1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Peki ben niye öldüm anne...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Peki ben niye öldüm anne...

11 Haziran 2010 Cuma 00:27A+A-

Sarsıcı bir karikatür gördüm geçen gün. Mezartaşının hemen altından yükselen düşünce balonunda şunlar yazılıydı: “Her iki taraf da kan akmasın yeter diyor, peki ben niye burada yatıyorum anne?” diye soruyordu toprağa verilmiş bir genç...

Anne sesi, tüm naif ve kırılgan tarihinin içinde belki de en önemli dönüşümünü yaşıyor. Dünyada ve ülkemizde siyaset dendiğinde pek de hesaba katılmayan bu garip ve içli ses, artık evrensel barış tezinin üzerinden yükseldiği en sahici eksen haline geldi, farkında mısınız?
Bunu, “Şer Ekseninden Ninniler”i (lullabies from axis of evil) dinlerken de farketmiştim. Küba'dan, Afganistan'dan, Irak'tan, İran'dan, Filistin'den, yani Bush'un şeytan ekseni dediği diyarlardan yükselen ninnilerin longplay kaydını dinlerken de...
Bunu Türkçe Olimpiyatları'nın devasa finalinde “Anne” şiirini okuyan Afgan kızın sesinde de gördünüz... Bunu Mavi Marmara'da katledilen sivil barış gönüllüleri için ayağa kalkan dünya vicdanında da hissettiniz. Yine bunu, “anneler ağlamasın” diye başlayan demokratik açılımın her şehit cenazesinde hicrandan kararlılığa dönüşen tüm zorlu aşamalarında da hissediyorsunuz...
Öte yandan, yaşanan şiddeti ve hukuksuzluğu estetize edip örtbas için de kullanılabilecek bir enstrüman hiç kuşkusuz annelik. Herkes kendi ölüsünü herkes kendi annesini göstererek, yaslar üzerinden katmerlenerek intikal edecek kendi destanını yazmaya çalışabilir.
Bu kısmen doğru...
Ama bir de güç odakları ve politika stratejistyenlerinin hesap edemediği başka bir akıma da sebep oluyor tüm yaşadığımız pervasız şiddet olayları... Analar sadece gözyaşı döken kimliği ile değil, hesap soran ve biribirinin acısına kulak veren evrensel vicdani kimlikle de bir araya gelebiliyor... Ki bu aslında salt annelerin değil, yeryüzünün vicdanı halini alıyor...
Şirin Afgan Kızı'nın Türkçe olarak okuduğu ve doğrusunu isterseniz dinlerken benim de ağladığım şiir şüphesiz annelik hissiyatının tercümanlarından. Ama bunu sadece şiirin manası ve terennümün harikalığıyla kısıtlarsak, salt, vaka ve duygulanış haline indirgeriz o anlık hissiyatımızı... Oysa şiirin derinliğindeki soru: “Afganistan'da ne oldu?” şeklindedir. Şayet bu soruyu sormazsak ve cevabı apaçık ortada duran ve 1979'dan beri süregelen Rus ve Amerikan işgallerini hatırlamazsak, bununla mücadele ve hukuk kaygısı taşımadan bakarsak bu duruma... Küçük kızımızın okuduğu şiiri bir dinletiye, iç anlamlarından koparılmış bir gösteriye mahkum ederiz...
Aynı durum Mavi Marmara şehitlerinden Furkan Doğan ile de gündemimizde. Furkan'ın müessif ölümü üzerinden “lise öğrencisi o yardım gemisinde ne arıyordu” şeklindeki soru kadar “şehit”lik üzerinden yapageldiğimiz tüm konuşmaların da, meselenin üzerinde oluşturduğu duygusal bulutları aralamayı bilmeliyiz. “Gazze'de ne olmuştu da Mavi Marmara yardım yoluna çıkmıştı?” sorusunu sormadan Furkan Doğan'ın kanıyla yazıp okuduğu şiiri anlamak kolay değil... Orada İsrail'in uzun yıllardır insanlık vicdanında açtığı derin yaralar, fay hattı duruyor. Bunu görmeden, farketmeden, bu açık hukuksuzlukla mücadele etmeden Furkan hakkında konuşmak, belki onu bir zafer takına dönüştürebilir ama meseleyi halletmez...
Yüreklerimizi dağlayan Mehmetçiklerimizin bayrağa sarılmış tabutlarına hicranla bakarken de aynı durum sözkonusu. Hem analar artık ağlamasın diyoruz, hem de anaların kor düşmüş yürekleri üzerinden koygulu politikalar üretiyoruz. “Neden?” diye soranımız yok. Madem bu kadar çok barış istiyor herkes, madem bu kadar çok demokrasi istiyoruz hep birden... Peki çocuklarımız niçin ölüyor? Kimse gerçeği söylemiyor. Gerçeğin bilinmeyişinin bizi götüreceği kutsal sunak: “Vatan Sağolsun”a çıkıyor. Elbette vatan sağolsun da, Mehmetlerinin sağ olamadığı bir vatan, hiç mi eksik gelmiyor hiçbirimize...
NEDEN?
Anneler, çocuklarının ölümüne ağlarken, gözyaşlarıyla yazdıkları tek kelimelik şiir budur:
NEDEN?
Eğer dökülen kanın, gözyaşının nedenine inmezsek, yeryüzünün tüm adalet tartıları iflas eder. Sahicilikten adım adım uzaklaşırız. Herkes kendi ölülerini kutsayarak, kendi güzel ve dokunulmaz sınırlarını çizmeye devam eder. Çocuk ölüleri, yararlılar ve zararlılar olmak üzere özenle ikiye ayrılır. Herkes kendi ölüsünü sevmeye devam eder.
Annelik, sorumluluk içeren bir dil kuşkusuz... Şimdi tuttuğumuz yasların içinden bu soruyu cesaretle sorabilmeliyiz: NEDEN?

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT