1. YAZARLAR

  2. Sezai Arıcıoğlu

  3. Saf Olmayan Kötünün Masalı

Sezai Arıcıoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Saf Olmayan Kötünün Masalı

Kasım 2012A+A-

Cocky and dotard*

Hepimiz biliriz ki, aynaya baktığımızda gördüğümüz şey bencillik vızıltıları da olsa dolaşan etrafımızda kendimizdir, kendimize ait olandır. Bir şeylerin olup olmaması, bir şeylerin değişip değişmemesi büyük bir oranda göstereceğimiz çabaya endekslidir karşımızda kendimiz durup duruyorken. Hafifçe başınızı öne eğseniz aynadaki de eğer, başınızı kaldırsanız o da kaldırır. Gülümseseniz de ağlasanız da bir şey değişmez kendinize aittir yaptığınız tüm olumluluklar ya da olumsuzluklar.

Bir gezintiye çıksanız rotanızı kendiniz belirlersiniz. Esen rüzgâra kendilerini kaptıranlardan olmak istemezsiniz. Okuduğunuz ya da okuyacağınız kitapları belirleyen hep kendiniz olmak istersiniz. Hele ki zorla okutulan kitapların nasıl yıkılıp devrildiklerini gördükten sonra.

Duygularınızı kontrol altında tutmak istersiniz. Öyle sulu gözlülük yapanlara pek de iyi bakmadıklarını bilirsiniz. Kaldıramayacağı duyguların altında ezilenlerden olmak istemezsiniz. Yerli yerince gülmek yerli yerince hüzündür hedefiniz her zaman. Aşırılıklardan damıtılmış cahillikleri ukalalıkla yutturmak isteseler de yutmazsınız. Açık, ortada, anlaşılır olmak istersiniz. Girift, anlaşılmaz, çözümlenmez olmak değildir isteğiniz.

Çevrenizde olup bitenlere karşı dikkatli olmak için yırtınıp durursunuz. Gerekirse uyumaz, çok da gerekirse yemez içmezsiniz sağlığınız elverdikçe.

Bilirsiniz bildiklerinizle yaptıklarınızın örtüşmesi gerektiğini ve yine bilirsiniz bildiklerinizin hiçbir zaman yeterli olmadığını, olmayacağını. En kısa zamanlar bile sizin için değerlidir. Öyle salına salına, dertsiz tasasız dolaşmayı öğütleyen lümpenlik değildir umursadığınız.

İndikçe toprağı yeşerten yağmurlar gibi inmesini beklersiniz yüreğinize ‘sekine’nin. Beklersiniz beklersiniz inmez. Akşam olur, sabah olur, siz beklediğinizle kalırsınız. Vahyi edindiğiniz alışkanlıklarınıza karşılık rehin verdiğiniz aklınızdan çıkmıştır. Hep böyle olmuştur ve siz kadere itiraz eden fakat yine de kaderci takılan neo-kaderci bir tüketilmişlikle yığılıp kalırsınız. Varlığınıza anlam veren tüm değerler silinir zihninizden. Arı duru bir din özlemi zaferi (!) getirmemiştir. Getirmesi de mümkün değildir.

Muslihun olma ideali bir ütopyadan öteye bir yerlere geçmesi gerekirken, aldığınız o sahte rehinler başınıza bela olur. Bir bir dağıtmanız gerekirken tümünü onlar paramparça eder sizi ve benliğinizin dayandığı kutsalları. Öfke ve kinle kaplanmış hikâyeler kurgulayıp durursunuz nefsinize. Duyduğunuz her söz, gördüğünüz her sahne ve hissettiğiniz her duygu sürekli kurgularınıza hizmet eder. Kurgularınızın kirlerini göremezsiniz.

Koca koca adamlar olarak ufak ufak umursamaz olursunuz; hem de bir şeyleri çok umursadığınızı iddia ederek. Yanılsamış olabileceğini söylese içlerinden biri çok “diplomatik” konuşuyorsun deyip üst üste attığınız bacaklarınızı yer değiştirirsiniz. Adınız okunmasa da olur diye tevazudan bükülürsünüz ancak okunmayınca toplarsınız hemen çaldığınız bilyelerin hepsini. Tepeden tırnağa bütünlükçü bir okumayla yapılan tüm yorum ve yaklaşımlar yavrusunu yiyen kötü ruhlu kedilerin sesleridir sizin için.

Artık yeter deyip diyememe tamamen sizin elinizdedir. Bu kadar da olmaz artık diyebilmek de. Siz haksızlık yapıyorsunuz diyerek tekrardan ve geri dönerek ıslaha güzel bir yol açmak da…

Her şeyi gördünüz aslında. Daha nedir görmek istediğiniz veya istedikleriniz? Göğe uzatılmış bir merdiven olamaz. Meleklerden bir koruma ordusu da istemezsiniz. Harikuladeliklerin kapıları hafifçe de olsa aralansın mı istiyorsunuz yoksa?

Ciddiye alınmadığınızı size fısıldayan “şeytan” sizi tutarsızlık çukuruna çekip orada bırakmak istiyor olamaz mı? Sayamadığınız, sayamayacağınız kadar yıldız var gökyüzünde, unuttunuz mu? Her şeyi bilmek isteyip hiçbir şey yapmamanızı size öğütleyenle yanı başınızdaki cinayeti görmenizi engelleyip sizi eleştirme hastalığının pençelerine iten hep aynı “şeytan” değil mi yoksa?

Siz minik ve masum elleriyle bir bebeği özlerken içinizde bir canavar büyütmeyin. En baştan fedakârlığınızla yenebilirsiniz o canavarı.

Sebat eden bedeninize yön veren vahiy olduğu müddetçe hiçbir uzaklık uzaklık değildir sizin için. Kökleriniz toprağın derinliklerinde olur, hiçbir şey yıkamaz sizi. Sendelersiniz, umutsuzluğa düşersiniz fakat asla yıkılmazsınız. Göğsünüz çarptıkça zorluklara daha bir artar metanetiniz ve içinizdeki sahici şahitlikler ve ödenen bedeller.

Suçlu değilsiniz. Sadece tutarsızsınız belki. Yapmanız gereken sadece hayatınıza yön veren inançlarınızı gözden geçirmek ve hiçbir ayrım yapmadan tamamını vahyin doğrularına göre tanzim etmek. Gitgide güçlenen bir iman ve gitgide yükselen bir değişim dönüşüm azmi hemen peşinden gelecek. Tekrar başlayacaksınız belki üzülmeye; katledilenlere. Sadece vicdanınızla değil, dininizle de üzüleceksiniz tüm olup bitenlere.

Unutmayın ki, birilerinin oyun bahçeleri yüzleşmekten kaçındıkları gerçeklerin dikenleri ile doludur. Bu yüzden onların bahçelerinde ne cesaret ne sebat ve ne de şahitlik çiçeklenir. Onlar bitmeyen çiçeklerin yerine yalancı çiçekleri anlatan kitaplar yazarlar. Ve ayrık otlarıyla uğraşmaktan göremezler yeşertilmesi gereken tüm direniş çiçeklerini.

 

*- ukala ve bunak

 

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR