1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Rusya ve Türkiye rekabetinin Kafkasya’daki yansıması: Azerbaycan-Ermenistan Savaşı
Rusya ve Türkiye rekabetinin Kafkasya’daki yansıması: Azerbaycan-Ermenistan Savaşı

Rusya ve Türkiye rekabetinin Kafkasya’daki yansıması: Azerbaycan-Ermenistan Savaşı

“Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışma enerji pazarları ve iki güçlü liderin -Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’da Vladimir Putin’in– rekabeti ile doğrudan ilgilidir”

07 Ekim 2020 Çarşamba 16:16A+A-

Kaynak: The Blomberg / James Stavridis*
Çeviri: Sümeyye E. Kalkan / Haksöz Haber

Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki “donmuş çatışma” sıcak çatışmaya döndü. Birçok Batılıya dünyanın uzak bir köşesinde küçük bir çatışma olarak görünen şey aslında bölgesel güvenlik, enerji pazarları ve iki güçlü liderin -Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’da Vladimir Putin’in– rekabeti ile doğrudan ilgilidir.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar geriye giden çatışma, Dağlık-Karabağ olarak isimlendirilen Azerbaycan’ın içerisinde yer alan etnik Ermenilerin küçük bir yerleşim bölgesi üzerinde devam etmektedir. Söz konusu alanda bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ Cumhuriyeti (hamisi Ermenistan tarafından bile resmi olarak tanınmayan) büyük oranda silahlanmış ve yaklaşık150 bin nüfusa sahiptir. Azeriler 1990’larda 30 bin kişinin hayatına mal olan çatışmada bölgenin kontrolünü kaybettiler ve savaş tehdidine rağmen diplomatik veya askeri yöntemlerle bölgeyi geri alamadılar.

NATO’da bulunduğum zamanlarda, her iki ülkeyi birkaç kez ziyaret ettim.  Çevrede antipati ve güvensizlik hakimdi. İki savunma bakanı da o zaman birbirlerinden nefret ediyorlardı ve her iki millet (Afganistan’da küçük askeri birliklere sahip) NATO’ya üye değillerdi, her biri bir diğerinin sahtekarlığı ve ikiyüzlülüğünden dem vuruyorlardı. Ne yazık ki, her iki devlet de Kafkasya’daki komşularına yalnızca kendi doğru bildiklerini aktarmaya çalışıyorlardı. Her iki taraf da hiçbir suretle diğerine taviz vermeye yanaşmıyordu.

Dört yıldan fazla süren NATO’daki görevim esnasında, Azeriler birçok defa zayıf birlikleriyle askeri girişimde bulundular fakat Ermeniler bu saldırıları rahat bir şekilde durdurdu. İstihbarat değerlendirmelerimiz, olayların ciddileşmesi halinde Ermenilerin kendilerinden emin oldukları yönündeydi. Rusya Federasyonu her iki tarafa da silah ve eğitim veriyordu ve aslında Rusların olayları biraz sakinleştirici etkisi vardı. Bu arada ne zaman Putin barışçıl bir rol oynasa işlerin daha da kötü olduğu bilinen bir gerçek.

Bu son gerginlikte her zaman olduğu gibi her iki taraf da ilk önce diğer tarafın saldırdığını iddia etti. Temmuz’da karşılıklı çatışmalar sonuncunda çoğunluğu asker olan birçok Azeri öldürüldü. Şimdi kayıplar 100’e yaklaşıyor. Pazar günü her iki taraf da askeri seferberlik başlattı ve sıkı-yönetim ilan etti. Salı günü Ermenistan bir savaş uçağının Türkiye’ye ait F-16’lar tarafından düşürüldüğünü ilan etti; Türkiye bu suçlamayı reddetti.

Artık diğer devletler geçmişte olduğu gibi olayları yatıştırma taraftarı değiller veya müzakere ya da ateşkes için ciddi bir girişimde bulunmuyorlar. Bu meseleye dair en son girişim Minsk Grubu olarak adlandırılan Fransa, Rusya ve ABD tarafından yapıldı fakat 2010’da bir uzlaşıya varılamadı.

Mevcut çatışma durumunu daha da derinleştiren faktör, Türkiye ve Rusya’nın tarafları güçlü bir şekilde desteklemesidir. Türkler Ermenileri sevmiyor ve Azerbaycan’daki Müslüman kardeşlerini destekliyor. (Ermenistan’da Osmanlı Türklerinin bir asır önce yaptıklarını düşündükleri katliamlar ulusal düşüncede önemli bir faktör olarak devam ediyor). Rusların ise Ermenistan ile ortak bir savunma anlaşması var.

Savaşın içinde yer alan komşu devletler İran ve Gürcistan’ı da unutmamak lazım. Diğer taraftan petrol ve doğalgaz zengini olan Azerbaycan Ermeni sınırının 10 mil kadar uzağında bulunan savunmasız boru hatlarına sahip.

Bölgede bulunduğum zamanlardaki gerginliğe kıyasla bugünkü çatışmanın daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Washington ise tüm dikkatini yaklaşan seçimlere ayırmış durumda. Suriye ve Libya’da olduğu gibi Türkiye ve Rusya da çatışmanın iki karşıt aktörü. Avrupa Birliği ise Brexit ve Doğu Akdeniz’deki Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliklerle meşgul. Ermenistan ve Azerbaycan ile ortaklıklara sahip olan NATO da itidal çağrılarından öteye gidemiyor.

Barışçıl bir çözüm şimdilik bir hayal gibi duruyor. Türkiye’nin de dahil edileceği yeni bir Minsk grubu barışa katkı sağlayabilir. Rusya Ermeni Ortadoks kilisesiyle yakın bir dostluğa sahip olmasına rağmen, Putin her iki ülkenin liderlerine de yakın. Amerika, Rusya ve Türkiye işbirliği çatışmanın daha da büyümesine mani olabilir.

Çözüm için ilk adım, Azerilere birkaç sembolik toprak verilerek atılabilir; her iki ülke de sınır anlaşmazlıkları ve diğer sorunlarda ateşli silah kullanımına dair ortak bir zeminde buluşabilir. (Tıpkı Çin ve Hindistan’ın Himalayalar’daki “kontrol hattındaki” son küçük çatışmalardan sonra yaptıkları gibi); Kuşkusuz bunların hiçbirisi umut verici değil.

Thomas de Waal tarafından 2003’te yazılmış etkileyici bir kitap olan  "Karabağ" (The Black Garden), bu çatışmanın izlerini sürer. Son sayfasında şöyle der; “Dağlık-Karabağ sorununa dair herhangi bir adil çözüm, her iki tarafa da acı dolu tavizler vermesini gerektirecek ve birbirlerine tamamen zıt ilkeleri dengelemek zorunda kalacak.” Fakat mevcut durumda, her iki taraf için de büyük sonuçlara yol açacak bir savaş bu taviz verme durumundan daha olası.

*James Stavridis Bloomberg Opinion’da köşe yazarı. ABD donanma amiralliğinden emekli oldu ve NATO’nun eski yüksek müttefik komutanı idi. Tufts Üniversitesi’nin Fletcher Hukuk ve Diplomasi Bölümü’nün emekli öğretim üyesi. Ayrıca Carlyle Group’ta işletme danışmanıdır ve McLarty Associates’te danışmanlar kuruluna başkanlık etmektedir.

HABERE YORUM KAT