1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ortadoğu İntifadasından Sonra Fas'ın Değişen Jeopolitiği
Ortadoğu İntifadasından Sonra Fas'ın Değişen Jeopolitiği

Ortadoğu İntifadasından Sonra Fas'ın Değişen Jeopolitiği

Orsam’dan Volkan İpek, Ortadoğu İntifadası bağlamında Fas’ın değişen jeopolitiğini konu alan bir inceleme yazısı kaleme aldı.

25 Ocak 2016 Pazartesi 20:26A+A-

Arap Baharı’ndan Sonra Batı Sahra’nın Değişen Jeopolitiği ve Fas

Volkan İpek / Orsam.org

1 Temmuz 2011’de referandumla geçirilen 2011 Anayasası, Fas’ın Arap Baharı’nı diğer Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine göre daha sakin geçirmesini sağlamıştır. Arap Baharı’ndan sonra kabul edilen 2011 Anayasası, Fas halkını olumlu etkilemişse de önemli bir konuyla ilgili beklenen somut adımlar henüz atılmamıştır. Bu konu, Fas’ın bağımsızlık ilan ettiği 1956 yılından itibaren ülke gündeminde tutulan, Batı Sahra bölgesinin geleceğidir. Bu bölge, Fas devleti tarafından her zaman bir Fas toprağı olarak görülmüş, Batı Sahra’da yaşayan ve kendilerini Sahravi olarak tanımlayan Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti (SADR) vatandaşlarıysa Fas devleti tarafından Faslı olarak anılmıştır. Batı Sahra bölgesi toprakları üzerinde yaşayan nüfusu Sahravilik ve Faslılık arasında bırakan bu konu, günümüzde ‘Batı Sahra sorunu’ olarak adlandırılmıştır.

Batı Sahra sorununun başlangıç noktasıyla günümüzde ulaştığı noktadaki jeopolitiği, olayın içindeki aktör sayısı bakımından farklılıklar göstermektedir. 1975’te Birleşmiş Milletler’in (BM) Sahravilerin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi yönünde verdiği kararla başlayan süreçte Fas, Moritanya ve İspanya, Batı Sahra sorununun ilk aktörleri olmuşlardır. Sahraviler 1979’dan itibaren Cezayir’deki mülteci kamplara gitmeye başladıklarından beri ise Cezayir, Batı Sahra sorununda yeni bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise pek çok Latin Amerika ve Afrika ülkesinin yanında, özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve bu ülkelerdeki sivil toplum örgütleri, Batı Sahra sorununun jeopolitiğinde yeni aktörler konumundadırlar.

Başlangıçtaki ve günümüzdeki süreçlerde Batı Sahra sorunundaki akla gelen en baskın aktör kuşkusuz Fas’tır. 1956 yılında Fransa’dan ve İspanya’dan bağımsızlığını ilan eden Fas, bağımsızlık mücadelesinin en önemli kolu olan İstiklal Partisi’nin lideri ve ülkenin ilk Başbakanı Allal al Fassi’nin ‘Büyük Fas’ planıyla Batı Sahra’da etkili olmaya başlamıştır.  Plana göre doğuda Tinduf şehri, güneyde ise Senegal Nehri’ne kadar olan tüm bölge, Fas toprakları içinde sayılmalıdır. Bölgedeki toprakların kullanım hakkına sahip İspanya’nın yanında, Büyük Fas Planı doğal olarak Senegal Nehri’nin kuzeyinde kalan Moritanya’yı Batı Sahra sorununun bir aktörü yapmıştır. Fas, Moritanya’nın 1960’da elde ettiği bağımsızlığı tanımayı reddetmiş, 1963 yılında Cezayir’le Tinduf şehrini Fas sınırlarına çekmek için Kum Savaşı’na girmiştir. Batı Sahra sorununun kızışmaya başladığı 1975’ten itibaren ise bu iki devlet Fas’ın karşısında yer almışlardır. Fas devleti İspanya’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra Batı Sahra’yı kendine bağlamak amacıyla Ocak 1978’te 292 milyon dolarlık bir Sahra Kalkınma Programı hazırlamıştır. Bu planla birlikte Fas Batı Sahra bölgesinde yer alan Layun şehrinde 630 milyon dolarlık bir, Bujdur ve Dahla şehirlerinde ise her biri 42’şer milyon dolarlık olmak üzere toplam üç liman inşa etme sözü vermiştir.  Ne var ki bu proje kendilerini Sahravi olarak gören Batı Sahra nüfusunu Batı Sahra’nın Fas’ta kalması konusunda ikna edememiştir. 1979’dan sonra Moritanya topraklarına yerleşen Fas ordusuna karşı ciddi silahlı mücadeleye giren Polisario Cephesi, ekonomik olarak Cezayir tarafından desteklenmiştir. Öyle ki, Fas 1981 yılından itibaren Cezayir desteğini kesmek ve Sahravilerin Cezayir’deki kamplara göç etmesini önlemek için, ülkenin batısından kuzeyine kadar 2,800 kilometrelik bir duvar inşaatına başlamıştır. Aynı zamanda Fas, 1978-1981 yılları arasında Fransa’dan, Avusturya’dan, Güney Afrika’dan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden Polisario ile olan mücadelesinde kullanmak üzere önemli miktarda silah almıştır. Fas, Batı Sahra sorunundaki sahiplenici tavrını öyle kararlı bir tutumda sürdürmüştür ki Afrika Birliği SADR’ı 1984 yılında üye olarak kabul ettiğinde, Fas bu kuruluştan ayrılmıştır. Cezayir’in Polisario Cephesi’ne desteğinin sürmesi nedeniyle de Fas 1994 yılında Cezayir’le olan kara sınırını kapatmıştır. İki ülkenin kara sınırı o günden bugüne kapalı kalmıştır.

2011 Anayasasıyla birlikte atılan demokratik adımların ışığında dünyada pek çok ülke Fas’ın sonunda BM’nin kararını tanıyacağını ve Batı Sahra ile ilgili bir referanduma gideceği düşüncesini taşımıştır. Ancak Fas, Batı Sahra’nın kendi toprağı olduğu iddialarını sürdürüp böyle bir referanduma gitmeyi reddetmeye devam edince, soruna yeni aktörler eklenmiştir. 1975’ten beri Fas’la araları bozuk olan Cezayir ve Moritanya’ya ek olarak 2011’den bu yana birçok Afrika Birliği ve AB ülkesi ile çeşitli Latin Amerika ülkelerinin yanı sıra, İspanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesindeki sivil toplum kuruluşu Batı Sahra sorununda taraf olmuşlardır. Bu aktörler Batı Sahra’da yeni bir referandumun gerçekleşmesi yönünde bildiriler sunmuşlar, Fas devletini kınayıcı açıklamalar yapmışlardır. 27 Mart 2015’te Afrika Birliği Barış ve Güvenlik Konseyi’nin 496. toplantısında yayımladığı bildiriyle, birliğin Batı Sahra konusunda sadece BM kararlarını muhatap alacağı, Batı Sahra halkının kendi geleceğini tayin konusunda haklı olduğu ve Afrika Birliği İnsan Hakları Komisyonu’nun Sahravilerin yaşadığı mülteci kamplarına giderek gözlemler yapacağı ifade edilmiştir. Her ne kadar Fas Kralı 6. Muhammed 7 Kasım 2015’te Yeşil Yürüyüş’ün kırkıncı yılına atfen yaptığı konuşmada, Batı Sahra’ya yönelik ekonomik atılım projelerinin yolda olduğunu ve Batı Sahra’yı Fas’ın enerji üssü yapacağını belirtmişse de, bunların hiçbiri Fas’a yönelik tepkilerin azalmasında rol oynayamamıştır. Bu çağrılar özellikle Kasım 2015’te daha da artmıştır. SADR Cumhurbaşkanı ve Polisario Cephesi Genel Sekreteri Muhamed Abdelaziz 13 Kasım 2015 tarihli bir konuşmasında Fas devletinin Batı Sahra sorununa yönelik tüm çözümleri reddetmesinin, sadece Akdeniz’i değil aynı zamanda tüm Afrika’yı tehdit ettiğini öne sürmüştür. Aynı tarihlerde İspanya’da gerçekleştirilen Avrupa Sahravi Toplumu Dayanışma Konferansı’na (EUCOCO) ise Latin Amerika’dan ve Afrika’dan pek çok temsilci katılmış ve Fas’ın Sahravilerin kendi geleceklerini tayin etme özgürlüğünü vermesi gerektiğinin altı çizilmiştir. Bu konferanstan bir hafta sonra ise Güney Afrika Kültür Bakanı Mathi Mthethtva SADR’ın Tinduf’taki yönetim binasını ziyaret ederek, ülkesiyle SADR arasında bir işbirliği anlaşması imzalamıştır. SADR’a olan destek Afrika ile sınırlı kalmamış, çeşitli Latin Amerika ülkeleri de destek vermeye devam etmişlerdir. Cezayir’de bulunan SADR Büyükelçisi İbrahim Ghali yine Cezayir’deki Ekvador Büyükelçisi Jose Rafel Serrano Hermera ile görüşmüş ve karşılıklı kültürel anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmadan sonra Ekvador, Peru, Meksika ve Küba SADR’a referandum konusunda destek verdiğini açıklamıştır. Batı Sahra sorunuyla ilgili değinilen bir başka nokta ise Fas’ın Batı Sahra’da işgalci olduğu yönündedir. Bu bağlamda Malta Dışişleri Bakanı Kasım ayının sonlarına doğru, Fas’ın Batı Sahra üstünde hak iddia ederek, Afrika’daki dekolonizasyonun tamamlanmamasında başrolü oynadığını iddia etmiştir. Bu görüşlere İsveç ve Danimarka meclisleri de destek vermiş, Afrika Birliği ise Aralık ayının başında açıkladığı bildiride, Fas’ın işgal ettiği Batı Sahra toprakları üzerinde fosfat arama işlemlerinin yasal olmadığını ifade etmiştir. Fas’a olan tepkiler Kuzey Afrika’da da devam etmektedir. Sahravi Halk Ordusu Addis Ababa’da düzenlenen Kuzey Afrika Bölgesel Kapasite toplantısına davet edilmiş, Libya, Mısır, Cezayir ve Tunus’un katıldığı bu toplantıya Fas çağrılmamıştır.  Batı Sahra sorunuyla ilgili son önemli güncel gelişme de, Fas devletinin geçtiğimiz hafta MINURSO Temsilcisi Christopher Ross’a, kendisini bir daha Batı Sahra bölgesinde görmek istemediğini iletmesi olmuştur. Uluslararası toplum tarafından oldukça sert karşılanan bu bildiri üzerine AB Fas ile imzalamayı düşündüğü tarım anlaşmasını askıya almıştır. Tüm bu gelişmeler Polisario Cephesi’nin 16-20 Aralık 2015 tarihleri arasında Dahla kentinde düzenleyeceği 14. Polisario Kongresi’ne 2,475 delegenin katılacak olmasını ve birçok ülkenin de bu kongreye temsilci göndererek Polisario’ya destek olmasını sağlamıştır.

Fas’ın Batı Sahra’yı bu kadar sahiplenmesinin ve bir referanduma bile gitmek istememesinin bölgesel nedenleri arasında en önemlisi, Cezayir’in bölgede bir güç olarak sivrilmesini istememesidir. Cezayir’in Arap Baharı’ndan sonra projelendirmeye başladığı Batı Sahra- ABD Petrol Boru Hattı, Fas’ın Batı Sahra’ya bakışını etkilemektedir. Cezayir başkent Cezayir’den güneye, oradan da batıya doğru bir petrol boru hattı kurmak istemekte, bunu da Batı Sahra’dan geçirerek Atlantik Okyanusu’na ulaştırıp ABD’ye petrol satmak istemektedir. Fas ise böyle bir boru hattının yapımına izin vermemekte, aynı zamanda Batı Sahra’daki fosfat ve demir kaynaklarını AB ve ABD ile olan ilişkilerinde kendi lehine bir ekonomik güç olarak kullanmak istemektedir. Eski sömürge ülkelerinden oluşan Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin Batı Sahra konusunda Fas’ın karşısında yer almaları da, Fas’ın BM’in referandum kararını uygulamamasının yanında, Afrika’da başat güçken 1984’te Afrika Birliği üyeliğinden çıkıp Afrika ülkelerini yüzüstü bırakmasıyla ve 1987’de Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yaptığı üyelik başvurusuyla ilgilidir. O dönemde özellikle pek çok Afrika ülkesi Fas’ın Afrikacılık akımının savunulduğu Afrika Birliği’nden çıkıp eski sömürgeci devletler tarafından oluşturulan ve Avrupacılık akımının savunulduğu Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmak istemesini yadırgamışlardır. Bu ülkeler bugün Batı Sahra konusunda Fas’ın tam karşısında yer almaktadırlar. AB ve Avrupalı sivil toplum örgütleri ise Fas’ın Sahravi mültecilere yönelik tutumunu eleştirmekte ve bölgede insan hakları ihlalleri yaptığını vurgulamaktadırlar.

2011 Anayasasıyla birlikte halka daha çok demokratik özgürlük olanağı veren Fas devleti, aynı performansı Batı Sahra için gösterememiştir. 2011’den beri Batı Sahra bölgesindeki polis ve asker gücü geri çekilmemiş, bölgedeki ilkokulların bile yanlarına karakollar kurulmuştur. Aynı zamanda Batı Sahra’da yaşayan ve Batı Sahra’nın özgürlüğü yönünde düşünce üreten pek çok kişi tutuklanıp hapse atılmıştır. 1981’de yapımına başlanan duvar, Sahravili mültecilerin Cezayir’deki kamplara gitmesini önlemeye devam etmektedir. Fas devleti Batı Sahra sorununun çözümü konusunda da çok katı bir tutum izlemekte, örneğin Polisario Cephesi ile doğrudan iletişim kurmayı da reddetmektedir. Ayrıca 29 Mart 2014’te 2152 sayılı BM kararında yeniden belirttiği referandumu, bir kez daha reddetmiştir. Bu bakımlardan Fas Afrika’da, Latin Amerika’da, Avrupa’da ve BM’de şiddetli bir şekilde eleştirilmektedir. Bu noktada, söz konusu eleştirilerin odağı ise Fas’ın Batı Sahra’da bir referandumu reddetmekten çok Sahravi mültecilere gösterdiği sert tutumlardır. Fas devletinin bu konudaki sertliği sürdüğü sürece de SADR’a destek artmakta, Fas kendini ifade edemez duruma düşmektedir. Öte yandan görünen odur ki Fas gittikçe yalnızlaşmakta, bir dönem Ortaçağda düştüğü uluslararası toplumdan soyutlanma durumunun benzeriyle karşı karşıya kalmak üzeredir. Bu bağlamda Fas için iki seçenek gözükmektedir. Fas, Arap Baharı’ndan sonra başlattığı reformları, Batı Sahra’ya ve bu bölgenin nüfusuna da uyarlamalı, ya da BM’nin referandum kararını onaylayarak uluslararası toplumdan aldığı tepkiyi durdurmalıdır. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un Ocak 2016’da Batı Sahra’ya yapacağı çalışma ziyareti, Fas’ın önündeki bu iki seçeneği değerlendirmek adına önem taşımaktadır.
 
Bu yazı “Arap Baharı’ndan Sonra Batı Sahra’nın Değişen Jeopolitiği ve Fas” başlığıyla
 Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.

HABERE YORUM KAT