1. YAZARLAR

  2. Cihan Şahine

  3. Seçim Sonrası Mısır’da Ilımlı ve Siyasal İslam Tartışmaları

Seçim Sonrası Mısır’da Ilımlı ve Siyasal İslam Tartışmaları

Mart 2012A+A-

İslamcıların yeni Mısır parlamentosundaki hâkimiyetlerinin belli olmasıyla birlikte, birçok insan yeni hükümetin ortaya koyacağı politikalarla artan bir şekilde ilgilenmeye başladı. Ülke belki de muhafazakâr bir istikamete doğru yol alacak.

Mısır’da İslamcılarla ilgili daha önce eşine rastlanmayan bir korku ortaya çıkmış bulunuyor. Bazıları İslam’ın aşırı tutucu şeklinin başat olması korkusunu yaşarken, önceleri öcü olarak gördükleri Müslüman Kardeşler’in söylemini daha ılımlı buluyorlar.

Mısır’da devrim sonrası gerçekleşen ilk demokratik seçimlerde Mısırlıların çoğunluğunun İslamcı bir hükümeti istedikleri ortaya çıktı. Mısır’ın en büyük ve en iyi örgütlenmiş İslamcı grubu olan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) şu anda parlamentodaki en büyük bloğu oluşturuyor. Parlamentoda ikinci sırayı aşırı tutucu Selefi Nur Partisi almış durumda. Bunun böyle olması kimse tarafından beklenmiyordu. Parlamentoda dördüncü sırayı alan parti ise İhvan’dan ayrılanların kurduğu ılımlı İslamcı Vasat Partisi.

İslamcıların bu güçlü tablosu liberal ve laik grupları yeni parlamento hususunda endişelendiriyor. Yeni parlamentonun seçeceği yüz kişilik grup yeni anayasanın taslağını hazırlayacak ve bu parlamento yeni hükümeti oluşturacak ve İslamcı parlamenterler İslamcı bir gündemi ortaya koyacaklar. Ayrıca Kıptiler de endişe içerisinde. Önceki başkan Hüsnü Mübarek’in rejimini yıkan 25 Ocak Devrimine öncülülük eden birtakım genç eylemci de devrimlerinin ellerinden alındığı inancındalar.

Siyasal İslam çeşitli şekillerde tezahür etmektedir. Tunus, Fas ve Türkiye’de İslamcılığın liberal modeli öne çıkarken, Suudi Arabistan ve İran’da daha tutucu bir İslamcılık söz konusu olmaktadır. Afganistan’da ise köktenci bir öğreti egemendir. Arap Baharının genelde Arap dünyasında özelde Mısır’da hangi tarz siyasi İslam’a öncülük edeceği açık uçlu bir soru olarak ortada durmaktadır. Bu soru Mısır içindeki ve dışındaki -özellikle ABD ve İsrail’deki- birçok kişi için endişe verici bir nitelik arz etmektedir.

Ülke içerisinde İslamcıların seçim sandıklarında elde ettiği ezici zafer Mısır’ın liberal ve laik gruplarını yas haline soktu. Siyasi analist ve İslami konularda uzman olan Fehmi Huveydi, seçimlerin ardından Mısır’da oluşan siyasi manzarayı laikler açısından cenaze töreni olarak tanımlıyor. Huveydi, günlük bağımsız yayın organı eş-Şuruk’taki sütununda laiklerin duydukları kederin İsrailli politika yapıcıların duydukları kederle benzeştiğini yazdı.

Huveydi, İsrail’in siyasal İslam’ın yükselişinden duyduğu rahatsızlığı anlaşılabilir bulduğunu ancak Mısır’ın liberal ve laiklerinin endişelerini anlayamadığını yazdı.

İslamcılar, medyada Tahrir şehitlerinin bedenleri üzerinde iktidara gelenler ya da Mısır’ın cahil, fakirleştirilmiş ve tükenmiş halkının yüzde kırk oyuyla seçilenler ve devrimi çalanlar olarak resmedilmekte. Liberal bir eylemci, günlük bağımsız yayın organı el-Yum es-Sabei’de “İslamcılarla çatışma pahasına, İslamcıların hâkimiyetine karşı çıkmalıyız.” diyerek görüş belirtti.

Birçok gözlemci laiklerin devrim sonrasında İslamcılara karşı oluşturdukları senaryoyu eleştiriyor. İslamcılara karşı oluşturulan senaryolar yüzünden seçkinler devrimin acil gereksinimlerine yönelememektedirler. Ekonomik iyileştirmeleri yapmadan ve sosyal adaleti tesis etmeden bu tarz spekülatif söylemler sarf etmek, ülkeyi fakir ve aç halkın başlatacağı ikinci dalga protestolarla karşı karşıya bırakacaktır.

İslamcılar kendilerine karşı oluşturulan protestoların nedenlerinden birisinin de İslamofobi olduğu hususunda ısrarlılar. Cemaat-i İslami grubunun sözcüsü Asım Abdülmecid, 6 Nisan Hareketine mensup genç laik eylemcileri kargaşa çıkarmak için provokasyon yapmakla suçlayan kişilerden birisi. Bu gençler İslamcıların parlamentodaki zaferini gölgelemek ve onların parlamentoda yasa yapmalarını engellemek için sürekli provokasyon yapmakla suçlanıyorlar.

Bütün bunlara karşılık laik yazar Salah Eissa laiklerin sivil bir devlet isteğinde bulunmalarının ve İslamcılara karşı yürüttükleri kavganın meşru olduğunu savunuyor. Eissa, bu konuda şu görüşleri dile getiriyor: “Son yapılan seçimlerin sonuçlarına göre İslamcılar’ın güçlü bir halk desteğine sahip oldukları açıktır. Fakat asıl problem Mısır’da siyasal İslam’ı temsil eden İhvan ve Selefiler gibi grupların içtihada açık olmamalarıdır. İçtihada açık olmamak demek, İslam’ın yeni yorumlamalarına açık olmayı reddetmektir.

Eissa, Müslüman Kardeşler’in gücünü halk kitlelerini harekete geçirmekten aldığını ancak bu hareketin üçüncü bin yılın gereksinimlerini karşılayacak bir programa sahip olmadığını belirtiyor. Grup, kendisini ılımlı İslam’ın sesinin temsilcisi olarak ilan etse de Eissa, grubun yaptığı biricik ilerlemenin şiddetten vazgeçmesi olduğunu ileri sürüyor. Eissa, Müslüman Kardeşler’in kadınlar ve Kıptiler söz konusu olduğunda hâlâ aşırı tutucu görüşlere sahip olduğunu belirtiyor. Örneğin onların hâlâ kadın ve Kıptilerin başkan ya da hâkim seçilmelerine karşı çıktıklarını iddia ediyor.   

Müslüman Kardeşler’in bağlıları kendilerinin ılımlı bir grup oldukları hususunda ısrarlılar ve onlar ferdi özgürlükleri feda etmeden İslam şeriatını uygulamak istediklerini belirtiyorlar. Onlar, aşırı tutucu Selefi gruplarla karşılaştırıldıklarında İslam’ın ılımlı görüşlerini geniş oranda temsil ediyorlar.

Grup ayrıca önceki görüşlerinin birçoğunu yeniden gözden geçirmiştir. Kadınlar ve dinî azınlıklarla ilgili görüşlerde düzeltmeler yapılmıştır. Müslüman Kardeşler’in yeni partisi Hürriyet ve Adalet Partisi’nin kurucularının yüzde 10’u kadınlardan oluşmaktadır ve partinin genel başkan yardımcılarından birisi Kıpti entelektüel Refik Habib’tir.

İngiliz gazetesi Guardian’da, “Mısır’da İslam: Korku ve Fantezi” başlıklı bir yazı yayınlanmıştır. Bu yazıda dile getirilen görüşlerden bazıları şunlardır: “İnsanlar Müslüman Kardeşler korkusundan ziyade Mısır’ın geleceğinden endişe etmelidirler. Kardeşler halkın korkularını kışkırtmayacaklardır çünkü artık daha az radikaldirler, modern ihtiyaçları çözmek istemektedirler ve politikalarını buna göre ayarlamaktadırlar.

Yazıda Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Başkanı Muhammed Mursi’den bir alıntıya da yer verilmiş. Mursi, ülkenin yeni anayasasının din, cinsiyet, ırk ve renk ayrımı yapmaksızın bütün Mısırlıların eşit haklarını garanti altına alacağını ifade ediyor. Bütün bu görüşler ayrıca partinin Twitter sayfasında da yer aldı.

İskenderiye’de Hürriyet ve Adalet Partisi’nin dış ilişkiler sekreterliğini yapan Muhammed Sudan’ın da sözleri alıntılandı bu yazıda. Muhammed Sudan, Associated Press’e verdiği demeçte, Kardeşler’in İslam dünyasındaki en ılımlı siyasi grup olduğunu ve grubun inanç farkı gözetmeksizin kadın-erkek herkesin vatandaşlık haklarını garanti altına alacağını ve vatandaşlarıyla Allah arasındaki ilişkiye karışmayacağını söylüyor.

Sonuç olarak Selefiler Mısır’da kişisel özgürlükler açısından en güçlü tehdit olarak görülüyor. Nur Partisinde egemen olan Selefiler siyaset sahnesine yeni çıktılar. Onlar önceki rejim zamanında öldürüldükleri ya da tutsak edildikleri için siyasete katılamıyorlardı. Selefiler, Suudi Arabistan’a benzer şekilde İslam’ın katı bir yorumunu benimsiyorlar ve cinsiyet ayrımcılığını savunuyorlar ve kadınların İslami örtüye bürünmesini istiyorlar.

Bazı Selefiler siyasette yeni oldukları için medyanın tuzağına düşüyorlar ve aşırı görüşleriyle kişisel özgürlüklere tehdit edici bir portre çiziyorlar. Medya, bazı Selefilerin sözlerini günlük olarak yayınlayarak onların Mısır’da gündemi belirlemek istediklerini ileri sürüyor. Medyaya göre Selefiler kadınları İslami örtüye zorlayacak, kadınların çalışmasını, denize girmelerini yasaklayacak ve halka açık yerlerde alkol yasağı getirecek.

Oysaki Nur Partisi’nin sözcülerinden biri haber ajansı AFP’ye verdiği demeçte grubun 10 aydan bu yana korku ve karalama kampanyasının hedefi haline getirildiğini belirtti. Sözcü, ne ülkenin en büyük Hıristiyan topluluğunun ne de liberal Müslümanların gruptan korkmaması gerektiğini ifade ederek, grubun bütün Mısırlıların yaşamlarını iyileştirmek için uğraşacağını söyledi.

Sözcü, ayrıca Selefilerin alkolü yasaklayacakları ile ilgili korkuları gidermek için şu sözleri sarf etti: “Alkol meselesi marjinal bir konudur. 80 milyonluk Mısır’da 20 bin kişinin meselesidir. Bu arada nüfusun yarısı sağlığa uygun içme suyuna sahip değil. Düşünebiliyor musunuz mecliste ben suyu olmayan insanların meselesiyle uğraşmayacağım, kimin içki içip içmeyeceği ile uğraşacağım.

Ancak bütün bu garantilere rağmen Eissa, Selefi grupların içerisindeki bazı kişilerin Mısır’da İslam devleti kurmak istediklerini ve İslam şeriatına tezat teşkil eden kanunların geçmesine izin vermeyeceklerini ileri sürmekte.

Birçok gözlemci devrim sonrası Mısır’ın kimliğinin nasıl olacağının Kardeşler’in partisi Hürriyet ve Adalet Partisi’nin sağa kayıp Selefilerle ittifak yapmasına ya da laik partilerin de dâhil olduğu merkezî bir koalisyon hedeflemesine göre şekilleneceğini söylüyor. Şu ana kadar Müslüman Kardeşler merkezî ittifak kurma arayışında gözüktüler fakat birçok kişi bu durumun zamanla değişeceği korkusunu taşıyor.

El-Ahram Siyaset ve Stratejik Araştırmalar Merkezinde uzman olarak görev yapan Hani Raslan, bu konuyla ilgili şu görüşleri dile getiriyor: “Birçok laik, İslamcıların ülkedeki iktidarlarını pekiştirene kadar korkuları gidermeye çalışacakları ve gündemlerini halkın isteklerine uygun şekillendirecekleri korkusunu taşıyor.” Raslan, onların iktidara gelir gelmez aşırı tutucu gündemlerini dayatabileceklerini söyledi.

Raslan, 25 Ocak Devrimini kutlamak için Tahrir Meydanına akan kitlelerin meclise gönderdikleri mesajda hiçbir partinin tek başına kendi öğretilerine göre ülkeyi yönetmesini istemediklerini ifade etti. Raslan, ayrıca bu hususta şu görüşleri de dile getirdi: “Kardeşler’in gerçek niyetleri birkaç hafta içerisinde yeni anayasa taslakları ortaya konulduğunda netleşmeye başlayacak. Grup şu ana kadar bütün siyasi eğilimleri temsil etmek istediğini söyledi. İslamcılar kendi görüşlerini empoze etmeye kalkışırlarsa ya da dindar nüfusun ılımlı İslami kimliğine saygı göstermezlerse kendi ayaklarına kurşun sıkmış olacaklar. Onlar böyle yapmaya çalışırlarsa halk bunu kabul etmeyecektir.”

Eissa, Müslüman Kardeşler’in ılımlı demeçlerinin laik saldırıları bertaraf etmek için gerçekleştirilen halkla ilişkiler kampanyasının bir parçası olabileceği endişesini taşıyor. Eissa, “Grup gündemini sivil devlet gereksinimlerine göre düzenlemelidir.” diyerek meseleyi yorumlamaya devam etti. El-Ahram Weekly’e konuşan Eissa, “Benim kişisel iddiam odur ki, tarihte bütün ideolojiler kesinlikle realiteye boyun eğmişlerdir.” görüşünü ileri sürdü.

Diğer gözlemciler Selefilerin siyasi azgelişmişliklerinin zamanla değişeceği kanısındalar. Raslan, parlamento deneyimi yaşayanların görüşlerini gerçekçi gündeme göre şekillendireceklerine inanıyor. Raslan, Selefilerin görünüş ve dinî ritüellere vurgu yapan yüzeysel bakış açısını değiştireceklerini ileri sürüyor. Selefilerin yoksulluk, okuryazarlık oranı, yetersiz eğitim, konut ve sağlık sorunu gibi acil gereksinimlere vurgu yapan sofistike bakış açısına sahip olacaklarını düşünüyor.

Birçok kişi Raslan ile aynı görüşte. Selefilerin, İsrailli politikacılarla ve ABD Büyükelçisiyle son olarak gerçekleştirdikleri diyaloglar ve Mısır’ın İsrail’le yaptığı barış anlaşmasıyla ilgili korkuları giderme adına yaptıkları çabalar bu yönde atılan adımlar olarak ortaya çıkıyor.

Tunus, Fas ve Türkiye liberalizm ve ılımlı İslam’ın kombinasyonunun mümkün olduğunun örnekliğini ortaya koyuyorlar. Fakat mesele bu modellerin Mısır’a taşınıp taşınamayacağıdır. Tunus ve Fas’ta İslamcıların yükselişi Mısır’da olduğu kadar tartışma, korku ve düşmanlığa sebep olmadı.

Huveydi, Mısır ve Tunus arasındaki temel farkın Tunus’ta siyasal İslam’ı sadece tek bir grubun yani Nahda Partisi’nin temsil etmesi olduğu görüşünde. Nahda, geçen yıl yapılan seçimlerde ittifak yaptığı partilerle parlamentoda sandalyelerin yüzde 40’ından fazlasını kazandı. İslamcı hareketler üzerinde uzman olan ve yazarlık yapan Hani Nasira, Nahda’nın Mısır’daki Müslüman Kardeşler gibi içsel ve yapısal bölünmeler yaşamadığını ve dolayısıyla Nahda’nın askeriyeyi ve geçiş hükümetini daha fazla eleştirebildiğini ifade ediyor.

Nasira, “Mısır ve Tunus Devrimlerindeki İslamcılara Karşılaştırmalı Bir Bakış” isimli bir makale kaleme aldı. Bu makalede Tunus’taki İslamcılar Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e kıyasla reformlara daha açık ve uyumlu olarak anlatılmaktadır. Nahda’nın Tunus Cumhuriyeti Sözleşmesini kabul edişi örnek olarak verilmektedir. Nasira’ya göre bir sonraki anlaşma beklenen Tunus anayasasının temel ilkelerinin ve seçim kanununun kabul edilmesidir. Seçim kanunu kadın ve erkeklerin eşit temsilini sağlamaktadır.

“Tunus’taki Nahda Partisi’nin mensupları Müslüman Kardeşler’in mensuplarından daha deneyimli ve daha iyi hatiptirler. Nahda üyelerinin birçoğu Fransa’da eğitim almışlardır ve grup kendi laik toplumuna aydınlanma söylemiyle yaklaşabilme kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla Nahda, yabancı kültürlere daha açıktır.” Bu sözlerin sahibi el-Ahram Siyaset ve Stratejik Araştırmalar Merkezinde uzman olan Haşim Rabie’dir.

Mısır’da bu durum böyle değildir. Siyasal İslam çeşitli şekillerde tezahür etmektedir ve Selefilerin yükselişi ve daha radikal bir grup Cemaat-i İslami’nin ortaya çıkışı, Müslüman Kardeşler’i bütünüyle sağa itebilir. Huveydi, “Kardeşler Mısır’daki en büyük İslami grup olmasına rağmen onların ılımlı söylemi en güçlü ses olmayabilir.” diyor. Huveydi, Selefi grupların toplumda büyük bir etkisinin olduğunun ortaya çıktığını söylüyor.

Selefilerin kendileri de 5 farklı siyasi gruba bölünmüş durumdalar. Mısır’da siyaset sahnesinde siyasal İslam’ı temsil eden 7 siyasi parti ve grup vardır. Bu grupların üyelerinin birçoğu siyasette yenidirler ve söylemlerinde oldukça amatördürler. Bütün spot ışıkları üzerlerine çevrilmiş durumda. Huveydi, bütün bu kişiler hitabet ve uzmanlık konusunda yetersiz olabilirler, dolayısıyla çatışma çıkarmamak için topluma ılımlı bir söylemle yaklaşacaklardır diyerek görüşlerini belirtiyor.

Huveydi sözlerini şöyle devam ettiriyor: “Tunus’un İslamcıları kamuoyunda oluşan korkuları gidermek için önemli ekonomik ve gelişme konularına yoğunlaşan ve kişisel özgürlükleri garanti atına alan bir söyleme odaklanıyor. Mısır’ın Selefileri ise kişisel özgürlükleri çok fazla önemsemiyorlar ve kadınların giyimi ve toplumsal konumlarını daha çok önemsiyorlar.”

Dış ilişkilere yaklaşımda da farklılıklar söz konusu. Bu durum Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Eylül’de Mısır ve Tunus’a yaptığı ziyaretlerde ortaya çıktı. Nasira, Erdoğan’ın ulus devletlerin oluşumunda laikliğin rolüne ilişkin yaptığı açıklamanın Kardeşler tarafından reddedildiğini fakat Nahda tarafından kabul edildiğini belirtiyor. Nahda, nitekim 23 Ekim’de Tunus’ta yapılan seçimlerden sonra bu görüşü benimsediğini teyit etti. Nasira, ayrıca Mısır’ın Selefilerinin İhvan için tehdit oluştururken,Tunus’un selefilerinin Nahda için tehdit oluşturmadığını söylüyor.

Raslan, siyasal İslam’ın Türkiye modelinin Mısır için uygulanamayacağını ısrarla belirtiyor. O,vbu durumu Türkiye’deki İslamcı hareketin laik hukuk ve anayasanın var olduğu laik bir vasatta doğmasına bağlıyor. Raslan ek olarak şu görüşleri dile getiriyor: “İslamcılar toplum içerisinde çatışma çıkarmamak ve varlıklarını devam ettirmek için liberal söylemi benimsemek durumunda kalmışlardır. Analistlerin ittifakla üzerinde durdukları konu Türkiye’de iktidarda bulunan İslamcı partinin ülkenin laik ordusu ve yasalarıyla sınırlanmış durumda olmasıdır. Bu tarz kontrol kurumları Mısır’da mevcut değildir. Mısır’ın İslamcıları, Türkiye modeli İslamcılığı İslam’dan ziyade laikliğe yakın olduğu için reddetmektedirler.

Henüz Tunus ya da Türkiye modelini benimsemeyen Mısır’ın Suudi Arabistan tarzı daha katı İslamcılığı da benimsemeyeceği hususunda gözlemciler hemfikirdir. Raslan, bu hususta da şu sözleri sarf ediyor: “Büyük bir medeniyet, kültür ve kimliğe sahip olan Mısır’ın hiçbir ülkenin modelini benimsemeye ihtiyacı yoktur.” Rabie de bu konuda Raslan ile aynı düşünüyor: “Mısırlılar her zaman ılımlı dindarlar olmuşlardır ve kendi kimliklerini yüzyıllardır korumaktadırlar. Hiçbir şey bu durumu değiştiremeyecektir.” Raslan ve Rabi İslamlaşma kavramını reddediyorlar. Raslan, Mısır’da son parlamento seçimlerinde İslamcılara oy verenlerin İslamcı bir iktidar için oy vermedikleri görüşünde: “Seçmenler, İslamcılar dürüst oldukları ve önceki rejimin aksine ülkenin kaynaklarını soymayacakları ve çalmayacakları için İslamcılara oy vermişlerdir.

Birçok gözlemci Arap Baharının devrimci kitlelerinin seçim sandıklarında İslamcıları seçmesini şu sebebe bağlamakta: İslamcılık, laik, sol ve liberal ideolojilere karşı yeni ve denenmemiş bir seçenektir. Laik, sol ve liberal ideolojiler baskıcı rejimlere karşı başarısız olmuşlardır. Politikayı bir tarafa bırakarak konuşacak olursak birçok kişi Raslan’ın şu görüşlerini paylaşmaktadır: “Müslüman ya da Kıpti olsun Mısırlılar daha önce olduğu gibi dindar olmaya devam edeceklerdir. Onlar kimliklerine alternatif olacak radikal bir değişikliği kabul etmeyeceklerdir.

El-Ahram Weekly / 16-22 Şubat 2012

Çev: Murat Yürükoğulları

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR