1. YAZARLAR

  2. Özlem Albayrak

  3. Paşalara eyvallah, Çeber'e vur ha Allah
Özlem Albayrak

Özlem Albayrak

Yazarın Tüm Yazıları >

Paşalara eyvallah, Çeber'e vur ha Allah

07 Mart 2009 Cumartesi 07:33A+A-

Kaseti çıkan ünlüler kervanına Hurşit Tolon da katıldı. Hayır efendim, yanık sesiyle türkü söylememiş. Paşa, kendisine ait olduğu iddia edilen kayıtta, askerlerin savcıya teslim edilmesine "Savcı da kim oluyor lan" gibi vecizelerle kızmış. Oraya gelirim, aklınızı alırım tadında devam etmiş: "Bir ekip hazırlasınlar, doğru Koşuyolu'na. Hadi şimdi o çevik kuvvetle durdursun. Bakan, Başbakan, gelsin beni durdursun."

28 Şubat döneminin kudretli komutanı Karadayı'ya ait olduğu iddia edilen bant kaydında da, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için Erkan Mumcu'ya 367 konusunda verilen ayar vardı ve "Eğer şu seçimlerde de başarılı olunmazsa, Silahlı Kuvvetler'in bunu halletmesi lazım" cümlesi geçiyordu, hatırlarsınız.

Mumcu'nun gıyabında söylenmiş "pezevenk" gibi latif kelimeleri duyduğunuzda 'Lan' kelimesini mumla arayabilirdiniz üstelik. Demek ki biz Özden Örnek paşaya haksızlık etmiştik. Hem darbe planlarını yazıya dökerken gayet edepliydi Paşa, hem de yaptıkları darbe planını sorgulayacak kadar demokratikti. Günlükte "Biz sivillerin vatan sevgisini eksik görüyoruz, ama bakalım gerçekten öyle mi?" filan gibi karalamalar vardı. Elbette, Nokta Dergisi'ni kapattıran o günlüklerin Örnek'e ait olduğu asla kanıtlanamadı.

Okuyorsunuz ama şaşırıyor musunuz bunlara hakikaten? Paşalar asla böyle bir söz etmemiştir, diyebiliyor musunuz içinizden? Tolon'un Koşuyolu'ndan askerleri alacağına yönelik sözleri 'montaj' gibi geldi mi size, sözgelimi? Ergenekon'dan gözaltına alınan emekli komutanların GATA'ya sevkedildiğini, bir süre geçtikten sonra da oradan tahliye edildiğini düşününce, hayır.

Emekli Org. Şener Eruygur sözgelimi, hala GATA'da tedavi altında. Emekli Org. Hurşit Tolon GATA'ya sevkinden sonra tahliye edildi. Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, rahatsızlığı gerekçe gösterilerek GATA'ya kaldırıldı. Veli Küçük hakeza… "E peki bombalar, suikast silahları, kuyular?" filan diye soranlar, hadi bakalım evinize…

Paşalar, hapishaneye girdiklerinde "hoşgeldin" dayağı da yememişlerdi, üstelik. Erler hazırolda selama durdu, kötü muamele olmadı, sabah akşam spor yapıp zayıflayanlar, rotayı önce GATA'ya, oradan özgürlüğe kırdı. Oysa TSK içinde "şu Meclis gibi lüzumsuz kurumları kapatsak, Cumhurbaşkanlığı'nı feshedip Garnizon'a devretsek ne güzel olur" şeklinde düşler kurmakla ömür tüketmiş, bunu başarmış da komutanların bulunduğu artık hafıza ya da anlama sorunu olmayan herkesin bilgisi dahilinde. Malumunuz Çevik Bir'in 28 Şubat belgeleri daha yeni bağırsak gibi ortalığa döküldü.

Acı olan işte, bu gerçek karşısında memleketin altının üstüne gelmemesi. Gelmek bir yana, kasetler, belgeler hiç yokmuş, olmamış gibi davranan "paşam sen çık, ben yatam" ekürisinin tamtamlarının sonuç veriyor olması. 'Bizim mahkeme, sizin mahkeme' ayrımına bile gidilebilen, üstelik bu akıl tutulması karşısında çıtını çıkarmayan Barolar Birliği, Yargıçlar ve Savcılar Birliği üyelerinin yaşadığı bir ülkede emekli paşaların, ya delil yetersizliğinden, ya sağlık sorunlarından serbest kalabiliyor olmasının, anlaşılabilir hale gelmesi. "Paşalar darbe planlayabilir, hatta yapabilir, bu yanlarına kar da kalabilir, çünkü O'nlar Atatürk'ü seviyor" cümlesinin, hepimizin dimağına mıh gibi işlenmesi.

Ama daha acısı var. Aynı ülkede, dergi dağıtırken gözaltına alınan 29 yaşındaki Engin Çeber bu kadar şanslı olamamış, 'Paşa'lara tanınan 'suç işleme' istihkakı kendisine asla tahsis edilmemişti. Suç işleme hakkı diye bir kategorinin demokrasilerde yeri olmadığını bilirim ama Çeber'in işlediği fiil de zaten cürüm değildi. Dergi dağıtmak TC kanunlarına göre yasal eylemlerdendi. İşkence gördü, kafasına vurula vurula öldürüldü. Anayasal kurumlara, sosyal, hukuk devletinin bekasına öldürücü darbeler indirene şefkat, sevgi, aşk ve meşk kucağını açan devletin Çeber'i te'dip ve yola getirmeye yönelik darbe konusunda elinin ayarı kaçmıştı. Yoksa ilkesel olarak öldürmemesi, işkence edip, bırakması gerekirdi. Olmadı, bir anarşist kaza sonucu öldü. Bu ölümün üzerinden aylar geçti, memlekette yine kıyamet kopmadı.

Bugüne kadar, devlet elinde helak olanların dertleriyle dertlenilmediği için oldu bütün bunlar. "Niye suçsuza işkence ediyorsun?" diye sorulamadığı için, "Niye suçluyu koruyorsun?" cümlesine döndürülemedi muhafazakar diller; yalama olmuş, adaletsizlikte demirlenmiş bilinçler. O yüzden anayasasında, "kanun önünde eşitlik" maddesi bulunan demokratik bir ülkede, devleti karşısında bulma kriteri suç işlemekle değil, "nüfuz sahibi olmak ya da olmamak"la ölçülür hale geldi.

Bugün Engin Çeber'in ölümüne hala ağıtlar yakan, 'Paşalar'ın tahliyesine de kutlamalar tertip eden, bu ikisini aynı anda yapabiliyor olmayı içlerine sindirebilen ve üstelik de bu ikisini aynı anda yapıyorken kendine "sol" diyen bir kesim varsa ve bu kesim "sol"un isim hakkını rahatça kullanabiliyorsa, bunun kabahati de haksızlık karşısında susan o muhafazakar dillerde zannımca. Bir zamanlar "Gomonisler Moskova'ya" diye bağırıp, derin devletin sopası kendine dokunana kadar kulağının üstüne yatan muhafazakarlarda. Çeber ve benzeri binlerce insanın öldürülmesine susan sende, bende, herkeste…

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT