1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Osman Can: 'Hrant Dink Davası Yeniden Görülmeli'
Osman Can: 'Hrant Dink Davası Yeniden Görülmeli'

Osman Can: 'Hrant Dink Davası Yeniden Görülmeli'

Osman Can: Meşru olmayan yollarla önemli devlet kurumlarını ele geçirmek suretiyle siyaseti dizayn etme ve demokrasi ve sosyal barış ihtimalini ortadan kaldırma faaliyeti ile karşı karşıyayız.

11 Ocak 2014 Cumartesi 13:34A+A-

AK Parti MKYK üyesi, Prof. Dr. Osman Can, yeniden yargılanma tartışmalarıyla ilgili olarak, “Ergenekon davasında kesinleşme durumu yok. Ama Balyoz davası için söz konusu olabilir çünkü kesinleşti. Ama ben ahlaken birinci sırada tartışılması gereken davanın, Hrant Dink davası olduğuna inanıyorum. Zira şaibe açısından hem bu dava, hem de KCK davaları daha sorunlu davalar. Kurunun yanında yaşın yanmaması, yeniden yargılamanın ana motifidir. Tüm bu davaları kapsayacak bir formülasyon üzerinde durulmasında yarar vardır” dedi.

Vatan gazetesinden Deniz Güçer, AK Parti MKYK üyesi, Prof. Dr. Osman Can ile yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla gündeme gelen yargı krizi ve yargı içindeki cemaat yapılanmasını konuştu.

Osman Can ile yapılan söyleşi şöyle:

- Referandumda sizin de içinde olduğunuz çok sayıda isim HSYK’nın yeni yapısına destek vermişti. Bugün ise iktidar HSYK’yı eleştiriyor?

Bizim yetersiz de olsa destek verdiğimiz yapı, Mecliste kabul edilen haliydi. Bu hal, HSYK’da nispeten çoğulculuğu sağlayacak bir yapıydı. Ama CHP’nin müracaatı üzerine Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 7 Temmuz 2010 tarihinde, Anayasayı da ihlal ederek, seçim usulünü iptal edip, çoğunlukçu hale getirince, blok listeler yarışı başladı. YARSAV’’dan endişeli ne kadar kesim varsa, Adalet Bakanlığı’nda o derin yapı tarafından hazırlanan listeyi tercihe zorlanmış oldu. Asıl sorun, AYM’nin gayri meşru müdahalesi, ikinci sorun ise, demokratik siyasetin, tüm uyarılarımıza rağmen, sürece müdahil olmamasıydı. Tabi bunu başka sorunlar takip etti. HSYK kanununun hazırlanmasında da aynı yapı etkili oldu, öyle görünüyor. Ve şimdi işgal edilmiş bir HSYK iradesi üzerinden Yargıtay ve Danıştay yine aynı derin yapı tarafından önemli ölçüde dönüştürüldü, en azından kontrol edildiği söylenebilir.

- Ergenekon ve Balyoz’la tasfiye edildiği sanılan ‘paralel yapı’yı aslında bir başka paralel yapı mı tasfiye etmişti?

Vesayet sisteminin tasfiyesine yönelik ta 1920 meclisinden beri halkın ısrarlı ve kararlı iradesinin sağladığı meşruiyetten ve destekten yararlanarak, tasfiye edilen yapının yerine yerleşen, işgalci ve fırsatçı bir yapıdan söz ediyoruz. Yoksa vesayet yapısını onlar tasfiye etmedi, halk tasfiyenin yolunu açtı. Ama şu hatayı yapmayalım. Darbe düzeni halen değişmedi.

- Türkiye Baralor Birliği (TBB) Başkanı Feyzioğlu ile hep farklı düştünüz. Bugün ise Adalet Bakanlığı ile TBB’nin ortak çalışması gündemde...

TBB ve çok az istisnasıyla başkanlarının kuruluşunda bu yana demokrasiden yana bir kazanımın içinde yer aldığına pek şahit olmadık. Ama insanoğlu felaketlerden ders çıkarma yeteneğine de sahiptir.

- TBMM’deki teklif HSYK’nın bağımsızlığına darbe sayılmaz mı?

Derin bir yapının iradesini işgal ettiği HSYK’dan söz ediyoruz. Ortada yargı mı var? Yargıyı bir bütün olarak şaibe altında bırakan, kurumu, Anayasayı ihlal eden bir operasyon merkezi gibi çalıştıran bu kişilerin tasallutundan yargıyı ve demokrasiyi kurtarma çabalarını yargı bağımsızlığına darbe olarak nitelendirmek doğru değildir. Yargısal kurumları işgal edenlerin “yargı bağımsızlığı” ve “erkler ayrılığı” iddiaları, hukuksuzluklarını devam ettirme gayretine işaret eder. Ben bu kanun teklifini tartışmak yerine, çok açık bir şekilde, o grubun HSYK üyeliğinden çekilmeleri çağrısı yapıyorum.

- Cemaat-iktidar savaşı mı yaşanıyor?

Hayır, hükümet halkın oylarıyla ortaya çıkmış, halka ait egemenliği kullanma meşru hak ve yetkisine sahip bir erktir. Diğeri ise, bir bütün olarak cemaati suçlamak da doğru değil. Halka ait bir yetkiyi gasp edip, bunu, halka dayatan, karanlık, gizli ve aşkınlık iddiasındaki bir yapının önceliklerine göre kullanan, bu şekilde demokratik siyaseti gayrimeşru bir şekilde dizayn etmeye çalışan bir örgüttür.

- Nasıl biteceğini herkes merak ediyor...

Hukuki ilkelere riayet etmek suretiyle, cemaati de toptan kriminalize etmeden, böyle bir yapının devletten ayıklanması gerekir. Kapalı, hiyerarşik ve disiplinli yapılar kendi içlerinde cennetvari kusursuz tasavvurlar üretebilirler. Ama bu yapılar hiç bir zaman demokratik siyaset karşısında başarılı olamaz. Demokrasilerin kusurlu yapısı, demokrasilerin yine en büyük gücüdür.

Davalar kumpas mıydı?

- Ergenekon ve Balyoz davalarının kumpas olduğuna inanıyor musunuz?


Etiketler önemli değil. İşin özü meşru olmayan yollarla önemli devlet kurumlarını ele geçirmek suretiyle siyaseti dizayn etme ve demokrasi ve sosyal barış ihtimalini ortadan kaldırma faaliyeti ile karşı karşıyayız.

‘Hrant Dink davası yeniden görülmeli’

- Ergenekon ve Balyoz’da sizce yeniden yargılama söz konusu olabilir mi? Olursa nasıl bir formül uygulanabilir?


Ergenekon davasında kesinleşme durumu yok. Ama Balyoz davası için söz konusu olabilir çünkü kesinleşti. Ama ben ahlaken birinci sırada tartışılması gereken davanın, Hrant Dink davası olduğuna inanıyorum. Zira şaibe açısından hem bu dava, hem de KCK davaları daha sorunlu davalar. Kurunun yanında yaşın yanmaması, yeniden yargılamanın ana motifidir. Tüm bu davaları kapsayacak bir formülasyon üzerinde durulmasında yarar vardır. Önerilerin sorunlu taraflarından biri tüm Özel Yetkili Mahkemeler’de görülen davaların bu kapsamda değerlendirilmesinin meydana getireceği sonuçlar. Oysa sözünü ettiğimiz derin yapının siyasal hedefi olduğundan, daha çok siyasal mahiyetteki davalara odaklanabileceğini düşünüyorum. Siyasal boyutu olan davalarla sınırlı bir yeniden yargılama formülü üzerinden durulabilir. Ama birileri, derin yapının elindeki yargı silahını aynı zamanda kendi çıkarına olabilecek ekonomik davalarda da kullanmış olabileceği ihtimalini hatırlatırsa, elbette buna da çok itirazım olmaz.

Ergenekon ve Balyoz’da kuşku var

- Ergenekon-Balyoz davalarında hukuksuzluk var mı?


Ceza hukukunda “kıyas yasağı”, “şüpheden sanık yararlanır” ve “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkeleri vardır. Yani bir kişinin eylemini suç olarak nitelendirmek için o eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleştiyse, o eylemin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmış olması gerekir. Kuşkular olsa dahi ispatlanamıyorsa, vicdani kanaatleriniz ne kadar, “sanık bu suçu kesinlikle işlemiştir” dese de, siz kanunun dışına çıkarak vicdanınıza göre karar veremezsiniz. Diğer bir husus ise usul kurallarına riayettir. Usule aykırılıklar, zihinde tasarlanmış bir sonucu elde etmenin imkanı olarak kullanılıyorsa, soruşturma veya yargılamanın amacı değişir.

- Nasıl değişir?

17 Aralık’ta ortaya çıkan bulgular bu üç hususta ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. Bu sorunlar ve buna yol açan aktörler, Ergenekon ve Balyoz davalarını da yürüttüğüne göre ve o dönemde bu davaların lehinde veya aleyhinde olan pek çok kişinin bu konuda kuşkularını dile getirdiğine göre, artık bu konuda duraksamamak gerek.

HABERE YORUM KAT