1. YAZARLAR

  2. BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

  3. “Özür” Kitlesel Duyarsızlığa Toplumsal Faşizme
BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Yazarın Tüm Yazıları >

“Özür” Kitlesel Duyarsızlığa Toplumsal Faşizme

23 Aralık 2008 Salı 16:55A+A-

“Ermeni Sorunu” ya da “Kürt Sorunu” gibi sorunlar karşısında tutum belirlerken bu sorunların sadece siyasal boyutları olmadığını, sebepleri, sonuçları, ulus devletin inşaasındaki konumları ve herşeyden önemlisi toplumda yol açtığı etkileri gözönüne almalıyız. Bu bağlamda öncelikle Ermeni/Kürt ya da Batı Trakya sorunu bir Müslüman için kendi kimliğiyle tutarlı olup olmama sorunudur. Tevhid ve Adalet’i şiar edindiğini söyleyen kişiler Fıtri haklara (ki bunun başında yaşam hakkı gelir) ve Adalet’e yönelik tecavüzlere mağduru kim olursa karşı çıkmakla yükümlüdürler.

Ermeni sorunu dediğimiz şey bu sebeple sadece politik bir “malzeme” değildir. Görmezden gelebileceğimiz bir malzemeden öte yaşadığımız coğrafyada yaşanan kitlesel bir travmanın en azından “haber değeri” vardır. Bu sebeple Rabbimiz’in çevremizde olan olaylarla bizi sınadığını hatırlatırım. Bu açıdan “Ermeni sorunu” da bizim için sınavlardan birisi. Bu sınavda Müslümanın kendinden olmasa bile bir başkasına karşı işlenen savaş suçlarına ne kadar duyarlı olup olmadığını göreceğiz. Bu sınavda ulusalcı söylemlerle İslami söylemlerin ne kadar içiçe geçip geçmediğini göreceğiz. Bu sınavda “Biz” bilincinin içini ne ile doldurduğumuzu test edeceğiz. “Biz” kimiz? Türkler mi? “Onlar” kim? Ermeniler mi? Oysa suçun şahsiliği esasken sırf benim soyumdan diye birisinin işlediği cinayeti savunabiliyorsam Tevhidi kimliğimde sorun var demektir.

1-Bütün Türkler Ermenileri katletmedi İttihatçı Turancılar Ermeni halka zulüm yaptı.

2-Ermenilerin hepsi mazlum değildir bir kısmı Türk ve Kürt tebaaya zulüm yapmıştır.

3-Kim işlerse işlesin kime karşı işlenirse işlensin savaş suçunu işleyenlerin karşısında durmamız gerekir.

Ermeni sorununun tarihsel köklerini tartışırız o ayrı bir konu. Bu konu hakkında İslami camiada ilk ve (2008 sonu itibariyle) tek çalışmanın sahibi olarak 1915’te neler oldu? Sorusunun cevabını elbette tarihçiler verecektir, vermelidir. Ancak dilenen özür 15’e değil 15’in sonrasında yaşanan drama yöneliktir. (Söz konusu Ermeni sorununu anlama ve giriş çalışması niteliğindeki makalemizi şu linkten okuyabilirsiniz: “Mezalim ve Soykırım Bağlamında "Ermeni Sorunu"”)

Bu üç olgudan hareketle Ermenilere yönelik işlenen savaş suçlarını sahiplenmek gibi bir kaygımız olmamalı. Böyle bir kaygımız varsa gerçekten bundan dolayı kendi adımıza kayygılanmalıyız. Kaygımız darmadağın edilmiş, nüfusunun önemli bir kısmını 1915 Büyük Felaketinde kaybetmiş ermeni komşularımızın yaşadığı travmayı anladığımızı, acılarına ortak olduğumuzu ifade etmek, duyarsız kalınmasından, Türk ulusalcılılığının etkisiyle bu duyarsızlığın kitleselleşmesinden rahatsız olduğumuzu beyan etmektir. Bunun için söz konusu kampanyaya imza atmış biri olarak özür dilenen olgunun savaş suçunu işlemek değil, bu suça karşı duyarsız kalmak olduğunun altını çizmeli.

1915’te cephe bölgeleriyle ilgisi dahi olmayan pek çok şehirden apar topar savaş bölgesinin tam ortasına sürülen ermeni kadın çocuk ve yaşlıların ortalama 800.000 kişinin hayatını kaybettiği bir felaketten söz ediyoruz. Malları yağmalanan, ocakları sönen, hayatları alt üst olan binlerce komşumuzdan…Yetim kalan binlerce çocuktan… Ölen 800.000 komşumuzun ve hayatta kalabilenlerin yaşadıkları travma’ya duyarsızlığadır dilenen özür. Peki niye biz diliyoruz da onlar dilemiyor diyenlere de bir çift lafım var. Dediğim gibi “Biz” diye bir bütünsel kimliğe inanmadığımdan sadece kendi adıma duyarsızlığa tavır aldığımdan özürün özür dileyene ait olduğunu düşüyorum. Şayet başkası başka bir şey için özür dilemesi gerekiyorsa o onun kendi sorunudur. “Ama onlar da yaptı!” demek kadar çocukça bir katliam katliamın mazeretidir demek te Çözüm değil… Ben üstüme düşeni yaparım. Ve özellikle de Bir Kürdün, Kürtçülükle hesaplaşması gerektiğini, Bir Ermeninin ermenicilikle bir Almanın Nazizimle Bir Yahudinin Siyonizmle hesaplaşması gerektiğini ve özellikle Türklerin Türkçülükle hesaplaşması gerektiğini bunun ahlaki bir sorumluluk olduğunu düşündüğümden türk kökenli bir Müslüman olarak ahlaki sorumluluğumu yerine getirdim. “Ermeni D.lü!” “Ermeni Çocuğu!” Diye hakaret edilen bir toplumda Cumhurbaşkanına “Ermeni” diye “saldırıldığı/hakaret edildiği” muhatabın da Ermeni olmadığını açıklamak zorunda kaldığı bir toplumda yaşadığım için önce Rabbim’den özür diliyorum…

Peki Ulus kimliğin inşasından karılan harca kemikleriyle dahil olan ortalama 800.000 can hakkında bizzat taraf olduğunu deklare eden TC sistemini anlayabiliyorum. Sonuçta savaş suçluları söz konusu sistemin kurucu kadrosu olduğundan 1915 Ermeni sorunu onların meşruiyet sorunudur aynı zamanda. Çünkü aynı politika Türklüğün inşasında Kürtlere karşı 1938 Dersim’de ve Şeyh Said İsyanında, Laikliğin inşasında ise İstiklal mahkemeleriyle sürdürülmüştür. 6-7 Eylül olaylarında Rum ve Ermeniler’e ikinci büyük travma yaşatılmıştır. Daha dün Maraş’ta Çorum’da türk’ün türkü Alevidir diye keserlerle, baltalarla çoluk çocuk katlettiğini protesto etmedi mi Aleviler? Şimdi bizim çıkıp toplumsal duyarsızlık dolayısıyla kendi adımıza özür dilememiz neden garipseniyor onu anlamıyorum…

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum