1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Suriye Direnişi Haklı ve Meşru Bir Direniştir!

Suriye Direnişi Haklı ve Meşru Bir Direniştir!

Eylül 2012A+A-

1- Suriye’de yaşanan isyanı diğer Ortadoğu ülkelerinde gerçekleşen isyan dalgasından ayrı düşünmek doğal mı? Ayrım gözetenler haklı verilerden mi hareket ediyorlar yoksa çifte standartlı mı davranıyorlar?

2- Suriye devriminin temel dinamikleri nelerdir? Ayaklanmanın halkın iradesini yansıtmayıp, temelde harici güçlerin kışkırtma ve provokasyonlarından kaynaklandığına dair iddialara ne dersiniz?

3- İsyanın başından itibaren bazı çevreler Suriyeli muhaliflere “İsyan etmemeliydiler!”, “Silaha başvurmamalıydılar!” vb. eleştiriler yöneltmekteler. Genelde Suriye halkı ve özelde muhalif kesimler sizce ne yapmalıydılar? Bundan sonrasına ilişkin ne yapmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?

4- Suriyeli direnişçilerin Batı’ya, Rusya’ya, BM, NATO, Arap Birliği gibi kuruluşlara, İran’a ve Türkiye’ye yönelik yaklaşım, tavır ve beklentilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

5- İslami camianın Suriyeli Müslümanların maruz kaldıkları zulümler, işkence ve katliamlar karşısında iyi bir sınav verdiğini/verdiğimizi düşünüyor musunuz? Neden?

6- Türkiyeli Müslümanlar olarak “Suriye meselesi”ne ilişkin olarak bundan sonrası için ne tür bir tavır takınmalı, neler yapmalıyız?

 

1- Suriye'yi farklı kılan nedir? Siyonist işgal devletiyle diplomatik ilişkiler içine girmemesi, Lübnan'daki ve Filistin'deki direnişe lojistik destek vermesi. Bu fark ona kendi ülkesindeki halka zulmetme ve vatandaşlarını sorumsuzca katletme hakkı tanır mı?

Eğer Baas rejimi halkına zulmediyorsa halkının da özgürlük ve adalet isteme hakkı vardır. Suriye halkı yarım asra yakın bir süredir adaletin icra edilmemesi ve kendilerine siyasal özgürlüklerin tanınmaması problemi ile karşı karşıyadır. Dikta rejimleriyle yönetilen diğer Arap ülkelerinden bazılarında halkların meydanlara dökülmesi üzerine Suriye halkı da adalet ve özgürlük talebiyle meydanlara çıktı. Bu gayet yerinde ve haklı bir talepti. Birtakım komplo teorileri üretenlerin iddia ettikleri gibi Siyonist işgal devletiyle diplomatik ilişki içine girmemesinden ve Lübnan ve Filistin direnişine lojistik destek vermesinden dolayı Suriye'deki rejimi cezalandırma amaçlı da değildi.

Başlangıçta meydanlara çıkan halkın talebi sistemde reform yapılması suretiyle insanlara adalet ve özgürlüğün sağlanmasından ibaretti. Bundan dolayı başlangıç merhalesinde meydanlara çıkan kitlelerin gösterilerdeki sloganı “Nuridu Islahe'n-Nizam!” (Sistemin İyileştirilmesini İstiyoruz!) şeklindeydi. Eğer ki yönetim bu talebi yerine getirseydi, bu konuda olumlu adımlar atsaydı herhangi bir kavga gürültü olmayacak, iktidardaki Baas Partisi de kendini halka sunma, onun desteğini talep etme hakkına sahip bir siyasal hareket olarak varlığını sürdürebilecekti.

Fakat sistemi elde tutanlar siyasal hâkimiyetlerini halk desteğiyle sürdürme imkânlarının olamayacağını düşündüklerinden silaha sarıldı ve meydanlara çıkan kitleleri korkunç saldırılarla, kan dökerek dağıtma metodunu tercih ettiler. Yani zulüm rejimi tam anlamıyla terör ve vahşi şiddet rejimine dönüştü. Bu durum karşısında halk da böyle bir sistemle uzlaşmanın mümkün olamayacağını, artık bu sistemin "iyileştirilmesi" imkânı kalmadığını düşünerek sloganı “Nuridu İskâte'n-Nizâm!” (Rejimin Düşürülmesini İstiyoruz!) şeklinde değiştirdi.

Suriye'deki sistemi farklı kılan bazı özelliklerinden dolayı onun zulüm, şiddet ve baskıyla ayakta kalma hakkı olduğunu düşünerek bu zulme ayaklananları mahkûm edenlerin tutumlarını ben şahsen çifte standarttan ziyade samimiyetsizlik olarak görüyorum. Bu zihniyetin diğer taraflardaki haklı ve meşru direnişlere yönelik desteklerindeki samimiyetleri hakkında da ciddi tereddütlerim var. Çünkü böyle bir destek zulme karşı mazlumun yanında durma konusunda ilkeli olmayı gerektirir. Desteklerini veya karşıt tavırlarını ilkelilik değil birtakım çıkar hesapları belirliyorsa bazı yerlerdeki direnişlere yönelik göstermelik desteklerin yerini yarın çıkar hesaplarının ve politikalarının gerektirdiği karşıt tavır alabilir.

2- Dediğim gibi Suriye'deki başkaldırının temelinde adalet ve özgürlük talebi var. Yarım asra yaklaşan Baas diktası saltanatının adalet ve hukuku tamamen devre dışı bırakan baskıcı uygulamaları yüz binlerce insanı mağdur etmiştir. Halkın geneli ise beşerî haklarından ve özgürlüklerden yoksun bırakılmıştır. 2000 yılında baba Esed'in ölümünden sonra yerine geçen oğul Esed, sistemde bazı reformlar yapacağını ve siyasal özgürlükler sağlayacağını vaat etmesine rağmen bu vaatlerini yerine getirmedi. Suriye'deki kitlesel direnişin temel dinamiğini de artık bu vaatlerin yerine getirilmesi talebi oluşturuyordu. Eğer ki diktatör vaatlerini yerine getirme konusunda olumlu ve müşahhas adımlar atsaydı olaylar kesinlikle şiddete dönüşmezdi. Ama diktatörün silahla karşılık vermesi bu yöne kaymasına neden oldu.

Eğer işin içinde gerçekten kışkırtma ve provokasyon varsa bunu yapan Baas diktasıdır. Çünkü tahrike neden olan olayların tümünün fitilini çeken Baas diktası oldu. Dolayısıyla dış güçlerin kışkırtma ve provokasyonundan söz edecek olursak dış güçler hesabına çalışanın da Baas diktası olduğunu söylememiz gerekir. Halk sadece meşru haklarını taleple meydanlara çıkmış ve silaha başvurmamıştır. Başlangıçta silaha başvuran taraf rejimdir. Sonrasında rejime karşı silah kullananlar da ordudan kaçarak Hür Suriye Ordusu adında bir silahlı gerilla gücü oluşturan harekettir. Meşru haklarını taleple meydanlara çıkanların silahlı direnişi bir seçenek olarak görmediğini olayları yakından izleyenler bilir.

3- Halk zaten başlangıçta isyan etmedi, adalet ve özgürlük talebiyle gösteriler düzenledi. Halkın bu kadar da hakkı olmasın mı? Halkın bu kadarlık hakkını kullanması bile sorun oluşturuyorsa bu, Suriye'deki dikta rejiminin ne derece katı olduğunu ve Suriye halkının özgürlüklerden ne derece yoksun bırakıldığını gözler önüne serer.

Bütün beşerî haklarından yoksun bırakılan bu halkın gösteri düzenleme ve isteklerini bu yolla dile getirme hakları da olmayacaksa tüm dünya Müslümanlarının ve genelde insan haklarından söz eden herkesin onlar için sorumluluklarını ne kadar yerine getirdikleri konusunda kendilerini sorgulamaları gerekir. 1982 Hama katliamından beri mağdur edilen ve tüm özgürlüklerinden yoksun bırakılan milyonlarca insanın hakları için biz bir şey yapmamışsak onların taleplerini dile getirmek için meydanlara çıkmalarını sorgulama hakkımızı kendimizde nasıl bulabiliyoruz?

Silaha başvurma konusuna gelince: Dediğimiz gibi silaha başvuranlar, silah kullanmaya zorlananlardır. Yani bu insanlar kendi evlatlarına, ailelerine, meydanlara çıkan insanlarına karşı silah kullanmaya zorlandıkları için ordudan kaçtılar. Sonra da o sivil kalabalıklara silah çevirmekte sorun yaşamayanlara silahlarını çevirdiler. "Silaha başvurmamalıydılar" derken önce kimi mahkûm etmemiz gerektiğini de düşünelim. Silah, Suriye'deki özgürlük mücadelesinin bir tercihi değildir. Onu tercih eden katil Baas rejimidir.

Suriye halkı haklarını isterken en makul ve en mutedil yolu seçti. Ama katil Baas rejimi şiddete başvurarak kan döktü. Aslında Suriye halkının bu mücadelesinde de mağdur edilmesinin sebebi, birtakım çıkar hesaplarından ve katil Baas rejimiyle ilişkilerinden dolayı onu ayakta tutmaya çalışan güçlerin Suriye halkını suçlu çıkarmasıdır. Eğer ki Suriye halkı böyle bir haksızlığa uğratılmasaydı haklarını ve özgürlüklerini talepte en makul yolu seçtiği de görülecekti.

4- Suriye halkının bunların her birine karşı tavrı onların her birinin Suriye halkına karşı tavrının bir aks-i sâdâsı gibidir. Yani Suriye halkının onlara karşı tavrını onların Suriye halkının hak ve özgürlük mücadelesine karşı tavırları belirlemiştir. Bu da Suriye halkının en meşru hakkıdır.

5- Bence İslâmî duyarlılıklarını, çizgilerini ve tavırlarını Kur'an-ı Kerim'in verdiği mesajlara ve ortaya koyduğu ilkelere göre belirleyenler Suriye direnişi karşısında iyi bir sınav vermişlerdir. Sınavı kaybedenler Kur'an'ın verdiği mesajları, önümüze koyduğu ilkeleri anlamak, o ilkelere göre tavır belirlemek yerine birilerinin siyasetlerini haklı çıkarma telaşı içine düşenlerdir.

6- Yapılması gereken kervanın yürümesi için strateji geliştirmektir. Sonuç getirmeyecek tartışmalarla zaman harcamaya gerek yok. Suriye direnişi haklı ve meşru direniştir. Biz Allah'ın izniyle zafere ulaşacağı inancındayız. Ancak katil dikta rejimi arkasındaki desteğe güvenerek katliamların şiddetini artırmak suretiyle direnişi yıldırma taktiklerine başvurabileceği tehditlerinde bulunuyor. Bu tehditlerini gerçekleştirebilmesi arkasındaki dış desteğe bağlıdır. O yüzden ona destek verenlere, böylesine korkunç tehditlerin icra edilmesine yardımcı olmanın sorumluluğunun da ağır olacağı mesajlarını artık açık dille iletebilmek gerekir.

Uluslararası güçler şimdiye kadar Baas rejimine sürekli mühlet vermek suretiyle dolaylı yollardan yardımcı oldular. Şimdi güya operasyon tehditlerinde bulunmaları gidişata el koyma ve halkın yeniden yapılanmada özgürce hareket etmesine fırsat vermeme amacı taşıyor. Suriye'de uluslararası emperyalizmin değil, halkın özgür iradesinin belirleyici olması için dış müdahalelerin önünün kesinlikle kapalı olması gerekir.

Dün katil Baas rejiminin katliamlarının önüne geçmek için herhangi bir siyasal veya ekonomik baskıya başvurma ihtiyacı duymayan güçlerin bugün güya "barış gücü" yerleştirmeye kalkışmaları da tamamen oyundur. Katil Baas rejimini devreden çıkardıktan sonra Suriye'ye yerleştirilecek sözde "barış gücü" halkın özgür iradesinin önüne yeni askerî engel çıkarmaktan başka bir amaç taşıyor olamaz. Zaten Suriye halkının savaşı Baas diktasıyladır. Onun tamamen tasfiyesinden sonra direniş Allah'ın izniyle kontrolü ele alacaktır ve BM'nin göndereceği herhangi bir gözlemci heyetin yahut sözde "barış gücü"nün hiçbir anlamı olmayacaktır.

Müslüman halkların Suriye'de Baas diktası sonrasında istikrarın sağlanması ve siyasi yapının oturtulması için bu ülkenin halkına ekonomik ve siyasi yönden destek vermeleri, karşılaşacağı engeller yüzünden yaşayacağı bazı sorunlardan dolayı onu mahkûm etmemeleri ve aleyhindeki enformasyon faaliyetlerine de kulak asmamaları gerekir. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR