1. YAZARLAR

  2. Nusret Çiçek

  3. Savcı nasıl hırpalanır?
Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Yazarın Tüm Yazıları >

Savcı nasıl hırpalanır?

14 Nisan 2010 Çarşamba 00:53A+A-

Öyle hırpalanır!..

Ankara Adliyesi’ndeki arbedeyi ekranlardan seyrederken sizlerin neler hissettiğini bilemem de benim algıladığım manzara geleceğin aydınlığına işarettir.
Sayın Yargıtay Başkanı’nın “Savcı demokratik tepkisini ortaya koydu” sözü yeterli değildir. Artık bu saatten sonra hiç kimsenin teşkilata tek tip elbise giydiremeyeceğini salondaki çıkışların tonundan anladım.
“İlkesizlikler” yargı camiasını sabrın son noktasına getirdi.
Gördünüz işte, hakim ve savcılar HSYK ile yüksek yargıya seslendiler:
“Siyasiler uzlaşamasa da gelin bizler ilkesiz yapılan seçimlerin ilkelliğinde uzlaşalım.”
Uzlaşma çok basit:
HSYK üye seçimlerindeki ilkesizliği düzeltsin, şanı şöhreti de onun olsun.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Şahin Tanrıöver yüksek sesle:
“Yargıtay üyelerinin burada işi yok. Burayı zapt ediyorlar. Bu toplantı YARSAV’a destek toplantısı olmayacaktır. Ankara Adliyesi hakimleri kapıda bekliyor. Burası YARSAV’a destek toplantısı değil. Açık ve şeffaf bir şekilde sorunlarımızı tartışmak istiyoruz.”
Tam o esnada bir bayan koruma, savcının yakasına yapışıyor:
“Çık dışarı...”
Susturulmak için adeta terörist muamelesi görüyor savcı.
Arbede başlıyor.
Yaka paça...
Bir tarafta koruma, diğer tarafta Cumhuriyet savcısı.
“Yargı bağımsızlığı” diyenler de keyifle izliyorlar.
Bir tanesi yerinden kalkıp da “Ne bu rezalet, savcıya yapılır mı?” diyemiyor.
Savcı hırpalanıyor, o kadar hakim savcı bakıyor...
Yargıtay Başkanı orada.
Danıştay Başkanı orada.
En önemlisi HSYK Başkanvekili orada.
Susuyorlar.
Erzincan olunca konuşanlar, Ankara olunca susuyor...
Başlar korumalı ama Cumhuriyet savcısı korumasız. Onu bir bayan memur yakasından tutup itekleyebiliyor. Koruma güçlü olsa, belki de yerlerde sürükleyecek.
Hem kime karşı kimi koruyor?!.
Manzarayı içim burkularak izlerken 1980 öncesi aklıma geldi...
Kafam zonkladı, hafızam allak bullak oldu...
Ankara Cumhuriyet savcısı olduğum halde, POL-DER denilen ekibin saldırısına uğradım. Mahalle arasında üç kişi dipçikle, tekmeyle dövülürken olaya müdahale ettiğim için olanlar oldu.
Çünkü o yıllarda devlet onlardı.
Onların düdüğü ötüyordu...
Şimdi de yargıda POL-Der’ler oluşmaya başladı...
Öyle ya, bir koruma bir savcının yakasına yapışabiliyor...
Bu yapışma Star televizyonu muhabirine yapılmış olsaydı arkasından 28 Şubat gelirdi.
Tanklar Sincan’ın sokaklarına taşmıştı bile.
Günlerce irtica paranoyaları dinlerdik...
Ankara savcısı hırpalanıyor, ne YARSAV’dan ne de yüksek zevattan ses yok.
Adliyenin içerisinde güpegündüz bir savcı yakasından tutularak hırpalanır da zanlı tutuklanmaz mı? Tutuklanması için ne olmalıydı? Kurşun yarası mı?..
Hani “Yargıyı idarenin emrine alıyorlar” diyen zihniyet?
Hani yargı bağımsızlığı mangalında kül bırakmayanlar?
Nerede kaldınız?
Uçağı mı kaçırdınız?..
Yoksa nutkunuz mu tutuldu?
O salonda sadece bir hakimin ayağa kalkıp konuşması yeterli miydi?
Ne diyordu İş Mahkemesi Hakimi Abdullah Erdem:
“Yargıtay’a üye seçilmek için daha önce oraya seçilen bir ağabeyinizi, eşinizi, dostunuzu yanınıza alacaksınız, HSYK’nın kapısını çalacaksınız, randevu alacaksınız. Bu sistemin değişmesi için ne yapılacağını merak ediyorum.”
Merak etme sayın hakimim, bu yağlı devran kolay kolay değişmez. Aristokrasi bıraksa siyasetçiler bırakmaz, siyasetçiler bıraksa aristokrasi bırakmaz...
Yağlı kuyruk işte...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT