FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

Yazarın Tüm Yazıları >

Piyanist

04 Şubat 2009 Çarşamba 17:47A+A-

Hani bir film vardı. Neredeyse en gerçek haliyle gözler önüne seriyordu, Almanların Yahudi toplumuna yaptıkları kıyımı. Ben ibretle, nefretle ve insani duygularımın tahammül edemediği gözyaşlarıyla izlemiştim bu filmi. Kadınların, çocukların, yaşlıların öldürülüşünü, anayı evladından, eşi kocasından, babayı oğlundan ayırarak, her birini bir yerlerde ölüme gönderen zihniyete lanet etmiştim film boyunca. Ve direnenleri, ardından gelen barışla gözlerinin içleri gülerek şükredenleri görmüştüm ‘Piyanist’ filmde.

Yaşananlar, insanlığa aykırı olan zalimane tavırlardı. Kendi dinimizden olmasa da, zulme alkış tutmak veya tepkisiz kalmak İslami kimlikle bağdaşmamaktadır. Vicdanı olan herkes, yıllar önce Yahudilerin yaşadığı bu soykırıma kızmış ve lanet etmiştir/etmelidir.

Tarih içerisinde, zalimler pek çok zulme, soykırıma ve katliama imza atmıştır ve atmaya da devam etmektedir. Kızılderililere, Zencilere, Vietnamlılara, Aborjinlere, Angolalılara, Ruandalılara, Saray Bosnalılara, Kürtlere, Cezayirlilere, Lübnanlılara, Iraklılara, Afganistanlılara ve nice sayamadıklarımıza yapılan zulümlere kızdığımız, lanetlediğimiz, elimizden geldiğince mücadele ettiğimiz ve Hak’tan yardım dilediğimiz gibi, şimdi de Filistinliler için Allah’tan yardım dilenmekte ve Siyonist İsrail’i lanetlenmekteyiz.

Gelişen teknoloji, ülke ve kültürlerin birbirini etkilemesi, toplumların zamanla daha bir olgunlaşması, haklarını arama azimlerinin artması, kimilerinin tutundukları dalların ellerinde kalması, medya ve internet ağının yaygınlaşması ve ‘demokrasi(!)’ yolunda atılımların gerçekleştirilmeye çalışılması, yapılan yanlışlıklara veya güzel tavırlara verilen tepkinin şiddetini daha bir gözler önüne sermektedir. Pek çok nedenle cılız çıkan sesler, bugün tüm imkânlar sayesinde gürleşmekte ve halkın sesini kısmak imkânsızlaşmaktadır.

Artık savaşlar önümüzde zuhur etmekte, acılar, ölümler ve yok oluşlar, adeta gözümüzün içine sokulurcasına işlenmektedir. Şimdiyse perdeler Filistin için açılmıştır. Siyonistler, elbirliğiyle Gazzelileri yok etmenin derdine düşmüş, kınamalara, sel gibi sokaklara akan insanların haykırışlarına, inadına yardımseverlerin ve ‘insan’ olanların çağrılarına rağmen, zulümlerini devam ettirmekte bir beis görmemişlerdir.

Dünün mazlumları, soykırımın muhatapları, bugün vahşetin en alasının başaktörü olmaktan kendini alamamıştır. Kölelikten, ezilmişlikten kurtulmanın sarhoşluğuyla, ellerini al kanlara buluyor ve aşağılanma kompleksiyle despotizme soyunuyor. Zaman intikam zamanıdır adeta.

Sözlerimiz, genel manasıyla tüm Yahudilere değil, İsrail ve Siyonistleredir elbette. Çünkü yapılan bu zulmü, Yahudi olup kınayanlar, sokaklara dökülenler olduğunu unutmamak, bir toplumu tümüyle aynı kefeye koymamak gerekir. Biz Siyonistlere ve yandaşlarına haykırıyoruz lanetimizi.

Çünkü “Yahudilik ile Siyonizm aynı şeyler değildir. Siyonizm'e karşı mücadele eden Yahudi G. Neuburger'in dediği gibi aslında birbirine uymaz ve uzlaşamazlar. “İyi bir Yahudi Siyonist olamaz; Siyonist ise iyi bir Yahudi değildir.” Siyonizm, Tanrı'ya isyan ve Yahudi halkına ihanet demektir. Siyonizm, Yahudiliği bir ırka indirger. Irkçıdır. Siyonizm anti-Semitizmden, yani Yahudi aleyhtarlığından beslenir. Anti-Semitizm de, Siyonizm de Yahudileri binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan koparmak için uğraşır. Neuburger'e göre İsrail'de Tanrı'ya olan bağlılığın yerine, Siyonist devlete olan bağlılık geçirilmiş ve devlet, çağdaş ‘altın buzağı’ya dönüştürülmüştür. Çözüm, İsrail devletini Siyonizm'den kurtarmaktır. (M. Armağan)”

Zulüm batağına iyice gömülmüş olan İsrail cumhurbaşkanı Perez Davos’ta, tüm dünyanın gözünün içine bakarak sıralarken yalanlarını ve çocukları dahi güldürecek bahanelerini, Başbakan Erdoğan’ın (planlı olduğunu söyleyenlerin aksine, İslamî kimliğini hatırlayarak) insanî olarak verdiği tepkiyi gördük ve konuşuyoruz günlerce. Birileri dikilmeliydi utanmazların önünde, vermeliydi ağızlarının paylarını.

Başbakanın verdiği tepki önemliydi İslamî camia, vicdan sahipleri, itilip kakılmayı, onuru zedelemek olarak algılayan vatan ve milletseverler, siliklikten arınmayı bekleyen vatandaşlar, Arap ülkeleri halkları ve en önemlisi Filistin halkı için. Çünkü bir nebze de olsa bir soluk, birazcık can olmuştu mazlumlar için. Desteklendiklerini görmek, unutulmadıklarını hissetmek, uzaklarda da olsa birilerinin onlar için Rabbe niyaz ettiklerini bilmek, pek çok şeyden daha değerliydi onlar için. Sokaklara taşan kalabalıkların, yapılan eylemlerin, açılan pankartların ve semalara yükselen İsrail karşıtı söylemlerin, onları yüreklendirdiğini görüyor, duyuyor ve dinliyoruz haber bültenlerinde ve özel programlarda.

Lakin İsrail’e attığı tokata rağmen Erdoğan bir kahraman değildir. O, olağanüstü bir şey değil, yapması gerekenleri yapmıştır bir insan, bir Müslüman, bir baba ve bir mükellef olarak. Ardından daha başka eylemler beklemek, ilişkileri kesmesini, anlaşmaları iptal etmesini, tatbikat alanlarını kapatmasını vs istemek saflık olur. Çünkü O bağımsız değildir. Var olan sistem, ellerini kollarını bağlamıştır ve onlar da, ‘böyle geldi, böyle gidecek’ türküsünü söylemeye devam edeceklerdir. En azından, beklentileri geniş zamana yaymak zorunluluğu vardır.

Başörtüsü yasasında, üniversitelerdeki açılımlarda, 367 olayında, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve Davos’un ardından Genel Kurmay açıklamalarından gördük ve anlamış olmamız gerekir. Kürt sorununun dillendirilmesinden, askerler hakkında konuşmaya/soruşturmaya/tutuklamaya kadar adım adım esneyen hak arama ve düşündüklerini söyleyebilme rahatlığı, zaman içinde daha gerçekçi özgürlüklere kavuşma yolunda basamak olacaktır.

Çünkü İsrail’le ilişkilerin kesilmesine varıncaya dek, yapılması zor olmayan o kadar şey sümen altı ve kapı ardı edilmiş ve edilmektedir ki, bu beklentiler abartı gibi görünmektedir. Ilımlı ve anlayışlı olmaya çalışan yaklaşımlarına rağmen, AKP hükümetine dev aynasından bakmak, hayal kırıklığından öte bir kazanç sağlamayacaktır.

Buna rağmen, bir Müslüman olarak, Müslüman olduğuna inandığım ve her fırsatta kendisinin de Müslüman olduğunu söylediği Sayın Erdoğan hakkında, Cengiz Duman beyin yaptığı şu tespite tümüyle katılmadığımı belirtmek zorunluluğunu hissetmekteyim:

“Başbakan, Hamas ve Gazze’deki katliam argümanlarını, dış politik mesajlar için kullanmaktadır kanaatindeyiz. Başbakan Erdoğan, bu durumu aynı zamanda iç politikaya yönlendirerek kazançlı çıkmaya; bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Bir taraftan hem Ortadoğu hem balkanlar hem de Kafkaslarda diplomatik alanlarda atak politikalar izlediği imajını vermeye çalışırken diğer taraftan İslami hassasiyeti olan kesimler ve başta AK parti tabanına, İslamcı hamleler yaptığı takiyyesinde bulunabilmektedir.

Ak partinin imaj, makyaj politikalarına karşın, Türkiye’nin klasik dış politikası olan “rölanti politikasından” vazgeçilmediği gözlenmektedir. Sadece üslub farklılaşmıştır. İçteki Kasımpaşalı figürünü dış politikada da uygulayarak hem içte hem dışta netice almaya çalışmaktadır. Ancak Türkiye, ABD-AB rotasından çıkmak niyetinde değildir. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri ikili değil, İsrail’in arkasındaki ABD ve AB ile bağlantılı dörtlü ilişkilerdir. İsrail’e gösterilecek radikal bir tavır ABD ve AB‘ye gösterilmiş bir tavırdır olacaktır. Dolayısı ile başbakan blöf yapmaktadır. “Ne koparırsam kar” hesabı var ya öyle bir şey!..

Yoksa Başbakan, Filistin/Hamas/Gazze katliamlarına karşı ve Davos’ta, İsrail ve diğer emperyal güçlere, “İslami hassasiyet”lerle tepki ve zımnî mesaj vermemiştir.”

Devlet yöneticisi olarak bazı hesap ve planları bulunmuş olsa da, bu kadar da İslamî hissiyattan yoksun, sömürgeci bir zihniyet sahibi olmasa gerek. Kendisinin avukatı olmamakla beraber, ekranlarda gördüğümüm ve tanıdığım kadarıyla, ailesinin de bu tip konularda hassas olduğu kanısını taşımaktayım.

Ayrıca ben Davos’ta yaptıklarından ziyade, dönüşünde havaalanında yaptığı konuşmayla ilgileniyor, samimi olmasını diliyor ve vaat ettiklerini unutturmamak gerekliliğini savunuyorum. Ne demişti ayağının tozuyla geldiği havaalanında halkına karşı:

“…Biz, doğru bildiğini her yerde dosdoğru söyleyen siyasetçiler istiyoruz. Siz şu sessiz ve korkunç tavrınızla bize tam da bunu söylüyorsunuz. Ayrım gözetmeksizin el ele, gönül gönüle söylüyorsunuz. Türküyle, Kürdüyle, Müslümanı, Hıristiyanı, Musevisi, doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisiyle, 72 milyon tek ses, tek bir can olarak söylüyorsunuz. Ayrım yapmaksızın, 72 milyon omuz omuza vereceğiz. Bizi bölmek, bizi ayırmak isteyenlere asla prim vermeyeceğiz…”

İşte yukarıdaki sözlerini unutmasına izin vermemek, doğu ve güneydoğuda yaşanan haksızlıkları telafi etmek, ora halkının haklarını iade etmek, unutturmaya çalıştıkları dillerini tamamen özgür kılmak, şehirlerine, semtlerine eski isimlerini geri vermek, filmlerin ‘cahil, komik, kıro’ tiplemeleriyle alay konusu edilen insanları onure etmek, tüm azınlık haklarını savunmak, vakıflar yasasını çıkartmak, Alevilerin ibadethanelerini kabul etmek, aynı topraklarda yaşayan Türk=Kürt=Alevi=Çerkez=Ermeni=Yahudi=… olması için, her daim haykırmaya devam etmek gerektiğini düşünüyorum.

Madem ki 72 milyon omuz omuza verecek, cumhurbaşkanımız da aynı şeyleri yineliyor, gözlerinden kaçırdıklarını veya unuttuklarını hatırlatmak gerek. Zalimlerin zulmüne ve dostlarına karşın, bizim de Allah’ımız var. Rabbim hepimizin yardımcısı olsun.

Selam ve dua ile.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum