1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Reddedildi: Bürokratik emperyalizm ve sonsuz bekleyiş
Reddedildi: Bürokratik emperyalizm ve sonsuz bekleyiş

Reddedildi: Bürokratik emperyalizm ve sonsuz bekleyiş

Gerçek şu ki, nedenleri aramama gerek yok. Pasaportum – pasaport mu ki? – Filistin Yönetimi'nin adını taşıyor. Havaalanı personeli her seferinde onu ilk kez görüyormuş gibi tuhaf bir şekilde bakıyor.

28 Eylül 2025 Pazar 23:54A+A-

Saga Hamdan’ın Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Ağustos ayının başlarında bir Salı günü saat 14:30'du ve ben Edinburgh vize kolaylaştırma merkezinin en sağ koltuğunda oturmuş, Litvanya büyükelçiliği temsilcisine Şengen vize belgelerimi teslim etmek için bekliyordum.

Neredeyse iki saattir bekliyordum. Etrafımda, sık sık “beyaz” ya da eskiden açıkça söylendiği gibi “üstün ırk” olarak sınıflandırılmayan, bizim sıkça “renkli insanlar” olarak adlandırdığımız birçok insan vardı.

Zamanla, bu tür dilsel doğrudanlık daha incelikli hale geldi. Havaalanları ve elçilikler gibi yerlerde, ya da 4 Ağustos günü oturduğum yerde, annesinin kucağında gülümseyen, iki yaşından büyük olmayan, koyu renkli kıvırcık saçları örgülü küçük bir kızın yanında, bu tür ifadeler yeniden güçlenerek geri döndü. Annesi, saat 10'dan beri beklediklerini ve hala sıralarının gelmediğini söyledi. Randevum saat 12:30'da olmalıydı.

Bizim gibi insanlar için mesaj şu gibi görünüyor: zaman önemli değil, hiçbir değeri yok ve randevular sadece formalite icabı birer kurgu.

Elimde, benim, “çaresiz bir Filistinli” olarak, sığınma talebinde bulunma veya onların ülkesine yerleşme niyetim olmadığını kanıtlayan tüm belgeler – doğrudan ve dolaylı – vardı. Bir hafta boyunca bu belgeler üzerinde çalışmıştım. Kocam da dâhil olmak üzere arkadaşlarımdan, Litvanya büyükelçiliği tarafından, sunulan belgelerin gerçekliği veya başvuru sahiplerinin Litvanya'dan başka bir ülkeye seyahat etme niyetleri gibi tuhaf ve tamamen önemsiz nedenlerle reddedildiklerine dair sayısız hikâye duymuştum.

Gerçek şu ki, nedenleri aramama gerek yok. Pasaportum – pasaport mu ki? – Filistin Yönetimi'nin adını taşıyor. Havaalanı personeli her seferinde onu ilk kez görüyormuş gibi tuhaf bir şekilde bakıyor. Belki de sahte mi gerçek mi diye merak ediyorlar. Ve eğer gerçekse, hangi yabancı ülkeden geliyor?

Dürüst olmak gerekirse, Filistin yerine “Filistin Yönetimi” yazması açıkçası oldukça kafa karıştırıcı.

Neden bizden nefret ediyorlar?

Gazze'de, elektrik, su ve pasaportum olmadan, kitapların benim pasaportum olduğunu, onlar sayesinde odamdan çıkmadan dünyayı gezebileceğimi kendime söylerdim. Sürekli okurdum, üç kız kardeşimle paylaştığım odamda oturarak, belki de hiç göremeyeceğim diyarlara uçardım.

O zamanlar bu düşünce bana rahatlık veriyordu.

Ama şimdi, buradan, bugün oturduğum vize merkezinden geriye baktığımda, sadece üzüntü duyuyorum. Filistin pasaportuyla dünyayı dolaşmanın, her kontrol noktasında ve sınırda İsrail'in bizi tasvir etmeye çalıştığı gibi “insan hayvanlar” gibi muamele görmenin ne anlama geldiğini hayal etmenin verdiği endişeden kendimi bilinçsizce korumaya çalıştığımı anlıyorum.

Yıllar sonra yine burada oturmuş, Gazze'deyken merak ettiğim şeyi merak ediyorum: Neden bu kadar hor görülüyoruz?

Başvurumun onaylanma şansımın çok düşük olduğunu biliyorum – kocamın başvurusu iki gün içinde reddedildi ve birçok arkadaşım da aynı durumla karşılaştı. Filistin pasaportuyla Schengen vizesi almak çok zor. İngiliz pasaportu gibi “saygın” bir pasaport her şeyi değiştirir.

Eylül 2023'te Birleşik Krallık'ta okumak için tam burs aldığımda, kuşatmadan kurtulup eğitimime devam edebileceğim düşüncesiyle çok sevinmiştim. Gazze dışındaki dünyayı görmek ve yanımda bir şeyler getirmek istiyordum: bilgi, kültürel değişim ve memleketimdeki diğer öğrencilere ilham verecek fırsatların tohumları.

Gazze'de hala soykırım altında mahsur kalan, tamamen finanse edilen burslar ve prestijli İngiliz üniversitelerinden koşulsuz teklifler almış, ancak yine de ayrılmak için bir yol bulamayan 70'den fazla öğrencinin yüzlerinde geçmişteki halimi görüyorum. Onlar da yeni dünyalara adım atmayı, sadece ekranlardan gördükleri insanlarla tanışmayı ve “normal hayatın” var olduğunu keşfetmeyi hayal ediyorlar.

Teklifi ilk aldığımda, kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar heyecanlandım. Şimdi bu öğrencileri bir düşünün: kuşatma ve bombalara katlanıyorlar, ama ufukta zayıf bir ışık görüyorlar. Bu ışık onlara inanacakları ve umut edecekleri bir şey veriyor: açlık, korku, çadırlar ve enkazın olmadığı bir hayat. Kitaplar, dersler, dostluklar ve hatta gelecek planlarının olduğu bir hayat.

Ancak Filistin pasaportuna şüpheyle bakan dünya, bu öğrencilerin insanlıklarını hor gören dünyayla aynıdır. İrlanda veya İtalya'nın aksine, İngiliz hükümeti kendi burslu öğrencilerini tahliye etmeyi reddetti. Ne kadar zeki, ne kadar nitelikli, ne kadar umutlu veya ne kadar çalışkan olurlarsa olsunlar, onlar yine de Filistinlidir.

İngiltere, Gazze'de biyometrik parmak izi alacak vize merkezi olmadığı için öğrencileri tahliye edemeyeceğini iddia etti. Oysa siyasi irade olsaydı, parmak izleri Mısır veya Ürdün'de alınabilirdi. Bunun yerine Birleşik Krallık, yokluğu bahaneye çeviriyor: merkez yok, parmak izi yok, vize yok. Soykırım karşısında bile kibir ve inatçı bürokrasi nedeniyle, eğitim ve tahliye için tüm koşulları sağlayan öğrenciler reddediliyor, sanki bu öğrenciler tam anlamıyla insan sayılmıyorlarmış gibi.

Planlama ayrıcalığı

Ne kadar bekleyeceğiz? Sözde demokratik devletler, pasaportlarımız yüzünden elçilik kapılarında ve bekleme salonlarında aşağılanmaya mahkûm olan bizim gibi insanları ezip geçerken, belki merhametli bir memur evraklarımızı işleme koymaya karar verene kadar, özgürlüklerini ne kadar süre daha yüceltecekler?

Bu evrak işleriyle ilgili değil. Bu, imparatorluğun modern yüzü: düzgün randevu sistemleri ve ret e-postalarıyla süslenmiş bürokratik emperyalizm.

Saat 16:00'yı gösteriyor. Sonunda numaram çağrılıyor.

“Başvurunuzu kabul edemiyoruz, hanımefendi,” diyor çalışan.

Şaşırmadım – nedenler değişiyor, ama sonuç asla değişmiyor.

Ancak, biraz tartıştıktan sonra, başvurumu kabul etmeye karar verdiler – “Kendi sorumluluğumda başvuruyorum” şeklinde bir beyanname imzalamam şartıyla.

Dışarı çıkıyorum. Bekleme salonunda sadece iki kişi kalmış. Randevumdan iki saat sonra kalkacak trenim çoktan gitmiş. Ama kendime hatırlatıyorum: Ben Filistinliyim. Önceden plan yapmak, nadiren sahip olduğumuz bir ayrıcalık. Hayatımızdaki her şey geçicidir.

Hazırladığım ama gerekmeyen belgeleri çöpe atıyorum. Hâlâ Nekbe ve onun kalıcı sonuçlarını anlatan ‘The Woman from Tantoura’ adlı romanı yanımda taşıyorum. Ve merak ediyorum: Hayatımı sefalet okuyarak, sefalet yazarak, sonsuz bekleyişin sefil koltuğunda oturarak geçirmek zorunda mıyım?

Haftalarca hiçbir haber almadım. Anında reddedilmediğim için süreç hala devam ediyordu. Bu yüzden, yolculuk ve konuşma yapacağım konferans için hazırlıklara başladım. Filistinli olmama rağmen vizeyi alabileceğime kendimi inandırdım.

25 gün sonra, her zamanki cevap geldi: REDDEDİLDİ.

 

*Saga Hamdan, Gazze'den gelen, şu anda İngiltere'de yaşayan Filistinli bir yazar, aktivist ve araştırmacıdır. Çalışmaları, hafıza, hayatta kalma ve kuşatma ve soykırım altında yaşam üzerine odaklanmaktadır.

HABERE YORUM KAT