerekçeyi resmen doğrulamadı. Elon Musk da olayı “aptalca bir hata” (“dumb error”) olarak niteledi. Resmî gerekçedeki belirsizlik sürse de hadise yapay zekâ tabanlı arayüzlerin siyasal çatışmalarda kolaylıkla araçsallaştırılabildiğine dair algıyı güçlendiriyor. Bu çerçevede, özellikle Batı menşeli yapay zekâ sistemlerinin içerik denetimi ve görünürlük mimarisi üzerinden belirli devlet anlatılarına eklemlenme riski belirginleşmektedir.   

Binyamin Netanyahu - İsrail Başbakanı

Netanyahu’nun bu açıklamaları, Siyonist rejimin dijital medya stratejisinde yeni bir evreyi ifşa ediyor: “algoritmalar ve botlar” söylemi bir meşruiyet perdesine dönüştürülerek eleştirel içerikler platformlarda etiketlenip indirilecek; içerikler daha dolaşıma girmeden yapay zekâ temelli filtrelerle görünürlükleri önleyici biçimde kısıtlanacaktır. Amaç, sahadaki fiilî katliamları ve soykırımı “propaganda” söyleminin arkasına gizlemek ve zihinleri bulandırmaktır. Böylece tartışmanın odağı soykırımın maddi olgularından (abluka, bombardıman, insani erişimin engellenmesi) koparılıp teknik mimariye taşınmakta; “algı–akış–bot” üçlüsü, yaşananları örten ideolojik bir kılıfa dönüşmektedir. Kısacası, “algoritma ve bot” retoriği, soykırımın görünürlüğünü sistematik biçimde azaltma planının dilsel/teknik kabuğu hâline getirilmektedir.  

Bu hattın çevrimdışı uzantısı, ABD üniversitelerindeki vakaların soğutucu etki (chilling effect) üreten bir hukuk–siyaset mimarisine işaret eder. 2024–2025 boyunca bazı kampüslerdeki Filistin yanlısı protestoların ardından, “Yahudi öğrencilere karşı düşmanca ortam” (hostile environment) iddiaları üzerinden yüksek meblağlı idari uzlaşmalar gündeme geldi: Columbia Üniversitesi, federal soruşturmaları kapatmak için 3 yıla yayılmış 200 milyon $’lık bir ödeme ile kapsamlı politika/denetim yükümlülüklerini kabul etti; ayrıca EEOC ile 21 milyon $ tutarında ayrı bir çalışan tazminat fonu üzerinde anlaştı (toplam 221 milyon $+ paket). Üniversite, bu anlaşma karşılığında dondurulan federal araştırma fonlarının büyük bölümünün açılacağını duyurdu.  

California Üniversitesi, Los Angeles (UCLA) cephesinde ise Adalet Bakanlığı/Beyaz Saray’ın 1 milyar $ tutarında bir uzlaşma talebi masada; buna paralel olarak yaklaşık 584 milyon $ tutarındaki federal araştırma hibeleri askıya alındı. California Valisi Gavin Newsom bu talebi “siyasal şantaj” olarak niteledi. Ayrıca UCLA, ayrı bir sivil davada bazı öğrenciler ve bir profesörün iddialarını çözmek üzere 6 milyon $+ düzeyinde bir uzlaşmaya gitti.  

Tam da bu nedenle, dijital platformlardaki önleyici moderasyon ile kampüs düzeyindeki yüksek bedelli uzlaşmalar birlikte okunduğunda net bir tablo ortaya çıkar: Soykırımcı İsrail devletini eleştiren söylem, “antisemitizm” ya da “terör övgüsü” etiketleri üzerinden hem çevrimiçi hem çevrimdışı alanda daraltılmak istenmektedir. Amaç, eleştiriyi her alanda susturmak; soykırıma verilecek tepkiyi dahi “düzenleyip” ılımlı ve kontrol edilebilir bir eşiğe hapsetmektir.  

Sosyal medyanın sahipleri “soykırımın dijital cephesinde”  

7 Ekim 2023’te başlayan İsrail’in Filistin’e yönelik soykırımıyla eşzamanlı olarak ikinci bir cephe dijital alanda açıldı. Sahada katliam sürerken, çevrimiçi mecralarda söylemin üretilmesi, eleştirilerin yönlendirilip bastırılması ve dünya kamuoyuna servis edilen anlatıların tasarımı ayrı bir savaş alanına dönüştü. Bu süreçte sosyal medya platformları; algoritmalar, bot ağları, filtre baloncukları ve sansür/moderasyon araçlarıyla büyük ölçüde Siyonist rejimin anlatısını güçlendiren bir pozisyon aldı. Sosyal medyanın yanı sıra sinema ve dijital yayın platformları da Holokost ve “İsrail’in tarihsel mağduriyeti” temalı içerikleri öne çıkararak bu algı yönetimine katkıda bulundu ve dünya kamuoyunda Filistin’e ve Filistinliler lehine tereddüt/şüphe yarattı. 

İlk dönemde, Filistin lehine içerikler yaygın biçimde görünmezleştirildi, “doğrulanmamış” ya da “yanıltıcı” etiketiyle geri plana itildi; bu da dünya kamuoyunda uzun süreli bir şüphe ve tereddüt yarattı. Haber dilinde “Hamas” başlığı altında dolaşıma sokulan pek çok iddia—örneğin “40 bebeğin başının kesildiği” şeklindeki anlatı—kısa sürede küresel gündemi belirledi ve İsrail’in kendi söylemini meşrulaştırmak için nasıl bir algı mühendisliği yürüttüğünü gösterdi.  

Tepkilerin arttığı aşamalarda ise, platformların eleştirel içerik paylaşan kullanıcıların verilerini devlet kurumlarıyla paylaştığı; bu kişilerin paylaşımlarının “antisemitik” veya “terör destekçisi” diye yaftalanarak çeşitli yaptırımlara maruz bırakıldığı yönünde eleştiriler ve iddialar yükseldi. Özellikle Almanya’da vatandaşlıktan atmalar yapıldı. Özellikle Facebook, Instagram ve WhatsApp (Meta) tarafındaki uygulamalar, sahadaki gerçekliğe aykırı anlatıları öne çıkarırken Filistin yanlısı paylaşımların bastırıldığı izlenimini güçlendirdi. X platformunun da içerikleri algoritmalarla görünmez kılması ve şüpheli paylaşımlar yapması sosyal medyanın sahiplerinin ideolojik pozisyon almasını da gösterdi.  

İsrail Başsavcılığı’na bağlı Siber Birim (Internet Referral Unit), mahkeme kararı olmaksızın platformlara “gönüllü kaldırma” talepleri gönderiyor; 7 Ekim–14 Kasım 2023 arasında toplam 9.500 içerik/hesap için başvuru yapıldığı, bunun %60’ının Meta’ya yöneldiği ve uyum oranlarının yer yer %90–94 bandına çıktığı raporlandı.  

Bu idari hat, ifade özgürlüğü üzerinde yargı denetimi dışına kayan bir baskı mekanizması yarattığı gerekçesiyle sivil toplum tarafından eleştiriliyor.  10 Ağustos 2025’te Netanyahu’nun “algoritmalar” ve çevrimiçi tepkilerin “%60’ının bot” olduğu söylemi, dezenformasyon/terörle mücadele retoriği altında platformlardan daha agresif kaldırma ve görünürlük kısıtlama taleplerini meşrulaştırabilecek bir zemin oluşturuyor.  Bu bağlamda, Meta’nın “shaheed/şehit” kelimesine yönelik toplu yasak yaklaşımını Gözetim Kurulu’nun uyarısı üzerine gevşetmesi, politik baskıların içerik politikalarını aşırı moderasyona sürükleyebildiğini gösterdi.  Öte yandan 2024’te Meta’nın ifşa ettiği, Tel Aviv merkezli STOIC ile bağlantılı ve yapay zekâ üretimi yorumlar kullanan gizli ağın, özellikle İsrail–Gaza içerikleri altında sahte taban desteği izlenimi yaratmaya çalıştığı tespit edildi; bu, algoritma–bot söyleminin pratikte nasıl operasyonelleşebildiğine dair somut bir örnek sundu.  

Algoritmalar, botlar ve dijital medya hakikati örtemez  

7 Ekim 2023’ten bu yana yüz bini aşkın sivilin hayatını kaybettiği soykırım derinleşirken, Siyonist İsrail son beş ayda uyguladığı gıda ve temel ihtiyaç ablukasıyla Gazze’yi sistematik biçimde açlık ve kıtlık kıskacına aldı. Resmî yardım vakıfları “yardım dağıtımı” duyuruları yaparken, sahadan gelen görüntüler yardım almak için toplanan kalabalıkların ve dağıtım sıralarının dahi hedef alındığını gösteriyor. İsrail, yardım dağıtmak için çağırdığı sivilleri dahi katletmektedir. Bu olayların ardından paylaşılan görüntü ve tanıklıkların sosyal mecralardan kaldırılması ya da görünürlüğünün kısılması için baskıların arttığı gözleniyor.  

Uydu görüntüleri, sahadaki yıkımı ve tıkanmış ikmal hatlarını açıkça gösterdiği için anlatı düzeyinde yeni bir manevra devreye sokuluyor: gıda krizinin sorumluluğu Filistinlilere yükleniyor. Netanyahu, kıtlığın ve yetersiz beslenmenin başlıca nedenini “Hamas’ın yardımları çalması/engellemesi” iddiasına bağlıyor. Oysa tablo; yardımların girişine getirilen kısıtlamalar, güvenli koridorların kesintiye uğraması, dağıtım noktalarının hedef alınması ve denetimli geçişlerin daraltılması nedeniyle insani erişimin fiilen engellendiğini gösteriyor. Bu koşullar, krizi derinleterek açlık ve yetersiz beslenmeyi daha da ağırlaştırıyor. İsrail’in uluslararası basında dolaşıma soktuğu resmî anlatı, sahadaki soykırımı meşrulaştırmak ve sorumluluğu tersyüz etmek üzere seçici bilgi, çerçeve kaydırmaları ve “uzman görüşü” ambalajıyla rasyonalize ediliyor; böylece kitle iletişiminde “olağanlaştırma” eşiği aşındırılıyor.  

Eleştiriler, “dezenformasyon/antisemitizm/terör övgüsü” etiketleriyle kriminalize edilirken, platformların algoritmik sıralama, görünürlük düşürme ve mahkeme kararı olmaksızın işleyen “gönüllü kaldırma” mekanizmaları bu söylemin dijital dolaşımını düzenleyen bir aparata dönüşüyor. Gazze üzerindeki fiilî kontrol ve erişim rejimiyle birlikte okunduğunda, bu medya–platform mimarisi ilhakı normalleştiren bir algı atmosferi üretiyor; mevcut göstergeler ise yakın dönemde dijital alanın daha kapsamlı bir sansür rejimine itilmesine işaret ediyor.  

Kısacası, İsrail’in medya planlamasıyla uyumlu bu çerçeve, sorumluluğu tersyüz eden bir propaganda stratejisi olarak işleyip empatiyi aşındırmakta ve kutuplaştırıcı etiketler üzerinden desteği konsolide etmeyi hedeflemektedir.   

HABERE YORUM KAT